Kurtulmuş'tan Erbakan'a göz dağı!
SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, baba-oğul Erbakanlar'a üstü kapalı mesaj verdi.
Kurtulmuş, baba-oğul Erbakan’lara “Eğer gerçekten ortada bu siyasi hareketin geleceğine ilişkin insanlar müspet bir takım niyetler taşıyorsa herkes sözlerine ve işlerine dikkat etsin” diye seslendi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Necmettin ve Fatih Erbakan’ın çıkışlarına son derece dikkatli bir üslupla yanıt veriyor. Kurtulmuş, “Aradan biraz zaman geçince herkes daha rasyonel düşünecektir” yorumu yaparken “Gül ve Erdoğan da benzeri bir durumla karşılaştı, AKP doğdu. Ayrılık var mı?” sorusunu ise Kurtulmuş, “Bana oy vermiş 2 milyon seçmene karşı sorumluyum” diyerek Erbakan cephesinin karşısına yeniden aday olarak çıkacağını da ima etti.
Önce Fatih Erbakan konuştu ardından Necmettin Erbakan’ın açıklamalarıyla gerilim doruğa ulaştı. Bu sözleri ağır buldunuz mu? Yollar ikiye ayrılıyor diyebilir miyiz?
Tekrar söylüyorum kongre sonrasında çift listenin verdiği gerginlikle söylenmiş olan sözlerdir. Ben partinin genel başkanı olarak hem büyüklerime, hem benden yaşça küçükler şu tavsiyede bulunurum: Nihayetinde hayat siyasetten ibaret değildir. Hiç kimse sonradan pişman olacağı sözleri söylemesin. Sonradan pişman olacağı işlerin içinde olmasın. Herkes bu süreci itidalli bir şekilde yürütmek zorunda ve durumundadır. Eğer gerçekten ortada bu siyasi hareketin geleceğine ilişkin insanlar müspet bir takım niyetler taşıyorsa herkes sözlerine ve işlerine dikkat etsin.
Kavganın galibi kim olur?
Bir kavga olmaz. Birkaç gün sonra herkes yerli yerine oturur. Esas işimiz bu kongre süreci de göstermiştir ki SP ile ne olacağıyla Türkiye’nin tamamı ilgileniyor. Hiç kimse yüzde 5.5’lik partidir diye bir kenara bırakmıyor. Bize düşen sokağa çıkmak ve halkın içinde olmak.
Hala olağanüstü kongre ihtimali yok mu? Erbakan ekibi imza toplamaya başladı...
Olabilir. Bizim kaanatimiz şu aşamada yapılacak bir olağanüstü kongre partide bütünleşmeyi değil daha derin ayrılıkları, daha büyük çatlakları ortaya çıkaracağıdır. Bu amaca kimsenin hizmet etmek isteyeceğini zannetmiyorum. Yoksa hukukun gerektirdiğini ben yaparım o ayrı bir şey. Ama bu atmosferde gidilecek olan bir olağanüstü kongre insanların hisleri bu yoğunluktayken, kim hangi amaca hizmet etmek için bu imzayı toparlarsa toplasın o amaca hizmet etmeyecek. Belki daha derin çatlakların ve belki bölünmelerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Ki gördünüz kongrede 30, 40 kendini bilmez insan herkesi fevkalede rencide edecek şekilde ortamı elektriklendirdi.
Bu bölünmede siz yollarınızı ayırabilir misiniz partinizle?
Bana son seçimde oy vermiş 2 milyon 61 bin seçmenin oyu var. Her gün Türkiye kamuoyunda ciddi bir ilgi ve teveccühle bize destek veren milyonlarca insan var ve daha yeni kongreden çıkmış partinin iradesi var. Bu iradenin gereklerini yerine getirmek görevimdir.
Sayın Erbakan’ın size randevu vermediği doğru mu?
Hayır. Şu aşamada biz önümüzdeki günlerde zaten görüşürüz. Bana intikal etmiş böyle bir cevap yok. Sayın Erbakan’la ilişkimiz tüzükte ne yazdığıyla ilgili değildir. Kendisi Türkiye’ye büyük hizmetleri olan, büyük siyasi tecrübeleri olan, fikirlerinden herkesin istifade etmesi gereken bir siyasi büyüktür.
Bu defa karşı taraf bir genel başkan adayı çıkaracak gibi görünüyor?
