Afet Yönetim Uzmanı Kaya: Afetlerle nasıl mücadele edilmeli?
Afet Yönetim Uzmanı Mustafa Kaya, ülkemizde afetlere karşı alınması gereken önlemlerin afet anındaki arama-kurtarma ve ilk yardım çalışmalarıyla sınırlı kalmasının üşündürücü olduğunu ifade etti.
Afet Yönetim Uzmanı Mustafa Kaya, gündemden neredeyse hiç düşmeyen afet anında yapılacak işler ve bu işlerin organizasyonu ile ilgili bilgiler verdi. İşte Kaya'nın o yazısı:
Merkez üssü Elazığ'ın Karakoçan İlçesi Başyurt Köyü'nde önceki gün sabaha karşı saat 04.32'de meydana gelen 6.0 büyüklüğündeki depremde ilk belirlemelere göre 51 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 71 vatandaşımızda yaralanmıştır. Edinilen bilgilere göre depremden en fazla etkilenen yerler Kovancılar'a bağlı Okçular, Demirciler, Aşağımirahmet, Karasungur ve Sarıbuğday köyleri ile Karakoçan'a bağlı Sağın Köyü olmuştur. Deprem sonrasında Kızılay başta olmak üzere kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşların imkan ve kabiliyetleri ölçüsünde deprem mahalline intikali sonrası gerekli müdahale ve yardımlar yapılmaya başlanmıştır.
TAZİYE VAR ÖNLEM YOK
Daha çok kısa süre önce Trakya bölgesinde ve İstanbul'da meydana gelen sel felaketlerinde, Bursa ve Balıkesir'de meydana gelen maden göçüklerinde onlarca insanımızı kaybettik ve milyarlarca lira maddi kayıp yaşadık. Ülkemiz ne zaman bir deprem afetiyle, sel afetiyle veya bir çığ afetiyle karşılaşsa yukarıda ifade edilen bilgilendirme, arama-kurtarma ve yardım faaliyetleri icra edilmeye çalışılır. Sonrasında hayatını kaybedenlere başsağlığı, yaralılara geçmiş olsun dilekleri, bölge ziyaretleri ve anlık ayni ve nakdi yardımlar afetzedelere yapılmaya çalışılır. Medyada uzun uzadıya yapılan haber ve yorumlar sonrasında unutulan ve bir sonraki afete kadar üzerinde fazla durulmayan, gerekli önlemlerin yeterince alınamadığı, alınsa da yerel düzeyde kaldığı bir ülkede yaşıyoruz. Meydana gelen afetlerin doğurduğu can ve mal kayıpları, uzun süren dolaylı etkileri ve kaybedilen milyarlarca lira da bu ataleti üzerimizden kaldırmıyor maalesef.
Yapılan birçok araştırma ve incelemelere göre "Türkiye yüzölçümünün yaklaşık % 93'ü aktif deprem kuşağı üzerindedir ve nüfusunun yaklaşık % 98'i deprem tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye, deprem dışında diğer doğal,sosyal ve teknolojik afetlere de maruz kalmaktadır. Heyelan,su baskını, kaya düşmesi, vb. tehlikelerin yarattığı zararlarla mücadele etmek zorunda da kalmaktadır." (Prof. Dr. Ramazan Özey, Afetler Coğrafyası S. 268) Fakat afetlere karşı alınması gereken önlemler maalesef afet anı arama-kurtarma ve ilk yardım çalışmalarıyla sınırlı kalmaktadır. 1999 Gölcük depremi meydana geliş ve sonuçları itibariyle ülkemizde bir milat olma özelliğine sahip iken yapılması gerekenler bağlamında yeterli ilerleme ve tedbirleri beraberinde getirememiştir. Oysa sadece bu depremde resmi rakamlara göre 17.480 vatandaşımızı kaybettik ve 17 milyar dolarlar civarında maddi kayıp oluştu.
DAHA NE KADAR BEKLEYECEĞİZ?
