“Kaynana İçgüdüsü Mü Var Biraz Bizde”

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Delikanlı annesine:
-“Anneciğim. Bir süredir görüştüğüm kızla evlenmeye karar verdik. Akşam seninle tanıştırmak istiyorum. Akşam buraya yemeğe geleceğiz. Olur mu?”

-“Olur oğlum, getir tanışalım.”

-“Ama senin öngörülerini biliyorum. Bu sebeple de akşam eve 3 kız ile geleceğim. Hangisinin gelin adayı olduğunu tahmin edebilecek misin bakalım.”

Delikanlı akşam eve 3 hanımla gelir. Otururlar, sohbet ederler. Yemek yerler. Bir ara anne mutfağa gittiğinde oğlu da hemen peşinden gider. Heyecanla sorar:
-“Gelininin hangisi olduğunu tahmin edebildin mi?”

Annesi omuz silkerek:
-“Hangisi olacak soldaki sarışın.”

Delikanlı şaşkınlık içinde:
-“Nasıl bildin o olduğunu?”

-“Bilmeyecek ne var. Çünkü bi onu hiç sevemedim…”

Merhaba gazetemizin okurlarının makaleme tıklayıp okuyan “çok sevgili ve çok değerli” kısmı.
Bende de bu sıralar kaynana içgüdüsü gibi öngörüler oluşmaya başladı. Elbette ki bendeki içgüdü kaynana içgüdüsü ile mukayese edecek seviyeye ulaşamaz ama var her halde biraz.

***
Gençlik yıllarımızda bir dizi vardı. Dizinin ismini hatırlamıyorum ama oradaki “Hayat Hanım”ı unutmadım. Evlenen oğlunu geliniyle baş başa bırakmıyor, her anında oğlunu gelininden kıskanıyor ve yanından ayırmıyordu. Diziyle ilgili hatırladığım kısımları bunlar. O günlerden bu günlere gelene dek ne Hayat hanımlar, ne Hayat beyler gördük. Hayat Hanımlar ve Hayat Beyler mutlaka gene vardır. Ama artık boşanmaların bu kadar arttığı, geçimsizliklerin, aile içi kavgaların bu kadar çoğaldığı bir zamanda “aman araları bozulmasın, aman yuvaları dağılmasın diye gayret gösterenleri de fark etmek lazım.

Saniye Hanımın oğlu yeni nişanlanmıştı. Bir sabah annesine “akşam nişanlısını eve yemeğe getirmek istediğini” söyler. Annesi sevinerek kabul eder. Saniye hanım çocuklar gerilmesin, rahat olsunlar diye nüktedan ve hoşsohbet diye beni de akşam yemeğine davet etti. Saniye Hanımın yemekleri lezzeti ve kıvamıyla meşhur olduğundan Ben de bu daveti havada kabul ettim. Akşam hep birlikteydik. Sofra hazır olduğunda hep beraber yemek faslına geçtik.

Yemekte başlangıçtaki çorba fazla sulandırılmış ve tatsızdı. Salatadaki limon ve sirke fazla kaçtığından ağızlar yanıyor, bir alan 2. ye cesaret edemiyordu. Ana yemek olarak Urfa usulü fırında patlıcan kebabı ile tereyağlı pirinç pilavı masaya geldiğinde öncekilerin kusurunu unuttuk. Fakat patlıcan kebabının da üstleri fazla yanmış, ama içleri pişmemişti. Güzelim tereyağlı pilavın da dibi tutmuş, yanık kokusu tamamına sinmişti. Zoraki yediğimiz yemekten sonra çay faslı da tamamlanınca genç nişanlılar el öpüp çıktılar.



