İhracat rakamları yükselişte
Türkiye'nin ihracatı Ocak ayında geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 12.52 artış ile 7 milyar 911 milyon 661 bin dolar olarak gerçekleştiğini açıkladı.
Erzurum'da konu ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen Türkiye İhracatçılar meclis Başkanı Mehmet Büyükekşi geçen yılın aynı döneminde ihracatın 7 milyar 31 milyon 590 bin dolar olarak gerçekleştiğini hatırlattı.
5 ŞEHİR KİTABININ EN GÜZEL DURAĞI
Palandöken Palan Otel'de düzenlenen toplantıda konuşan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 5 şehir kitabının en güzel durağında olduklarını belirterek, "Türkiye'nin ve bölgesinin en önemli illerinden birisi olan Erzurum'dayız. Doğu'nun Paris'i olarak ün salan bu ilimiz, kültür, ekonomi ve ticaret merkezi olmasının yanı sıra, artık bir turizm merkezi olarak da ön planda. Biz de yeni yılın ilk ihracat rakamlarını Türk kamuoyuna Erzurum'dan açıklamak istedik"
dedi.
ERZURUM, GÜNEY KAFKASYA BÖLGESİNİN ULUSLARARASI BİR MERKEZİ OLARAK KONUŞLANDIRMALI
Erzurum'un Türkiye'nin Doğu Anadolu'daki merkezi konumunda olduğunu dile getiren TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, "Bu nedenle doğal olarak şehrimizin yeni yatırımlara, istihdam arttırıcı yeni girişimlere ihtiyacı var. Erzurum bu isteklerini karşılamak için elindeki büyük potansiyele güvenmeli ve büyük hedefler koymalı. Erzurum ve Doğu Anadolu için İran ile Güney Kafkasya bölgesi büyük bir stratejik önem taşımaktadır. İran'a olan ihracatımız artıyor. Bu ülke ile olan dış ticaretimiz giderek daha dengeli bir alışverişe dönüşüyor. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile olan siyasi ilişkilerimiz barış çerçevesinde yeniden yapılanıyor. Komşularımız ile sıfır sorun politikası çerçevesinde, Türkiye bölgedeki siyasi ve ekonomik etkinliğini arttırıyor. İşte böylesine uygun bir ortam sağlanmışken, Erzurum artık kendisini ulusal bir merkezden ziyade, Güney Kafkasya bölgesinin uluslararası bir merkezi olarak konuşlandırmalı. İşte o zaman istediği yatırımları ve girişimleri çok daha rahat elde edecek bir Erzurum göreceğiz" diye konuştu.
'0' DIŞ POLİTİKAMIZA ÇOK AMA ÇOK YAKIŞTI
Türkiye'nin artık siyaset ile ekonomi eksenlerini birbiri ile son derece entegre bir biçimde yönetmeye başladığını anlatan Büyükekşi, "Siyasetin açtığı yoldan ekonominin, ekonominin açtığı yoldan siyasetin nüfuz ettiği bir dış politika uyguluyoruz. Bu süreç Türkiye'nin uzun yıllardır aradığı bir soluktu. Gerçekten Türkiye son dönemde, dış politika bağlamında önemli açılımlara imza atıyor. Sıfırın bu kadar güzel, bu kadar yakışıklı durduğu bir anımız olmamıştır. '0' dış politikamıza çok ama çok yakıştı.
Tüm komşularımızla sorunlu bir dış siyasetten, komşularla sıfır sorun siyasetine geçiş, tüm parametrelerde ağırlığını olumlu bir şekilde hissettirdi.
Hem Türkiye'de hem de dünyada önemli görevler üstlenmiş, bir eski bakanımızın Türkiye'yi 'yükselen yıldız' olarak tanımlaması ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına Mevlut Çavusoğlu'nun seçilmesi, ülkemizin dünyada artan önemine bir işarettir. Türkiye dış siyasette duruşunu güçlendirdikçe, hem yükseliyor hem de Türkiye'nin değerli insanları hak ettikleri değere kavuşuyor. Hal böyleyken, ihracatçı da üzerine düşen görevi yapıyor ve 'sıfır sorunlu' dış politikanın hakkını vermek için, durmadan çalışıyor. İşte bu sayede, komşularımıza dış ticaretimiz arttı. Ve komşularımızla sorunlarımız azaldıkça da, bu ticaret artmaya devam ediyor. Büyük Atatürk'ün yurtta sulh cihanda sulh sözü ne güzel bir sözmüş, büyük önderin vizyonu ne büyük vizyonmuş şimdi daha iyi görülüyor" şeklinde devam etti.