Bakın kongre sürecinde çift liste yaşandı, doğru. Ancak çift genel başkan adayı olmadı. Her iki listenin genel başkan adayı da Numan Kurtulmuş oldu. Her iki listede de isimlerin büyük çoğunluğu birbirinin aynısıdır. Ama listelerde olmayan, iki listenin çıkması dolasıyla bazı arkadaşlarımızda, bazı ağabeylerimizde belli burukluk ve kırgınlıklar olabilir. Ben bunları kongre heyecanı ve ortamın verdiği kırgınlıkla söylenmiş sözler olarak telakki ediyorum. Birkaç gün sonra herkes bunları unutur.
Bir grup ise konrgede yaşananları neredeyse büyük bir ‘devrim’ olarak adlandırdı.
Milli Görüş’ün zaten kendisi bir devrimdir. Bu milletin aslı ve esasıdır. Hep söylüyorum; pergelin bir ucu kendi değerlerimizde sabit kalacak, diğer ucuyla bütün toplumu ve insanlığı kuşatacak kadar geniş fikirli, geniş ufuklu ve geniş yürekli olacağız. Bu kongre de bu yönde atılmış bir adımdır.
Sayın Gül ve Sayın Erdoğan’da benzer bir ayrılık yaşanır mı?
Hayır. SP Türkiye’de Milli Görüş’ün merkezidir. İşin sıcaklığı geçtikten sonra daha rasyonel düşüneceğini ümit ediyorum. Bizim yaptığımız, tabanımızın ve geniş kitlelerin bizden beklentisiydi. Aslında bu anlamda da yapılanlar siyasi karşılığı olan sonucu doğurmuştur.
Nasıl bir sonuç?
Şunu görüyorum: Dünyanın hiçbir yerinde yüzde 5.5 almış bir partinin kongresinde iki liste çıkmasıyla kimse ilgilenmez. Oyumuz yüzde 5.5 belki ama siyasi etkinliğimiz bunun kat be kat üstünde. Bu kongrede günlerdir SP’nin gündemden düşmemiş olmasının tek somut anlamı var benim için: Bundan sonra iktidar alternatifi SP’dir. Yoksa medya niye bu kongreyle ilgilensin? Bence bu kongrenin en önemli sonucu budur. Türkiye’de eğer tüm çevreler şöyle ya da böyle en önemli sırasına bu kongreyi koyuyorsa SP Türkiye’nin en canlı sosyolojik tabanına oturacaktır.
Sizin listeniz geçmeseydi ne olurdu?
Hiçbir şey fark etmezdi. İki tane farklı liste ve iki genel başkan adayı yoktu sonuçta. Delegelerin hepsi zaten Kurtulmuş’a oy verdi.
“Mücahit Numan” sloganlarını ilk defa o salonda duyduk.
Ben de ilk defa bu kongrede duydum.
O salonda en çok üzüldüğünüz an ne oldu? Yumruklaşmalar olabilir mi?
Gönül arzu ederdi ki bir kaç provokatif hadise olmasın. Oraya o gün 50 bin kişi geldi. Hepsi büyük fedekarlıkla, Anadolu’nun dört bir tarafından geldiler. Yumruklaşmalar, ortalığı gerecek bir takım sloganlar söyleyen kişi sayısı 50-60 kişidir. Yani o 50-60 kişi, 50-60 bin kişinin huzurunu bozdu. Olan budur. Keşke bozmasalardı. Eğe onlar da makul insanlarsa yanlış yaptıklarını zamanla görürler.
‘Gençleşme’ adımını atmış gibi görünüyorsunuz. Kafanızda bir yaş ortalaması var mı?
Bu kongre bundan sonra geleceğe ilişkin daha umutlu bakmamıza neden oldu. Sonuçları itibariyle de böyle oldu. Türkiye’de gelecek seçimlere milyonlarca 21 yaşın altında genç katılacak. Bu kongrede GİK’e belki normal zamanda alınmayacak olan bir çok genç arkadaşımız girdi. Alışılmış kalıplarda devam edilseydi giremeyecek olan bir çok genç arkadaşımız girdi. Bu benim için çok önemli ama yetersizdir. Zaman içinde bu gençleşmeyi daha da sağlayacağız.
Başbakan’la ne konuştuğumuzu söylemem
Başbakan ile görüşmede neler yaşandı?
