Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan Oktay Ekşi'ye yanıt
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Recep Tayyip Erdoğan'dan Basın Konsey'ine çağrı...
Başbakan'dan Oktay Ekşi'ye yanıt: ''Bu üslup, dünyanın hiçbir yerinde ifade özgürlüğüyle, basın özgürlüğüyle izah edilemez. Yıllardır üstü örtülü bir şekilde sürdürülen seviyesiz saldırılar geçtiğimiz hafta artık yazı ile de ikrar edilmiştir.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin haftalık grup toplantısında konuştu.
Başbakan'ın hedefinde İstanbul Taksim'deki canlı bomba saldırısı, Hürriyet gazetesi başyazarlığından istifa eden Oktay Ekşi ve resepsiyon krizi vardı. Erdoğan'ın sözlerinden öne çıkan başlıklar şöyle:
"İstanbul Taksim'deki saldırının kimler tarafından yapıldığı, arkasında kimlerin olduğu şüphesiz önemlidir. Ancak bunlardan daha önemli olan saldırının terör olgusunu bir kez daha gözler önüne sermiş olmasıdır. Saldırıyla terörün kirli yüzü bir kez daha anlaşılmıştır. Dünyanın en kalabalık meydanlarından birinde toplu bir katliamı hedef alan anlayışın insanlıkla hiçbir bağlantısı olamaz, olay büyük bir gaddarlıktır. Hiçbir ideoloji, hiçbir amaç böyle bir gözü dönmüşlüğe izin veremez.
Teröre karşı ortak hareket etmeliyiz. Avrupa'da terörün kaynaklarının kesilmesi için önemli çalışmalar oldu ancak bugün bile teröre karşı gerekli işbirliği göstermeyen siyasetçilerin eline akan kan bulaşmıştır. Tüm uyarı ve çağrılarımıza rağmen bazı ülkeler gerekli kararlılığı göstermiyor.
Kirli oyun oynayanlar kirlenir, kana bulaşanlar o kanda boğulur. Bu tür karanlık oyunlar halkın basiretiyle boşa çıkarılacaktır.
İstanbul'daki saldırı tüm boyutlarıyla aydınlatılacaktır. Bu saldırıların amacı milletin hissiyatını etkilemek, hissiyata yön vermek için yapılıyor. Demokrasiye sekte vurmak için yapılıyor bu saldırılar. Milleti dehşete düşürüp, sindirip, korkutup ülkenin istedikleri mecraya girmesi için yapılıyor saldırılar.
Hiç kimse saldırıları siyasi polemik malzemesi yapmasın. Milli birlik ve kardeşlik projesine terörle mücadele etmek için hız verdik. Yatırım yapıldıkça halkı istismar edenler paniğe kapıldılar. Bölgedeki STK'ların Türkiye'deki değişime katkı sağlamaları gerekiyor.
Oynanan oyunları şimdiye kadar bozduk, bozmaya devam edeceğiz. Hükümet olarak biz terörle mücadeleden asla taviz vermeyiz, veremeyiz. Çünkü biliyoruz ki güven ve istikrar ancak güvenlik zafiyeti olmayan bir ortamda korunabilir.
ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇTİ, NEYE YARAR?