TİCARET ZENGİNLEŞTİRİR, ZENGİNLİK BARIŞ ZENGİNLİK REFAH VE MUTLULUK GETİRİR
Yakın bir zaman önce, Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği'nin (DAİB) de aktif desteği ile Van'da bir Ortak Akıl toplantısı düzenlediklerini dile getiren TİM Başkanı Büyükekşi, "Bu toplantıda da gördük ki, aslında iş dünyasındaki tüm aktörler de komşularımızla sıfır sorun politikası yürütülmesinden yana. Herkes bu politikayı destekliyor. Bu bağlamda Ermenistan'la ilişkilerimizin normalleşmesi bölge ticaretinin gelişmesi açsından büyük önem taşıyor. Doğu Anadolu Bölgemizin hinterlandı, Türkiye ile Güney Kafkasya ülkelerini yakın bir işbirliğine zorunlu kılıyor. Ticaret zenginleştirir. Zenginlik barış zenginlik refah ve mutluluk getirir. Doğu Anadolu'yu daha zengin bir bölge kılmanın yolu da işte buradaki komşularımızla daha çok ticaret yapmaktan, Erzurum gibi bölgenin lider illerini, uluslararası ekonomi ve ticaret merkezleri haline getirmekten geçiyor. Biz ihracatçılar olarak her zaman serbest ticarete inandık ve serbest ticaret ortamının tüm dünya refahını arttıracağını savunduk. Halbuki krizle birlikte özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde korumacılık anlayışının tekrar ortaya çıkmaya başladığı görmekteyiz. Geçen yıl başlayan ve Fransa ile birlikte şiddetlenen korumacılık akımlarının yanlış bir yol olduğunu belirtmek gerekiyor" şeklinde konuştu.
KORKU İNSANIN ÖZGÜRCE GELİŞMESİNİN ÖNÜNDEKİ EN TEMEL ETKEN
"Korku bizi yönetmemeli. Korku dünyayı yönetmemeli.Korku insanın özgürce gelişmesinin önündeki en temel etken" diyen Büyükekşi şunları söyledi: "Bugün Avrupa insanı, kaliteli üretim yapıyor ama oldukça pahalı şekilde. Kamu Borcunun Milli Gelire oranı daha önce belirlenmiş kriterleri çoktan geçmiş olan AB ülkelerinin korumacılığı iki açıdan yanlışlık arz ediyor. Bu yanlışlardan birisi şudur: Avrupa ürettiği teknolojiyi ve bunun ürünü olan malları kime satacak? Bizim gibi ülkelere. Bizden mal almazsa kime satacak? Bizim paramız yoksa ne alacağız? Korumacılık çıkmaz bir yoldur. Adil ve dengeli bir dış ticaret, gelişmenin anahtarıdır. Gerisi popülizmdir. Tabii, burada en önemli sorun AB'de bazı şirketlerde devlet hissesinin olması ve iç politika ile ilgili nedenlerden dolayı bu tarz çıkışların yapılmasıdır. Vatandaşların 'bu nasıl devlet, kendi payı olan şirketlere sözünü geçiremiyor' şeklinde baş kaldırmasından korkuluyor. Sarkozy ve Merkel'in kamuoyu nezdinde destek kaybetmeleri sebebiyle bu tip söylemlerin artması bekleniyor. Bu tip korumacılık akımları belki kısa sürede faydalıymış gibi gözükse de uzun vadeden bakıldığında ülkelerin refahına olumsuz yönde etki yapacaktır. Sarkozy ve Merkel kriz karşısında doğru sınavlar vermek zorundalar. Onlardan felsefeleri dünyada işgal ettikleri yer ve büyüklükleri gereği yalnızca kendi halkları değil dünya halkları da yüksek sorumluluk ve doğru liderlik bekliyor."
