AK Parti Sözcüsü Çelik, MYK Toplantisina Iliskin Açiklamalarda Bulundu Açiklamasi (4)

'AK Parti'nin laiklik konusundaki tutumu bellidir. Bu, partimizin tüzügünde net bir sekilde ifade edilmistir. Laiklik prensibinin Anayasa'da korunmasi gerektigini düsünüyoruz. Hiçbir sekilde Anayasa'dan çikarilmasi gibi AK Parti'nin bir teklifi olamaz' (Misir ile yapilan görüsmeler) Hem istihbarat kurumlari arasinda hem disisleri teskilatlari, disisleri bakanliklari arasinda bu görüsmeler verimli bir sekilde devam ediyor. Kendi seyri içerisinde bu devam edecek ve giderek daha çok olgunlasacak' '(Edremit'te çarsafli bir kadina zincir takilmasi) Her meselede kadin üzerinden bir kavga çikmasi, çatisma çikmasi sürekli olarak kadinlarin baska ideolojik meselelerin arasindaki çatismanin bir nesnesi olarak kullanilmasi da hastalikli bir yaklasim. Yapilan sey suçtur, kiniyoruz' '(Mültecilerin geri gönderimi) Bölge ülkeleriyle konusuluyor, Birlesmis Milletler ile de konusuluyor ama mekanizma neye evrilir, hangi asamaya gelir, su asamada bu konusmalar henüz taslak asamasinda'

AK Parti Genel Baskan Yardimcisi ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "AK Parti'nin laiklik konusundaki tutumu bellidir. Bu, partimizin tüzügünde net bir sekilde ifade edilmistir. Laiklik prensibinin Anayasa'da korunmasi gerektigini düsünüyoruz. Hiçbir sekilde Anayasa'dan çikarilmasi gibi AK Parti'nin bir teklifi olamaz." dedi.

Çelik, Cumhurbaskani ve AK Parti Genel Baskani Recep Tayyip Erdogan baskanligindaki AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantisi devam ederken parti genel merkezinde basin toplantisi düzenledi ve gazetecilerin sorularini yanitladi.

Deniz Zeyrek'in Sözcü gazetesinde yazdigi bir yazinin gerçegi yansitmadigini ifade eden Çelik, sözlerini söyle sürdürdü:

"Yazi tamamen kisisel saldiri üzerine kurulu. Ortak bir dostumuz varmis da ben ortak dostumuza kendisiyle ilgili bir sey söylemisim, o da buna karsilik bana sunu söylüyormus diyerekten bir hakaret etme hakki görüyor. Kimin kalibi varmis, kimin kalibi yokmus gibisinden. Ben baktigim zaman 'bir kalip görmüyorum' mu diyeyim? Kendileri demokratmis da biz güvenlikçiymisiz. Simdi bunu neresinden tutarsan tut, bir röportajimiz yayinlanmis da yarim sayfa yayinlanmis, tam sayfa yayinlanmamis diye sorun olmus. Madem bu kadar kamuya açik bunu yapiyorlar, bunlari tek tek anlatmaya gerek yok da bir kere örnek olsun diye anlatayim, bastan asagi yalan olduguna dair. Benim Kültür ve Turizm Bakanligim zamaninda o zamanki Hürriyet gazetesinde Devlet Opera ve Balesi ile ilgili yalan bir haber çikti. Biz de açtik, uyardik, 'Bu haber yalandir' dedik. Bu yaziyi yazan sahis Ankara temsilcisi, bu haberi Istanbul'un yaptigini söyledi. Biz de Istanbul'a açtik sorduk, onlar da Ankara'nin yaptigini söyledi. Dolayisiyla biz böyle yalan düzenin karsisinda gereken mesafeyi koymus olduk. Olmayan bir diyalogdan, olmayan bir sözden bahsedip baska bir kanalla yasanan seyi bir gazetecilik mevzusu diyerekten tamamen kisisellestiren bir sey yapiyorlar." dedi.