Sanıyorum ilk defa yıllar sonra il başkanlığı, MKYK üyeliği yaptığı bu binaya geldi. Gayet samimi bir görüşme gerçekleşti. Biz her platformda olduğu gibi görüşlerimizi çok açık ve net ifade ettik. Terörle ilgili düşüncelerimizi ilettik. Zaman zaman bazı konuların -yeni anayasa tartışmaları gibi- daha da açıklığa kavuşturulması için görüşlerimizi karşılıklı sorular şeklinde açtığımız bölümler oldu. Başbakan’a iletmeyi düşündüğümüz hemen her sözümüzü söyledik. Sonuçlarına bakacağız, inşallah uygulanır.
Kongre için tebrik etti mi?
Evet. Çünkü zaten çok sıcak, iki üç gün önce oldu. Hayırlı olmasını temenni etti.
“Kongre konusu çok konuşuldu ve derinleşti mi?” desem yanıt verir misiniz?
Hayır vermem.
Anayasa sil baştan yapılmalı diyorsunuz Başbakan da sizinle aynı fikirde mi?
Gördüğüm kadarıyla çok hazır değiller. Hiç olmazsa referandumda bu anayasa paketinin geçmesi ve belki önümüzdeki seçimlerde yeni bir anayasa yapımının tartışılması gibi bir yaklaşımları olduğunu gördük. Ama biz açık olarak 12 Eylül 2010’un hemen ertesinde 13 Eylül’de yeni bir anayasa istiyoruz dedik.
Pakete yönelik çok büyük eleştiriler varken pakete “evet” demeniz de eleştiriliyor...
Sayın Başbakan’a da ilettim: Referandum AK Parti’ye evet ya da hayır oylaması değildir. Aslında farklı konuların bir seferde gündeme getirilmemesi için bir pusula hazırlamıştık. Her madde ayrı ayrı oylansın istedik. Böylece bazı maddeler 80-90’la geçer, bazıları geçmezdi. Demokraside olması gereken budur. Referanduma giden maddeler en azından gruplandırılabilirdi. Yani bireysel özgürlükler, HSYK, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, sendikal haklar gibi gruplandırılarak gidilebilirdi. Bu yapılmadığı için Türkiye Anayasa referandumunu bir gerilim sürecine soktu. Bu gerilimin artmasının nedenlerinden biri de parlamentodaki görüşmelerdir.
Nasıl bir kampanya süreci bekliyorsunuz?
Referandum kampanyası tehlikeli bir süreç. Bir kamplaşmaya dönüştürürsek Türkiye bundan çok büyük zarar görür. Israrla Sayın Başbakan’a da bunu söyledim: Türkiye’nin çok partili siyasi hayatının sekteye uğradığı dönemlerin öncesinde iki önemli gelişme birden oluyor. Bunlardan bir tanesi terör, diğeri ise kutuplaşmadır. Vatan cephesidir, milliyetçi cephedir. Buradan da “Evet”çiler-”Hayır”cılar cephesi oluşturulursa kutuplaşma olur; Bir taraftan terör 1991 şartlarına geri dönme eğilimi gösteriyor. Bu ikisinin bir araya geldiği Türkiye, Allah korusun, olağanüstü şartlara doğru süratle sürüklenebilir. Bunun için istirhamımız ‘Sakın ha bu referandumu parti oylamasına dönüştürmeyin’ oldu.
Sayın Başbakan ne dedi bu yorumunuza?
Kendisi de bu kanatlarimizi paylaşıyor. Ümit ediyorum ki seçim kampanyamız da böyle olur.
Anayasa Mahkemesi’nin kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında bir balans ayarı yaptı, orta yolu buldu. Muhtemelen Ak Parti’nin ‘Bak bana yaptırmıyorlar’ diyerek yeni bir marazaret üretmesinin önüne geçti. Ben o süreçte Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsaydım, “Madem millet karar verecek 12 Eylül’de referandum var” der ve iptal başvurusunu geri çekerdim. Ama olmadı. Bence Anayasa Mahkemesi’nin kararı bir noktada siyasi bir karardır. Siyaseten hiç kimsenin çok fazla kullanamayacağı bir metindir. Orta yolu, ara yolu bulmuştur.
Referandum için bir ‘Evet’ kampanyası yürütecek misiniz?
Genel Kurulumuz yeni bitti ve GİK toplanacak. Aslında Türkiye Parlamento’daki anayasa tartışmalarının bitmesiyle birlikte yeni bir seçim dönemine girmiştir. Bizim kongre yapma gerekçelerimizden biri de buydu. Yani bu kongreyle seçim kampanyasını başlattık. Önümüzdeki dönem zaten bir seçim kampanyasıdır ve referandum da bu bunun bir parçası olacak.