2010'A BÜYÜK BİR KÜRESEL EKONOMİK KRİZİN GÖLGESİNDE BAŞLADIK
Ekonominin genel gidişatının iyiye doğru gittiğini söyleyen TİM Başkanı Büyükekşi, "2010'a büyük bir küresel ekonomik krizin gölgesinde başladık. Biliyorsunuz, 2009 yılında talep iyice düştü, ihracat düştü. Buna rağmen biz Türkiye olarak krizde atalete kapılmadık, çok hareketli ve dinamik bir dönem geçirdik. Beklentimizin ötesinde bir ihracat gerçekleştirdik. Komşu ülkelere olan ihracatımızı arttırdık. Yeni pazarlar keşfettik. 100'ler kulübünde kalmayı başardık. Şimdi rakamlara bakıyoruz, piyasalar toparlanıyor, talep yeniden kıpırdanıyor. 2010'dan umutluyuz. 2009 yılının son ayı itibarıyla ihracatta aylık bazda iki haneli artışlar yaşamaya başladık. 2010 yılının ilk ayını da çift haneli bir ihracat artışıyla açıyoruz. Bunu görmekten mutluyuz. 2010 yılında hedefimiz 111 milyar dolarlık ihracat. Fakat unutulmamalı ki, küresel bir krizin etkileri de hemen birden bire sıfırlanmıyor. 2010 yılı tedirgin bir yükseliş yılı olacaktır. Ve bu yeni yılda, tedirginliklerini üstlerinden en erken atanlar
kazanacaktır. Türkiye de işte bu grupta yerini almalı. Piyasaları uzun süredir meşgul eden konulardan birisi Türkiye'nin IMF ile yeni bir anlaşma imzalayıp imzalamayacağı oldu. Biz daha önce IMF ile bir anlaşma yapılması konusundaki risk öngörülerimizi Türkiye kamuoyuna duyurmuştuk. Olası bir IMF anlaşmasının Türkiye'ye davet edeceği sıcak para ile bu paranın döviz üzerine yapacağı baskı bizi endişelendiriyor. Zira ihracatın artışı için rekabetçi ve istikrarlı bir kur şart. Oysa istikrarsız bir kur dalgalanması altında uzun vadeli kontratlar yapmak çok büyük risklere yelken açmak anlamına geliyor" ifadelerini kullandı.
"IMF anlaşması ile ilgili tam bir karar verilememiş olması, artık bu tip bir anlaşmanın ülkeye getireceği faydanın sorgulandığı anlamına gelmektedir" diyen Büyükekşi, şöyle devam etti:
"Kaynak ile ilgili soru işaretlerinin bulunduğu bir ortamda bile, IMF kredisi ile ilgili kesin bir anlaşmaya varılamamış olmasının arkasında, ihracatçıların bugüne kadar gösterdiği çabanın da etkisi bulunmaktadır. Bugünkü durumda IMF reçetesinin Türk sanayi ve ihracatı için doğru bir reçete olmayacağını, ülkelerin neredeyse tamamında destek planları devam ederken, IMF'nın bir 'sıkboğaz' reçetesi yazacağını anlattık durduk. Şimdi, büyüme oranlarının dikkatle takip edildiği bu dönemde ve özellikle kamu-özel sektör işbirliği ile kalkınma hamleleri yapılırken, Türkiye'yi rakiplerinden geride bırakacak bir plana mecbur etmeyi mantıksız buluyoruz. Geçen hafta hem bizzat Sayın Başbakanımız hem de değerli bakanlar ve özerk kurum başkanlarının yaptığı açıklamaların özeti tek bir cümlede birleşiyordu: 'Reel Sektöre destek vermeye devam edeceğiz.' Bu söylemi pekiştiren uygulamaların sayısı arttıkça, bizim de moralimiz yükseliyor. Bir IMF reçetesinin cenderesi içinde, reel sektöre destek vermenin imkansızlığı artık her kesim tarafından anlaşılmış durumda. Bizzat IMF Başkanı'nın 'Türkiye'nin IMF anlaşmasına ihtiyacı yok' demesi bile, ülkemizin nerden nereye geldiğini gösterir niteliktedir. Çin artık yavaşlamak için hamleler yapmakta ve bankacılık sisteminde daralmaya gitmektedir. İşte tam bu anda Türkiye için gaza basma vakti gelmiştir. Çin kendi sanayi elitini oluşturmak için yoğun çaba harcamaktadır. Üstelik bazı markalarla da otomotiv ve beyaz eşya gibi sektörlerde marka oluşturmaya çalışan Çin'e karşı rekabette yeni bir strateji uygulamanın vakti gelmiştir. Aslında 2009 krizinden sonra tam bir ölüm kalım savaşı başlamıştır ve tarihe karışan bazı rakiplerin boşalttığı pazar payları için kıyasıya rekabet başlamıştır. Burada ulusal bir duruş sergilemek artık bir zorunluluktur. Eğer Çin ile işbirliği yapacaksak, bunun siyaset ile birlikte pekiştirilmesi gerekmektedir. Eğer rekabet edeceksek de, mutlaka başka şeyler söylemenin vakti geldiğini belirtiyoruz. Tüm bu sebeplerden dolayı, Türkiye'ye kaynak getirmenin koşullarını artık değiştirmek gerekiyor. Artık faiz manevralarıyla ülkeye sıcak parayı sokarak döviz arzını artırmak modasını tarihe gömmek gerekiyor. Tasarruf açığını kapatmanın en klişe en kolay yöntemleri ile idare etmekten vazgeçmenin sırası gelmiştir."
