Yeni sınav sisteminde neler olacak?

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, yeni sınav sistemiyle ilgili bilinmeyenleri anlattı.

Üniversiteye girişte sınavın kaldırılmasından yana olan, her ile üniversiteye karşı çıkan ÖSYM Başkanı, en çok da kopya çekmek için çaba harcayanlardan şikayetçi. “Kopya çekmek için kulağını alçıya aldıranlar, kafasına kan izleri yapıp, bandajlayanlar var. Adayların kulaklarının açık olmasını çok önemsiyoruz” diyor.

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, yeni sisteme ilişkin bilinmeyenleri, yapılan değişikliklerin adaylara nasıl yansıyacağını, adayların sınava hazırlık sürecinde ve sonrasında neler yapıp, yapmamaları gerektiğini Hürriyet okuyucuları ile paylaştı. Prof. Dr. Yarımağan, bu yıl sınava girecek öğrencilerin birinci basamak sınavı YGS’den 180 puan almalarının formülünden, üniversitelerin kontejanlarına kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.

Siz sınava nasıl hazırlandınız?

- Üniversite sınavına girmedim. Zaten 1962’de üniversite sınavları böyle yaygın değildi. Sadece Ankara, ODTÜ, İstanbul Teknik gibi bazı üniversiteler ayrı sınavla öğrenci kabul ediyordu. Galatasaray Lisesi’ni dereceyle bitirdiğim için bana Fransa’daki bir üniversiteden teklif geldi, Fransızların sınavına girdim. Türkiye’de okuyacak olsaydım, mühendis olmak istediğim için, ODTÜ veya İstanbul Teknik Üniversitesi’nin sınavlarına girerdim.

Hayalinizdeki meslek neydi?
- Elektrik elektronik bölümü hayalimdeki meslekti, bu bölüme girmem kolay olmadı. Fransa’daki üniversitede birinci sınıf ortak okunuyordu. Sonra ilgi ve başarıya göre üçe ayrıldık. İkinci sınıfın sonunda esas bölümümüzü bulduk.

Son zamanlarda tartışılan Sabancı Üniversitesi modeli gibi miydi?

- Benzer bir model... Ben bu modeli çok iyi biliyorum ve Türkiye koşullarına uyarlamanın üniversitelerin aleyhine olacağını savunuyorum. Aslında bu sistem kontenjanlar sınırlandırıldığında çok streslidir. Öğrencilik yıllarımda arkadaşlarımın arasında intihar etme noktasına gelenler olmuştu. Örneğin öğrenci elektronik okumak istiyor, ama üniversite onu kimya bölümüne gönderiyor. Çok büyük bunalım geçirenler oldu. Kolay bir şey değil. Çünkü kontenjanlar sınırlı. Sınır olmadığını söylüyorlar, ama sistem sınırsız uygulanamaz. Yani her isteyen istediği yere gidemez. Gitmeyen de üniversiteye girişte bir yıl yaşadığı stresi bir iki yıl daha yaşar. Bizde öğrenci hangi programda okumak istediğini görmek istiyor. Bu sistem ancak Türkiye’deki bütün üniversitelerdeki programlarda uygulanırsa olur. Ama bazı üniversiteler program düzeyinde öğrenci alırken, bazılarının alan düzeyinde öğrenci alması uygun değil.

Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nın (YGS) ardından yapılacak olan ikinci basamak Lisans Yerleştirme Sınavı’nda (LYS) adayların izlemesi gereken yol nedir?

- İkinci sınav için herkes kulvarını belirleyecek. Yani bir kulvar, iki sınav demek. Dört temel grubumuz var: Matematik - Fen, Matematik - Türkçe, Türkçe - Sosyal ve Dil. Adaylar mümkünse bunlardan birini seçsin. Çok az aday bunlardan ikisini seçebilir. Çoklu seçim enerjilerini dağılır, onları zorlar. Mümkünse bir veya ikiyle yetinsinler, üç sınava girecek aday çok sınırlı olmalı. Hem Türkçe - Matematik hem de Matematik - Fen gruplarında yarışmak isteyen aday daha çok ders çalışmak zorunda kalacak. Bu da onun dersler arasındaki enerjisini bölecek. Bu öğrenci için dezavantaj olabilir.

Üniversiteye girişte iki basamaklı sisteme geçilmesi gerçekten avantajlı mı? Dezavantajları neler?

