Nazım Hikmet Mezarı Başında Anıldı Moskova
-NAZIM HİKMET MEZARI BAŞINDA ANILDI MOSKOVA (A.A) - 03.06.2010 - TÜRKİYE'NİN DÜNYACA ÜNLÜ ŞAİRİ NAZIM HİKMET RAN, ÖLÜMÜNÜN 47. YILINDA MOSKOVA'DAKİ M
-NAZIM HİKMET MEZARI BAŞINDA ANILDI
MOSKOVA ( A . A ) - 03 . 06 . 2010 - Türkiye ' nin dünyaca ünlü şairi Nazım Hikmet Ran , ölümünün 47 . yılında Moskova ' daki mezarı başında anıldı .
Rus-Türk İşadamları Birliğinin ( RTİB ) , Türkiye ' nin Moskova Büyükelçiği ile organize ettiği anma törenine , aralarında Türkiye ' nin Moskova Büyükelçisi Halil Akıncı ve sanatçı Edip Akbayram ' ın da bulunduğu yüzlerce kişi katıldı . Bu yıl katılımcı sayısının önceki yıllardan çok daha fazla olduğu dikkat çekti . Törende , Büyükelçi Akıncı , Türkiye ve Rusya arasındaki dostluğu temsil etmesi amacıyla mezarlığa tahta bir kafes içinde getirilen beyaz güvercinleri serbest bıraktı . Akıncı , güvercinlerin kapak açılmasına rağmen uçmaması üzerine , " Anlaşılan Türk-Rus dostluğunu bir tek güvercinler istemiyor " esprisini yaptı .
Büyükelçi Akıncı , Nazım Hikmet ' in mezarına karanfil bıraktıktan sonra yaptığı konuşmada , Nazım Hikmet ' in her şeyden önce vicdan sahibi bir insan olduğunu belirterek , " Nazım , insanın çıkarını düşünen , halkın çıkarını düşünen bir insan . Bu yüzden hayatı boyunca hesap vermek zorunda kalmış ve baskıya maruz kalmıştır " dedi .
Nazım Hikmet ' in , 1928 yılında Sovyetler Birliği ' nden Türkiye ' ye gelir gelmez tutuklandığını hatırlatan Akıncı , konuşmasını şöyle sürdürdü :
" Daha sonra uzun bir hapis dönemini geçirdikten sonra 1951 yılında özlemle geldiği Sovyetler Birliği ' nde tekrar şüpheyle karşılanmıştır . Nazım Hikmet , Sovyetler Birliği ' ne tekrar geldiğinde Stalin ' e Merkez Komite tarafından 1936 yılına kadar olan faaliyetleri için bir rapor veriliyor ve orada Nazım Hikmet için kullanılan sözler şu : Bürokratik görevini yapmaz ; ayrı parti kurmaya çalışıyor . 1951 yılında Sovyetler Birliği ' ne tekrar geldikten sonra bir gençlik festivaline gideceğini söyler . Orada , yanında hareketlerini rapor etmekle görevli biri de var . O da raporunda şunu yazıyor : Nazım Hikmet Türkiye ' den gelen 5 kişiyle konuştu . Ben yanlarına gelince sustular . Ayrıca Fransız komünistleriyle , İsrail ve Suriye komünistleriyle de Fransızca konuştu . Ben anlayamadım . Yani hareketleri şüpheliydi diye . Stalin öldükten sonra Komünist Partinin 20 . kongresinde Kruşçev iktidara geldikten sonra Nazım Hikmet artık putların yıkıldığını düşünerek bir şiirinde , Stalin için ' Taştan ve bronzdandı . Belirli bir ölçüdeydi . 5 santimetreden bir metreye kadardı ' ifadesini kullanıyor . 1955 yılında ' İvan İvanoviç Var mıydı ' diye bir oyun yazıyor ve bu oyun çeşitli değişikliklerden sonra 1957 yılında sahneye konabiliyor . Sahneye konduktan sonra 5 defa oynuyor ve ondan sonra kaldırılıyor . Niye? Bürokratizmi eleştirdiği için . Sovyetler Birliği Komünist Partisinin o ana kadarki hareketlerini eleştirdiği için . "
Nazım Hikmet ' in , düşüncelerini savunduğu için anavatanı Türkiye ' de ezildiğini ve horlandığını kaydeden Akıncı , " Asıl ikinci vatanı olarak bildiği Sovyetler Birliği ' ne geldiği zaman da devamlı takibat içinde . Nazım bir şiirinde , ' Yürekleri ve kulakları sağır ' ifadesini kullanıyor . Onun bu sözlerinden de esinlenerek , ' Nazım Hikmet ' in yüreği ve kulakları hiç bir zaman sağır olmadı ' diyorum . Her zaman halkın vicdanı oldu " ifadesini kullandı .
-EDİP AKBAYRAM-
Sanatçı Akbayram da gazetecilerin sorusu üzerine yaptığı açıklamada , Nazım Hikmet ' in Rusya ve Türkiye arasında çok büyük bir ağırlığının bulunduğunu belirterek , " Nazım dediğiniz zaman Rusya , Moskova , Nazım dediğiniz zaman Türkiye . . . İkisinin bir arada kaynaşması tabii kültürel anlamda olsun , insanlık adına olsun çok büyük birleşim " dedi .
Akbayram , dünyanın hemen bütün ülkelerinde şu ana kadar iki kez konser verdiğini ancak bugün Nazım severlerle birlikte kendisini Moskova ' da mezarı başında anma şerefini yaşadığını belirterek , " Nazım bir kere bütün dünya ülkeleri arasında şiirleriyle köprüyü kurmuş bir insan . Şu an gördüğüm kadarıyla Novodeviçi ' deki mezarı tam Nazım ' ın konumuna , ağaçların altında mutlu bir şekilde yaşıyor . O ölmedi . Sanatçılar eserleriyle var ve biz Nazım ' ı öldü olarak düşünmüyoruz " diye konuştu .
Nazım ' ın vasiyetinde belirttiği gibi , mezarının Anadolu ' da bir çınar ağacının altında bulunmasının hem ona , hem Nazım severlere hem Türkiye adına çok onur verici bir yaklaşım olacağını kaydeden Akbayram , " Ama Türkiye ' deki kültüre ve sanata bakış açısına baktığınız zaman Nazım ' ın mezarının başına en ufak bir şey gelirse . . . Çünkü bunun en somut örneği , Ruhi Su ' nun mezarının taşlarını kırıyorlar , Aşık Mahsuni ' nin mezarında birtakım tahrifatlar yapıyorlar ama her şey güzel olur . Kültürün sanatın üst boyutta olduğu bir Türkiye olursa neden olmasın " görüşünü ifade etti .
Akbayram , bir başka soru üzerine , Türkiye ' nin , kültür değerlerini hep öldükten sonra sahiplenmeye başladığını belirterek , " Türkiye , bütün değerlerini kaybettikten sonra anlıyor . Ben bütün dünyayı geziyorum ve Türkiyeliyim dediğim zaman akla Nazım Hikmet geliyor , Yılmaz Güney geliyor , Ruhi Su geliyor . Bunlar kendi ülkemin yetiştirdiği bir daha yeri doldurulamayacak değerler ama biz bu değerleri öldükten sonra içimize sokmaya çalışıyoruz . Sanatçı yaşarken vardır ve onun bir cam fanusun içinde korunması lazım . Yani kültürel anlamdaki bakış açımızın daha ciddi boyutlarda olması gerektiğini düşünüyorum " diye konuştu .
03 . 06 . 2010 15 : 10 : 02