'Asırlık Öğretmen'e Göre Testle Öğretmen Olunmaz Ankara
Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden olan ve 40 yıl fiilen hizmet veren Saadet Berna, 92 yaşında hala toplantıdan toplantıya koşarak öğretmenlik mesleğini, Atatürk ile ilgili anılarını anlatıyor.
Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden olan ve 40 yıl fiilen hizmet veren Saadet Berna, 92 yaşında hala toplantıdan toplantıya koşarak öğretmenlik mesleğini, Atatürk ile ilgili anılarını anlatıyor.
Ankara'da mütevazi evinde çiçek dolu balkonu, bez bebekleri ve masasında kitaplarıyla kendine bir dünya oluşturan Saadet öğretmen, öğretmen ve öğrencilerin anılarını derleyerek bir kitap oluşturmayı hedefliyor. Saadet Berna, bir ömür adadığı mesleğinde kazandığı birikimlerini, deneyimlerini anlatmak için eğitim kurumlarından gelen teklifleri heyecanla kabul ediyor.
30 Eylül 1918 doğumlu Saadet Berna, öğretmen bir ailenin öğretmen kızı. Babası Selanik'in Kozana köyünden Anadolu'ya gelerek Eskişehir'e yerleşen Saadet Berna'nın annesi de Cumhuriyet'in ilk döneminde anaokulu öğretmenliği yapmış. Aile, o dönemde okul öncesi eğitimin önemine olan inançla anaokulu açmış. Saadet Öğretmen, 'Cumhuriyet'in kuruluşundan 3 yıl sonra 1926'da Eskişehir'de annemle babamın kurduğu anaokulumuz vardı, bir özel okul. O zaman bir evin orta katında yaklaşık 100 öğrencilik bir okuldu. Okulda Devlet Demiryollarındaki uzmanların, yabancıların çocukları vardı. Okul öncesi hayatın temelidir. Orada çocukların geleceği oluşuyor, hayatlarının temeli atılıyor, anadillerini düzgün öğreniyorlar' diyor.
Saadet öğretmenin mesleğe atılışı, büyük isteği ve azmiyle gerçekleşmiş. Eskişehir'de ortaokulu okuduktan sonra Eskişehir Lisesi'ne devam etmek istemiş ancak, kız olduğu için alınmamış. O günleri, 'Bir sene ağlayarak geçirdim çünkü okumak istiyordum. Sonra bu isteğimi bilen Eskişehir Lisesi'ndeki Öğretmenler Kurulu'nun önerisiyle 1934'de İstanbul'daki Çapa Öğretmen Okulu'na gönderildim. Binasıyla, bahçesiyle, konumuyla harika bir okuldu. Burada bize çok iyi bakılıyordu. İstiklal Savaşı'ndan çıkılmış, halk yoksul ama bize o kadar güzel bakılıyordu ki haftada bir mutlaka kaymaklı tatlı veriliyordu, dalyan köfte veriliyordu. Bizi Türk milleti besledi. Eğer bunların karşılığını ödemezsem haram olur' diye anlatan Saadet Berna, okulu bitirdikten sonra 19 yaşında öğretmenliğe başladığını ve Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde hem devlet okullarında hem de özel okullarda 40 yıl öğretmenlik yaptığını söylüyor.
-ATATÜRK İLE ANILAR-
Berna'nın hayatında Atatürk ile ilgili anıları ayrı bir yer tutuyor. Anılarını dile getirirken zaman zaman duygusallaşan Saadet Berna, Atatürk'ün eğitime ve öğretmenlere verdiği önemi hayranlıkla anlatıyor.
'Öğretmenlik o kadar özel bir meslek ki doğuştan nitelik ister. Sabır ister, iyi bir fizik ister. Çocuklar çirkin öğretmeni beğenmezler. 'Benim öğretmenim güzel, yok benimki güzel' diye tartışırlar. Öğretmende model olma özelliği vardır. Çünkü öğretmen sözden ziyade davranışlarıyla, giyimiyle, hayatıyla, konuştuğu Türkçesiyle, bilgisiyle, zekasıyla okulda tutunabilir. O nedenle öğretmenleri çok iyi seçmek lazım' diyen Saadet öğretmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Atatürk bunun çok iyi bilincindeydi. İstiklal Savaşı'ndan sonra tüm illeri bugün Anıtkabir'deki müzede bulunan arabasıyla yanında köpeğiyle dolaşıyordu. Gittiği yerde öğretmenleri topluyordu ve onlara 'Biz istiklalimizi, özgürlüğümüzü kazandık, savaşı bitirdik ama asıl savaş sizin. Türkiye'nin geleceğini siz kuracaksınız' diyordu. Bir keresinde Eskişehir'e gelmişti. Ben orta birinci sınıftaydım, 11-12 yaşlarında. Bizim sınıfa geldi, Fen bilgisiydi dersimiz. O kadar şıktı ki... Başında kasketi vardı. Yanında koruması da yoktu. Çünkü halk lideriydi. Atatürk birçok yenilikleri getirdi. Atatürk öl dese hepimiz ölürdük. Atatürk sağken Kuvayi Milliye ruhu vardı. Türk milleti onu canlı tutmak, Kuvayi Milliye ruhunu geri getirmek zorundadır.