Neden “evet”?
Açıkçası bize göre süreç yanlış yürütülmüştür. Bu paket bizim tekliflerimizin 30 yıl gerisindedir, çok önemli bir reform niteliği taşımamaktadır. 12 Eylül anayasasına yapılan yeni bir yamadır. Ama şimdiye kadar bütün anayasa değişikliklerine SP olarak “evet” dedik. Çünkü 12 Eylül faşist askeri yönetiminin anayasasında atılacak her türlü demokratik adım, milletin lehine olacaktır. Eksik olmasına rağmen bu anayasa paketine bu nedenle destek olacağız.
MHP Lideri Bahçeli “12 Eylül’de bile milliyetçiler böyle zulüm görmedi” dedi...
Bir hükümetin ekonomi, iç ve dış politikada attığı adımlarda bir sürü yanlışlar olabilir. Biz Ak Parti’nin yanlış gördüğümüz politikalarına çok sert muhalefet yapıyoruz. Bu ayrı bir şeydir. Ama sonuçta parlamento iradesiyle ortaya çıkmış olan bir anayasa metni vardır. Asıl soru millet egemenliğini artırıyor mu artırmıyor mu? MHP’nin esas meseleye buradan yaklaşması lazım. 12 Eylül’de cezaevlerinde çürüyen, yaşı büyütülüp idam edilen bir sürü ülkücü var. Ülkücü hareketin gerçekten büyük zulümler gördüğü bir dönem. Ama paketin 12 Eylül dönemiyle, o zamanki cuntacılarla hesaplaşmanın önünü açacak bazı maddeleri içerdiği ortadadır. MHP’li ve CHP’li arkadaşların unuttukları şu: Ak Parti ile siyaseten hesaplaşmanın yolu bürokratik oligarşinin yanında durmak değildir, milletin yanında durmaktır.
Neyi kast ediyorsunuz?
“Ak Parti yanlış yapıyor Anayasa Mahkemesi’ne gidelim, Ak Parti yanlış gidiyor HSYK’dan yardım isteyelim” gibi ya da “27 Nisan muhtırası olsun Ak Parti’nin önünü keselim” gibi düşünceler içerisindelerse bunun zaten tek bir karşılığı var. O da AK Parti’nin ekmeğine yağ sürmektir. Bırakın Ak Parti ile sivil siyaset içinde ve meydanlarda hesaplaşalım. AK Parti’den kurtulacağız diye bürokratik oligarşiden imdat beklemeyelim.
Sevgi Hanım elbette üzülmüştür
Ankara mı İstanbul mu?:
İstanbul
İstanbul’da en sevdiği yer:
Boğaz.
Ankara-İstanbul farkı:
İstanbul’da trafiğe takıldığınızda canınız sıkılmıyor. Ankara’da ise sıkılıyor. Ama ben yarıdan fazla Ankaralı oldum.
Nerede kafa dinliyor?:
Çanakkale’deki yazlığımda.
Bahçeyle ilgilenir mi?:
Yazlıkta hiç çıkmıyorum. Çiçek kısmıyla ilgiliyim. Ayaklarımı çıkarıp çim biçmeyi seviyorum.
Nasıl bir baba?:
Çocuklarımla bir dostluk ilişkisi geliştirdiğimi düşünüyorum. Aslında İsmail ve Emir’e çok vakit ayıramadım. Yine de gece kaçta gelirsem geleyim sabah kalkıp okula göndermeye gayret ediyorum.
Çay mı, kahve mi?:
Çay. Hem de çok.
Üniversite ‘hocalığa’ devam mı?:
Haftada bir devam. 29 Mart seçimlerinin ertesi günü sabah 10.00’daki dersime çocukları kafetaryadan topladık. “Hocam gelmeyeceksiniz diye düşündük” dediler. Bana dinamizm katıyor.
İnatçı mı?:
Kararlıyım
En çok neye sinirlenir?:
Mantıksızlık. Her şeyi tolere ederim ama mantıksızlığa dayanamıyorum.
Sevgi Hanım kongre sonrası yorum yaptı mı?:
Belki bir hanım olarak o gerginlikten rahatsız olmuş olabilir. Ama ‘Hayırlı olsun, Allah mübarek etsin, yolunuz açık olsun” dedi.