Artık ülkemizin ve ülke yetkililerimizin afetlere bakışı, algılayışı, çözüm noktasındaki çabaları maksimum düzeye ulaşmak zorundadır. Daha ne kadar can ve mal kayıpların olması beklenmektedir. Hazırlıklı olma noktasında hem yetkililerin, hem ilgili bilim çevrelerinin, hem de halkın artık bu durumu birinci öncelikli ele alınması gereken bir unsur olarak görme zamanı gelmiş ve geçmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyini doğrudan etkileyen afetler konusu en az ekonomik göstergeler kadar, en az terör olayları kadar, en az uluslar arası ilişkiler kadar önemli ve elzem bir seviyede görülmediği sürece nüfusunun % 98 gibi devasa riskle karşı karşıya bulunan bir depremde ne yapacağı yaşanan afetler sonrasında görülmüş ve görülmeye de maalesef devam edecektir.
NELER YAPILMALI?
Yapılması gerekenler açık ve nettir. Esas olan gerekli tedbirlerin bir an önce alınması ve bu durumun birincil öneme haiz olduğunun kabul edilmesidir. Ana başlıklar halinde yapılması gerekenleri sıralayacak olursak;
Ülkemizin başta deprem olmak üzere çok ciddi bir afetler coğrafyasında bulunduğunun bilinmesi ve kabul edilmesi,
Meydana gelecek afetlerin ülke ekonomisini hem direkt hem de dolaylı olarak uzun yıllar gelişmesini sekteye uğratacağının bilinmesi ve kabul edilmesi, yapılacak planlamalarda afet risklerinin en başta gelen faktör olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Meydana gelen afetlerin GAP, DAP, KOP gibi büyük projeler ile, İstanbul gibi büyük metropollerin muhatap olması çok yüksek afetler sonrası ekonomik ve sosyal dokuda çok ciddi yaralar alacağı ve planlanan, beklenen büyümenin ve gelişmenin sekteye uğrayacağı dikkate alınmalıdır,
Afetlerle mücadelede, "afet anı" ndan ziyade afet öncesi alınması gereken "Hazırlık" ve "Zarar Azaltma" evrelerinde yapılması gerekenleri mutlaka yerine getirmek gerekmektedir.
Afet Bilgi Sisteminin, tüm kurum ve kuruluşlar ile her türlü teçhizat, malzeme, personel, risk alanlarını da kapsayacak şekilde tüm ülkeyi içine alarak ihdas edilmesi zaruret arz etmektedir. İzmir İli bu konuda örnek bir yapılanmaya sahiptir.
ÖNLEMLER YERELLEŞMELİ
Yeni kurulan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı gerek koordinasyonda gerekse organizasyonda aktif rol almalı, öne çıkmalı, özellikle afet yönetimi konusunda baş organizatör olarak görev yapmalıdır. Bu bağlamda tüm illerde örgütlenen kurum, iller arası koordinasyon ve bilgi akışında ana arter durumunda olmalı ve şuan sadece İstanbul'da bulunan AKOM merkezlerini tüm illeri hatta ilçeleri de kapsayacak şekilde en kısa sürede inşa etmelidir. Afet öncesi,anı ve sonrasında toplumu bilgilendirme ve bilinçlendirme konusunda tek merci olmalıdır.
Yerel yönetimlerin imar ve inşaat konusundaki görev ve sorumlulukları yeniden gözden geçirilmeli, hem yerel yönetimler kendi sahalarındaki gözetim ve denetimlerini, hem de merkezi unsurların yerel yönetimler üzerindeki gözetim ve denetimleri objektif kriterlerle mutlaka yapılmalıdır. Afetler konusu her türlü idolojik görüş, partizan yaklaşımdan arınmış olarak ele alınmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri en küçük yerel yerleşime kadar yapılanmış bir kurum olması nedeniyle her türlü afet durumunda ve özellikle orman yangınlarıyla mücadelede sürekli personel desteği vererek afet yönetiminde etkin şekilde istifade edilmelidir.