ÖNCELİKLERİMİZİ DOĞRU SEÇMELİYİZ
Büyükekşi, daha sonra şunları kaydetti: "Hem kaynak oluşturma hem de kullanma biçimimizi daha açık daha sağlam tartışmanın tam zamanıdır. Ekonominin ihtiyacı olan kaynağı, dinamik ve her koşulda küresel talebe cevap veren bir ihracat sektörü ile sağlayabiliriz. Yoksa sonumuz Yunanistan gibi, üretmeden tüketen, kazanmadan borçlanan ve krize giren bir ülke olacaktır."
İŞTE OCAK AYI RAKAMLARI
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, "Şimdi Ocak ayı ihracat rakamlarını açıklamak istiyorum. Geçen yıllarda çift haneli artışların müjdesini verdiğimizde belki de alışkanlığa neden olduğu için kıymeti fazla bilinmedi. 2008 yılında başlayan ve etkisini dünyada hissettiren küresel kriz ile beraber, ihracat açıklamalarının ne kadar önemli ve moral verici olduğu tekrar hatırlandı. Bu ay uzun zamandan beri hasret duyduğumuz 'çift haneli artış' açıklamalarına devam ettiğimizi söyleyerek müjdeyi verelim. Geçen yılın Aralık ayındaki çift haneli yükselişin hemen ardından, bu ay da benzer bir müjdeyi veriyoruz. Ocak ayında ihracatımız, 2009 yılının aynı ayına göre yüzde 12,52 artışla 7 milyar 911 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Son on iki aylık ihracatımız önceki döneme göre yüzde 21,60 azalışla 97 milyar 955 milyon dolar oldu.Ocak ayında en fazla ihracat yapan sektörlerimiz, 1 milyar 433 milyon dolar ile otomotiv ve yan sanayii, 1 milyar 171 milyon dolar ile hazırgiyim ve konfeksiyon ve 850 milyon dolar ile kimyevi maddeler ve mamulleri sektörlerimiz oldu. Tarım sektörlerimiz Ocak ayında toplam içinde yüzde 14,43 pay alırken, bu grupta en fazla ihracat artışını yüzde 33,23 ile fındık ve mamulleri sektörümüz gerçekleştirdi. Tarımda içerisinde Ocak ayında meyve sebze mamulleri, zeytin ve zeytinyağı, su ürünleri ve hayvansal mamuller ile ağaç mamulleri ve orman ürünleri sektörlerimiz de ihracatını artırmayı başardı. Sanayi grubu sektörlerimiz Ocak ayında toplam içinde yüzde 82,16 pay aldı. Bu grupta en fazla ihracat artışı yüzde 49,23 ile kimyevi maddeler ve mamulleri sektörümüz yakaladı. Madencilik sektörümüz ise, geçen yılın Ocak ayında 156 milyon dolar olan ihracatını bu yıl 270 milyon doların üzerine çıkararak yüzde 73,67'lik bir artış yakalamayı başardı. Genel olarak baktığımızda hem toplamda, hem de sektörler bazında kıpırdanma ve artışın devam ettiğini görmekteyiz. Toparlanmanın önümüzdeki aylarda da devam edeceğini ve ihracatımızın daha yüksek artış oranlarıyla eski ivmesini yakalayacağını bekliyoruz" diye konuştu.
