Ak Parti kendi yüksek yargısını kurmak istiyor
CHP Lideri Deniz Baykal partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
Deniz Baykal'ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Sultangazi'deki Sultan Süleyman Camii imamı cemevine ziyaret yaptı saldırıyı kınadı. Cem evinde bulunanları sevgiyle kucakladı. Gerçekte bu imamın davranışını olması gerekeni gösteriyor. Bu imamı yürekten kutluyorum. Bu davranış önemli bir davranıştır.
Yalancı bahar nedeniyle yaşananlar çiftçilerimize zor anlar yaşatıyor. Tabii afetler karşısında zarar gören çiftçilere yardım vardır. Türkiye'de tarımsal sigortaya girenlerin oranı yüzde 5'tir. Geçmişle hesaplaşmaları gerekmektedir. Geleceğe dair umutlar yitmiştir. Çiftçi eli böğründe kalmıştır. Malatya'da kaysı üreticileri sıkıntı altındadır. Hükümet gerekli önlemi almıyor. Çiftçiyi iyi gününde de kötü gününde de yalnız bırakmamak gerekir.
ERMENİSTAN MESELESİ
Ermeni konusu ile ilgili yeni bir aşamaya geldi işler. Bunu değerlendirmek zorundayız. Bu iktidarın en karmaşık en güç en önemli sorunlar karşısında takındığı sorunları kolay çözeceği anlayışına sahip üslubu var. Türkiye tarihten gelen sorunları da devir almıştır. Bunlar Türkiye kararıyla çözülebilemeyecek sorunlardır. Sadece bizim değil diğer ülkelerinde bu işe girme zorunluluğu vardır. Türkiye köşeye sıkıştırılarak sorunların çözüleceğine inanıyorlarsa yanılıyorlar.
Bunun sonucunda baskı ve taleplere hedef oluyor. Bunun işlemeyeceği ortaya çıkıyor. Ama Türkiye yeni taahhütlerin altına girmiş oluyor. Gereken yapılmayınca hayal kırıklıkları çıkıyor. Bu yanlış politikayı sıfır sorun anlayışı ile halledecekler diyelim karşı taraf istiyor mu? Sıfır sorun AKP'nin yanlışıdır. Ermeni konusunda ne kadar yanlış bir politika olduğu ortaya çıktı. Bizim politikamız sıfır sorun değil yurtta sulh cihanda sulh anlayışına dayanır. Değerli arkadaşlarım biz barış istiyoruz demek bu sadece sınırımızda değil.
Ermenistan ile ilişkiler konusunda biz Azerbaycan'ın işgali karşısında tepki koyup kapattık. Yıllarca AKP böyle gitti. Bir çalışma başlatıldı. Bir protokol anlaşma aşamasına gelindi. Biz o zaman uyardık. Henüz Ermenistan'ın yaptığı yanlıştan kendini kurtaracağına dair işaret yoktur. Bu Azerbaycan için çok önemlidir. Azerbaycan en çok dikkate alınması gereken ülkedir Kafkasya'da dedik. Bu kadar değerli komşuyu yok sayarak yola çıkmak ne yaptığını bilmemektir yapmayın dedik.
Başbakan önce taahhütlerini yaptı ama protokolde hiç yer almadığı halde biz protokolü Karabağ olmazsa halledeceğiz diyerek askıya aldı. Bunu zamanında yapma dedik. Yaptılar ama Ermenistan Meclisi karar aldı tanımıyor.