En çetrefilli, en agir sorunlarda bile kisisellestirmemeye çalistiklarini aktaran Çelik, siyasetçilere seslenerek söyle devam etti:

"Kendi genel merkezlerinde bu arkadaslarin, bahsedilen sahsin tahammül ettigimiz davranislarina kesinlikle tahammül edeceklerini düsünmüyorum. Bu FOX ile ilgili bir mesele degildir, onlar bunu kurumsal bir mesele haline getirdiler. Diger muhabirlerle ilgili hiçbir sorun yoktu, birkaç ay evvel buradaki sikintilari kendileri bu konuda uyarilmisti. Ayrica onlar da söylüyorlar, 'Biz simdiye kadar buraya her zaman girdik ve istedigimiz soruyu sorduk' diye. Biz hangi sorudan çekinecekmisiz? Hangi sorduklari sorudan çekinmisiz? Cevap veremeyecegimiz soru yok. Simdiye kadar istediklerini sormuslar, biz de istedigimizi sorariz. Biz belirli sinirlar içerisinde duruyorsak zannetmesinler ki bu zaaftir, zannetmesinler ki gösterdigimiz nezaket bir zayifliktan kaynaklaniyor. Hiçbir sekilde kisisellestirmemeye çalisiyoruz, temel çizginin disina çikmamaya çalisiyoruz ama tutup tek bir olaydan bu tarafa hiç sormadan da öylesine sirali yalanlar söyleniyor ki yazik, olan bagimsiz gazetecilerin, tarafsiz gazetecilerin emegine oluyor. Bu, tarafsiz gazetecilik degil."

Çelik, basin mensuplarina emeklerinden dolayi tesekkür etti, bu toplantilari titiz bir sekilde takip ettiklerini söyledi.

Türkiye'nin geçmisinden beri basin özgürlügü konusunda yapilan tartismalarin, Türkiye'nin demokrasisiyle bunun iliskisinin, zor zamanlarda kimlerin demokrat bir tavir sergilediginin, demokrasinin üzerine kabus gibi çöküldügü zaman kimlerin bu kabusun gönüllü propaganda elemani oldugunun net bir sekilde görüldügünü dile getiren Çelik, bütün o demokrat durusunu koruyan, zor zamanlarda güçlü bir mücadele veren gazetecilerin bu ülkenin demokrasisinin en büyük katki saglayicilari oldugunu söyledi.

Çelik, "Bizim hiçbir kurumla hiçbir kisiyle kurumsal, kisisel bir problemimiz yok. Bu temel ilkelere hem gazetecilik ilkelerine hem de misafir olan arkadaslarimizin, her kurumun birtakim kurallari var, bunlara uyulmasiyla ilgili bir hassasiyettir. Uyarmisizdir, onlar baska bir yolu tercih ettiler, bizim için bir mesele yoktur. Maalesef bazi siyasetçi arkadaslarimiz da hiç önünü arkasini bilmeden tek tarafli bir beyana atlayarak böylesine yanlis bir tutum almis oldular. Hiç kimsenin sordugu sorudan çekinecegimiz bir sey yok." diye konustu.

- "O gece Türkiye'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma prensibi de korunmustur"

Eski AK Parti Milletvekili Resul Tosun'un laikle ilgili ifadeleri ve CHP'li Engin Özkoç'un degerlendirmelerinin hatirlatilmasi üzerine Çelik, sunlari söyledi:

"Sayin Resul Tosun'un ifadelerine de Sayin Engin Özkoç'un ifadelerine de katilmiyoruz. AK Parti'nin laiklik konusundaki tutumu bellidir. Bu, partimizin tüzügünde net bir sekilde ifade edilmistir. Laiklik prensibinin Anayasa'da korunmasi gerektigini düsünüyoruz. Hiçbir sekilde Anayasa’dan çikarilmasi gibi AK Parti'nin bir teklifi olamaz. Bu teklife AK Parti'nin olumlu bir sekilde bakmasi da mümkün degildir. Türkiye, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye’nin rejimi büyük tecrübelerden geçerek olgunlasmistir. Bugün laik sadece devlet düzenini ilgilendiren bir mesele degil, etrafimizdaki cografyaya baktigimizda ayni zamanda toplumsal barisi saglayan bir mekanizma olarak da son derece kiymetlidir. Burasi Resul Bey'in açiklamalarina katilmadigimiz taraf. Öbür taraftan Engin Bey'in söyledigi, herhangi bir sekilde istismar edilmemis ifadesi de Türk siyasi tarihi tarafindan yalanlanir. Türk siyasi tarihinde maalesef sorun suydu, laiklik prensibi olmasin diyenler kadar laiklik prensibini bir dayatma, bir ideolojik baski araci olarak kullananlar, laiklik prensibini devletin-milletin degerleriyle kavga etmenin örtüsü olarak, araci olarak kullananlar söz konusuydu."

