Erdoğan ABD'ye gitmeli mi?

Mehmet Orhan

Mehmet Orhan

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 Kasım`da Trump`ın davetine icabet edip ABD`ye gidecek mi gitmeyecek mi? Tartışılan ve şu ana kadar net yanıt bulmayan soru bu. Cumhurbaşkanı da henüz bu konuda kesin bir şey söylemedi. “Eğer gidersem, mektubu, Trump`ın masasına bırakıp gereğini söyleyeceğim” dedi. Burdan anlıyoruz ki, gidebilir de gitmeyebilir de.
Trump`ın yolladığı mektubun Trump`ın karakterini yansıttığını görüyoruz. Sadece tipik bir Amerikan ukalalığı değil, tepeden inmeci, kibirli, “para bendeyse güç bende” diyen zengin bir züppe söylemi. Ama bir şeyin hakkını da vermek gerekiyor ki; Trump`ın bu kibirli söylemi, kendine olan aşırı güveni, pek çok konuyu, kameralar önünde, ya da sosyal medyadan açık açık dillendirmesi sonucunu getiriyor. Yani, perde arkasında iş bitiren rakipten daha çok açık açık posta koyan ve bu nedenle de sık sık açık veren bir kabadayı(!) havasında. Ama Amerikan derin güçleri, önemli kararları tek başına Trump`a bırakmayı asla düşünmüyor. Bu nedenle de Trump, bir gün önce farklı bir gün sonra farklı duruş sergileyebiliyor. Bazen tükürdüğünü yalıyor, bazen ustaca olmayan geri manevralar yapmak zorunda kalıyor.
ABD`de, özellikle İsrail etkisindeki lobi ve kongre üyeleri, Erdoğan ile Trump`ın bir araya gelmesini istemiyor. Çünkü, Trump-Erdoğan uzlaşması Siyonist Lobi`nun ve İsrail`in hedeflerini geciktirecek.
Herkes Erdoğan gidecek mi gitmeyecek mi diye tartışırken, MHP Lideri Bahçeli, “Sayın Erdoğan`ın kararı hangi yönde olursa olsun biz kendisinin yanındayız” mesajını verdi. Yorum yapmadı. Erdoğan`ı yönlendirme anlamına gelecek hiçbir şey söylemedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise şart koştu: “Ancak ABD özür dilerse Erdoğan Amerika`ya gitmeli”. İlk bakışta Kılıçdaroğlu`nun söylemi, son derece mantıklı ve gururumuzu okşayan bir tavır gibi görünüyor. Peki ABD`nin özür dilemesi olası mı? Böyle bir talepte bulunulsa Trump, pişkin pişkin çıkıp, “Özür dileyecek bir şey yok. Ben herhangi bir arkadaşıma yazar gibi yazdım” diyebilir. Diyebilir değil, der.
Keşke böyle bir özür gelse. Hangimiz istemeyiz.
Ama özür gelmezse, Erdoğan ABD`ye gitmemeli (Kılıçdaroğlu`na göre). Peki ne zamana kadar? Özür gelmezse, Trump da Türkiye`ye gelmemeli. ABD`li bakanlar da gelmek isterse kabul edilmemeli öyle mi? Suriye`de, Akdeniz`de, Ege`de bir sürü sorunla boğuştuğumuz bir dönemde, ABD ile mektup kavgasını uzatmak kimin işine yarar? Kılıçdaroğlu aksine şöyle dese daha sorumlu bir muhalefet yapmış olmaz mıydı?: “Türkiye`nin ali çıkarları, bir ABD başkanının densiz bir mektubuna takılıp kalmaktan daha önemlidir. Türkiye, bu mektubu devlet hafızasına kaydetmeli ve gereğini yapmak için uygun zamanı beklemelidir. Erdoğan ABD`ye gitmeli, dediği gibi mektubu Trump`ın önüne bırakmalı ve verilmesi gereken cevabı vermelidir”.
ABD ile kendi bölgemizde daha çok işimiz olduğu anlaşılıyor. Her ne kadar Trump, Suriye`den çekileceklerini açıklamış ise de sahada bunun böyle olmadığını görüyoruz. Karşımızda bir terör örgütü ile işbirliği yapan dünyanın süper gücü bir ülke var. Kartlarımızı çok dikkatli açmalı, kozlarımızı yerli yerinde oynamalıyız. İki de bir rest çekerek, etrafımızdaki ateş çemberinde etkili rol alamayız.
Türkiye son dönemde uluslararası siyaseti çok iyi ve dengeli götürüyor. Özellikle ABD ve Rusya ile ayrı ayrı yapılan görüşmeler ve alınan sonuçlar bunun işareti. Bize düşen devletimizin yanında yer almayı sürdürmek.