5 ŞEHİR KİTABININ EN GÜZEL DURAĞI
Palandöken Palan Otel'de düzenlenen toplantıda konuşan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 5 şehir kitabının en güzel durağında olduklarını belirterek, "Türkiye'nin ve bölgesinin en önemli illerinden birisi olan Erzurum'dayız. Doğu'nun Paris'i olarak ün salan bu ilimiz, kültür, ekonomi ve ticaret merkezi olmasının yanı sıra, artık bir turizm merkezi olarak da ön planda. Biz de yeni yılın ilk ihracat rakamlarını Türk kamuoyuna Erzurum'dan açıklamak istedik"
dedi.
ERZURUM, GÜNEY KAFKASYA BÖLGESİNİN ULUSLARARASI BİR MERKEZİ OLARAK KONUŞLANDIRMALI
Erzurum'un Türkiye'nin Doğu Anadolu'daki merkezi konumunda olduğunu dile getiren TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, "Bu nedenle doğal olarak şehrimizin yeni yatırımlara, istihdam arttırıcı yeni girişimlere ihtiyacı var. Erzurum bu isteklerini karşılamak için elindeki büyük potansiyele güvenmeli ve büyük hedefler koymalı. Erzurum ve Doğu Anadolu için İran ile Güney Kafkasya bölgesi büyük bir stratejik önem taşımaktadır. İran'a olan ihracatımız artıyor. Bu ülke ile olan dış ticaretimiz giderek daha dengeli bir alışverişe dönüşüyor. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile olan siyasi ilişkilerimiz barış çerçevesinde yeniden yapılanıyor. Komşularımız ile sıfır sorun politikası çerçevesinde, Türkiye bölgedeki siyasi ve ekonomik etkinliğini arttırıyor. İşte böylesine uygun bir ortam sağlanmışken, Erzurum artık kendisini ulusal bir merkezden ziyade, Güney Kafkasya bölgesinin uluslararası bir merkezi olarak konuşlandırmalı. İşte o zaman istediği yatırımları ve girişimleri çok daha rahat elde edecek bir Erzurum göreceğiz" diye konuştu.
'0' DIŞ POLİTİKAMIZA ÇOK AMA ÇOK YAKIŞTI
Türkiye'nin artık siyaset ile ekonomi eksenlerini birbiri ile son derece entegre bir biçimde yönetmeye başladığını anlatan Büyükekşi, "Siyasetin açtığı yoldan ekonominin, ekonominin açtığı yoldan siyasetin nüfuz ettiği bir dış politika uyguluyoruz. Bu süreç Türkiye'nin uzun yıllardır aradığı bir soluktu. Gerçekten Türkiye son dönemde, dış politika bağlamında önemli açılımlara imza atıyor. Sıfırın bu kadar güzel, bu kadar yakışıklı durduğu bir anımız olmamıştır. '0' dış politikamıza çok ama çok yakıştı.
Tüm komşularımızla sorunlu bir dış siyasetten, komşularla sıfır sorun siyasetine geçiş, tüm parametrelerde ağırlığını olumlu bir şekilde hissettirdi.
Hem Türkiye'de hem de dünyada önemli görevler üstlenmiş, bir eski bakanımızın Türkiye'yi 'yükselen yıldız' olarak tanımlaması ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına Mevlut Çavusoğlu'nun seçilmesi, ülkemizin dünyada artan önemine bir işarettir. Türkiye dış siyasette duruşunu güçlendirdikçe, hem yükseliyor hem de Türkiye'nin değerli insanları hak ettikleri değere kavuşuyor. Hal böyleyken, ihracatçı da üzerine düşen görevi yapıyor ve 'sıfır sorunlu' dış politikanın hakkını vermek için, durmadan çalışıyor. İşte bu sayede, komşularımıza dış ticaretimiz arttı. Ve komşularımızla sorunlarımız azaldıkça da, bu ticaret artmaya devam ediyor. Büyük Atatürk'ün yurtta sulh cihanda sulh sözü ne güzel bir sözmüş, büyük önderin vizyonu ne büyük vizyonmuş şimdi daha iyi görülüyor" şeklinde devam etti.