Atatürk, 'Okullar görgü yeridir' diyordu. Okul binalarının güzel olması lazım. Çocuklar, anne babalar, öğrenciler önce binasını seviyor. Atatürk'ün eğitime olan tutkusu ve verdiği önemle Türk Eğitim Derneği'ni kurdu. Türkiye'nin her tarafından yetenekli üstün zekalı çocukların burada eğitim görmesine öncülük etti. Türkiye'de yabancı okullar vardı, Atatürk 'Türk okullarında da yabancı dil öğretilir' dedi. Hiç unutamadığım birşey daha var. Atatürk, İstanbul'a trenle gidip gelirdi ve Eskişehir'den geçerken, bütün Eskişehir halkı istasyona koşardı, ben de aralarında. Atatürk, trenden yarı beline kadar sarkar halkı selamlardı.'
Öğretmenliğin başka hiçbir mesleğe benzemediğini vurgulayan Saadet Berna, öğretmenliğin hem pedagojik formasyon, hem alan bilgisi hem de genel kültür gerektirdiğine işaret etti. 'Genel kültür de yetmez, aktüel kültür gerekir. Yani öğretmen dünyadaki olayları izleyebilmeli' diyen Berna, öğretmenlerin aynı zamanda bulundukları çevrede örnek olması, çevrelerindeki insanlara rehberlik etmesi gerektiğini belirtiyor.
Toplumda öğretmenlere gereken değerin verilmediğinden yakınan Saadet öğretmen, şu görüşleri dile getirdi:
'İnsanlar geliyor diyor ki 'çocuğumu parayla okutamıyorum bari öğretmen olsun'. Toplumdaki kanı bu 'bari öğretmen olsun' diyorlar. Öğretmen sınıfa girecek, dersi öğretecek, ders zili çalınca çıkıp gidecek. Öğretmenlik bu değil. Öğretmen çocuğun hayatını, yaşama sevincini, adam olma temelini, okuma arzusunu oluşturur, mesleğini, geleceğini kurar. Bu mesleğe tesadüfen, istemeden girmiş olanlara azınlıkta bile olsalar rastlanıyor. 'Bu paraya bu kadar çalışılır' diyor. Öğretmenlik peygamberlik mesleğidir, insanı insan yapma, istikbalini kurma mesleği. Parayla olacak iş değil. Peygamber gibi gönülden olacak. Bunu başaramıyorsa para kazanacağı başka meslekler seçecek. Şimdi sınavda alınan puanla öğretmenlik mesleğine yönlendiriyorlar. Öğretmenlerin seçilmesi gerektiği fikrini çok savunuyorum. Testle öğretmen olunmaz. Soruyu cevapladın, puan aldın öğretmen oldun. Hayır olmaz. Öğretmen olmak için doğuştan vasıflar gerekir.'
-'DERSHANE EĞİTİMİN KANSERİDİR'-
Ezberci eğitimden de şikayet eden Berna, 'Milli Eğitimin Bakanlığımızın yapması gereken birşey var, ezberci eğitimden vazgeçilmeli. Araştırma, inceleme, gezme, görme, kümeyle çalışma metotlarını mutlaka yerleştirmeli. Öğrenciler araştırarak öğrenmeli. Okulda ezberlenen bilgiler hayatta kullanılmaz, unutulur. Ezberleyip sonra buzdolabından çıkarır gibi çıkarıp kullanma diye birşey yok. İnsanlar bilgiye giden yolu öğrenirlerse kendilerine lazım olan bilgiye ulaşırlar. Çocuklarımızın neşe içinde öğrenmesi lazım. Eğitimin sevimli bir ortamda yapılması lazım. Sınavlar, testler... Bunların hepsi terkedilmiş metotlar. Anne babaların yığınla ödediği dershane paraları var. Halbuki dershane eğitimin kanseridir. Herşeyin okulda bitmesi lazım' şeklinde konuştu.