29 Mart yerel seçimlerinden sonra siyasetteki üslupla ilgili bazı değerlendirmelerim olmuştu. CHP, MHP ve BDP Türkiye'yi kucaklayamıyor. Belli yerlere sıkışmış durumdalar. Referandumda 'hayır' oyu veren yüzde 42'lik kesim yanlış enformasyona maruz kalıyor. Siyasi liderlerin çirkin üslubuna hedef oluyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanına, hükümetine en çirkin şekilde, en seviyesiz şekilde dil uzatmak hiç kimsenin haddine değildir, hakkı da değildir. Grup kürsüsünde adeta freni patlamış kamyon gibi aklına ilk geleni düşüncesizce sarfedenler bizi değil kendilerini küçültürler. Güya, partisinin gençlik teşkilatının hazırladığı serginin açılışını yapıyor. Sergi adı altında son derece basit bir üslupla hükümete hakaret edenler, bize değil kendilerine zarar veriyorlar. Ondan sonra da üç dört gün geçince kapatma kararı alıyorsun, atı alan Üsküdar'ı geçti. Neye yarar? Böyle bir anlayış olur mu? Bunu hangi siyasi etikle izah edebilirsiniz? Sergi adı altında hakaret albümü yapmışlar, sonra da kendi yaptıklarından utanıp sergiyi kaldırdıklarını açıklıyorlar. Referandumda bunlar muhalefeti karikatür dergilerine havale etmişlerdi. O zaman mizah yapıyorlar sanıyorduk. Ama görüyoruz ki seviye bu, ana muhalefet değil karikatür muhalefeti. Bu kadar hazırlıksız, bu kadar çapsız, bu kadar vizyonsuz, bu kadar tutarsız siyasetçiler bizi üzüyor. Türkiye ve AK Parti her geçen gün ileriye gidip büyüyecek, muhalefet ise her geçen gün kötüye doğru gidecek. Bu durum Türkiye'nin faydasına değildir.
KLAVUZ KARGA MESELESİ, TENCERE KAPAK...
Üslup bozukluğu sadece liderde değil. Liderin bazı takipçilerinin de ağızlarını bozduklarını görüyoruz. Klavuz karga meselesi, tencere kapak, üzüm üzüme baka baka kararır. Birileri dillerinin altındaki baklayı çıkarmaya, içlerindeki gerçek hissiyatı ortaya dökmeye başladı. Önce millete bidon kafalı dediler, orada durmadılar göbeğini kaşıyan adam dediler, orada da durmadılar milletin seçimle gelmiş hükümetine ağza alınmayacak küfürler etmeye başladılar. Güya çevreyi korumak adına yazı yazanların bizzat kendilerinin çevreyi kirlettiği... buna gönül çevresini kirletmek denir. Bu üslup ve seviye, dünyanın hiçbir yerinde ifade özgürlüğüyle, basın özgürlüğüyle izah edilemez. Bizim medyaya yönelik eleştirilerimiz her zaman bu zihniyete karşı olmuştur. Zira yıllardır üstü örtülü bir şekilde sürdürülen, haksız hukuksuz ve seviyesiz saldırılar geçtiğimiz hafta artık yazı ile de ikrar edilmiştir. Bunlar sadece bugün değil, on yıllardır millete de, seçmene de, seçimle gelmiş hükümetlere ve başbakanlara da bu zihniyetle baktılar. 1940'lardan itibaren, cumhuriyetin asıl sahibi cumhur, yani millet, Cumhuriyet Bayramı coşkusundan adeta uzak tutuldu. Şimdi bunları böyle bir araya getirdiğiniz zaman gerçek tablo ortaya çıkıyor. Basın Konseyi gibi ahlak ilkelerini öne çıkaran bir konseyin başında bu tür yazıyı yazanların olması Türkiye için bir yüzkarasıdır. Türk basını için de bir yüzkarasıdır. Basın Konseyi'nin bu noktada zerre kadar basın ilkesine, basın ahlak ve yasasına saygısı varsa önce böyle birisiyle yürüyemeyiz deyip kendisini tard etmeleri lazım. Yapmaları gereken budur.