Başbakan önce taahhütlerini yaptı ama protokolde hiç yer almadığı halde biz protokolü Karabağ olmazsa halledeceğiz diyerek askıya aldı. Bunu zamanında yapma dedik. Yaptılar ama Ermenistan Meclisi karar aldı tanımıyor. Gelinen noktada protokol boşlukta kaldı. Soykırım meclislere geldi, geçti. Bu konuda da yanlışın içerisine sürüklendik. Peki, bu tablo karşısında biz ne yaptık. Hangi önlemleri aldık. AKP karar çıkarsa Afganistan'dan asker çekeriz deniyordu. Peki, ne oldu. İsveç’ten ABD'den elçileri çektik. Türkiye'de 100 bin Ermenistan vatandaşı yaşıyor biz bunları geri göndeririz dedi. Birden bire Türkiye dünyanın tepkisini çekecek insani olmayan bir tavrın içine soktu bu protokolü imzalamak. Yanlışın özünü askıya alamıyorsun ama gelen yabancılara rehine muamelesi yapıp şantaj yapıyorsun. Böyle bir şantaj Türkiye'ye etkinlik kazandırabilir mi? Başbakan'ın keyfi tavırlarından bu duruma düştük. Bu tavırların olacağı yer var yer var. Başbakan koskoca bir çam devirdi. Sadece Türkiye'ye Ermenistan'ın atması gereken adımlar var.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ
Hükümet nihayet ağzındaki baklayı çıkardı. Bu noktaya gelinmiş olması bizim için sürpriz değildir. Biz çok uzun zamandır AKP’nin niyetinin yargıyı ele geçirmek olduğunu, bu konuda harekete geçeceğini söylüyorduk. Bize de AKP çevreleri diyordu ki “Daha ortada tasarı yok, önce bir görün. Niye reddediyorsunuz?” diyordu. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir. Bu hükümetin yargıyla, TC.’nin temel ilkeleriyle problemi var. “Ben yönetime geldim, bu anayasaya göre yöneteceğim” demiyor. “Ben yönetmek üzere geldiğim devleti kendi görüşlerime göre yeniden oluşturacağım” diyor. Devletin yeniden oluşturulmasına gerek varsa bunun nasıl yapılacağı bellidir. El birliğiyle, müzakere ederek, canlı bir süreçten geçerek olur.
BAŞBAKAN NE DEDİ, NE YAPTI?
AKP bunları yapacağım diye gelmedi. Ne dedi? İşsizlik bitecek dedi ama bitmedi tarihi arttı. Hatta "her üniversite mezununa iş vermek zorunda değilim" dedi. Yoksulluk bitecek dedi. Bitmedi arttı, bugün binlerce çocuk yatağa aç giriyor. Bunun tek sorumlusu Sayın Başbakan ve izlediği ekonomi politikası. Yasaklar kalkacak dedi. Ama Türkiye bir korku imparatorluğuna döndü. Herkes dinlendiğinden şüpheleniyor. Herkes acaba ben de gizli bir mektupla suçlanır mıyım? diyor. Yolsuzluk bitecekti, yolsuzluk ülkesi olduk. Başbakan kendi istediği haberi yaptıracak diye devletin bankasından kredi aldı. Kitabına bile uydurmadı. Çiftçi ürettiği ürünün hakkını alacak dedi, çiftçi ürettiği ürünü ekemez hale geldi. Türkiye Yunanistan'dan pamuk hale geldi. Emeklilerin huzur içinde yaşayacağı günler gelecek diyordu, en büyük darbeyi onlar gördü. Esnaf devlete yük olmadan huzur içinde çalışacak dedi, siftah yapamaz oldu. Doğu ve Güneydoğu kalkacak dedi. Tam tersi oldu, GAP olduğu yerde kaldı.
BAŞKA EMRİN?
Şimdiden korku bacayı sardı. Daha dur, şimdi iktidardasın, mahkeme kapılarına düşeceğin gün gelecek. Şimdi yaşanan olayların arkasında bu var. Şimdi yaşananların bir AKP Prodüksiyonu'dur. Made by ABD... Bu anayasa doğmamış çocukları da ilgilendiriyor. Oy vermiş vermemiş herkesi ilgilendiriyor. Bu kadar geniş bir anlamı olan Anayasa düzenlemeyi kendi parti mutfağınızın iç işi olarak alıyorsunuz. Her kararı kendisi almış, kimseye danışmamış, Ne hukukçunun, ne yargı kurullarının, sendikaların, işçinin, esnafın, işadamlarının bilgisi var. Kimse bilmiyor, kim biliyor? Başbakan ve yanındakiler. İmza atanlar da bilmiyor. Bize diyor ki size 3 gün süre... E başka emrin? Böyle anayasa değişikliği olmaz, olursa millet tarafından benimsenmez.