TİCARET ZENGİNLEŞTİRİR, ZENGİNLİK BARIŞ ZENGİNLİK REFAH VE MUTLULUK GETİRİR
Yakın bir zaman önce, Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği'nin (DAİB) de aktif desteği ile Van'da bir Ortak Akıl toplantısı düzenlediklerini dile getiren TİM Başkanı Büyükekşi, "Bu toplantıda da gördük ki, aslında iş dünyasındaki tüm aktörler de komşularımızla sıfır sorun politikası yürütülmesinden yana. Herkes bu politikayı destekliyor. Bu bağlamda Ermenistan'la ilişkilerimizin normalleşmesi bölge ticaretinin gelişmesi açsından büyük önem taşıyor. Doğu Anadolu Bölgemizin hinterlandı, Türkiye ile Güney Kafkasya ülkelerini yakın bir işbirliğine zorunlu kılıyor. Ticaret zenginleştirir. Zenginlik barış zenginlik refah ve mutluluk getirir. Doğu Anadolu'yu daha zengin bir bölge kılmanın yolu da işte buradaki komşularımızla daha çok ticaret yapmaktan, Erzurum gibi bölgenin lider illerini, uluslararası ekonomi ve ticaret merkezleri haline getirmekten geçiyor. Biz ihracatçılar olarak her zaman serbest ticarete inandık ve serbest ticaret ortamının tüm dünya refahını arttıracağını savunduk. Halbuki krizle birlikte özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde korumacılık anlayışının tekrar ortaya çıkmaya başladığı görmekteyiz. Geçen yıl başlayan ve Fransa ile birlikte şiddetlenen korumacılık akımlarının yanlış bir yol olduğunu belirtmek gerekiyor" şeklinde konuştu.
KORKU İNSANIN ÖZGÜRCE GELİŞMESİNİN ÖNÜNDEKİ EN TEMEL ETKEN
"Korku bizi yönetmemeli. Korku dünyayı yönetmemeli.Korku insanın özgürce gelişmesinin önündeki en temel etken" diyen Büyükekşi şunları söyledi: "Bugün Avrupa insanı, kaliteli üretim yapıyor ama oldukça pahalı şekilde. Kamu Borcunun Milli Gelire oranı daha önce belirlenmiş kriterleri çoktan geçmiş olan AB ülkelerinin korumacılığı iki açıdan yanlışlık arz ediyor. Bu yanlışlardan birisi şudur: Avrupa ürettiği teknolojiyi ve bunun ürünü olan malları kime satacak? Bizim gibi ülkelere. Bizden mal almazsa kime satacak? Bizim paramız yoksa ne alacağız? Korumacılık çıkmaz bir yoldur. Adil ve dengeli bir dış ticaret, gelişmenin anahtarıdır. Gerisi popülizmdir. Tabii, burada en önemli sorun AB'de bazı şirketlerde devlet hissesinin olması ve iç politika ile ilgili nedenlerden dolayı bu tarz çıkışların yapılmasıdır. Vatandaşların 'bu nasıl devlet, kendi payı olan şirketlere sözünü geçiremiyor' şeklinde baş kaldırmasından korkuluyor. Sarkozy ve Merkel'in kamuoyu nezdinde destek kaybetmeleri sebebiyle bu tip söylemlerin artması bekleniyor. Bu tip korumacılık akımları belki kısa sürede faydalıymış gibi gözükse de uzun vadeden bakıldığında ülkelerin refahına olumsuz yönde etki yapacaktır. Sarkozy ve Merkel kriz karşısında doğru sınavlar vermek zorundalar. Onlardan felsefeleri dünyada işgal ettikleri yer ve büyüklükleri gereği yalnızca kendi halkları değil dünya halkları da yüksek sorumluluk ve doğru liderlik bekliyor."