ANCAK BAĞDAT CADDESİ'NDE TUR ATARSIN
Bu ülkede yıllarca cumhur seçkinlerin resepsiyonlarına giremedi. Cumhurla hiçbir zaman aynı sofrayı paylaşmadılar, paylaşamadılar. Ne zaman ki o duvar yıkıldı, ne zaman ki AK Parti iktidarıyla cumhuriyet cumhurla kucaklaştı bu sefer de bu beyefendiler o resepsiyonları boykot etmeye başladılar. Dün milletle aynı yerde değillerdi. Bugün de milletle aynı yerde, aynı çizgide, aynı hizada değiller. Dün milleti küçümsüyor yanlarına almıyorlardı, şimdi millet yanlarına geldi diye kaçıyorlar. Peki sizin bu zihniyetinizle nasıl cumhuriyetçilik olur, nasıl halkçılır olur, nasıl demokrasi olur? Sizin bu anlayışınızdır yıllar yılı milleti cumhuriyetten, devletten, laiklikten soğutan. Sizin gibi imtiyazlıların, seçkinlerin bu tahammülsüzlükleri milletin devleti yeterince sahiplenmesinden alıkoyan. Biz devlet-millet bütünleşmesini savunuyoruz, her kademede olması gerekir. Bunu yapamayanlar 73 milyonun kardeşliğini konuşamazlar. Ondan sonra gidersin Bağdat Caddesi'nde tur atarsın. Ama biz Bağdat Caddesi'ne de gideriz, Kasımpaşa'ya da gideriz, Ümraniye'ye de gideriz, Dudullu'ya da... Biz bayramı İstanbul'un her yerinde, en ücra köşelerinde kutlarız. Taa Arnavutköy'den başlar, taa Ataşehir'e kadar her yerde kutlarız. Bugün halk cumhuriyeti de, devleti de, devletin zirvesini de sahipleniyor, kucaklıyor. Bunu biliyorum.
Yine rahatsızlar. Çünkü dertleri milletin cumhuriyeti, demokrasiyi, devleti sahiplenmesi değil, kendi imtiyazlarını korumak, kendi menfaat düzenini sürdürmek. Keşke bizim yüzde 42'yi anlamak için gösterdiğimiz çabanın onda birini bunlar yüzde 58'i anlamak için gösterseler. İnanın o zaman muhalefetin de demokrasinin de Türkiye'nin de seviyesi bugünkünden çok daha farklı bir yerde olacaktır. Sadece yüzde 58'in değil yüzde 42'inin de bu siyaset seviyesini haketmediğinin bilinciyle bu paritlere gereken üslup dersini vereceğini biliyorum."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin haftalık grup toplantısında konuştu.
Başbakan'ın hedefinde İstanbul Taksim'deki canlı bomba saldırısı, Hürriyet gazetesi başyazarlığından istifa eden Oktay Ekşi ve resepsiyon krizi vardı. Erdoğan'ın sözlerinden öne çıkan başlıklar şöyle:
"İstanbul Taksim'deki saldırının kimler tarafından yapıldığı, arkasında kimlerin olduğu şüphesiz önemlidir. Ancak bunlardan daha önemli olan saldırının terör olgusunu bir kez daha gözler önüne sermiş olmasıdır. Saldırıyla terörün kirli yüzü bir kez daha anlaşılmıştır. Dünyanın en kalabalık meydanlarından birinde toplu bir katliamı hedef alan anlayışın insanlıkla hiçbir bağlantısı olamaz, olay büyük bir gaddarlıktır. Hiçbir ideoloji, hiçbir amaç böyle bir gözü dönmüşlüğe izin veremez.
Teröre karşı ortak hareket etmeliyiz. Avrupa'da terörün kaynaklarının kesilmesi için önemli çalışmalar oldu ancak bugün bile teröre karşı gerekli işbirliği göstermeyen siyasetçilerin eline akan kan bulaşmıştır. Tüm uyarı ve çağrılarımıza rağmen bazı ülkeler gerekli kararlılığı göstermiyor.
Kirli oyun oynayanlar kirlenir, kana bulaşanlar o kanda boğulur. Bu tür karanlık oyunlar halkın basiretiyle boşa çıkarılacaktır.
