TARİHİ İHANETİN YIL DÖNÜMÜ VE YÜRÜYÜŞ!

Mehmet Orhan

Mehmet Orhan

15 Temmuz 2016 Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yerini aldı.

Birkaç gün sonra, emsali görülmemiş bu ihanetin birinci yıldönümü. Türkiye`nin her yerinde ihanet lanetlenecek, şehitler minnetle yad edilecek ve gazilerimiz ellerinde bayraklarla, gazi oldukları meydanlarda bir kez daha birlik ve dirlik mesajları verecek.

İşte CHP Genel Başkanı`nın , Ankara`dan İstanbul`a başlattığı sözde “adalet” yürüyüşü de 15 Temmuz haftasında Maltepe`de bir mitingle nihayet bulacak. Herkesin sorduğu soru aynı: “Kılıçdaroğlu bu yürüyüşü önceden bilinçli olarak mı planladı ve 15 Temmuz`un yıldönümüne denk getirdi? Enis Berberoğlu`nun aldığı mahkumiyet önceden planlanmış bu yürüyüşün bahanesi miydi? Eğer öyleyse bu yürüyüşten beklenen sonuç neydi?”

Şimdi tek tek bu sorulara cevap arayalım.

Kılıçdaroğlu, 2010 yılında büyük umutlarla CHP`nin başına getirildi.

Bürokratik elitlerin ve Kemalist sermayenin adamı olarak, siyasete yeni bir soluk getiremeyeceğine inandıkları Deniz Baykal`ı bir kaset operasyonu ile harcayıp, yerine fakir bir aileden çıkıp gelmiş, halka daha yakın gibi görünen Kılıçdaroğlu`nu CHP`nin başına getirdiler. Getirdiler diyorum, çünkü, Kılıçdaroğlu, son güne son saate kadar, “aday olmayacağım, Baykal`a ihanet etmem” dedi. Ama ne olduysa, son gecenin son saatlerinde Kılıçdaroğlu, adeta, zorla, adeta tehditle, aday olmaya ikna edildi. Beklendiği gibi de kurultayda genel başkan seçildi. Ama kılıçdaroğlu aradan geçen 7 yılda, kendine umut bağlayanların yüzünü kara çıkardı. Girdiği hiçbir seçimi kazanamadı. 12 yenilgi, artık O`nun da suyunun ısındığını gösteriyordu. Bir şeyler yapmalıydı!

16 Nisan Referandumu`nda alınan yüzde 48.5 oranındaki “hayır” oylarını, kılıçdaroğlu bir şekilde kendi hanesine yazdırmak istiyordu. Genel Başkanlık koltuğunu kurtarabilmesinin tek yolu buydu. Çünkü 15 yıldır, yüzde 20 ile 25 arasında gidip gelen CHP oyları tabanı mutlu etmiyordu. Daha karizmatik, her kesimden, her partiden oy alabilecek bir lider arayışı başlamış, partide muhalefet yükselmişti. “Olağanüstü kurultay” çağrılarının ayyuka çıktığı bir dönemde, Kılıçdaroğlu, o çağrılara kulak tıkayıp yollara düşerek, dikkatleri bu yöne çekti. Görüldüğü gibi, CHP`de artık Kılıçdaroğlu`nun genel başkanlığı ve başarısızlığı tartışılmıyor, yürüyüşün başarılı olup olmayacağı tartışılıyor.

Gelmiş geçmiş en büyük komplo teorisyenleri, bir cinayetin, bir olayın faillerini ararken, klişe bir soru sorarlar, “Bu cinayet bu olay kimin ne kadar işine yarıyor?”
Şimdi Kılıçdaroğlu`nun bu yürüyüşünün kimin ya da kimlerin işine yaradığını sorgulayalım:

En başta CHP`nin işine yarıyor. CHP bu yürüyüşten siyasi bir rant bekliyor. Kılıçdaroğlu düşen tirajını yükseltmeye çalışıyor.