Çelik, AK Parti'nin iktidara geldigi ilk günden itibaren laiklik prensibini güçlü bir sekilde savundugunu aktararak, sunlari kaydetti:

"Laiklik prensibinin korunmasi ve güçlendirilmesi gerektigini söylemistir. Özellikle Anglosakson dünyadaki gibi ideolojiden arindirilmis bir mekanizma olarak ele alinmasi gerektigini, bir dayatma ya da bir ideolojik baski aracina dönüsmemesi gerektigini ifade etmistir. Dolayisiyla Cumhuriyet tarihinde yasanan pek çok olay ki en önemlilerinden bir tanesi 28 Subat dönemidir, 28 Subat'ta bütün o isleri yapanlar laikligi istismar edenler, laikçilik adina bunlari yapiyorlardi. Atatürk'ü de istismar ederek yapiyorlardi. Türkiye’nin demokrasi mücadelesi bir bakima laiklik kavramini yerli yerine oturtma mücadelesidir. AK Parti, laiklik kavraminin çagdas dünyada oldugu gibi korunmasi gerektigini, çagdas dünyada oldugu gibi bir toplumsal baris projesi olarak degerlendirilmesi gerektigini düsünüyor."

Fetullahçi Terör Örgütü'nün hedef aldigi prensiplerden bir tanesinin de demokrasiyle ülke bütünlügüyle birlikte ayni zamanda laiklik oldugunu belirten Çelik, "Sapik bir din adami gelip Türkiye'nin basina geçmek istiyordu ve sapik bir ideolojiyi Türkiye'nin resmi ideolojisi yapmaya çalisiyordu. Üstelik bunu da dini referanslarla desteklemeye çalisiyordu. O gece demokrasi korundugu gibi, ülkenin bütünlügü korundugu gibi Türkiye'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma prensibi de korunmustur. Bu prensip hassasiyetle korunmaya devam edilecektir." dedi.

- Misir ile yapilan görüsmeler

Çelik, Misir ile yapilan görüsmelerin ayrintilarinin sorulmasi üzerine, "Su asamada detay vermeyeyim. Bu dogru da olmaz. Çünkü ikinci toplantiyi yapiyoruz, birincisi Kahire’de yapildi, ikincisi Ankara’da gerçeklesti. Bir tarafi da istiksafi görüsmeler bunun." yanitini verdi.

Taraflarin Libya, Irak, Suriye, Dogu Akdeniz gibi konulardaki temel yaklasimlarini masaya koydugunu, bu yaklasimlar arasindaki ortakliklarin ve ayriliklarin altinin çizildigini, ortakliklarin nasil güçlendirilebileceginin, ayriliklarin nasil giderilebileceginin degerlendirildigini anlatan Çelik, "Hem istihbarat kurumlari arasinda hem disisleri teskilatlari, disisleri bakanliklari arasinda bu görüsmeler verimli bir sekilde devam ediyor. Kendi seyri içerisinde bu devam edecek ve giderek daha çok olgunlasacak. Ikili iliskilerimizin olgunlasmasi kadar bahsettigim gibi Libya, Dogu Akdeniz, Irak, Suriye gibi konularda ortak bir noktaya varmayi, görüslerimizi daha çok yakinlastirmayi arzu ediyoruz." dedi.

- Edremit'te çarsafli bir kadina zincir takilmasi

Edremit'in düsman isgalinden kurtulusunun yil dönümü dolayisiyla düzenlenen gösteride, çarsafli bir kadina zincir takilmasiyla ilgili Çelik, sunlari aktardi:

"Cumhuriyet'in özel bir gününün kutlandigi bir gününün, aslinda kadini onurlandiran bir gün de olmasi lazim ayni zamanda. Cumhuriyeti kutlamayi, kadinlarin bir kismini, hangi kesimi olursa olsun, kiyafet, inanç ya da yasam tarzlarindan dolayi asagilama olarak degerlendiren birisi varsa Cumhuriyet'i de anlamamistir demektir. Maalesef bu idraksizlik, çesitli mahfillerde, çesitli zeminlerde gözüküyor. O gün yapilan sey, Türkiye'de hele de o dönemde, yani Kurtulus döneminde o kiyafetle kadinlar, anneler, cepheye mermi tasiyordu, kundaga kendi çocuklarini sarmiyorlardi, ona mermileri sariyorlardi islanmasin diye. Bu kadar vahsi bir sey olabilir mi? Bu kadar utanç verici bir sey olabilir mi? Tam bir zekasizlik örnegi, ne Cumhuriyet'ten nasibini almis ne tarihten nasibini almis ne kadin haklarindan nasibini almis. Bir is yaparken dikkat edeceksiniz. Bu yaptiginiz is bakin söylüyorum, kilik kiyafeti ne olursa olsun bizi ilgilendirmez. Yasam tarzi ne olursa olsun bizi ilgilendirmez. Kadinlarin bir tanesine bile saygisizlik anlami tasiyorsa hepimizin elimizin tersiyle bunu itmemiz lazim. Üstelik bu suçtur da."

