6 Nisan 2010 Basın özetleri
Bizim ülkemizdeki Kürtler'in çocuklarının bir kısmı da bu üniversitelerde anadillerinde eğitim görüyorlar. 'Kürt ulusal bilinci' Türkiye'deki Kürtler'in çok ötesinde bir olgu.” Devlet değişiyor da Kürtler değişmiyor (Oral Çalışlar- Radikal)
Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın en yakınındaki isim olan Doç. Dr. Yalçın Akdoğan'ın, dün Star gazetesinde, yayınlanan yazısına atıfta bulunan Oral Çalışlar, Akdoğan'ın saptamalarını yazdı. Akdoğan'ın yazısındaki “BDP'nin siyasallaştırdığı kitle giderek ulusal bir bilinçle hareket ediyor, ayrı bir ulus üretilmeye çalışılıyor, bu kitle ile Türkiye toplumu arasındaki psikolojik mesafe yavaş yavaş açılıyor. Gündemler, tutumlar beklentiler, talepler farklılaşıyor” saptamasını aktaran Çalışlar şöyle devam etti:
“(…) Akdoğan bu saptamalarının ardından çözüm için şunları söylüyor: 'Kürt meselesinde soğukkanlı analizler ve tespitlerin yapılması artık şart. Kürt kökenli vatandaşlarımızın meseleye bakışını önemsemek, çözüme ulaşmak açısından elzemdir. Devletin bakış açısını gözden geçirmesi, temel politikalarını değiştirmesi, demokratik alanda önemli gelişmeler olması, beraberinde Kürt milliyetçiliği ekseninde siyaset yapanların da, bu hareketin etkisi altında olan insanların da değişimini getirmelidir.”
"Devletin değiştiği ama Kürt kimliği hareketinin değişmediği" tezinin tartışmalı olduğuna işaret eden Çalışlar, şunları dile getirdi:
“(…) Kürt ulusal hareketi ve Kürt ulusal bilinci, Türkiye'deki Kürtlere özgü değil. Hemen yanı başımızda bizim 'Kuzey Irak' olarak tanımladığımız (ama Kürtler'in ve bütün dünyanın Kürdistan adını verdiği) bir özerk bölge bulunuyor. Resmi dili Kürtçe olan bu bölgedeki birçok üniversitede Kürtçe eğitim yapılıyor. Bizim ülkemizdeki Kürtler'in çocuklarının bir kısmı da bu üniversitelerde anadillerinde eğitim görüyorlar. 'Kürt ulusal bilinci' Türkiye'deki Kürtler'in çok ötesinde bir olgu.”
Yargıda büyük bir rezalet yaşanıyor… (Mehmet Ali Birand - Posta)
Balyoz tutuklamaları ile ilgili arka arkaya gelen iki kararı ele alan Birand, bu durumun Türk adalet sistemine çok ağır bir darbe vurduğunu yazdı. Bir hakimin tutuksuz yargılama yapabileceğine dair kararından 3 gün sonra, başka bir hakimin tersi yönde karar verdiğini hatırlatan Birand şunları yazdı:
“(…) Bu gelişmelere bakanların adalete güveni kalır mı? Çifte standart konusundaki kuşkular daha da artmaz mı? Durmadan yargı bağımsızlığından söz ediyoruz, oysa yargı bugün de bağımsız değil ki... Bu insanlar neden bırakıldılar, şimdi neden tekrar tutuklandılar? Buna çifte standart denmez de, neye denir? Kamuoyu kime inanacak? Demek ki, herkesin kendine göre bir hakimi var ve objektif değerlendirmelere göre değil, kim neredense ona göre kararlar veriliyor.”
Can Dündar (Hakimlerin Bilek Güreşi - Milliyet)
Bir döneme damga vuran POL-DER ve POL-BİR isimli iki polis örgütünden örnek vererek, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu özetleyen Can Dündar, ilk örgütün solcu, ikinci örgütün ise ülkücü olduğunu hatırlattıktan sonra şunları yazdı:
“(…) İçeri alındığınızda kendi fikriyatınıza yakın polislerin eline düştüyseniz şanslı sayılırdınız. Bu, gözaltında kısa kaldınız ve dayaksız kurtardınız demekti. Ya karşı görüşten polislerin eline düştüyseniz?.. İşte o zaman vay halinize! Bugünkü hâkimlerin durumu bana 12 Eylül öncesi polislerin halini anımsatıyor. Bugün de 'çatışmada' yargıç ve savcılar hedef; ve onlar da Ergenekon bahsinde kamplaşmış durumda...Balyoz davasındaki 'Ben tutukladım/Ben bıraktım/Eh o zaman ben de tekrar tutuklattım' inatlaşması, hâkimler arasında kamuoyu önünde yaşanan bilek güreşinin en somut göstergesi değil mi? Biri 'Ak' diyor, diğeri 'Kara...'
Yargı, tam ortadan ikiye yarılmış durumda...”