Eğitimde disiplinin şiddetle sağlanamayacağını da vurgulayan Saadet Berna, okulların şahıslar yerine vakıflar tarafından kurulması gerektiğini, şahısların kurduğu okulların 'ticarethaneye' dönüşme tehlikesi bulunduğunu ifade ediyor.
24.11.2010 12:04:57
Ankara'da mütevazi evinde çiçek dolu balkonu, bez bebekleri ve masasında kitaplarıyla kendine bir dünya oluşturan Saadet öğretmen, öğretmen ve öğrencilerin anılarını derleyerek bir kitap oluşturmayı hedefliyor. Saadet Berna, bir ömür adadığı mesleğinde kazandığı birikimlerini, deneyimlerini anlatmak için eğitim kurumlarından gelen teklifleri heyecanla kabul ediyor.
30 Eylül 1918 doğumlu Saadet Berna, öğretmen bir ailenin öğretmen kızı. Babası Selanik'in Kozana köyünden Anadolu'ya gelerek Eskişehir'e yerleşen Saadet Berna'nın annesi de Cumhuriyet'in ilk döneminde anaokulu öğretmenliği yapmış. Aile, o dönemde okul öncesi eğitimin önemine olan inançla anaokulu açmış. Saadet Öğretmen, 'Cumhuriyet'in kuruluşundan 3 yıl sonra 1926'da Eskişehir'de annemle babamın kurduğu anaokulumuz vardı, bir özel okul. O zaman bir evin orta katında yaklaşık 100 öğrencilik bir okuldu. Okulda Devlet Demiryollarındaki uzmanların, yabancıların çocukları vardı. Okul öncesi hayatın temelidir. Orada çocukların geleceği oluşuyor, hayatlarının temeli atılıyor, anadillerini düzgün öğreniyorlar' diyor.
Saadet öğretmenin mesleğe atılışı, büyük isteği ve azmiyle gerçekleşmiş. Eskişehir'de ortaokulu okuduktan sonra Eskişehir Lisesi'ne devam etmek istemiş ancak, kız olduğu için alınmamış. O günleri, 'Bir sene ağlayarak geçirdim çünkü okumak istiyordum. Sonra bu isteğimi bilen Eskişehir Lisesi'ndeki Öğretmenler Kurulu'nun önerisiyle 1934'de İstanbul'daki Çapa Öğretmen Okulu'na gönderildim. Binasıyla, bahçesiyle, konumuyla harika bir okuldu. Burada bize çok iyi bakılıyordu. İstiklal Savaşı'ndan çıkılmış, halk yoksul ama bize o kadar güzel bakılıyordu ki haftada bir mutlaka kaymaklı tatlı veriliyordu, dalyan köfte veriliyordu. Bizi Türk milleti besledi. Eğer bunların karşılığını ödemezsem haram olur' diye anlatan Saadet Berna, okulu bitirdikten sonra 19 yaşında öğretmenliğe başladığını ve Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde hem devlet okullarında hem de özel okullarda 40 yıl öğretmenlik yaptığını söylüyor.
-ATATÜRK İLE ANILAR-
Berna'nın hayatında Atatürk ile ilgili anıları ayrı bir yer tutuyor. Anılarını dile getirirken zaman zaman duygusallaşan Saadet Berna, Atatürk'ün eğitime ve öğretmenlere verdiği önemi hayranlıkla anlatıyor.
'Öğretmenlik o kadar özel bir meslek ki doğuştan nitelik ister. Sabır ister, iyi bir fizik ister. Çocuklar çirkin öğretmeni beğenmezler. 'Benim öğretmenim güzel, yok benimki güzel' diye tartışırlar. Öğretmende model olma özelliği vardır. Çünkü öğretmen sözden ziyade davranışlarıyla, giyimiyle, hayatıyla, konuştuğu Türkçesiyle, bilgisiyle, zekasıyla okulda tutunabilir. O nedenle öğretmenleri çok iyi seçmek lazım' diyen Saadet öğretmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Atatürk bunun çok iyi bilincindeydi. İstiklal Savaşı'ndan sonra tüm illeri bugün Anıtkabir'deki müzede bulunan arabasıyla yanında köpeğiyle dolaşıyordu. Gittiği yerde öğretmenleri topluyordu ve onlara 'Biz istiklalimizi, özgürlüğümüzü kazandık, savaşı bitirdik ama asıl savaş sizin. Türkiye'nin geleceğini siz kuracaksınız' diyordu. Bir keresinde Eskişehir'e gelmişti. Ben orta birinci sınıftaydım, 11-12 yaşlarında. Bizim sınıfa geldi, Fen bilgisiydi dersimiz. O kadar şıktı ki... Başında kasketi vardı. Yanında koruması da yoktu. Çünkü halk lideriydi. Atatürk birçok yenilikleri getirdi. Atatürk öl dese hepimiz ölürdük. Atatürk sağken Kuvayi Milliye ruhu vardı. Türk milleti onu canlı tutmak, Kuvayi Milliye ruhunu geri getirmek zorundadır.