İstanbul'daki saldırı tüm boyutlarıyla aydınlatılacaktır. Bu saldırıların amacı milletin hissiyatını etkilemek, hissiyata yön vermek için yapılıyor. Demokrasiye sekte vurmak için yapılıyor bu saldırılar. Milleti dehşete düşürüp, sindirip, korkutup ülkenin istedikleri mecraya girmesi için yapılıyor saldırılar.
Hiç kimse saldırıları siyasi polemik malzemesi yapmasın. Milli birlik ve kardeşlik projesine terörle mücadele etmek için hız verdik. Yatırım yapıldıkça halkı istismar edenler paniğe kapıldılar. Bölgedeki STK'ların Türkiye'deki değişime katkı sağlamaları gerekiyor.
Oynanan oyunları şimdiye kadar bozduk, bozmaya devam edeceğiz. Hükümet olarak biz terörle mücadeleden asla taviz vermeyiz, veremeyiz. Çünkü biliyoruz ki güven ve istikrar ancak güvenlik zafiyeti olmayan bir ortamda korunabilir.
ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇTİ, NEYE YARAR?
29 Mart yerel seçimlerinden sonra siyasetteki üslupla ilgili bazı değerlendirmelerim olmuştu. CHP, MHP ve BDP Türkiye'yi kucaklayamıyor. Belli yerlere sıkışmış durumdalar. Referandumda 'hayır' oyu veren yüzde 42'lik kesim yanlış enformasyona maruz kalıyor. Siyasi liderlerin çirkin üslubuna hedef oluyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanına, hükümetine en çirkin şekilde, en seviyesiz şekilde dil uzatmak hiç kimsenin haddine değildir, hakkı da değildir. Grup kürsüsünde adeta freni patlamış kamyon gibi aklına ilk geleni düşüncesizce sarfedenler bizi değil kendilerini küçültürler. Güya, partisinin gençlik teşkilatının hazırladığı serginin açılışını yapıyor. Sergi adı altında son derece basit bir üslupla hükümete hakaret edenler, bize değil kendilerine zarar veriyorlar. Ondan sonra da üç dört gün geçince kapatma kararı alıyorsun, atı alan Üsküdar'ı geçti. Neye yarar? Böyle bir anlayış olur mu? Bunu hangi siyasi etikle izah edebilirsiniz? Sergi adı altında hakaret albümü yapmışlar, sonra da kendi yaptıklarından utanıp sergiyi kaldırdıklarını açıklıyorlar. Referandumda bunlar muhalefeti karikatür dergilerine havale etmişlerdi. O zaman mizah yapıyorlar sanıyorduk. Ama görüyoruz ki seviye bu, ana muhalefet değil karikatür muhalefeti. Bu kadar hazırlıksız, bu kadar çapsız, bu kadar vizyonsuz, bu kadar tutarsız siyasetçiler bizi üzüyor. Türkiye ve AK Parti her geçen gün ileriye gidip büyüyecek, muhalefet ise her geçen gün kötüye doğru gidecek. Bu durum Türkiye'nin faydasına değildir.
KLAVUZ KARGA MESELESİ, TENCERE KAPAK...
