SEÇMEN AK PARTİ’DEN VAZGEÇER Mİ?

Mehmet Orhan

Mehmet Orhan

ABD`den açıklama geldi: Olağanüstü şartlarda Türkiye`de seçim yapılmasından endişeliyiz.
AB`den açıklama geldi: OHAL sürerken, Türkiye`de Cumhurbaşkanlığı seçiminin demokratik bir seçim olması konusunda kuşkularımız var.
Hollanda: Seçim propagandası için Türk siyasetçilere izin vermeyeceğiz.
Avusturya: Türk bakanlar Avusturya`ya giremez.
Ve daha bir sürü ipe sapa gelmez yorumlar, Türkiye`ye müdahale çabaları.
Fransa`nın olağanüstü hal devam ederken iki seçim geçirmiş olmasına ses çıkarmayanlar, Türkiye`ye yüklenmeye çalışıyor. Niye derseniz; Her fırsatta Türkiye`yi itibarsızlaştırmaya, ötekileştirmeye çalışanların bu fırsatı kaçırması zaten beklenemezdi.
O nedenle, kimin ne dediğinden daha çok erken seçim kararının niye alındığına ve neler getireceğine odaklanmak gerekiyor.
Türkiye, geçtiğimiz 16 Nisan`da Cumhurbaşkanlığı sistemine “evet” dedi ancak, bu yeni sistemin 2019 seçimleri ile hayata geçmesi öngörülüyordu. Oysa, karanlık dehlizlerde Türkiye ve orta Doğu üzerine yapılan pazarlıkların son aşamaya gelmesi, erken seçimi doğuran gerekçelerden biriydi. İngiltere, Fransa ve ABD, yeni bir “Sycess-Piccot” üzerinde anlaşmış. Orta Doğu`yu nasıl biraz daha parçalayacaklarının kararını vermişlerdi. Eski Türkiye`de siyasetçiler, asker ve devletçi yapılar bunu öngörmeyebilirdi. Ya da “ABD`nin çıkarları bizim çıkarlarımız” deyip, taşeronluğa devam edebilirdi. Ancak, Erdoğan, Bahçeli ve diğer devlet erkanı bu kirli anlaşmayı zamanında gördü ve güçlü, istikrarlı bir Türkiye`nin bu süreçte çok önemli olduğunu kavradı. Bu nedenle, seçimler yasaların öngördüğü en erken tarihe alındı. Kriz kapıyı çaldığında, Türkiye`nin seçimle kaybedecek zamanı yoktu. Olmamalıydı.
Bir başka gerekçe ise ekonomik.
Türkiye üzerinde, daha önce çektikleri operasyonlar başarılı olamayınca, can damarından, ekonomiden vurmaya başladılar. Hiç sebep yokken, dövizi speküle edip tırmandırdılar. Daha da durmayacakları belliydi. Erken seçim, provokatörleri sersemletip yavaşlatırken, döviz de en azından stabil hale geldi. Piyasalar, iki ay sonra gelecek olan beş yıllık istikrarı hemen özümsemeye başladı.
Şu an için ekonominin hedeflenen rahatlığa ulaştığı söylenemez belki ama o rahatlığın işaretleri göründü. Yaz sezonu nedeniyle başlayan hareketliliği de buna eklerseniz, Türkiye ekonomisinde bir kriz beklentisi olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz.
Gelelim 25 Haziran sabahına.
Gerçekleri görmek için müneccim olmaya gerek yok.
Bir kere başta CHP olmak üzere muhalefet, daha ortak aday çıkarma konusunda çok kötü bir sınav verdi. Akşener`i adaylıktan vazgeçiremeyen CHP, çatı aday bulamadı. Zorunlu şekilde kendi adayını çıkaracak. SP`nin güvendiği aday adayları ise diğerleri tarafından kabul görmedi. Oysa daha birkaç gün önce, ortak ve güçlü bir çatı adayı çıkaracakları konusunda hemfikirdiler.
Bir an için Akşener`in çatı adayına “evet” dediğini düşünelim. Sağ-dindar profilli bir isimde çatının adayı olsun. Bu aday Ak Partililerden oy almadıkça seçilebilir mi? Erdoğan`a oy veren en az yüzde 10`luk bir kesimin çatıya oy vermesi gerekir ki seçilebilsin. Peki Ak Partili seçmen niye oy versin bu adaya? Erdoğan`dan daha yetkin, daha güvenilir, daha başarılı bir isim (Ki şu an siyasetin çıkarabileceği böyle bir isim görünmüyor) değilse, Erdoğan`dan niye vazgeçsin? Türkiye`nin içinde bulunduğu şartlar ve sınırlarındaki gelişmeler, sırf değişiklik olsun diye Erdoğan`dan vazgeçmeyi mümkün kılmaz. Aksine, bu millet dere geçilirken at değiştirilmeyeceğini, değiştirmeye kalkarsa başına ne tür işler geleceğini çok iyi bilir.
Seçim kararını alan Meclistir ve Cumhur ittifakı karşısındaki blok da zaten aylardır sandık istemektedir. Demokrasi tecelli edecek, 24 Haziran seçimleri huzur ve güven ortamında yapılacaktır. Sonuç ne olursa olsun, bundan Türkiye`nin kazançlı çıkmasını umut edelim.