En küçük yerleşim biriminden başlayarak afet yönetimi yapılanması gerçekleştirilmeli, öğretmen, köy imamı, muhtar gibi görevliler bu yapılanmaya dahil edilerek aktif şekilde istifade edilmelidir.
Afetlerde en önemli konunun haberleşme olduğu dikkate alındığında, mevcut mahalle afet koordinasyon merkezi arasında haberleşmeyi temin maksadıyla her yerleşim birimine uydu telefonu vb. kesintisiz haberleşme cihazları verilmeli ve günlük haberleşme çevrimleri yaptırılmalıdır. Gerek görüldüğünde Ankara'dan en küçük mezraya kadar kesintisiz haberleşme sağlanmalıdır.
AFET FONU KURULMALI
En kısa sürede merkezi bazda bir "Afetler Fonu" oluşturulmalı, meydana gelecek muhtemel afetlerde merkezi bütçe sekteye uğratılmamalıdır.
Kaderci anlayış terk edilmeli, tedbir en küçük birim olan aileden başlayarak alınmalıdır. Bunun için gerekli eğitim ve uygulamalar devreye konulmalıdır.
Genel olarak il, ilçe ve mahalle/köy bazında afet olmadan önce 'Kim, nerede, ne zaman, ne yapacak?' sorularının cevap bulması ve bunun kayıtlı olarak takibi yapılmalıdır.
İlgili bilim adamlarından azami derecede istifade edilmeli, bu konuda birçok üniversitenin Afet Yönetim Merkezleriyle işbirliği içerisinde olunmalıdır.
STK'LAR ARASI İŞBİRLİĞİ ŞART
Afetler konusunda çalışma yapan tüm STK'larla işbirliği yapılmalı,görüş ve önerileri dikkate alınmalıdır.
Tüm unsurların katılımıyla deprem, sel vb. tatbikatları yapılmalıdır. Bu tatbikatların sayısı ve içeriği afet risklerine paralel olarak artırılmalıdır.
Doğal Afet Sigorgası (DASK) Sigorta sistemi yaygınlaştırılmalı, tapu değişimi, banka işlemleri, vergi işlemleri, yurtdışı çıkışlarda mutlaka aranmalı ve yaptırılması teşvik edilmeldir.
Dünyada afetlere maruz kalmış ülkelerin tecrübelerinden istifade edilmelidir. Son zamanda meydana gelen Haiti ve Şili olumlu ve olumsuz yanlarıyla iyi irdelenmesi ve ülkemiz açısından dersler çıkarılması gereken en sıcak iki örnektir.
Yukarıdaki maddeleri uzatmak mümkündür. Genel çerçeve olarak verdiğimiz bu tedbirlerin zaman geçirilmeden uygulamaya konulması, mevcut uygulamaların da bu kriterler çerçevesinde rehabilite edilmesi uygun olacaktır. Artık devlet yetkililerinin de halkın da afetler konusundaki çalışmalara kaynak aktarımını "zaruri olmayan harcama" olarak görmekten vazgeçerek, afet olduktan sonra milyarlarca lira para harcamak yerine olmadan önce daha az meblağlar harcayarak gerekli tedbirleri almak mecburiyetindeyiz. Elazığ'da meydana gelen 6.0 büyüklüğündeki deprem daha büyük ölçekte meydana gelseydi veya aynı anda birkaç bölgede oluşsaydı kurtarma ve yardım faaliyetleri kuşkusuz çok daha zor ve zaman alacaktı.
O bakımdan bu türden durumlara en ileri ihtimaller dikkate alınarak gerekli hazırlıkların yapılması gerekmektedir. Ancak bu sayede Şili gibi veya Japonya gibi meydana gelen devasa afetleri çok az can ve mal kayıplarıyla atlatabiliriz. Aksi takdirde ne zaman nerede meydana geleceği belli olmayan deprem ve diğer afetlerin ülkemizin başını ağrıtmaya devam edeceği, Gayri Safi Yurtiçi Hasılası'nı (GSYH) küçülterek ülke gelişmesini sekteye uğratacağını akıldan çıkarmamamız gerekmektedir.