Çelik, bu katmanlar kazindiginda Osmanli Imparatorlugu ile Türkiye Cumhuriyeti’ni kavga ettirme gibi bir hastaligin da ortaya çiktigini, "Osmanli Imparatorlugu'nda ne varsa kötü" demek için yalan yanlis tarihi referanslara basvuruldugunu dile getirdi. Çelik, sözlerini söyle sürdürdü:

"Bin yillik devlet hayatimiz var. Bütün bu devletler bizim devletimiz. Tarihi içerisinde milletimizin yürüyüsünün her biri bir merhalesi. Osmanli Imparatorlugu da tarihimizin gurur duydugumuz dönemlerinden bir tanesi. Türkiye Cumhuriyeti, milletimizin devlet hayatinin son merhalesi ve göz bebegidir. Dolayisiyla tarih içerisindeki büyük yürüyüsümüzün çesitli merhalelerini ya da göz bebegimiz olan Türkiye Cumhuriyeti'ni bu merhalelerden biriyle kavga ettirmeyi asla dogru bulmuyoruz. Bu hastalikli bir yaklasim olur. Her meselede kadin üzerinden bir kavga çikmasi, çatisma çikmasi sürekli olarak kadinlarin baska ideolojik meselelerin arasindaki çatismanin bir nesnesi olarak kullanilmasi da hastalikli bir yaklasim. Zaten yapilan sey de suçtur. Buradan bir kere daha kiniyoruz."

- Mültecilerin ülkelerine geri dönmesine iliskin çalismalar

Disisleri Bakani Mevlüt Çavusoglu'nun Suriyeli mülteciler basta olmak üzere mültecilerin geri dönmesi için komsu ülkelerle birtakim çalismalarin yürütüldügüne iliskin açiklamalarinin sorulmasina iliskin Çelik, sunlari kaydetti:

"Bu önemli bir mesele ve hassasiyetle yürütülmesi gereken bir mesele. Esasinda Suriye'de ilk savas ortaya çiktiginda Cumhurbaskanimizin Baskan Obama ile yaptigi görüsmelerin esasi Suriye’nin içinde güvenli bölge olusturulmasi, bir uçusa yasak bölge olusturulmasi ve bu mültecilerin orada tutulmasiydi. Güvenli bölge ve uçusa yasak bölge olusturulmus olsaydi, bugün bu mülteciler Türkiye’ye ve Avrupa'ya gitmeyeceklerdi ama maalesef burada uluslararasi toplum, büyük devletler sorumluluklarini yerine getirmeyince ölümden kaçan bu insanlarin Türkiye'ye ve Avrupa ülkelerine gitmesi söz konusu oldu. Gelinen noktada bunu dikkatli bir sekilde nasil geriye döndürebiliriz diye stratejiler gelistirmek gerekiyor. Basta Ürdün, Irak ve diger ülkelerle ciddi bir sekilde konusulmasi gerekiyor. Bunun mekanizmasi ne olur, asamalari ne olur, su asamada bir sey söylemememiz en iyisidir. Çünkü verilmis bir karar yok. Türkiye'nin tek tarafli olarak diger ülkelerin rizasi olmadan, 'Su mekanizmayi kullanalim' ya da 'Su yöntemi kullanalim' demesi gibi bir sey yürütülen müzakerelere de zarar verir ama bu, insanlari ölümün kucagina atalim demek degil. Bu insanlarin yasam güvencelerini, haysiyetli ve serefli yasamalarinin garantisini saglayacak bir model kurmali.

Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki 'Biz gelecegiz, Esad ile konusacagiz ve bunlari ülkelerine gönderecegiz. Esad ile anlasacagiz.' Nasil bir garanti ile anlasacaksiniz? Zaten oradaki rejimden kaçmis bu insanlar. Kendi tarihlerinde 1945’te Türkiye’ye siginmis Azeri aydinlari Boraltan Köprüsü'nde Stalin rejimine teslim ettiler. Daha teslim edilir edilmez o Azeri aydinlar öldürüldü. Demek ki bu böyle ezbere islerle olmuyor, burada hassas olmak lazim. Bu kadar insanin hayatini tehlikeye atacak birtakim ifadelerden de kaçinmak lazim. Bölge ülkeleriyle konusuluyor, Birlesmis Milletler ile de konusuluyor ama mekanizma neye evrilir, hangi asamaya gelir, su asamada henüz taslak asamasinda bu konusmalar diyebiliriz."

(Sürecek)
Kaynak: AA