Kıyafetlere karışır mı?:
Karışmaz, büyük kısmını o alır. Sevgi hanım çok da zevklidir. Bu konudaki danışmanım kendisi.
Deniz Güçer'/VATAN
Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Necmettin ve Fatih Erbakan’ın çıkışlarına son derece dikkatli bir üslupla yanıt veriyor. Kurtulmuş, “Aradan biraz zaman geçince herkes daha rasyonel düşünecektir” yorumu yaparken “Gül ve Erdoğan da benzeri bir durumla karşılaştı, AKP doğdu. Ayrılık var mı?” sorusunu ise Kurtulmuş, “Bana oy vermiş 2 milyon seçmene karşı sorumluyum” diyerek Erbakan cephesinin karşısına yeniden aday olarak çıkacağını da ima etti.
Önce Fatih Erbakan konuştu ardından Necmettin Erbakan’ın açıklamalarıyla gerilim doruğa ulaştı. Bu sözleri ağır buldunuz mu? Yollar ikiye ayrılıyor diyebilir miyiz?
Tekrar söylüyorum kongre sonrasında çift listenin verdiği gerginlikle söylenmiş olan sözlerdir. Ben partinin genel başkanı olarak hem büyüklerime, hem benden yaşça küçükler şu tavsiyede bulunurum: Nihayetinde hayat siyasetten ibaret değildir. Hiç kimse sonradan pişman olacağı sözleri söylemesin. Sonradan pişman olacağı işlerin içinde olmasın. Herkes bu süreci itidalli bir şekilde yürütmek zorunda ve durumundadır. Eğer gerçekten ortada bu siyasi hareketin geleceğine ilişkin insanlar müspet bir takım niyetler taşıyorsa herkes sözlerine ve işlerine dikkat etsin.
Kavganın galibi kim olur?
Bir kavga olmaz. Birkaç gün sonra herkes yerli yerine oturur. Esas işimiz bu kongre süreci de göstermiştir ki SP ile ne olacağıyla Türkiye’nin tamamı ilgileniyor. Hiç kimse yüzde 5.5’lik partidir diye bir kenara bırakmıyor. Bize düşen sokağa çıkmak ve halkın içinde olmak.
Hala olağanüstü kongre ihtimali yok mu? Erbakan ekibi imza toplamaya başladı...
Olabilir. Bizim kaanatimiz şu aşamada yapılacak bir olağanüstü kongre partide bütünleşmeyi değil daha derin ayrılıkları, daha büyük çatlakları ortaya çıkaracağıdır. Bu amaca kimsenin hizmet etmek isteyeceğini zannetmiyorum. Yoksa hukukun gerektirdiğini ben yaparım o ayrı bir şey. Ama bu atmosferde gidilecek olan bir olağanüstü kongre insanların hisleri bu yoğunluktayken, kim hangi amaca hizmet etmek için bu imzayı toparlarsa toplasın o amaca hizmet etmeyecek. Belki daha derin çatlakların ve belki bölünmelerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Ki gördünüz kongrede 30, 40 kendini bilmez insan herkesi fevkalede rencide edecek şekilde ortamı elektriklendirdi.
Bu bölünmede siz yollarınızı ayırabilir misiniz partinizle?
Bana son seçimde oy vermiş 2 milyon 61 bin seçmenin oyu var. Her gün Türkiye kamuoyunda ciddi bir ilgi ve teveccühle bize destek veren milyonlarca insan var ve daha yeni kongreden çıkmış partinin iradesi var. Bu iradenin gereklerini yerine getirmek görevimdir.
Sayın Erbakan’ın size randevu vermediği doğru mu?
Hayır. Şu aşamada biz önümüzdeki günlerde zaten görüşürüz. Bana intikal etmiş böyle bir cevap yok. Sayın Erbakan’la ilişkimiz tüzükte ne yazdığıyla ilgili değildir. Kendisi Türkiye’ye büyük hizmetleri olan, büyük siyasi tecrübeleri olan, fikirlerinden herkesin istifade etmesi gereken bir siyasi büyüktür.
Bu defa karşı taraf bir genel başkan adayı çıkaracak gibi görünüyor?