Üslup bozukluğu sadece liderde değil. Liderin bazı takipçilerinin de ağızlarını bozduklarını görüyoruz. Klavuz karga meselesi, tencere kapak, üzüm üzüme baka baka kararır. Birileri dillerinin altındaki baklayı çıkarmaya, içlerindeki gerçek hissiyatı ortaya dökmeye başladı. Önce millete bidon kafalı dediler, orada durmadılar göbeğini kaşıyan adam dediler, orada da durmadılar milletin seçimle gelmiş hükümetine ağza alınmayacak küfürler etmeye başladılar. Güya çevreyi korumak adına yazı yazanların bizzat kendilerinin çevreyi kirlettiği... buna gönül çevresini kirletmek denir. Bu üslup ve seviye, dünyanın hiçbir yerinde ifade özgürlüğüyle, basın özgürlüğüyle izah edilemez. Bizim medyaya yönelik eleştirilerimiz her zaman bu zihniyete karşı olmuştur. Zira yıllardır üstü örtülü bir şekilde sürdürülen, haksız hukuksuz ve seviyesiz saldırılar geçtiğimiz hafta artık yazı ile de ikrar edilmiştir. Bunlar sadece bugün değil, on yıllardır millete de, seçmene de, seçimle gelmiş hükümetlere ve başbakanlara da bu zihniyetle baktılar. 1940'lardan itibaren, cumhuriyetin asıl sahibi cumhur, yani millet, Cumhuriyet Bayramı coşkusundan adeta uzak tutuldu. Şimdi bunları böyle bir araya getirdiğiniz zaman gerçek tablo ortaya çıkıyor. Basın Konseyi gibi ahlak ilkelerini öne çıkaran bir konseyin başında bu tür yazıyı yazanların olması Türkiye için bir yüzkarasıdır. Türk basını için de bir yüzkarasıdır. Basın Konseyi'nin bu noktada zerre kadar basın ilkesine, basın ahlak ve yasasına saygısı varsa önce böyle birisiyle yürüyemeyiz deyip kendisini tard etmeleri lazım. Yapmaları gereken budur.
ANCAK BAĞDAT CADDESİ'NDE TUR ATARSIN
Bu ülkede yıllarca cumhur seçkinlerin resepsiyonlarına giremedi. Cumhurla hiçbir zaman aynı sofrayı paylaşmadılar, paylaşamadılar. Ne zaman ki o duvar yıkıldı, ne zaman ki AK Parti iktidarıyla cumhuriyet cumhurla kucaklaştı bu sefer de bu beyefendiler o resepsiyonları boykot etmeye başladılar. Dün milletle aynı yerde değillerdi. Bugün de milletle aynı yerde, aynı çizgide, aynı hizada değiller. Dün milleti küçümsüyor yanlarına almıyorlardı, şimdi millet yanlarına geldi diye kaçıyorlar. Peki sizin bu zihniyetinizle nasıl cumhuriyetçilik olur, nasıl halkçılır olur, nasıl demokrasi olur? Sizin bu anlayışınızdır yıllar yılı milleti cumhuriyetten, devletten, laiklikten soğutan. Sizin gibi imtiyazlıların, seçkinlerin bu tahammülsüzlükleri milletin devleti yeterince sahiplenmesinden alıkoyan. Biz devlet-millet bütünleşmesini savunuyoruz, her kademede olması gerekir. Bunu yapamayanlar 73 milyonun kardeşliğini konuşamazlar. Ondan sonra gidersin Bağdat Caddesi'nde tur atarsın. Ama biz Bağdat Caddesi'ne de gideriz, Kasımpaşa'ya da gideriz, Ümraniye'ye de gideriz, Dudullu'ya da... Biz bayramı İstanbul'un her yerinde, en ücra köşelerinde kutlarız. Taa Arnavutköy'den başlar, taa Ataşehir'e kadar her yerde kutlarız. Bugün halk cumhuriyeti de, devleti de, devletin zirvesini de sahipleniyor, kucaklıyor. Bunu biliyorum.
Yine rahatsızlar. Çünkü dertleri milletin cumhuriyeti, demokrasiyi, devleti sahiplenmesi değil, kendi imtiyazlarını korumak, kendi menfaat düzenini sürdürmek. Keşke bizim yüzde 42'yi anlamak için gösterdiğimiz çabanın onda birini bunlar yüzde 58'i anlamak için gösterseler. İnanın o zaman muhalefetin de demokrasinin de Türkiye'nin de seviyesi bugünkünden çok daha farklı bir yerde olacaktır. Sadece yüzde 58'in değil yüzde 42'inin de bu siyaset seviyesini haketmediğinin bilinciyle bu paritlere gereken üslup dersini vereceğini biliyorum."