BU AKP ANAYASASI
12 Eylül Anayasa'sını değiştirmek istiyoruz ama 12 Eylül anayasası gitsin yerine AKP anayasa gelsin anlayışını kabul etmiyoruz. Bu AKP anayasası... Yargı yargı olmaktan çıkıyor. 12 Eylül rejimi dahi, askeri rejimler dahi, yargının siyasi iktidarın kontrolü altına girmesini bu iktidarın şimdi yaptığını aklından bile geçirememiştir. Camiye siyaseti sokmayın diyorum. Cami kimsenin olmamalıdır, tüm Müslümanların olmalıdır.
MAHKEMEYE SİYASET SOKMAYIN
İkinci temel gerçek: Kışlayı partileştirmeyin, şunun kışlası, bunun kışlası yapmayın. Şimdi bu tehdit işliyor. Bunun da vahim sonuçları var. Canım biz yaparız kimsenin ruhu duymaz, cami bizim camimiz olur, kışla bizim kışlamız olur, kimsenin de sesi çıkmak. İçine sindirmeyeni tehdit ederiz duruma hâkime oluruz.
Mahkemeye siyaseti sokmayın. Tam bu noktaya yönelik bir sistemli girişimle karşı karşıyayız. Kendi yargısını, adliyesini kurmak üzere harekete geçmiştir. Efendim demokratik ülkelerde böyle laflar bahanedir. İşin özü AKP'nin kendi yüksek yargısını kurma arzusudur.
İKTİDARIN 3 TEMEL HEDEFİ
İktidarın 3 temel hedefi var: Anayasa Mahkemesi, HSYK ve siyasi partileri denetleme işlevini yargıdan alıp, denetlenecek olan siyasilerin kararına bağlama... Siyasi partiyi hukuki denetimden kaçırma, hukuk dışına çekme, hukuku da siyasetin emrine sokma... Anayasa Mahkemesi bu yasa geçerse AKP'nin Anayasa Mahkemesi olacaktır. Anayasa Mahkemesi üye sayısı 19'a çıktı. 3 üyeyi TBMM seçecek. 2'si Sayıştay’dan, 1'i barolardan seçilecek. Cumhurbaşkanı geriye kalan 16 üyeyi seçecek. Cumhurbaşkanı 5 üyeyi avukat, yönetici, raportör olanların arasından doğrudan kendisi çekecek. 2 tane vatandaşların arasından seçecek, yani 7 kişiyi doğrudan kendisi uygun gördüğü gibi belirleyecek. Geriye kalan 9 üyeyi de şöyle seçecek. Yargıtay'dan 3 üye, Danıştay'dan 2 üye, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nden 1 kişiyi, 3 üye de YÖK'ten seçecek. RTÜK'ün hakkı yenmiş, Cumhurbaşkanı RTÜK'ten de seçsin. Bu 19 kişiden sadece 4 kişi hukukçu olabilir. Vatandaşlardan seçerken Deniz Feneri'ne gereken önemi elbette gösterecektir.
Diyebilirsiniz ki Cumhurbaşkanı seçmeyecek de kim seçecek, ona güvenin diyebilirsiniz ama ne yazık ki yaşadığımız deneyim bize bunu göstermiyor. YÖK Başkanı, YÖK atamaları ve rektör atamaları... Bir izzet Baysal Üniversitesi ataması var ki unutulmuyor.
Yüce Divan sıfatıyla anaya mahkemesi Cumhurbaşkanı'nı yargılama konusu gündeme gelirse ne olacak? Bu bir korku etkisiyle hazırlanmış, yüce divan korkusuna karşı hazırlanmış bir değişiklik... Eğer bizim açtığımız İsrail'in Türk topraklarını 49 yıllığına alması konusu eğer bu anayasa mahkemesine değil de yeni anayasa mahkemesine giderse sonuç ne olurdu?
