PATRONUN KUYRUĞUNA TENEKE BAĞLAMAK!

Mehmet Orhan

Mehmet Orhan

Ortadoğu ve Asya`da değişen dengeler, batının sinirlerini fena halde bozuyor.
Dünyada “patron” değişiyor, ya da “Patron” un yetkileri gittikçe sınırlanıyor.
Peki kimdir bu “Patron” ya da “Patronlar”?
On yedinci yüzyıla kadar patron Osmanlı`ydı.
Birinci Dünya Savaşı`ndan önce, Almanya büyük patrondu. Her tarafa saldırmanın bedelini ödedi.
İkinci Dünya Savaşı başlarken, Almanya yine dünyanın patronu olduğunu sanıyordu. Nerdeyse tüm Avrupa`yı işgal eden Hitler, Rusya içlerine kadar uzandı. Sonrası malum. Hitler`le yüz yüze geldiklerinde kaçacak delik arayanlar toplandı. Okyanus ötesinden, ABD`den gelen destek, dengeleri ters yüz etti ve patron devrildi. Devrilmekle kalmadı intihar etti.
Sonra, büyük patron (ABD), küçükleriyle bir araya gelerek, Patronlar Kulübü Birleşmiş Milletler`i kurdu (1945). Bu tarih dünya üzerinde post modern sömürgeciliğin başlangıcına da işaret ediyordu.
1949`da NATO`nun kuruluşuyla Amerika artık resmen “Büyüt Patron” du. Rusya ise derinden geliyor, sınırlarındaki tüm ülkeleri birer ikişer işgal ederek, SSCB`yi oluşturuyor ve “Kuzey`in patronu benim” diyordu. Kırk yıl sürecek bir “soğuk savaş” dönemi böylece başlıyordu.
Ve 1991`e gelindiğinde SSCB dağılıyor. Onlarca ülke yeniden bağımsızlığına kavuşuyordu.
Bu gelişmeyle soğuk savaş dönemi bitiyor ve ABD tek taraflı patronluğunu ilan ediyor yine de Rusya ile papaz olmamaya çaba harcıyordu.
Bugüne geldiğimizde, ABD`nin patronluğu çatırdıyor, demek yanlış olmaz.
Amerika, Ortadoğu İslam Coğrafyası`nı sömürürken, yamaklarına da küçük parçalar atmayı ihmal etmiyordu. Böylece, Avrupa`daki yamakları da ABD`nin patronluğuna ses çıkarmıyordu. İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ve diğerleri, sürünün küçük elemanları olarak paylarına düşünle idare ediyorlardı. Bir de bölgeden ortak olan sinsi biri vardı: İsrail. En büyük ortak mı, en küçük ortak mı olduğu tartışılan İsrail, bir şekilde Ortadoğu`daki tüm olayları çıkarları doğrultusunda şekillendirmeyi başarıyordu.
Ve şimdi dengeler değişiyor.
Amerika, artık Orta Doğu`da, “Köpeksiz köyde değneksiz dolaşır gibi” dolaşamayacağını anlıyor.
Rusya, İslam Dünyası`nın yükselen iki ülkesi, Türkiye ve İran ile gittikçe yakınlaşıyor. Çünkü, batının bu iki ülkeyi hedefine koyduğunu ve parçalamak istediğini biliyor ve bunu kendisi için de sakıncalı görüyor. Putin, bölgenin istikrarının, Rusya`nın istikrarı anlamına geldiğini çok iyi biliyor. O yüzden, Barzani`nin, referandumuna şiddetle karşı çıktı. O yüzden, Suriye`nin toprak bütünlüğüne önem veriyor.


Rusya, Türkiye ve İran`ın ilk hedefi, Suriye`de bir an önce istikrarın sağlanması olacak. Suriye`de istikrar sağlanmadıkça, batının bölgede kalması için bir gerekçesi bulunacak. İŞİD yok edildiğinde o gerekçe tamamen ortadan kalkacak. İkincisi, Irak`ın istikrarı ve toprak bütünlüğü. Amerika ve İsrail, bir yadan Suriye`deki karışıklığı sürekli kılmaya çalışırken, Suriye`de suların durulması ihtimaline karşı, Kuzey Irak`ı yedekte tutmaya çalışıyor. İşte buna meydan verilmemesi gerekiyor.
Çok yakın bir gelecekte, Rusya, Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında, bu ülkelerin toprak bütünlüğünün birlikte korunması konusunda bir anlaşma imzalanabilir. Böylece olası, karışıklıklarda batının müdahalesine gerek kalmadan, bu ülkeler sorunu kendi iradeleri ile çözebilir.
Artık Ortadoğu`da patronun konumu tehlikede.
Kuyruğuna teneke bağlanması an meselesi.