Romantizmin vampir halleri - Serdar AKBIYIK

Alacakaranlık serisi Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma ile devam ediyor. Gençlerin hayran olduğu Bella ile Edward’ın imkansız aşkı yeni kararlar vermelerine sebep oluyor…



Alacakaranlık serisi Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma ile devam ediyor. Gençlerin hayran olduğu Bella ile Edward’ın imkansız aşkı yeni kararlar vermelerine sebep oluyor…

Alacakaranlık serisi günümüzün son romantik efsanesi. Dışarıdan bakarsanız 'genç kız romantizmi'nin bir iz düşümüdür aslında. Belki de bu yüzden filmde Edward Cullen’i canlandıran Robert Pattinson’un yıldızı, Kristen Stewart ve diğer oyunculardan daha fazla parladı. Bir de iki yıldız gerçek hayatta da birbirlerine aşık olunca serinin gençler üzerindeki etkisi daha fazla oldu.

GENÇLİĞİN AYNASI GİBİ

Peki bu hikayelerin başarılı olmasının sırrı ne? Çünkü yılda yüzlerce aşkı konu edinen, romantik film çekiliyor ama içlerinden bir tanesi efsaneleşiyor. Bunların roman uyarlaması olması da başarının tek sebebi değil. Twilight’ı yazan Stephenie Meyer güzel bir hikaye yakalamış. Ama diğer örneklere baktığımızda mesela Nicholas Sparks’ın romanından uyarlanan Sevgili John’un, daha az ses getirdiğini söyleyebiliriz. Buradaki en büyük fark Alacakaranlık serisinin genç neslin umutsuzluğunu temsil etmesi. Bu anlamda diğer romantik filmlerden daha karanlık bir yapıya sahip film. Öyküdeki en önemli ve bu karanlığı filme veren karakter Kristen Stewart’ın canlandırdığı Bella. Demin söylediğimiz gibi Edward gençlerin büyük hayranlığını kazanmış olabilir ama filmin öyküsünde tercihleri yapan hep Bella. Aşk için insanlığından vazgeçen o, anne , babasından vazgeçen o, her şeyden vazgeçen o... Buradan şöyle bir çıkarım yapabiliriz. Şu düzende aşkı yakalamak üzerine umut besleyemiyor gençler. Bella’nın karakterinin arkasında karanlığı seçiyorlar. Belki günümüz gençleri için umutsuz romantikler tanımlamasını yapabiliriz. Bella’ya dikkat ederseniz inanılmaz bir içine kapanmışlık var. Ne arkadaş canlısı, ne de eğlenceye düşkünlüğü var. Kendi çocuklarımıza baktığımızda hep şikayet ederiz ya "Bu çocuk bilgisayara kapanıyor hayatı kaçırıyor" diye. Bu durumun bir yansıması aslında Bella’nın karakteri. Edward ise bu umutsuz gençliğin çizgi dışı çözümü. Bu sistemin parçası olmayan, günlük yaşamın mecburiyetlerini hissetmeyen bir karakter. Yüreği olmayan bir aşık. Kısacası klasik olan her şeyin antitezi. Zaten gençlerin de beklentisini tanımlayan en iyi cümle bu, 'antitez'. Artık yeni nesil, aşık olmaktan, okumaktan, evlenmekten bilindik yaşamsal evrelerden bunalmış durumda. Alacakaranlık serisi de bütün bu tekdüzeliği bozan bir hikaye. Tabii bir de kurt adamlar var hikayenin içinde. Edward ve ailesinin temsil ettiği seçkin romantizmin tam tersi bir durum. Jacob Black kurt adam sürüsünü temsil eden genç üye. Bella’nın içindeki çatışmanın diğer tarafını temsil ediyor. Hep arkasını döndüğü enerjik, hayata bağlı ve kanı kaynayan bir sevgili. Black, Bella’nın verdiği kararı değiştirmek için kendini ortaya koyuyor ve Bella’yı kendisiyle yüzleşmeye zorluyor. Tutulma filminin en güzel sahnelerinden biri şu; Bella vampirler arasındaki savaştan kaçmak için dağda bir kampta saklanır. Gece dondurucu bir soğuk vardır. O soğukta donmak üzereyken Edwart ona yardım edemez. Çünkü Edward’ın kanı soğuktur. Ama Jakob, kurt adam olmasının verdiği avantajla Bella'yı ısıtabilir. Edward da sevgilisinin en büyük rakibinin kollarında ısınmasını seyretmek zorunda kalır. İşte bu gibi küçük dokunmalar öyküyü lezzetli hale getiriyor. Genç neslin romantizminin en son örneği bence Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma. Kaçırmamanızı öneririm.