Atatürk, 'Okullar görgü yeridir' diyordu. Okul binalarının güzel olması lazım. Çocuklar, anne babalar, öğrenciler önce binasını seviyor. Atatürk'ün eğitime olan tutkusu ve verdiği önemle Türk Eğitim Derneği'ni kurdu. Türkiye'nin her tarafından yetenekli üstün zekalı çocukların burada eğitim görmesine öncülük etti. Türkiye'de yabancı okullar vardı, Atatürk 'Türk okullarında da yabancı dil öğretilir' dedi. Hiç unutamadığım birşey daha var. Atatürk, İstanbul'a trenle gidip gelirdi ve Eskişehir'den geçerken, bütün Eskişehir halkı istasyona koşardı, ben de aralarında. Atatürk, trenden yarı beline kadar sarkar halkı selamlardı.'
Öğretmenliğin başka hiçbir mesleğe benzemediğini vurgulayan Saadet Berna, öğretmenliğin hem pedagojik formasyon, hem alan bilgisi hem de genel kültür gerektirdiğine işaret etti. 'Genel kültür de yetmez, aktüel kültür gerekir. Yani öğretmen dünyadaki olayları izleyebilmeli' diyen Berna, öğretmenlerin aynı zamanda bulundukları çevrede örnek olması, çevrelerindeki insanlara rehberlik etmesi gerektiğini belirtiyor.
Toplumda öğretmenlere gereken değerin verilmediğinden yakınan Saadet öğretmen, şu görüşleri dile getirdi:
'İnsanlar geliyor diyor ki 'çocuğumu parayla okutamıyorum bari öğretmen olsun'. Toplumdaki kanı bu 'bari öğretmen olsun' diyorlar. Öğretmen sınıfa girecek, dersi öğretecek, ders zili çalınca çıkıp gidecek. Öğretmenlik bu değil. Öğretmen çocuğun hayatını, yaşama sevincini, adam olma temelini, okuma arzusunu oluşturur, mesleğini, geleceğini kurar. Bu mesleğe tesadüfen, istemeden girmiş olanlara azınlıkta bile olsalar rastlanıyor. 'Bu paraya bu kadar çalışılır' diyor. Öğretmenlik peygamberlik mesleğidir, insanı insan yapma, istikbalini kurma mesleği. Parayla olacak iş değil. Peygamber gibi gönülden olacak. Bunu başaramıyorsa para kazanacağı başka meslekler seçecek. Şimdi sınavda alınan puanla öğretmenlik mesleğine yönlendiriyorlar. Öğretmenlerin seçilmesi gerektiği fikrini çok savunuyorum. Testle öğretmen olunmaz. Soruyu cevapladın, puan aldın öğretmen oldun. Hayır olmaz. Öğretmen olmak için doğuştan vasıflar gerekir.'
-'DERSHANE EĞİTİMİN KANSERİDİR'-
Ezberci eğitimden de şikayet eden Berna, 'Milli Eğitimin Bakanlığımızın yapması gereken birşey var, ezberci eğitimden vazgeçilmeli. Araştırma, inceleme, gezme, görme, kümeyle çalışma metotlarını mutlaka yerleştirmeli. Öğrenciler araştırarak öğrenmeli. Okulda ezberlenen bilgiler hayatta kullanılmaz, unutulur. Ezberleyip sonra buzdolabından çıkarır gibi çıkarıp kullanma diye birşey yok. İnsanlar bilgiye giden yolu öğrenirlerse kendilerine lazım olan bilgiye ulaşırlar. Çocuklarımızın neşe içinde öğrenmesi lazım. Eğitimin sevimli bir ortamda yapılması lazım. Sınavlar, testler... Bunların hepsi terkedilmiş metotlar. Anne babaların yığınla ödediği dershane paraları var. Halbuki dershane eğitimin kanseridir. Herşeyin okulda bitmesi lazım' şeklinde konuştu.
Eğitimde disiplinin şiddetle sağlanamayacağını da vurgulayan Saadet Berna, okulların şahıslar yerine vakıflar tarafından kurulması gerektiğini, şahısların kurduğu okulların 'ticarethaneye' dönüşme tehlikesi bulunduğunu ifade ediyor.
24.11.2010 12:04:57