Bakın kongre sürecinde çift liste yaşandı, doğru. Ancak çift genel başkan adayı olmadı. Her iki listenin genel başkan adayı da Numan Kurtulmuş oldu. Her iki listede de isimlerin büyük çoğunluğu birbirinin aynısıdır. Ama listelerde olmayan, iki listenin çıkması dolasıyla bazı arkadaşlarımızda, bazı ağabeylerimizde belli burukluk ve kırgınlıklar olabilir. Ben bunları kongre heyecanı ve ortamın verdiği kırgınlıkla söylenmiş sözler olarak telakki ediyorum. Birkaç gün sonra herkes bunları unutur.
Bir grup ise konrgede yaşananları neredeyse büyük bir ‘devrim’ olarak adlandırdı.
Milli Görüş’ün zaten kendisi bir devrimdir. Bu milletin aslı ve esasıdır. Hep söylüyorum; pergelin bir ucu kendi değerlerimizde sabit kalacak, diğer ucuyla bütün toplumu ve insanlığı kuşatacak kadar geniş fikirli, geniş ufuklu ve geniş yürekli olacağız. Bu kongre de bu yönde atılmış bir adımdır.
Sayın Gül ve Sayın Erdoğan’da benzer bir ayrılık yaşanır mı?
Hayır. SP Türkiye’de Milli Görüş’ün merkezidir. İşin sıcaklığı geçtikten sonra daha rasyonel düşüneceğini ümit ediyorum. Bizim yaptığımız, tabanımızın ve geniş kitlelerin bizden beklentisiydi. Aslında bu anlamda da yapılanlar siyasi karşılığı olan sonucu doğurmuştur.
Nasıl bir sonuç?
Şunu görüyorum: Dünyanın hiçbir yerinde yüzde 5.5 almış bir partinin kongresinde iki liste çıkmasıyla kimse ilgilenmez. Oyumuz yüzde 5.5 belki ama siyasi etkinliğimiz bunun kat be kat üstünde. Bu kongrede günlerdir SP’nin gündemden düşmemiş olmasının tek somut anlamı var benim için: Bundan sonra iktidar alternatifi SP’dir. Yoksa medya niye bu kongreyle ilgilensin? Bence bu kongrenin en önemli sonucu budur. Türkiye’de eğer tüm çevreler şöyle ya da böyle en önemli sırasına bu kongreyi koyuyorsa SP Türkiye’nin en canlı sosyolojik tabanına oturacaktır.
Sizin listeniz geçmeseydi ne olurdu?
Hiçbir şey fark etmezdi. İki tane farklı liste ve iki genel başkan adayı yoktu sonuçta. Delegelerin hepsi zaten Kurtulmuş’a oy verdi.
“Mücahit Numan” sloganlarını ilk defa o salonda duyduk.
Ben de ilk defa bu kongrede duydum.
O salonda en çok üzüldüğünüz an ne oldu? Yumruklaşmalar olabilir mi?
Gönül arzu ederdi ki bir kaç provokatif hadise olmasın. Oraya o gün 50 bin kişi geldi. Hepsi büyük fedekarlıkla, Anadolu’nun dört bir tarafından geldiler. Yumruklaşmalar, ortalığı gerecek bir takım sloganlar söyleyen kişi sayısı 50-60 kişidir. Yani o 50-60 kişi, 50-60 bin kişinin huzurunu bozdu. Olan budur. Keşke bozmasalardı. Eğe onlar da makul insanlarsa yanlış yaptıklarını zamanla görürler.
‘Gençleşme’ adımını atmış gibi görünüyorsunuz. Kafanızda bir yaş ortalaması var mı?
Bu kongre bundan sonra geleceğe ilişkin daha umutlu bakmamıza neden oldu. Sonuçları itibariyle de böyle oldu. Türkiye’de gelecek seçimlere milyonlarca 21 yaşın altında genç katılacak. Bu kongrede GİK’e belki normal zamanda alınmayacak olan bir çok genç arkadaşımız girdi. Alışılmış kalıplarda devam edilseydi giremeyecek olan bir çok genç arkadaşımız girdi. Bu benim için çok önemli ama yetersizdir. Zaman içinde bu gençleşmeyi daha da sağlayacağız.
Başbakan’la ne konuştuğumuzu söylemem
Başbakan ile görüşmede neler yaşandı?
Sanıyorum ilk defa yıllar sonra il başkanlığı, MKYK üyeliği yaptığı bu binaya geldi. Gayet samimi bir görüşme gerçekleşti. Biz her platformda olduğu gibi görüşlerimizi çok açık ve net ifade ettik. Terörle ilgili düşüncelerimizi ilettik. Zaman zaman bazı konuların -yeni anayasa tartışmaları gibi- daha da açıklığa kavuşturulması için görüşlerimizi karşılıklı sorular şeklinde açtığımız bölümler oldu. Başbakan’a iletmeyi düşündüğümüz hemen her sözümüzü söyledik. Sonuçlarına bakacağız, inşallah uygulanır.