Avrupa Birliği diyorlar ama AB'nin ısrarla üzerinde durduğu dokunulmazlık konusu pakette yok!
HSYK'ya Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Siyasilerin yargılanması artık Meclis'in iznine bağlı. Grubu olan partilerden 5'er kişi ve bir de Meclis başkanı kapatma davası açılsın mı açılmasın mı diye oy kullanacak. Oy kullananlardan biri de kapanması istenen parti olabilir. 3'te 2 oyla alınacak karar. Yani bu tilkiye kümesteki tavukları emanet etmektir. Mahkûm olmuş, bir daha olmayayım diyor. O zaman Anayasaya saygı göster, hayır benim anayasam olsun diyor.
Yanına da garnitürleri koymuş, kadınlara hak, 12 Eylül’e yargı hakkı... Bunları tek tek getir oylayalım. Ne alakası var bunların HSYK'yla... Bu oylama tarzı bir tuzak, tertip, kötü niyet, köşeye sıkıştırma... Bunun inandırıcı hiçbir yanı yoktur. Bu oylama tarzı, bu anayasa değişikliğinin altındaki zihniyeti açıkça ortaya koymaktadır.
Yapılacak değişiklik kısmı bir değişiklik olarak ifade edilemez, bizim yargı sistemimizin ana sütunudur değiştirilmek istenen maddeler. Onu değiştirdiğiniz zaman her şey değişmiş demektir. Anayasamızın özü değişecektir.
Bir süredir hepimizin bildiği sivil darbe süreci bu anayasa değişikliğiyle noktalanacaktır. Türkiye ne yazık ki 87 yıl sonra adaletin, yargı bağımsızlığı kavramını çığırından çıkaracak siyasi saldırının hedefi olmuştur. Bu gerçekleşirse bildiğimiz Cumhuriyet artık aynı cumhuriyet olmayacaktır.
Sultangazi'deki Sultan Süleyman Camii imamı cemevine ziyaret yaptı saldırıyı kınadı. Cem evinde bulunanları sevgiyle kucakladı. Gerçekte bu imamın davranışını olması gerekeni gösteriyor. Bu imamı yürekten kutluyorum. Bu davranış önemli bir davranıştır.
Yalancı bahar nedeniyle yaşananlar çiftçilerimize zor anlar yaşatıyor. Tabii afetler karşısında zarar gören çiftçilere yardım vardır. Türkiye'de tarımsal sigortaya girenlerin oranı yüzde 5'tir. Geçmişle hesaplaşmaları gerekmektedir. Geleceğe dair umutlar yitmiştir. Çiftçi eli böğründe kalmıştır. Malatya'da kaysı üreticileri sıkıntı altındadır. Hükümet gerekli önlemi almıyor. Çiftçiyi iyi gününde de kötü gününde de yalnız bırakmamak gerekir.
ERMENİSTAN MESELESİ
Ermeni konusu ile ilgili yeni bir aşamaya geldi işler. Bunu değerlendirmek zorundayız. Bu iktidarın en karmaşık en güç en önemli sorunlar karşısında takındığı sorunları kolay çözeceği anlayışına sahip üslubu var. Türkiye tarihten gelen sorunları da devir almıştır. Bunlar Türkiye kararıyla çözülebilemeyecek sorunlardır. Sadece bizim değil diğer ülkelerinde bu işe girme zorunluluğu vardır. Türkiye köşeye sıkıştırılarak sorunların çözüleceğine inanıyorlarsa yanılıyorlar.