Afet Yönetim Uzmanı Mustafa Kaya
Merkez üssü Elazığ'ın Karakoçan İlçesi Başyurt Köyü'nde önceki gün sabaha karşı saat 04.32'de meydana gelen 6.0 büyüklüğündeki depremde ilk belirlemelere göre 51 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 71 vatandaşımızda yaralanmıştır. Edinilen bilgilere göre depremden en fazla etkilenen yerler Kovancılar'a bağlı Okçular, Demirciler, Aşağımirahmet, Karasungur ve Sarıbuğday köyleri ile Karakoçan'a bağlı Sağın Köyü olmuştur. Deprem sonrasında Kızılay başta olmak üzere kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşların imkan ve kabiliyetleri ölçüsünde deprem mahalline intikali sonrası gerekli müdahale ve yardımlar yapılmaya başlanmıştır.
TAZİYE VAR ÖNLEM YOK
Daha çok kısa süre önce Trakya bölgesinde ve İstanbul'da meydana gelen sel felaketlerinde, Bursa ve Balıkesir'de meydana gelen maden göçüklerinde onlarca insanımızı kaybettik ve milyarlarca lira maddi kayıp yaşadık. Ülkemiz ne zaman bir deprem afetiyle, sel afetiyle veya bir çığ afetiyle karşılaşsa yukarıda ifade edilen bilgilendirme, arama-kurtarma ve yardım faaliyetleri icra edilmeye çalışılır. Sonrasında hayatını kaybedenlere başsağlığı, yaralılara geçmiş olsun dilekleri, bölge ziyaretleri ve anlık ayni ve nakdi yardımlar afetzedelere yapılmaya çalışılır. Medyada uzun uzadıya yapılan haber ve yorumlar sonrasında unutulan ve bir sonraki afete kadar üzerinde fazla durulmayan, gerekli önlemlerin yeterince alınamadığı, alınsa da yerel düzeyde kaldığı bir ülkede yaşıyoruz. Meydana gelen afetlerin doğurduğu can ve mal kayıpları, uzun süren dolaylı etkileri ve kaybedilen milyarlarca lira da bu ataleti üzerimizden kaldırmıyor maalesef.
Yapılan birçok araştırma ve incelemelere göre "Türkiye yüzölçümünün yaklaşık % 93'ü aktif deprem kuşağı üzerindedir ve nüfusunun yaklaşık % 98'i deprem tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye, deprem dışında diğer doğal,sosyal ve teknolojik afetlere de maruz kalmaktadır. Heyelan,su baskını, kaya düşmesi, vb. tehlikelerin yarattığı zararlarla mücadele etmek zorunda da kalmaktadır." (Prof. Dr. Ramazan Özey, Afetler Coğrafyası S. 268) Fakat afetlere karşı alınması gereken önlemler maalesef afet anı arama-kurtarma ve ilk yardım çalışmalarıyla sınırlı kalmaktadır. 1999 Gölcük depremi meydana geliş ve sonuçları itibariyle ülkemizde bir milat olma özelliğine sahip iken yapılması gerekenler bağlamında yeterli ilerleme ve tedbirleri beraberinde getirememiştir. Oysa sadece bu depremde resmi rakamlara göre 17.480 vatandaşımızı kaybettik ve 17 milyar dolarlar civarında maddi kayıp oluştu.
DAHA NE KADAR BEKLEYECEĞİZ?