- Aslında içerik açısından 2009’dan farksız. Aynı derslerden sorular soracağız. Amaç uygulama kolaylığı. Tek oturumda sınav yapmak daha masrafsız. Tek kitap basılıyor, tek soru kağıdı hazırlanıyor. 2009’da sınava giren öğrenci 40 TL verdi. Bu yıl üç sınava girip 75 TL verecek. Adayları zorlayacak bir fark yok. Fakat biz adayların bilgilerini çok daha sağlıklı ölçeceğiz. Adaylar hak ettikleri, başarı şansları yüksek programlara gidecek. Eski sistemde şansın rolü vardı.

BİYOLOJİ BİLMEYEN TIBBA GİREMEYECEK

Nasıl?

- Az soru soruyor, öğrencinin ders düzeyindeki bilgisini tam ölçemiyorduk. Örneğin hiç biyoloji bilmeyen, sadece fizik sorularıyla tıp fakültesine gidebiliyordu. Çünkü ortak süre veriyorduk. Bu yıl, kimya yerine fizik çözemeyecek. İki dersin bilgilerini ayrı ayrı ölçeceğiz. Puan türlerinin hesaplanmasında kullanılacak katsayıları üniversitelerin görüşlerini alarak belirledik. Puan türlerini artırdık. Yani bu sene tıp fakültesine girenin başaramayıp ayrılma ihtimali düşük. Çünkü girişte şans ve taktik faktörü azalacak. Öğrenci tüm derslere ilgi göstermek ihtiyacı duyacak. Neresinden bakarsanız bakın yeni sistem eskisinin içerik olarak aynısı ama uygulama açısından epeyce ileri.

Katsayı düzenlemesinin bir kez daha iptal edilmesi nasıl bir ekti yaratır?

- Tüm adayların katsayıdan bağımsız olarak başvurabilmesini önermiştim. Adaylar da buna uydu ve başvurdu. Katsayı 0.12 olursa başvururum, 0.13 olursa başvurmam, diyen yok galiba. Bize son günlerde bu yönde başvuru gelmedi. Katsayı değişti ben başvurumu geri alacağım, diyen çıkmadı.

20 KEZ SINAVA GİREN VAR

ÖSS ile ilgili ilginç hatıralarınız var mı?

- Geçen yıl, 1989’dan bu yana sınava girenlerin dağılımını çıkarmıştık. İnanılmaz bir sonuçla karışlaştık. 20 yılda tüm sınavlara giren vardı. Kim olduklarını bilmiyoruz, bir kısmı muhtemel ki dershane öğretmenleri. Öğrenci psikolojisini görmek, atmosferi yaşamak için girmiş olabilirler. Veya okul öğretmenlerinden de girenlerin olabileceğini düşünüyorum. Onun ötesinde bundan zevk alanlar da olabilir. Bazıları için bulmaca çözmek hobidir, sınav da hobiye dönüşmüş olabilir. Eğer amacı üniversiteye gitmek değilse zaten stres yaşamaz.

Çocukları bu yıl sınava girecek velilere tavsiyeleriniz nelerdir?

- Bunun ortak bir usulü olduğunu zannetmiyorum. Çocuklarını yakından izlemeleri, yardımcı olmaları gerekir. Bazıları çocuğu sevgiyle destekler, bazıları biraz otorite kurma yoluyla yardımcı olabilir. Çocuklara sıkmadan yardımcı olup, başarılarına katkıda bulunmaları lazım.

 Siz çocuklarınıza üniversiteye hazırlanırken nasıl destek oldunuz?

- İki çocuğum da herkes gibi hazırlandı, üniversiteye girip, mezun oldu. Benden dersler konusunda yardım istemediler. Onları sürekli izledim, maddi ve manevi desteğimi hep hissettiler. Çocuklarımı sıkmadım, düşük not aldıklarında tepki göstermedim.

HER ŞEHİRE ÜNİVERSİTE AÇMAK HATALI

Üniversite sayısı giderek artıyor. Bu yükseköğretimi nasıl etkiler?

- Her yıl liseden mezun olanların toplam sayısı 700 bini geçmiyor. Hepsi girse yılda 700 bin kontenjan eder. Ekonomik koşullar uygun olsa, özellikle meslek lisesinde okuyan öğrenciler lise diplomalarıyla iş hayatına atılabilir. Ben açıkçası büyük üniversiteden yanayım. Çünkü programlar, branşlar, sosyal, kültürel, sportif imkanlar çoğalıyor. Her ile üniversite açmak yerine, üniversitelerin belirli şehirlerde yoğunlaşmasından yanayım. Çünkü üniversite kentlerinin kültürel, ekonomik olanakları, hoşgörü düzeyi yüksek olmalı. Üniversiteli rahat hareket edebilmeli, çok tutucu yerler olmamalı. Örneğin Eskişehir, İzmir, Trabzon, Erzurum gibi illerde yoğunlaşmalı. Eğitimin gelişmeye katkısı düşünülerek her ilde üniversite açılmaya çalışılıyor. Bunun sonu yok, Türkiye’de 900 ilçe var. Eğer bu yarış devam ederse sıra ilçelere gelecek.