FETÖ`nün işine yarıyor. Hatta en çok FETÖ`nün işine yarıyor, Çünkü, FETÖ`cülerin cezaevlerinde olduğu, yargılandığı bir dönemde, kitlesel adalet yürüyüşü, en çok onların beklentilerini karşılar ve yargılandıkları davaların sulandırılmasına zemin hazırlar.

PKK`nın işine yarıyor. Devlet PKK`ya karşı tarihin en büyük operasyonlarını gerçekleştiriyor. PKK`ya adeta nefes aldırılmıyor. PKK ile organik bağları tespit edilen HDP`li vekiller cezaevinde. Başta Demirtaş olmak üzere hepsinin umudu bu yürüyüş neticesinde oluşabilecek olağanüstü şartlarda. Aksi halde cezaevinden çıkmaları mümkün değil.
Batı`nın ve İsrail`in işine yarıyor. Yüzüncü yılını dolduran Birinci Dünya Savaşı`nın ardından Ortadoğu`yu yeniden parçalara bölmek ve bu sayede bir yüz yıl daha sorunsuz yönetmek isteyen Haçlı Dünyası`nın önündeki en büyük engel, Türkiye, İran, Mısır, Pakistan ve Suudi Arabistan`dı. Mısır`ı hallettiler. Kukla Mursi ile sorun görünmüyor. Suudi Arabistan`ı son aylarda anlaşılmaz bir şekilde makasa aldılar. Arabistan şu anda ABD ne isterse yapmaya hazır görünüyor. Yani, Arabistan`ı da hallettiler. Pakistan, bölgeye uzaklığı nedeniyle, batının emelleri için son tehdit. Geriye, Türkiye ve İran kalıyor. İran yıllardır, batı tarafından ablukaya alınmış, adeta tecrit edilmiş durumda. Ancak Rusya ve Çin arkasında durduğu sürece Batı iran`a dokunamaz. Ya Türkiye?

Türkiye`de son 50 yıldır ilk kez arkasına yüzde 50`nin üzerinde halk desteğini tek başına alabilmiş bir iktidar iş başında. Bu güçlü halk desteği nedeniyle Batı Türkiye üzerine denediği bütün provokasyonlarda hezimete uğradı. 15 Temmuz işgal girişimi de sonuçsuz kaldı. Askeri darbeyle sonuca gidemeyeceklerini anladılar. Geriye tüm Ortadoğu`da sahneye koydukları iç savaş ve ardından sivil hareket destekli bir askeri darbe kaldı.

Eğer Haçlı-siyonist ittifakının böyle bir planı varsa, Kılıçdaroğlu`nun başlattığı yürüyüşü provoke ederek amaçlarına ulaşmak, tam da bekledikleri fırsattır. Eğer yürüyüşe katılanlar ve katılmayanlar bu provokasyonu görürse, yine amaçlarına ulaşamayacaklar. CHP`li, Ak Partili, MHP`lisiyle hepimiz bu oyunu görmek zorundayız. Çünkü, hiçbirimiz için başka Türkiye yok! İktidarlar gelir geçer, genel başkanlar, cumhurbaşkanları değişir. Ama bu ülke bir kez, Irak`a, Mısır`a, Suriye`ye benzetilirse, hiç ama hiç kimse artık kendini güvende hissedemez. Çocuklarımız, hangi ülkenin uçağından atıldığı bile belli olmayan bombalarla can verir. Kadınlarımız, Iraklı kadınların kaderine mahkum olur. Ve hepsinden öte belki on yıllar sürecek işgalin ardından, beşe, belki de ona bölünmüş bir ülkeyi geride bırakarak, bir gün yeniden dönmek üzere çekip giderler. Geride yok olmuş bir millet, harap olmuş topraklar bırakarak.

İşte 15 Temmuz`un yıldönümünde, uyanık olmamız, gerçekleri siyasi kaygılardan arınmış bir dinginlikle değerlendirmemiz gerektiğini söylüyorum. Unutmayın, FETÖ ve PKK, harekete geçmek için fırsat kolluyor. Bu fırsatı onlara vermeyelim.