Türkiye nasıl eğleniyor (Onur Baştürk - Hürriyet)
Diyarbakır ve Konya'da sosyal yaşamı ele alan Onur Baştürk, Diyarbakır'daki Sanat Sokağı ve "türkü bar"lardaki yaşamı yazdı. Baştürk'ün yazısının devamı şöyle:
“(…) Sosyal hayat için açılım şart. (…) Mekanlara giden kadın sayısı hâlâ az. O yüzden kavga çok çabuk çıkıyor. Bir yandan da açılımın bir an önce yapılması, yani açılması lazım! Diyarbakırlı'nın rahatlaması ancak bu şekilde olacak. Yoksa böyle devam eder buradaki sosyal hayat, hiçbir zaman gelişmez..."
“(…) Akdoğan bu saptamalarının ardından çözüm için şunları söylüyor: 'Kürt meselesinde soğukkanlı analizler ve tespitlerin yapılması artık şart. Kürt kökenli vatandaşlarımızın meseleye bakışını önemsemek, çözüme ulaşmak açısından elzemdir. Devletin bakış açısını gözden geçirmesi, temel politikalarını değiştirmesi, demokratik alanda önemli gelişmeler olması, beraberinde Kürt milliyetçiliği ekseninde siyaset yapanların da, bu hareketin etkisi altında olan insanların da değişimini getirmelidir.”
"Devletin değiştiği ama Kürt kimliği hareketinin değişmediği" tezinin tartışmalı olduğuna işaret eden Çalışlar, şunları dile getirdi:
“(…) Kürt ulusal hareketi ve Kürt ulusal bilinci, Türkiye'deki Kürtlere özgü değil. Hemen yanı başımızda bizim 'Kuzey Irak' olarak tanımladığımız (ama Kürtler'in ve bütün dünyanın Kürdistan adını verdiği) bir özerk bölge bulunuyor. Resmi dili Kürtçe olan bu bölgedeki birçok üniversitede Kürtçe eğitim yapılıyor. Bizim ülkemizdeki Kürtler'in çocuklarının bir kısmı da bu üniversitelerde anadillerinde eğitim görüyorlar. 'Kürt ulusal bilinci' Türkiye'deki Kürtler'in çok ötesinde bir olgu.”
Yargıda büyük bir rezalet yaşanıyor… (Mehmet Ali Birand - Posta)
Balyoz tutuklamaları ile ilgili arka arkaya gelen iki kararı ele alan Birand, bu durumun Türk adalet sistemine çok ağır bir darbe vurduğunu yazdı. Bir hakimin tutuksuz yargılama yapabileceğine dair kararından 3 gün sonra, başka bir hakimin tersi yönde karar verdiğini hatırlatan Birand şunları yazdı:
“(…) Bu gelişmelere bakanların adalete güveni kalır mı? Çifte standart konusundaki kuşkular daha da artmaz mı? Durmadan yargı bağımsızlığından söz ediyoruz, oysa yargı bugün de bağımsız değil ki... Bu insanlar neden bırakıldılar, şimdi neden tekrar tutuklandılar? Buna çifte standart denmez de, neye denir? Kamuoyu kime inanacak? Demek ki, herkesin kendine göre bir hakimi var ve objektif değerlendirmelere göre değil, kim neredense ona göre kararlar veriliyor.”
Can Dündar (Hakimlerin Bilek Güreşi - Milliyet)
Bir döneme damga vuran POL-DER ve POL-BİR isimli iki polis örgütünden örnek vererek, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu özetleyen Can Dündar, ilk örgütün solcu, ikinci örgütün ise ülkücü olduğunu hatırlattıktan sonra şunları yazdı:
“(…) İçeri alındığınızda kendi fikriyatınıza yakın polislerin eline düştüyseniz şanslı sayılırdınız. Bu, gözaltında kısa kaldınız ve dayaksız kurtardınız demekti. Ya karşı görüşten polislerin eline düştüyseniz?.. İşte o zaman vay halinize! Bugünkü hâkimlerin durumu bana 12 Eylül öncesi polislerin halini anımsatıyor. Bugün de 'çatışmada' yargıç ve savcılar hedef; ve onlar da Ergenekon bahsinde kamplaşmış durumda...Balyoz davasındaki 'Ben tutukladım/Ben bıraktım/Eh o zaman ben de tekrar tutuklattım' inatlaşması, hâkimler arasında kamuoyu önünde yaşanan bilek güreşinin en somut göstergesi değil mi? Biri 'Ak' diyor, diğeri 'Kara...'
Yargı, tam ortadan ikiye yarılmış durumda...”
Türkiye nasıl eğleniyor (Onur Baştürk - Hürriyet)
Diyarbakır ve Konya'da sosyal yaşamı ele alan Onur Baştürk, Diyarbakır'daki Sanat Sokağı ve "türkü bar"lardaki yaşamı yazdı. Baştürk'ün yazısının devamı şöyle:
“(…) Sosyal hayat için açılım şart. (…) Mekanlara giden kadın sayısı hâlâ az. O yüzden kavga çok çabuk çıkıyor. Bir yandan da açılımın bir an önce yapılması, yani açılması lazım! Diyarbakırlı'nın rahatlaması ancak bu şekilde olacak. Yoksa böyle devam eder buradaki sosyal hayat, hiçbir zaman gelişmez..."