Artık ülkemizin ve ülke yetkililerimizin afetlere bakışı, algılayışı, çözüm noktasındaki çabaları maksimum düzeye ulaşmak zorundadır. Daha ne kadar can ve mal kayıpların olması beklenmektedir. Hazırlıklı olma noktasında hem yetkililerin, hem ilgili bilim çevrelerinin, hem de halkın artık bu durumu birinci öncelikli ele alınması gereken bir unsur olarak görme zamanı gelmiş ve geçmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyini doğrudan etkileyen afetler konusu en az ekonomik göstergeler kadar, en az terör olayları kadar, en az uluslar arası ilişkiler kadar önemli ve elzem bir seviyede görülmediği sürece nüfusunun % 98 gibi devasa riskle karşı karşıya bulunan bir depremde ne yapacağı yaşanan afetler sonrasında görülmüş ve görülmeye de maalesef devam edecektir.
NELER YAPILMALI?
Yapılması gerekenler açık ve nettir. Esas olan gerekli tedbirlerin bir an önce alınması ve bu durumun birincil öneme haiz olduğunun kabul edilmesidir. Ana başlıklar halinde yapılması gerekenleri sıralayacak olursak;
Ülkemizin başta deprem olmak üzere çok ciddi bir afetler coğrafyasında bulunduğunun bilinmesi ve kabul edilmesi,
Meydana gelecek afetlerin ülke ekonomisini hem direkt hem de dolaylı olarak uzun yıllar gelişmesini sekteye uğratacağının bilinmesi ve kabul edilmesi, yapılacak planlamalarda afet risklerinin en başta gelen faktör olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Meydana gelen afetlerin GAP, DAP, KOP gibi büyük projeler ile, İstanbul gibi büyük metropollerin muhatap olması çok yüksek afetler sonrası ekonomik ve sosyal dokuda çok ciddi yaralar alacağı ve planlanan, beklenen büyümenin ve gelişmenin sekteye uğrayacağı dikkate alınmalıdır,
Afetlerle mücadelede, "afet anı" ndan ziyade afet öncesi alınması gereken "Hazırlık" ve "Zarar Azaltma" evrelerinde yapılması gerekenleri mutlaka yerine getirmek gerekmektedir.
Afet Bilgi Sisteminin, tüm kurum ve kuruluşlar ile her türlü teçhizat, malzeme, personel, risk alanlarını da kapsayacak şekilde tüm ülkeyi içine alarak ihdas edilmesi zaruret arz etmektedir. İzmir İli bu konuda örnek bir yapılanmaya sahiptir.
ÖNLEMLER YERELLEŞMELİ
Yeni kurulan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı gerek koordinasyonda gerekse organizasyonda aktif rol almalı, öne çıkmalı, özellikle afet yönetimi konusunda baş organizatör olarak görev yapmalıdır. Bu bağlamda tüm illerde örgütlenen kurum, iller arası koordinasyon ve bilgi akışında ana arter durumunda olmalı ve şuan sadece İstanbul'da bulunan AKOM merkezlerini tüm illeri hatta ilçeleri de kapsayacak şekilde en kısa sürede inşa etmelidir. Afet öncesi,anı ve sonrasında toplumu bilgilendirme ve bilinçlendirme konusunda tek merci olmalıdır.
Yerel yönetimlerin imar ve inşaat konusundaki görev ve sorumlulukları yeniden gözden geçirilmeli, hem yerel yönetimler kendi sahalarındaki gözetim ve denetimlerini, hem de merkezi unsurların yerel yönetimler üzerindeki gözetim ve denetimleri objektif kriterlerle mutlaka yapılmalıdır. Afetler konusu her türlü idolojik görüş, partizan yaklaşımdan arınmış olarak ele alınmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri en küçük yerel yerleşime kadar yapılanmış bir kurum olması nedeniyle her türlü afet durumunda ve özellikle orman yangınlarıyla mücadelede sürekli personel desteği vererek afet yönetiminde etkin şekilde istifade edilmelidir.
En küçük yerleşim biriminden başlayarak afet yönetimi yapılanması gerçekleştirilmeli, öğretmen, köy imamı, muhtar gibi görevliler bu yapılanmaya dahil edilerek aktif şekilde istifade edilmelidir.