Kongre için tebrik etti mi?
Evet. Çünkü zaten çok sıcak, iki üç gün önce oldu. Hayırlı olmasını temenni etti.
“Kongre konusu çok konuşuldu ve derinleşti mi?” desem yanıt verir misiniz?
Hayır vermem.
Anayasa sil baştan yapılmalı diyorsunuz Başbakan da sizinle aynı fikirde mi?
Gördüğüm kadarıyla çok hazır değiller. Hiç olmazsa referandumda bu anayasa paketinin geçmesi ve belki önümüzdeki seçimlerde yeni bir anayasa yapımının tartışılması gibi bir yaklaşımları olduğunu gördük. Ama biz açık olarak 12 Eylül 2010’un hemen ertesinde 13 Eylül’de yeni bir anayasa istiyoruz dedik.
Pakete yönelik çok büyük eleştiriler varken pakete “evet” demeniz de eleştiriliyor...
Sayın Başbakan’a da ilettim: Referandum AK Parti’ye evet ya da hayır oylaması değildir. Aslında farklı konuların bir seferde gündeme getirilmemesi için bir pusula hazırlamıştık. Her madde ayrı ayrı oylansın istedik. Böylece bazı maddeler 80-90’la geçer, bazıları geçmezdi. Demokraside olması gereken budur. Referanduma giden maddeler en azından gruplandırılabilirdi. Yani bireysel özgürlükler, HSYK, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, sendikal haklar gibi gruplandırılarak gidilebilirdi. Bu yapılmadığı için Türkiye Anayasa referandumunu bir gerilim sürecine soktu. Bu gerilimin artmasının nedenlerinden biri de parlamentodaki görüşmelerdir.
Nasıl bir kampanya süreci bekliyorsunuz?
Referandum kampanyası tehlikeli bir süreç. Bir kamplaşmaya dönüştürürsek Türkiye bundan çok büyük zarar görür. Israrla Sayın Başbakan’a da bunu söyledim: Türkiye’nin çok partili siyasi hayatının sekteye uğradığı dönemlerin öncesinde iki önemli gelişme birden oluyor. Bunlardan bir tanesi terör, diğeri ise kutuplaşmadır. Vatan cephesidir, milliyetçi cephedir. Buradan da “Evet”çiler-”Hayır”cılar cephesi oluşturulursa kutuplaşma olur; Bir taraftan terör 1991 şartlarına geri dönme eğilimi gösteriyor. Bu ikisinin bir araya geldiği Türkiye, Allah korusun, olağanüstü şartlara doğru süratle sürüklenebilir. Bunun için istirhamımız ‘Sakın ha bu referandumu parti oylamasına dönüştürmeyin’ oldu.
Sayın Başbakan ne dedi bu yorumunuza?
Kendisi de bu kanatlarimizi paylaşıyor. Ümit ediyorum ki seçim kampanyamız da böyle olur.
Anayasa Mahkemesi’nin kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında bir balans ayarı yaptı, orta yolu buldu. Muhtemelen Ak Parti’nin ‘Bak bana yaptırmıyorlar’ diyerek yeni bir marazaret üretmesinin önüne geçti. Ben o süreçte Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsaydım, “Madem millet karar verecek 12 Eylül’de referandum var” der ve iptal başvurusunu geri çekerdim. Ama olmadı. Bence Anayasa Mahkemesi’nin kararı bir noktada siyasi bir karardır. Siyaseten hiç kimsenin çok fazla kullanamayacağı bir metindir. Orta yolu, ara yolu bulmuştur.
Referandum için bir ‘Evet’ kampanyası yürütecek misiniz?
Genel Kurulumuz yeni bitti ve GİK toplanacak. Aslında Türkiye Parlamento’daki anayasa tartışmalarının bitmesiyle birlikte yeni bir seçim dönemine girmiştir. Bizim kongre yapma gerekçelerimizden biri de buydu. Yani bu kongreyle seçim kampanyasını başlattık. Önümüzdeki dönem zaten bir seçim kampanyasıdır ve referandum da bu bunun bir parçası olacak.
Neden “evet”?