2010'A BÜYÜK BİR KÜRESEL EKONOMİK KRİZİN GÖLGESİNDE BAŞLADIK
Ekonominin genel gidişatının iyiye doğru gittiğini söyleyen TİM Başkanı Büyükekşi, "2010'a büyük bir küresel ekonomik krizin gölgesinde başladık. Biliyorsunuz, 2009 yılında talep iyice düştü, ihracat düştü. Buna rağmen biz Türkiye olarak krizde atalete kapılmadık, çok hareketli ve dinamik bir dönem geçirdik. Beklentimizin ötesinde bir ihracat gerçekleştirdik. Komşu ülkelere olan ihracatımızı arttırdık. Yeni pazarlar keşfettik. 100'ler kulübünde kalmayı başardık. Şimdi rakamlara bakıyoruz, piyasalar toparlanıyor, talep yeniden kıpırdanıyor. 2010'dan umutluyuz. 2009 yılının son ayı itibarıyla ihracatta aylık bazda iki haneli artışlar yaşamaya başladık. 2010 yılının ilk ayını da çift haneli bir ihracat artışıyla açıyoruz. Bunu görmekten mutluyuz. 2010 yılında hedefimiz 111 milyar dolarlık ihracat. Fakat unutulmamalı ki, küresel bir krizin etkileri de hemen birden bire sıfırlanmıyor. 2010 yılı tedirgin bir yükseliş yılı olacaktır. Ve bu yeni yılda, tedirginliklerini üstlerinden en erken atanlar
kazanacaktır. Türkiye de işte bu grupta yerini almalı. Piyasaları uzun süredir meşgul eden konulardan birisi Türkiye'nin IMF ile yeni bir anlaşma imzalayıp imzalamayacağı oldu. Biz daha önce IMF ile bir anlaşma yapılması konusundaki risk öngörülerimizi Türkiye kamuoyuna duyurmuştuk. Olası bir IMF anlaşmasının Türkiye'ye davet edeceği sıcak para ile bu paranın döviz üzerine yapacağı baskı bizi endişelendiriyor. Zira ihracatın artışı için rekabetçi ve istikrarlı bir kur şart. Oysa istikrarsız bir kur dalgalanması altında uzun vadeli kontratlar yapmak çok büyük risklere yelken açmak anlamına geliyor" ifadelerini kullandı.
"IMF anlaşması ile ilgili tam bir karar verilememiş olması, artık bu tip bir anlaşmanın ülkeye getireceği faydanın sorgulandığı anlamına gelmektedir" diyen Büyükekşi, şöyle devam etti:
"Kaynak ile ilgili soru işaretlerinin bulunduğu bir ortamda bile, IMF kredisi ile ilgili kesin bir anlaşmaya varılamamış olmasının arkasında, ihracatçıların bugüne kadar gösterdiği çabanın da etkisi bulunmaktadır. Bugünkü durumda IMF reçetesinin Türk sanayi ve ihracatı için doğru bir reçete olmayacağını, ülkelerin neredeyse tamamında destek planları devam ederken, IMF'nın bir 'sıkboğaz' reçetesi yazacağını anlattık durduk. Şimdi, büyüme oranlarının dikkatle takip edildiği bu dönemde ve özellikle kamu-özel sektör işbirliği ile kalkınma hamleleri yapılırken, Türkiye'yi rakiplerinden geride bırakacak bir plana mecbur etmeyi mantıksız buluyoruz. Geçen hafta hem bizzat Sayın Başbakanımız hem de değerli bakanlar ve özerk kurum başkanlarının yaptığı açıklamaların özeti tek bir cümlede birleşiyordu: 'Reel Sektöre destek vermeye devam edeceğiz.' Bu söylemi pekiştiren uygulamaların sayısı arttıkça, bizim de moralimiz yükseliyor. Bir IMF reçetesinin cenderesi içinde, reel sektöre destek vermenin imkansızlığı artık her kesim tarafından anlaşılmış durumda. Bizzat IMF Başkanı'nın 'Türkiye'nin IMF anlaşmasına ihtiyacı yok' demesi bile, ülkemizin nerden nereye geldiğini gösterir niteliktedir. Çin artık yavaşlamak için hamleler yapmakta ve bankacılık sisteminde daralmaya gitmektedir. İşte tam bu anda Türkiye için gaza basma vakti gelmiştir. Çin kendi sanayi elitini oluşturmak için yoğun çaba harcamaktadır. Üstelik bazı markalarla da otomotiv ve beyaz eşya gibi sektörlerde marka oluşturmaya çalışan Çin'e karşı rekabette yeni bir strateji uygulamanın vakti gelmiştir. Aslında 2009 krizinden sonra tam bir ölüm kalım savaşı başlamıştır ve tarihe karışan bazı rakiplerin boşalttığı pazar payları için kıyasıya rekabet başlamıştır. Burada ulusal bir duruş sergilemek artık bir zorunluluktur. Eğer Çin ile işbirliği yapacaksak, bunun siyaset ile birlikte pekiştirilmesi gerekmektedir. Eğer rekabet edeceksek de, mutlaka başka şeyler söylemenin vakti geldiğini belirtiyoruz. Tüm bu sebeplerden dolayı, Türkiye'ye kaynak getirmenin koşullarını artık değiştirmek gerekiyor. Artık faiz manevralarıyla ülkeye sıcak parayı sokarak döviz arzını artırmak modasını tarihe gömmek gerekiyor. Tasarruf açığını kapatmanın en klişe en kolay yöntemleri ile idare etmekten vazgeçmenin sırası gelmiştir."
