Tüsiad Başkanı Boyner: 'Enerji Sektöründe Uygulanabilir Bir Stratejinin Oluşturulması, Ancak Özel Sektörün Dikkate Alınması İle Mümkün'
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "Enerji sektöründe gereken reformların yapılmasını sağlayacak, somut ve uygulanabilir bir stratejinin oluşturulması, ancak 100 milyar dolar civarında yatırım yapması beklenen özel sektörün bu konudaki görüşlerinin dikkate alınması ile mümkündür" dedi
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "Enerji sektöründe gereken reformların yapılmasını sağlayacak, somut ve uygulanabilir bir stratejinin oluşturulması, ancak 100 milyar dolar civarında yatırım yapması beklenen özel sektörün bu konudaki görüşlerinin dikkate alınması ile mümkündür" dedi.
"World Energy Outlook 2010" raporunun tanıtım toplantısında konuşan Boyner, Türkiye'nin enerji talebinin artma eğiliminde olduğunu belirtti. Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonlarının, gelecek 25 yıl içerisinde dünya enerji tüketiminin yüzde 60'ın üzerinde, Türkiye'de enerji tüketiminin ise 2020 yılına kadar, dünya ortalamasının üzerinde artacağının öngörüldüğünü anımsatan Boyner, bu dönemde, neredeyse her çeşit üretim kolunun en önemli girdisi olan enerji arz güvenliğinin sağlanmasının önemine işaret
etti.
Birincil enerjide arz güvenliğinin sağlanmasının, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ile mümkün olduğunu ifade eden Boyner, "Türkiye'de birincil enerji kaynaklarında çeşitlilik henüz istenilen ölçüde değil. Ülkenin enerji kaynakları arasında belirli bir dengenin gözetilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Türkiye, enerjisinin yüzde 33'ünü petrolden, yüzde 28'ini kömürden, yüzde 29'unu doğalgazdan ve sadece yüzde 10'unu yenilenebilir kaynaklarından sağlamaktadır. Türkiye, petrol ve doğalgaz enerji
kaynakları bakımından sınırlı ve ithalatçı bir ülkedir. 2009 yılında enerji tüketiminin yüzde 70'inden fazlasını ise ithalat ile karşılamıştır. Türkiye, ithal ettiği doğalgazın yaklaşık yüzde 60'ını Rusya'dan tedarik etmiştir. Tek kaynağa bağımlılık, enerjinin her çeşidinde hem ekonomik, hem de siyasi risk unsuru barındırmaktadır. Bu çerçevede TÜSİAD olarak, hem kaynak hem de güzergah çeşitlendirmesinin önemine inanmaktayız. Bu doğrultuda, Türkiye'nin en büyük ithalat kalemini oluşturan enerji sektöründe
özellikle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi gerektiğine de inanıyoruz" dedi.
Türkiye'nin dünya enerji ticaretindeki öneminin, sadece birincil enerji kaynağı olan petrol ve doğalgazdan oluşmadığını anlatan Boyner, ülkede 2000-2010 döneminde enterkoneksiyon sistemi projesinin gelişmeye başladığını, bu bağlamda, Avrupa Elektrik Şebekesi'ne (UCTE) yönelik çalışmaların tamamlanmasından memnun olduklarını ifade etti. Boyner, projenin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye'nin elektrik üretim kapasitesinin Avrupa ile entegre hale gelmesi ve ortak bir elektrik ticaret sisteminin
oluşturulmasının beklendiğini de belirtti.
TÜSİAD olarak enerji sektöründe kamunun yatırımcı ve işletmeci olmaktan ziyade strateji belirleyici ve düzenleyici faaliyetlerine yoğunlaştığı tam rekabetçi ve işleyen bir piyasa oluşturulmasını ve yatırımın önündeki teknik ve idari engellerin bir an önce kaldırılmasını desteklediklerini ifade eden Boyner şunları söyledi:
"Bu çerçevede, elektrik sektöründe de rekabeti öngören, gerekli düzenlemeleri yapılmış, işleyen bir piyasa yapısının oluşturulması şarttır. Bu, özellikle üreticiler açısından öngörülebilir ve şeffaf bir piyasanın oluşturulması ve gerekli yatırım kararlarının daha sağlıklı bir şekilde alınabilmesi için bir zemin oluşturacaktır. Bu doğrultuda, başlanılan reformlara hız kesmeden devam edileceğini ümit ediyoruz. Enerji sektöründe gereken reformların yapılmasını sağlayacak, somut ve uygulanabilir bir
stratejinin oluşturulması, ancak 100 milyar dolar civarında yatırım yapması beklenen özel sektörün bu konudaki görüşlerinin dikkate alınması ile mümkündür. Diğer yandan, tam rekabetçi ve işleyen bir piyasa oluşturulması, etkin denetim ve gözetim mekanizmalarının tesisini de zorunlu kılmaktadır."
Toplantının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Boyner, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mustafa Koç'un geçtiğimiz günlerde basına yansıyan 'TÜSİAD olarak kriz döneminde hükümete IMF kredisi alması yönünde baskı yaptıkları' şeklindeki özeleştirisinin anımsatılması üzerine ise şöyle dedi:
"Ben Mustafa Bey'in bu özeleştirisini duymadım ama IMF konusunda bir baskı yaptığımızı söyleyemem. Krizin başladığı dönemde yani 2008'de 'bir stand-by anlaşması olursa işimiz kolaylaşır' dedi TÜSİAD. Yani böyle bir baskı söz konusu değil. Şu da var; dünyadaki ekonomik gelişmeler aslında hepimizin beklentisinin ötesinde, krizden belli ülkelerin çıkışının daha çabuk olduğunu gösterdi. Türkiye ciddi şekilde küçüldü ama hızlı şekilde de tekrar büyüme rakamlarına geçti. Bence o günkü konjonktürde biz bir
tavsiyede bulunduk. Onun arkasında da duruyoruz. Ama bir IMF anlaşması olmadığı için bir zarar görmedik. Bunun için de mutluyuz."