Açıkçası bize göre süreç yanlış yürütülmüştür. Bu paket bizim tekliflerimizin 30 yıl gerisindedir, çok önemli bir reform niteliği taşımamaktadır. 12 Eylül anayasasına yapılan yeni bir yamadır. Ama şimdiye kadar bütün anayasa değişikliklerine SP olarak “evet” dedik. Çünkü 12 Eylül faşist askeri yönetiminin anayasasında atılacak her türlü demokratik adım, milletin lehine olacaktır. Eksik olmasına rağmen bu anayasa paketine bu nedenle destek olacağız.
MHP Lideri Bahçeli “12 Eylül’de bile milliyetçiler böyle zulüm görmedi” dedi...
Bir hükümetin ekonomi, iç ve dış politikada attığı adımlarda bir sürü yanlışlar olabilir. Biz Ak Parti’nin yanlış gördüğümüz politikalarına çok sert muhalefet yapıyoruz. Bu ayrı bir şeydir. Ama sonuçta parlamento iradesiyle ortaya çıkmış olan bir anayasa metni vardır. Asıl soru millet egemenliğini artırıyor mu artırmıyor mu? MHP’nin esas meseleye buradan yaklaşması lazım. 12 Eylül’de cezaevlerinde çürüyen, yaşı büyütülüp idam edilen bir sürü ülkücü var. Ülkücü hareketin gerçekten büyük zulümler gördüğü bir dönem. Ama paketin 12 Eylül dönemiyle, o zamanki cuntacılarla hesaplaşmanın önünü açacak bazı maddeleri içerdiği ortadadır. MHP’li ve CHP’li arkadaşların unuttukları şu: Ak Parti ile siyaseten hesaplaşmanın yolu bürokratik oligarşinin yanında durmak değildir, milletin yanında durmaktır.
Neyi kast ediyorsunuz?
“Ak Parti yanlış yapıyor Anayasa Mahkemesi’ne gidelim, Ak Parti yanlış gidiyor HSYK’dan yardım isteyelim” gibi ya da “27 Nisan muhtırası olsun Ak Parti’nin önünü keselim” gibi düşünceler içerisindelerse bunun zaten tek bir karşılığı var. O da AK Parti’nin ekmeğine yağ sürmektir. Bırakın Ak Parti ile sivil siyaset içinde ve meydanlarda hesaplaşalım. AK Parti’den kurtulacağız diye bürokratik oligarşiden imdat beklemeyelim.
Sevgi Hanım elbette üzülmüştür
Ankara mı İstanbul mu?:
İstanbul
İstanbul’da en sevdiği yer:
Boğaz.
Ankara-İstanbul farkı:
İstanbul’da trafiğe takıldığınızda canınız sıkılmıyor. Ankara’da ise sıkılıyor. Ama ben yarıdan fazla Ankaralı oldum.
Nerede kafa dinliyor?:
Çanakkale’deki yazlığımda.
Bahçeyle ilgilenir mi?:
Yazlıkta hiç çıkmıyorum. Çiçek kısmıyla ilgiliyim. Ayaklarımı çıkarıp çim biçmeyi seviyorum.
Nasıl bir baba?:
Çocuklarımla bir dostluk ilişkisi geliştirdiğimi düşünüyorum. Aslında İsmail ve Emir’e çok vakit ayıramadım. Yine de gece kaçta gelirsem geleyim sabah kalkıp okula göndermeye gayret ediyorum.
Çay mı, kahve mi?:
Çay. Hem de çok.
Üniversite ‘hocalığa’ devam mı?:
Haftada bir devam. 29 Mart seçimlerinin ertesi günü sabah 10.00’daki dersime çocukları kafetaryadan topladık. “Hocam gelmeyeceksiniz diye düşündük” dediler. Bana dinamizm katıyor.
İnatçı mı?:
Kararlıyım
En çok neye sinirlenir?:
Mantıksızlık. Her şeyi tolere ederim ama mantıksızlığa dayanamıyorum.
Sevgi Hanım kongre sonrası yorum yaptı mı?:
Belki bir hanım olarak o gerginlikten rahatsız olmuş olabilir. Ama ‘Hayırlı olsun, Allah mübarek etsin, yolunuz açık olsun” dedi.
Kıyafetlere karışır mı?:
Karışmaz, büyük kısmını o alır. Sevgi hanım çok da zevklidir. Bu konudaki danışmanım kendisi.
Deniz Güçer'/VATAN