Bunun sonucunda baskı ve taleplere hedef oluyor. Bunun işlemeyeceği ortaya çıkıyor. Ama Türkiye yeni taahhütlerin altına girmiş oluyor. Gereken yapılmayınca hayal kırıklıkları çıkıyor. Bu yanlış politikayı sıfır sorun anlayışı ile halledecekler diyelim karşı taraf istiyor mu? Sıfır sorun AKP'nin yanlışıdır. Ermeni konusunda ne kadar yanlış bir politika olduğu ortaya çıktı. Bizim politikamız sıfır sorun değil yurtta sulh cihanda sulh anlayışına dayanır. Değerli arkadaşlarım biz barış istiyoruz demek bu sadece sınırımızda değil.
Ermenistan ile ilişkiler konusunda biz Azerbaycan'ın işgali karşısında tepki koyup kapattık. Yıllarca AKP böyle gitti. Bir çalışma başlatıldı. Bir protokol anlaşma aşamasına gelindi. Biz o zaman uyardık. Henüz Ermenistan'ın yaptığı yanlıştan kendini kurtaracağına dair işaret yoktur. Bu Azerbaycan için çok önemlidir. Azerbaycan en çok dikkate alınması gereken ülkedir Kafkasya'da dedik. Bu kadar değerli komşuyu yok sayarak yola çıkmak ne yaptığını bilmemektir yapmayın dedik.
Başbakan önce taahhütlerini yaptı ama protokolde hiç yer almadığı halde biz protokolü Karabağ olmazsa halledeceğiz diyerek askıya aldı. Bunu zamanında yapma dedik. Yaptılar ama Ermenistan Meclisi karar aldı tanımıyor.
Başbakan önce taahhütlerini yaptı ama protokolde hiç yer almadığı halde biz protokolü Karabağ olmazsa halledeceğiz diyerek askıya aldı. Bunu zamanında yapma dedik. Yaptılar ama Ermenistan Meclisi karar aldı tanımıyor. Gelinen noktada protokol boşlukta kaldı. Soykırım meclislere geldi, geçti. Bu konuda da yanlışın içerisine sürüklendik. Peki, bu tablo karşısında biz ne yaptık. Hangi önlemleri aldık. AKP karar çıkarsa Afganistan'dan asker çekeriz deniyordu. Peki, ne oldu. İsveç’ten ABD'den elçileri çektik. Türkiye'de 100 bin Ermenistan vatandaşı yaşıyor biz bunları geri göndeririz dedi. Birden bire Türkiye dünyanın tepkisini çekecek insani olmayan bir tavrın içine soktu bu protokolü imzalamak. Yanlışın özünü askıya alamıyorsun ama gelen yabancılara rehine muamelesi yapıp şantaj yapıyorsun. Böyle bir şantaj Türkiye'ye etkinlik kazandırabilir mi? Başbakan'ın keyfi tavırlarından bu duruma düştük. Bu tavırların olacağı yer var yer var. Başbakan koskoca bir çam devirdi. Sadece Türkiye'ye Ermenistan'ın atması gereken adımlar var.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ
Hükümet nihayet ağzındaki baklayı çıkardı. Bu noktaya gelinmiş olması bizim için sürpriz değildir. Biz çok uzun zamandır AKP’nin niyetinin yargıyı ele geçirmek olduğunu, bu konuda harekete geçeceğini söylüyorduk. Bize de AKP çevreleri diyordu ki “Daha ortada tasarı yok, önce bir görün. Niye reddediyorsunuz?” diyordu. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir. Bu hükümetin yargıyla, TC.’nin temel ilkeleriyle problemi var. “Ben yönetime geldim, bu anayasaya göre yöneteceğim” demiyor. “Ben yönetmek üzere geldiğim devleti kendi görüşlerime göre yeniden oluşturacağım” diyor. Devletin yeniden oluşturulmasına gerek varsa bunun nasıl yapılacağı bellidir. El birliğiyle, müzakere ederek, canlı bir süreçten geçerek olur.
BAŞBAKAN NE DEDİ, NE YAPTI?