Büyük hayal kırıklığı yaşamıştım. Saniye hanıma:
-“Abla bu akşamki yemekler neydi böyle. Allah'ın nimeti. Kötülemek haddimiz değil. Ama senin yemeklerini biliyorum. Bu akşam bu kadar aksilik nasıl oldu anlayamadım!”
Saniye hanım bu tepkimi zaten beklediğini hissettirerek tebessüm etti ve:

-“Oğlum yakında bu kızımızla evlenecek. Oğlum hanım kızımızın yaptığı yemeği beğenmeyip “Annemin yemekleri şöyle güzeldi, böyle lezzetliydi” diyemesin ve kızın kalbini kırmasın diye özellikle uğraşıp yemekleri bu şekle getirebildim. Seni de ayrıca bir akşam yemeğe bekleriz. İnşallah bu akşamı telafi ederiz” dedi.
Kaynana var, kayınvalide var.

Evliliğimin ilk yıllarıydı. Bir pazar sabahı annemle telefonda konuşurken kapı çaldı. Eşim açtı. Annesi, kayınbiraderimle sürpriz bir şekilde bize gelmişlerdi. O aradaki konuşmalar ve karşılamaların sesleri telefonda anneme ulaşmış olmalı ki:

-“Hayırdır oğlum, misafiriniz mi var? Kim geldi?” diye sordu. Sürprizin şaşkınlığından olsa gerek “Kayınvalide” kelimesi bir türlü aklıma gelmedi. Biraz kısık sesle en azından cevaplamış olmak için “Kaynanam geldi” demiş oldum. Demez olaydım. Kayınvalidem duymuştu.

-“Vayy Ersoy! Ben sana kaynanalık mı yaptım da böyle konuştun telefonda. Ne kaynanalığımı gördün?” diye sitem edip, başını da öne eğip oturdu. İzah edemedim. Hiç kullanmak istemediğim terimi kullanmış olmak beni de mahcup etmişti. Kayınvalidem gelinlerine de damatlarına da çok iyi davranan müthiş bir insandır. Onun ağzından duyduğum ilk ve tek sitemli söz o gün bana söylediği idi.

Damat “kayınvalidesinin” evine gittiğinde “yoğun bakım”a girmiş gibi olur. İzzet ve ikram doyumu yaşar. Tabi bu damadın “kaynanasının” evine gittiğinde farklı olabilir. Eşinizin annesi için kullanılan tabir farklılığı sonucun tüyosudur.

Kayınpederler farklıdır. Onlarda kayınbaba tabiri az kullanılır. Yerleşmiş olanı kayınpederdir. Konumları gereği kötü polisi oynamasalar da ilişkiyi belli seviyede tutma mecburiyeti onların soğuk nevale gibi konumlandırılmalarına sebep oluyor. İçlerindeki sevgiyi ve muhabbeti her zaman tam gösterememek gibi bir sıkıntıları var. Ben de bir kayınpederim. Oradan biliyorum. Ama bendeki sevgi ve muhabbetin dışa dökümü genel karakterime kıyasla daha az görülmesinden dolayı belki bende kaynana içgüdüsü olduğu izlenimi verdiği oluyordur.

“Kedinin terbiyesi fareyi görene kadardır” diye bir söz vardır. Ahanda tam da onun gibi; Kaynanalarda da, kayınpederlerde de kaynana iç güdüsü torunları görünceye kadardır. Orada dünyaları değişir. Anneanneliğe , babaanneliğe, dedeliğe dönüşüverir. Dünya hayatı kısa. O kadar kısa ki iki nefesin arasında bitiveriyor. Kaynana iç güdüsünü bir yana bırakıp güzellikleri yaşamaya bakın.

Bu hafta kısadan bitiriyorum. Makaleleri uzun tuttuğumdan şikayetler aldım. Sırf bu sebepten geçen hafta yazmadım. Boşluktan istifade bir önceki makalenin kalan kısmını okur haftayı doldurursunuz dedim. Lakin yaşlı olmanın çevrede oluşturduğu endişeler var. Öldü mü, kaldı mı diye arayanlar oluyor. Bu sebeple bu hafta bu kadar. Gelecek hafta yeni bir Pazar yazısında buluşalım isterim. Ara günlerde diğer yazarları okuyup idare edin. Gündem de sürekli değişiyor. Haberlere de bakın. Pazara kadar sabır. Pazar günü yeni yazı.
Kalın sağlıcakla.