"World Energy Outlook 2010" raporunun tanıtım toplantısında konuşan Boyner, Türkiye'nin enerji talebinin artma eğiliminde olduğunu belirtti. Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonlarının, gelecek 25 yıl içerisinde dünya enerji tüketiminin yüzde 60'ın üzerinde, Türkiye'de enerji tüketiminin ise 2020 yılına kadar, dünya ortalamasının üzerinde artacağının öngörüldüğünü anımsatan Boyner, bu dönemde, neredeyse her çeşit üretim kolunun en önemli girdisi olan enerji arz güvenliğinin sağlanmasının önemine işaret
etti.
Birincil enerjide arz güvenliğinin sağlanmasının, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ile mümkün olduğunu ifade eden Boyner, "Türkiye'de birincil enerji kaynaklarında çeşitlilik henüz istenilen ölçüde değil. Ülkenin enerji kaynakları arasında belirli bir dengenin gözetilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Türkiye, enerjisinin yüzde 33'ünü petrolden, yüzde 28'ini kömürden, yüzde 29'unu doğalgazdan ve sadece yüzde 10'unu yenilenebilir kaynaklarından sağlamaktadır. Türkiye, petrol ve doğalgaz enerji
kaynakları bakımından sınırlı ve ithalatçı bir ülkedir. 2009 yılında enerji tüketiminin yüzde 70'inden fazlasını ise ithalat ile karşılamıştır. Türkiye, ithal ettiği doğalgazın yaklaşık yüzde 60'ını Rusya'dan tedarik etmiştir. Tek kaynağa bağımlılık, enerjinin her çeşidinde hem ekonomik, hem de siyasi risk unsuru barındırmaktadır. Bu çerçevede TÜSİAD olarak, hem kaynak hem de güzergah çeşitlendirmesinin önemine inanmaktayız. Bu doğrultuda, Türkiye'nin en büyük ithalat kalemini oluşturan enerji sektöründe
özellikle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi gerektiğine de inanıyoruz" dedi.
Türkiye'nin dünya enerji ticaretindeki öneminin, sadece birincil enerji kaynağı olan petrol ve doğalgazdan oluşmadığını anlatan Boyner, ülkede 2000-2010 döneminde enterkoneksiyon sistemi projesinin gelişmeye başladığını, bu bağlamda, Avrupa Elektrik Şebekesi'ne (UCTE) yönelik çalışmaların tamamlanmasından memnun olduklarını ifade etti. Boyner, projenin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye'nin elektrik üretim kapasitesinin Avrupa ile entegre hale gelmesi ve ortak bir elektrik ticaret sisteminin
oluşturulmasının beklendiğini de belirtti.
TÜSİAD olarak enerji sektöründe kamunun yatırımcı ve işletmeci olmaktan ziyade strateji belirleyici ve düzenleyici faaliyetlerine yoğunlaştığı tam rekabetçi ve işleyen bir piyasa oluşturulmasını ve yatırımın önündeki teknik ve idari engellerin bir an önce kaldırılmasını desteklediklerini ifade eden Boyner şunları söyledi:
"Bu çerçevede, elektrik sektöründe de rekabeti öngören, gerekli düzenlemeleri yapılmış, işleyen bir piyasa yapısının oluşturulması şarttır. Bu, özellikle üreticiler açısından öngörülebilir ve şeffaf bir piyasanın oluşturulması ve gerekli yatırım kararlarının daha sağlıklı bir şekilde alınabilmesi için bir zemin oluşturacaktır. Bu doğrultuda, başlanılan reformlara hız kesmeden devam edileceğini ümit ediyoruz. Enerji sektöründe gereken reformların yapılmasını sağlayacak, somut ve uygulanabilir bir
stratejinin oluşturulması, ancak 100 milyar dolar civarında yatırım yapması beklenen özel sektörün bu konudaki görüşlerinin dikkate alınması ile mümkündür. Diğer yandan, tam rekabetçi ve işleyen bir piyasa oluşturulması, etkin denetim ve gözetim mekanizmalarının tesisini de zorunlu kılmaktadır."
Toplantının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Boyner, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mustafa Koç'un geçtiğimiz günlerde basına yansıyan 'TÜSİAD olarak kriz döneminde hükümete IMF kredisi alması yönünde baskı yaptıkları' şeklindeki özeleştirisinin anımsatılması üzerine ise şöyle dedi:
"Ben Mustafa Bey'in bu özeleştirisini duymadım ama IMF konusunda bir baskı yaptığımızı söyleyemem. Krizin başladığı dönemde yani 2008'de 'bir stand-by anlaşması olursa işimiz kolaylaşır' dedi TÜSİAD. Yani böyle bir baskı söz konusu değil. Şu da var; dünyadaki ekonomik gelişmeler aslında hepimizin beklentisinin ötesinde, krizden belli ülkelerin çıkışının daha çabuk olduğunu gösterdi. Türkiye ciddi şekilde küçüldü ama hızlı şekilde de tekrar büyüme rakamlarına geçti. Bence o günkü konjonktürde biz bir
tavsiyede bulunduk. Onun arkasında da duruyoruz. Ama bir IMF anlaşması olmadığı için bir zarar görmedik. Bunun için de mutluyuz."