AKP bunları yapacağım diye gelmedi. Ne dedi? İşsizlik bitecek dedi ama bitmedi tarihi arttı. Hatta "her üniversite mezununa iş vermek zorunda değilim" dedi. Yoksulluk bitecek dedi. Bitmedi arttı, bugün binlerce çocuk yatağa aç giriyor. Bunun tek sorumlusu Sayın Başbakan ve izlediği ekonomi politikası. Yasaklar kalkacak dedi. Ama Türkiye bir korku imparatorluğuna döndü. Herkes dinlendiğinden şüpheleniyor. Herkes acaba ben de gizli bir mektupla suçlanır mıyım? diyor. Yolsuzluk bitecekti, yolsuzluk ülkesi olduk. Başbakan kendi istediği haberi yaptıracak diye devletin bankasından kredi aldı. Kitabına bile uydurmadı. Çiftçi ürettiği ürünün hakkını alacak dedi, çiftçi ürettiği ürünü ekemez hale geldi. Türkiye Yunanistan'dan pamuk hale geldi. Emeklilerin huzur içinde yaşayacağı günler gelecek diyordu, en büyük darbeyi onlar gördü. Esnaf devlete yük olmadan huzur içinde çalışacak dedi, siftah yapamaz oldu. Doğu ve Güneydoğu kalkacak dedi. Tam tersi oldu, GAP olduğu yerde kaldı.
BAŞKA EMRİN?
Şimdiden korku bacayı sardı. Daha dur, şimdi iktidardasın, mahkeme kapılarına düşeceğin gün gelecek. Şimdi yaşanan olayların arkasında bu var. Şimdi yaşananların bir AKP Prodüksiyonu'dur. Made by ABD... Bu anayasa doğmamış çocukları da ilgilendiriyor. Oy vermiş vermemiş herkesi ilgilendiriyor. Bu kadar geniş bir anlamı olan Anayasa düzenlemeyi kendi parti mutfağınızın iç işi olarak alıyorsunuz. Her kararı kendisi almış, kimseye danışmamış, Ne hukukçunun, ne yargı kurullarının, sendikaların, işçinin, esnafın, işadamlarının bilgisi var. Kimse bilmiyor, kim biliyor? Başbakan ve yanındakiler. İmza atanlar da bilmiyor. Bize diyor ki size 3 gün süre... E başka emrin? Böyle anayasa değişikliği olmaz, olursa millet tarafından benimsenmez.
BU AKP ANAYASASI
12 Eylül Anayasa'sını değiştirmek istiyoruz ama 12 Eylül anayasası gitsin yerine AKP anayasa gelsin anlayışını kabul etmiyoruz. Bu AKP anayasası... Yargı yargı olmaktan çıkıyor. 12 Eylül rejimi dahi, askeri rejimler dahi, yargının siyasi iktidarın kontrolü altına girmesini bu iktidarın şimdi yaptığını aklından bile geçirememiştir. Camiye siyaseti sokmayın diyorum. Cami kimsenin olmamalıdır, tüm Müslümanların olmalıdır.
MAHKEMEYE SİYASET SOKMAYIN
İkinci temel gerçek: Kışlayı partileştirmeyin, şunun kışlası, bunun kışlası yapmayın. Şimdi bu tehdit işliyor. Bunun da vahim sonuçları var. Canım biz yaparız kimsenin ruhu duymaz, cami bizim camimiz olur, kışla bizim kışlamız olur, kimsenin de sesi çıkmak. İçine sindirmeyeni tehdit ederiz duruma hâkime oluruz.
Mahkemeye siyaseti sokmayın. Tam bu noktaya yönelik bir sistemli girişimle karşı karşıyayız. Kendi yargısını, adliyesini kurmak üzere harekete geçmiştir. Efendim demokratik ülkelerde böyle laflar bahanedir. İşin özü AKP'nin kendi yüksek yargısını kurma arzusudur.