ÖNCELİKLERİMİZİ DOĞRU SEÇMELİYİZ
Büyükekşi, daha sonra şunları kaydetti: "Hem kaynak oluşturma hem de kullanma biçimimizi daha açık daha sağlam tartışmanın tam zamanıdır. Ekonominin ihtiyacı olan kaynağı, dinamik ve her koşulda küresel talebe cevap veren bir ihracat sektörü ile sağlayabiliriz. Yoksa sonumuz Yunanistan gibi, üretmeden tüketen, kazanmadan borçlanan ve krize giren bir ülke olacaktır."
İŞTE OCAK AYI RAKAMLARI
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, "Şimdi Ocak ayı ihracat rakamlarını açıklamak istiyorum. Geçen yıllarda çift haneli artışların müjdesini verdiğimizde belki de alışkanlığa neden olduğu için kıymeti fazla bilinmedi. 2008 yılında başlayan ve etkisini dünyada hissettiren küresel kriz ile beraber, ihracat açıklamalarının ne kadar önemli ve moral verici olduğu tekrar hatırlandı. Bu ay uzun zamandan beri hasret duyduğumuz 'çift haneli artış' açıklamalarına devam ettiğimizi söyleyerek müjdeyi verelim. Geçen yılın Aralık ayındaki çift haneli yükselişin hemen ardından, bu ay da benzer bir müjdeyi veriyoruz. Ocak ayında ihracatımız, 2009 yılının aynı ayına göre yüzde 12,52 artışla 7 milyar 911 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Son on iki aylık ihracatımız önceki döneme göre yüzde 21,60 azalışla 97 milyar 955 milyon dolar oldu.Ocak ayında en fazla ihracat yapan sektörlerimiz, 1 milyar 433 milyon dolar ile otomotiv ve yan sanayii, 1 milyar 171 milyon dolar ile hazırgiyim ve konfeksiyon ve 850 milyon dolar ile kimyevi maddeler ve mamulleri sektörlerimiz oldu. Tarım sektörlerimiz Ocak ayında toplam içinde yüzde 14,43 pay alırken, bu grupta en fazla ihracat artışını yüzde 33,23 ile fındık ve mamulleri sektörümüz gerçekleştirdi. Tarımda içerisinde Ocak ayında meyve sebze mamulleri, zeytin ve zeytinyağı, su ürünleri ve hayvansal mamuller ile ağaç mamulleri ve orman ürünleri sektörlerimiz de ihracatını artırmayı başardı. Sanayi grubu sektörlerimiz Ocak ayında toplam içinde yüzde 82,16 pay aldı. Bu grupta en fazla ihracat artışı yüzde 49,23 ile kimyevi maddeler ve mamulleri sektörümüz yakaladı. Madencilik sektörümüz ise, geçen yılın Ocak ayında 156 milyon dolar olan ihracatını bu yıl 270 milyon doların üzerine çıkararak yüzde 73,67'lik bir artış yakalamayı başardı. Genel olarak baktığımızda hem toplamda, hem de sektörler bazında kıpırdanma ve artışın devam ettiğini görmekteyiz. Toparlanmanın önümüzdeki aylarda da devam edeceğini ve ihracatımızın daha yüksek artış oranlarıyla eski ivmesini yakalayacağını bekliyoruz" diye konuştu.