FİLMİN  KÜNYESİ

Orijinal adı: The Twilight Saga: Eclipse

Yönetmen: David Slade

Senaryo: Melissa Rosenberg, Stephenie Meyer (Kitap)

Oyuncular: Kristen Stewart, Robert Pattinson, Taylor Lautner ile Ashley Greene l Yapım: 2010, ABD,124 dk. 

Tür: Fantastik, Romantik

 

Varoluşu sorgulayan oyuncaklar

Toy Story 3 her bölümde daha büyük yaştaki izleyiciye sesleniyor. Oyuncakların aidiyet hissi birçok insana örnek olacak cinste...

Oyuncak Hikayesi sinemada bir devrim sayılır. Çünkü o zamana kadar animasyon filmler çizerler tarafından yapılırdı. Halbuki Oyuncak Hikayesi sadece bilgisayarda yapılmış ilk animasyon. Çocukların hayal dünyasını beyaz perdeye aktaran en başarılı örneklerden. İlk iki bölümde sahipleri Andy’nin büyümesi yüzünden endişe duyan ve çeşitli maceralara atılan Woody, Buzz ve diğer oyuncaklar bu son bölümde tam da korktukları şeyle karşılaşıyorlar. Andy artık büyümüş ve üniversitede okumak için evden ayrılma durumuna gelmiştir. Woody ne olursa olsun Andy’nin kendilerini bir yana atmayacağını düşünür, ona inancı tamdır. Ama diğer oyuncaklar başlarına gelecekten korkarlar. Bu keşmekeş içinde tercih günü gelir. Andy Woody dışında bütün oyuncaklarını bir torbaya koyar ve tavan arasına kaldıracakken işler ters gider ve oyuncaklar çöp arabasına atılır. Woody ise Andy’nin üniversiteye gidecek çantasına konulmuştur bile. Bu Woody’nin kabul edemeyeceği bir durumdur. Arkadaşlarını yalnız bırakamaz. Çantadan atlar ve çöp arabasından arkadaşlarını kurtarır ama artık evlerinden çok uzaktırlar. Kendilerini bir kreşte bulurlar. Bir dolu çocuk oynamak için onları bekler. Her şey çok güzel görünür, ta ki kreşin eski oyuncakları arasındaki sırlar ortaya çıkıncaya kadar. Filmin en önemli yönü bağlılığa verdiği önem. Günümüzde aidiyet duygusu ve bağlılık yerlerde sürünürken bir animasyonda en azından küçük izleyicilerin kalbinin bir tarafına bu duyguyu koymak belki de bir öykünün yapabileceği en önemli şey. Son dönem animasyonlar insan olmanın zenginliğini büyük başarıyla işliyor. Toy Story 3 ise bunu oyuncaklar üstünden başarıyor. Hem küçük izleyicilerin hem de yetişkinlerin kaçırmaması gereken bir yapım.

FİLMİN  KÜNYESİ

Orijinal Adı: Toy Story 3

Yönetmen: Lee Unkrich

Senaryo: Andrew Stanton, John Lasseter, Michael Arndt, Lee Unkrich

Seslendirenler: Beren Saat, Kıvanç Tatlıtuğ, Ali Ekber Diribaş, Misra Balkan, Ayhan Kaya

Yapım: 2010, ABD, 103 dk.

Tür: Animasyon


Star Gazete