İKTİDARIN 3 TEMEL HEDEFİ
İktidarın 3 temel hedefi var: Anayasa Mahkemesi, HSYK ve siyasi partileri denetleme işlevini yargıdan alıp, denetlenecek olan siyasilerin kararına bağlama... Siyasi partiyi hukuki denetimden kaçırma, hukuk dışına çekme, hukuku da siyasetin emrine sokma... Anayasa Mahkemesi bu yasa geçerse AKP'nin Anayasa Mahkemesi olacaktır. Anayasa Mahkemesi üye sayısı 19'a çıktı. 3 üyeyi TBMM seçecek. 2'si Sayıştay’dan, 1'i barolardan seçilecek. Cumhurbaşkanı geriye kalan 16 üyeyi seçecek. Cumhurbaşkanı 5 üyeyi avukat, yönetici, raportör olanların arasından doğrudan kendisi çekecek. 2 tane vatandaşların arasından seçecek, yani 7 kişiyi doğrudan kendisi uygun gördüğü gibi belirleyecek. Geriye kalan 9 üyeyi de şöyle seçecek. Yargıtay'dan 3 üye, Danıştay'dan 2 üye, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nden 1 kişiyi, 3 üye de YÖK'ten seçecek. RTÜK'ün hakkı yenmiş, Cumhurbaşkanı RTÜK'ten de seçsin. Bu 19 kişiden sadece 4 kişi hukukçu olabilir. Vatandaşlardan seçerken Deniz Feneri'ne gereken önemi elbette gösterecektir.
Diyebilirsiniz ki Cumhurbaşkanı seçmeyecek de kim seçecek, ona güvenin diyebilirsiniz ama ne yazık ki yaşadığımız deneyim bize bunu göstermiyor. YÖK Başkanı, YÖK atamaları ve rektör atamaları... Bir izzet Baysal Üniversitesi ataması var ki unutulmuyor.
Yüce Divan sıfatıyla anaya mahkemesi Cumhurbaşkanı'nı yargılama konusu gündeme gelirse ne olacak? Bu bir korku etkisiyle hazırlanmış, yüce divan korkusuna karşı hazırlanmış bir değişiklik... Eğer bizim açtığımız İsrail'in Türk topraklarını 49 yıllığına alması konusu eğer bu anayasa mahkemesine değil de yeni anayasa mahkemesine giderse sonuç ne olurdu?
Avrupa Birliği diyorlar ama AB'nin ısrarla üzerinde durduğu dokunulmazlık konusu pakette yok!
HSYK'ya Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Siyasilerin yargılanması artık Meclis'in iznine bağlı. Grubu olan partilerden 5'er kişi ve bir de Meclis başkanı kapatma davası açılsın mı açılmasın mı diye oy kullanacak. Oy kullananlardan biri de kapanması istenen parti olabilir. 3'te 2 oyla alınacak karar. Yani bu tilkiye kümesteki tavukları emanet etmektir. Mahkûm olmuş, bir daha olmayayım diyor. O zaman Anayasaya saygı göster, hayır benim anayasam olsun diyor.
Yanına da garnitürleri koymuş, kadınlara hak, 12 Eylül’e yargı hakkı... Bunları tek tek getir oylayalım. Ne alakası var bunların HSYK'yla... Bu oylama tarzı bir tuzak, tertip, kötü niyet, köşeye sıkıştırma... Bunun inandırıcı hiçbir yanı yoktur. Bu oylama tarzı, bu anayasa değişikliğinin altındaki zihniyeti açıkça ortaya koymaktadır.
Yapılacak değişiklik kısmı bir değişiklik olarak ifade edilemez, bizim yargı sistemimizin ana sütunudur değiştirilmek istenen maddeler. Onu değiştirdiğiniz zaman her şey değişmiş demektir. Anayasamızın özü değişecektir.
Bir süredir hepimizin bildiği sivil darbe süreci bu anayasa değişikliğiyle noktalanacaktır. Türkiye ne yazık ki 87 yıl sonra adaletin, yargı bağımsızlığı kavramını çığırından çıkaracak siyasi saldırının hedefi olmuştur. Bu gerçekleşirse bildiğimiz Cumhuriyet artık aynı cumhuriyet olmayacaktır.