Sizce neden sınavda kız öğrenciler daha başarılı?

- Ortalamada öyle, ama en başarılılar kızlar olmuyor. Geçmiş yılların ilk 10’u, ilk bini içinde erkekler daha fazla. Sınava girenler içinde de erkek oranı biraz daha fazla. Dereceye girenlerde erkekler, ortalamada kızlar önde. Kızlar biraz daha disiplinli. Erkeklerin bir kısmı zeki çalışkan olurken, bir kısmı da haylaz. Kızlarda marjinallikler az olduğu için daha çok çalışıyor olabilirler. Bu psikologların araştırabileceği bir konu.

Doğu illeri genellikle sınavda hep sonuncu oluyor. Bu illerin olumsuz imajını değiştirmek için neler yapılabilir?

- Sivil toplum örgütleri, belirli kurumlar biraz destek olurlarsa, yani mesela “Hakkari’yi sonuncu olmaktan kurtaralım” denirse birkaç yıllık uğraşla kurtarırsınız. Ama amaç bir ili kurtarmak olmamalı. Kaynaklarımızı daha eşit dağıtmaya çalışmalıyız. Eğitimde bina, sınıftan daha önemli olan öğretmen. Öğrenci ailesinin eğitim düzeyi, çevrenin gelişmişliği de başarıda etken. Yani öncelikle sorunlu illerin gelişmişlik düzeyi artırılmalı, bölgeler arasındaki farklar azaltılmalı. İmkanlar eşit dağıtılmalı. İyi öğretmenleri sadece belirli okullarda toplamamamız lazım. Lise türleri arasında yaptığımız sıralama da bunda olumsuz etki yaratıyor. Fen, Anadolu liseleri oluşturup, en iyi öğretmenleri vermek, bu öğrencilere iyi imkanları sunarken dışarıda kalanları ikinci plana itmekten vazgeçmeliyiz.

GSM OPERATÖRLERİ İLETİŞİMİ KESSE KOPYA BİTER

Doğu ve Güneydoğu illerindeki öğrencilerin Türkçe konusunda sıkıntı yaşadıkları için sınavlarda başarısız olduğu söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz?

- İlkokuldan beri eğitim dili Türkçe’dir. Eğer biz öğretemiyorsak, kusuru kendimizde aramalıyız. Ben ilkokulu bitirdikten sonra Galatasaray Lisesi’ne gittim. Bütün ortaokul ve liseyi Fransızca okudum. Evimde Fransızca konuşulmazdı. Çevremde Fransızca konuşan yoktu ama ben okulda psikoloji, felsefe, matematik, biyoloji, fizik dersini Fransızca gördüm hiçbir sıkıntı çekmedim. Eğer şimdi biz Doğu Anadolu’daki bir çocuğa ilkokulda Türkçe’yi öğretemiyorsak çok büyük hata. 12 yıl eğitim görüyor o çocuklar. Evinde, mahallesinde hiç konuşmasa bile sırf okulda o çocuğa Türkçe mükemmel öğretilebilmeli.

Her yıl sınavdan sonra kopya olayları ortaya çıkar. Bunun önüne nasıl geçilebilir? Yaşadığınız ilginç bir olay var mı?

- Hababam Sınıfı’nda gördüğümüz bazı örnekleri hayata geçirenler var. Özürlü sınıfına geçmek isteyen veya kafasının içine bir şeyler gizlemek için bantlarla sardıran, üzerine tentürdiyot dökerek kan izlenimi vermek isteyenlerle karşılaştık. Artık kopya büyük ölçüde cep telefonuyla yapılıyor. Büyük çapta, organize kopya girişimi olabiliyor. Bu yüzden sınav salonuna cep telefonlarının kesinlikle alınmamasını istiyoruz. Bu önlem yetmiyor. Öğrencinin kulağına küçücük bir cihaz koyması, ona okul bahçesinden soruların okunması için yeterli olabiliyor. Kulağını alçıya aldırıp, kaza geçirmiş gibi kulağının içine cihazı saklıyor. Bunu deneyenleri yakaladık. Adayların sınavda kulaklarının açık olmasını, görünmesini çok önemsiyoruz. Kulağını örten bir şey olmamalı. Sınavda türbana da o yüzden karşı çıkıyoruz. Daha rasyonel çözüm, sınav saatlerinde mobil iletişimi durdurmak. Ama bunun imkanı yoktur herhalde. Kopya olaylarını engellemek iin elimizden gelen yapıyoruz. İhbarları değerlendiriyoruz.