Afetlerde en önemli konunun haberleşme olduğu dikkate alındığında, mevcut mahalle afet koordinasyon merkezi arasında haberleşmeyi temin maksadıyla her yerleşim birimine uydu telefonu vb. kesintisiz haberleşme cihazları verilmeli ve günlük haberleşme çevrimleri yaptırılmalıdır. Gerek görüldüğünde Ankara'dan en küçük mezraya kadar kesintisiz haberleşme sağlanmalıdır.
AFET FONU KURULMALI
En kısa sürede merkezi bazda bir "Afetler Fonu" oluşturulmalı, meydana gelecek muhtemel afetlerde merkezi bütçe sekteye uğratılmamalıdır.
Kaderci anlayış terk edilmeli, tedbir en küçük birim olan aileden başlayarak alınmalıdır. Bunun için gerekli eğitim ve uygulamalar devreye konulmalıdır.
Genel olarak il, ilçe ve mahalle/köy bazında afet olmadan önce 'Kim, nerede, ne zaman, ne yapacak?' sorularının cevap bulması ve bunun kayıtlı olarak takibi yapılmalıdır.
İlgili bilim adamlarından azami derecede istifade edilmeli, bu konuda birçok üniversitenin Afet Yönetim Merkezleriyle işbirliği içerisinde olunmalıdır.
STK'LAR ARASI İŞBİRLİĞİ ŞART
Afetler konusunda çalışma yapan tüm STK'larla işbirliği yapılmalı,görüş ve önerileri dikkate alınmalıdır.
Tüm unsurların katılımıyla deprem, sel vb. tatbikatları yapılmalıdır. Bu tatbikatların sayısı ve içeriği afet risklerine paralel olarak artırılmalıdır.
Doğal Afet Sigorgası (DASK) Sigorta sistemi yaygınlaştırılmalı, tapu değişimi, banka işlemleri, vergi işlemleri, yurtdışı çıkışlarda mutlaka aranmalı ve yaptırılması teşvik edilmeldir.
Dünyada afetlere maruz kalmış ülkelerin tecrübelerinden istifade edilmelidir. Son zamanda meydana gelen Haiti ve Şili olumlu ve olumsuz yanlarıyla iyi irdelenmesi ve ülkemiz açısından dersler çıkarılması gereken en sıcak iki örnektir.
Yukarıdaki maddeleri uzatmak mümkündür. Genel çerçeve olarak verdiğimiz bu tedbirlerin zaman geçirilmeden uygulamaya konulması, mevcut uygulamaların da bu kriterler çerçevesinde rehabilite edilmesi uygun olacaktır. Artık devlet yetkililerinin de halkın da afetler konusundaki çalışmalara kaynak aktarımını "zaruri olmayan harcama" olarak görmekten vazgeçerek, afet olduktan sonra milyarlarca lira para harcamak yerine olmadan önce daha az meblağlar harcayarak gerekli tedbirleri almak mecburiyetindeyiz. Elazığ'da meydana gelen 6.0 büyüklüğündeki deprem daha büyük ölçekte meydana gelseydi veya aynı anda birkaç bölgede oluşsaydı kurtarma ve yardım faaliyetleri kuşkusuz çok daha zor ve zaman alacaktı.
O bakımdan bu türden durumlara en ileri ihtimaller dikkate alınarak gerekli hazırlıkların yapılması gerekmektedir. Ancak bu sayede Şili gibi veya Japonya gibi meydana gelen devasa afetleri çok az can ve mal kayıplarıyla atlatabiliriz. Aksi takdirde ne zaman nerede meydana geleceği belli olmayan deprem ve diğer afetlerin ülkemizin başını ağrıtmaya devam edeceği, Gayri Safi Yurtiçi Hasılası'nı (GSYH) küçülterek ülke gelişmesini sekteye uğratacağını akıldan çıkarmamamız gerekmektedir.
Afet Yönetim Uzmanı Mustafa Kaya