KONTENJANLARDA BÜYÜK ARTIŞ BEKLEMEYİN

Henüz kontenjanlar belirlenmedi. Üniversitelerden gelen bilgiler YÖK’te değerlendirilip, kesinleştirilecek. Ama şunu söyleyebilirim ki, son iki yılda kontenjanlarda ciddi artışlar oldu. Birçok programda üst sınıra yaklaşıldı veya geçildi. Tüm öğrenciler derse gelse bazen sınıflarda oturacak yer kalmıyor. Örgün programların kontenjanlarında artık büyük bir artış yapılamaz. Ama yeni kurulan üniversiteler ya da eskilerin yeni açılan programlarındaki taleple tahminen yüzde 5 -10 civarında bir artış olur. Yani 30 - 40 bin dolayında bir artış beklenebilir. Zaten örgün programların toplam kontenjanı 600 bini geçti. Bu sene 650 bin’e ulaşacağını varsayarak, açıköğretimle birlikte düşünürsek liseden mezun olan herkese yer var gibi görünüyor. Geçen yıl 100 binin üzerinde kontenjan boş kaldı. Bunun üç nedeni var: Bazı alanlara talep yok, şehir tercih edilmiyor ya da ücretli. Vakıf üniversitelerinin kontenjan artışı da bunun nedenleri arasında. Çünkü Türkiye’de ücret ödeyerek okuyacak öğrenci sayısı sınırlı. Üniversitelerimiz artık talep olmayan program açmamalı.

ADAYLAR EN AZ 32 SORU YAPSIN

11 Nisan’da ilk kez yapılacak Yükseköğretime Geçiş Sınavı’na 1,5 milyon öğrenci girecek. Farklı düzeydeki öğrencileri bu sınavla birbirinden ayırıp başarı düzeyine göre sıraya sokacağız. Eğer bütün soruları kolay sorarsak, örneğin 10 bin kişi tüm soruları cevaplarsa, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği’ne gidecek 60 kişiyi, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne gidecek 50 kişiyi seçemeyiz. Geçmiş yıllardaki gibi, başarı sıralaması için zor, çok zor, orta zorlukta sorularımız olacak. Adaylar, bunun bir sıralama sınavı olduğunu unutmasın. İkinci sınava girmeyi amaçlayan 180 puanı geçmeli. Bu puanı elde etmek için her testten eşit sayıda olmak koşuluyla, 8’er soru çözmek, yani toplam 32 doğru cevap yeterli. Adaylar sakin olsun, soruları planlayıp çözsün ve 180 puanı mutlaka aşsın. Her aday hangi testten başlayacağını, ne kadar zaman ayıracağını kendine göre planlamalı. Sınavda paniğe kapılmadan bu planı uygulamalı. İlk sorular zorsa, diğerlerine geçsinler. En iyi sonuç için çalışsınlar.

ÜNİVERSİTEYE SINAVSIZ GİRİLMELİ

Bu yıl 38’nci defa üniversiteye giriş için sınav yapacağız. Bu sürede Türkiye’de çok şey değişti. 37 bin dolayındaki kontenjanlardan 600 binin üzerindeki örgün kontenjanlara geldik. Kabaca 2 kişiden birisi liseyi bitiriyor. 4 kişiden birisi de yükseköğrenim görüyor. Oysa Avrupa ülkelerinde liseyi bitirenlerin sayısı yüzde 100’lere yaklaşıyor. Biz de o düzeye ulaşacağız. Bunu başardığımızda, her programa sınavla girilmesi bence uygun bir yöntem değil. Madem ki herkesin yükseköğretim görmesi isteniyor ve gerekiyor. O zaman bunun kolaylaştırılması lazım. Yani, üniversiteye sınavsız girilebilmeli. Lisans düzeyinde adı birbirinden farklı 400’e yakın program var. Bunların bazıları sınavsız olabilir. Başta açıköğretim olmak üzere örgün eğitim programlarının bazıları sınavsız olmalı. Oralara lise diplomasına sahip herkes gidip kaydını yaptırabilmeli. Bu olursa stres azalır. Her üniversite 10 programını sınavsız hale getirse sistem hayata geçebilir. Çok talep olan hukuk, tıp, mühendislik programları dışındaki alanlara sınavı kaldırarak, sınava giren sayısını her yıl azaltabiliriz. Bu stresten artık kurtulalım.

Hürriyet