ERDOĞAN VE TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI

Mehmet Orhan

Mehmet Orhan

Referandum bitti.

Demokrasilere yakışan seçimlerin, referandumların ardından, yoluna önüne bakmaktır. Sonuca saygı göstermek zorundadır herkes.

Heyhat!

Bakıyorsun, millet iradesine saygı göstermek yerine, içerde, dışarıda, bütün işbirlikçiler, referandum sonuçlarını gayri meşru göstermenin telaşında. Hile yapıldı diyemiyorlar, çünkü hile yapılmadığını biliyorlar. Hile yapılamayacağını, seçimlerden önce bağıra çağıra kendileri deklare etti seçmenlere. Öyleyse, “mühürlü-mühürsüz” tartışmasıyla sonucu tartışmalı hale getirerek, ortalığı karıştırmaktan başka çare yok, diye düşündüler.

Araştırın, bakın, iddia ediyorum. Son 30 yılda batının, Mısır ve Türkiye'deki seçimlere gösterdiği ilgiyi dünyanın başka hiçbir ülkesine göstermediğine tanık olacaksınız.

Mısır'da istedikleri olmayınca Mursi'yi askeri darbeyle bertaraf edip, Sisi'yi getirdiler. Türkiye'de bertaraf etmek istedikleri siyasetçi Erdoğan, parti ise Ak Parti'ydi. Son beş yıldır bütün tezgahları deşifre oldu, bütün atakları boşa çıkarıldı. Darbe girişimleri 15 Temmuz'da milletin göğsüne takıldı. Referandum son çareleriydi ve o beklentileri de suya düştü.

ERDOĞAN'I ÖLDÜRMEK!

Millet “Reis” ine sahip çıktıkça onlar çıldırdı. Öyle ki referandum yenilgisinin ardından, tek çarelerinin Türkiye'de iç savaş çıkarmak olduğunu, ondan da bir sonuç alınmazsa son kertede, “Erdoğan'ın öldürülmesi” gerektiğini, fütürsuzca, alçakça televizyon ekranlarından dile getirdiler. Fransız Siyaset Bilimci Philippe Moreau'dan bahsediyorum. Bu Nazi kalıntısı Fransız, Referandum'un ardından çaresizliğini şu aşağılık sözlerle ortaya koyuyordu:

'... Gördüğümüz kadarıyla hukuki yol kapandı, ya iç savaş ya da söylenmesi zor bir hipotez, Erdoğan'ın öldürülmesidir. Böyle bir ortamda suikastı unutmayalım'

Sadece bu aşağılık adam mı batıda Erdoğan düşmanlığı yapan? Avusturya'dan, Hollanda'ya kadar, Türkiye'nin referandumu tüm batılı siyasetçileri gerdi. Her Türk'ün, her Müslümanın, bu coğrafyada yaşayan her bireyin, “Neden?” diye sorması gerekmiyor mu?

Avrupa Parlamentosu Başkanı Antonio Tajani, “Türkiye'deki tüm tutuklu gazeteciler dehal serbest bırakılmalı” diyor. Dilimizde tüy bitti. Hiçbiri gazetecilik faaliyetinden dolayı ceza evinde değil. Terör örgütleriyle bağlantıları nedeniyle tutuklular. Ama anlamak istemiyorlar. Sormak gerek bu batılılara: Geçen yıl Paris'te tiyatro basıp yüz Fransız'ı öldüren teröristlerle, bazı gazetecilerin bağlantıları olduğunu, o teröristlere destek verdiklerini bilseniz, sırf gazeteci diye onlara dokunmazlık eder misiniz? Türkiye'de tutuklu olan gazeteci ve akademisyenler hakkındaki iddialar; ya FETÖ ya da PKK ile bağlantılarıdır. Yargılamaları devam ediyor. Deliller inceleniyor. Yargılama sonucunda ortaya konulacak belge ve bilgilere bakmak gerekir. Suçsuzlarsa beraat edeceklerdir. Suçlularsa bedelini ödeyeceklerdir. Çünkü, Türkiye'deki demokrasi de hukuk da en az batıdaki kadar sağlamdır. Onlar Türkiye'yi, darbelerle işbaşına gelmişler tarafından yönetilen üçüncü-dördüncü dünya ülkesi sanıyorlar. Daha doğrusu böyle sanmak işlerine geliyor. Ama, darbeye teşebbüs eden, 240 vatandaşını katleden 2 bin 300 vatandaşını yaralayan alçakların bile adil bir şekilde yargılarının devam ettiğini unutuyorlar. Türkiye'de hukuk, adalet, demokrasi olmasa bu darbe-işgal girişimcileri şimdiye kadar çoktan idam edilmiş ya da kurşuna dizilmişlerdi.

Son bir söz de CHP'ye; Artık referandum üzerinden toplumu germeye çalışmayın. Görmüyor musunuz, yaptığınız bütün sokak çağrılarına üç-beş militandan başka rağbet eden yok. Bırakın, hukuku zorlamayı, bırakın sokakları provoke etmeyi. Her demokraside olduğu gibi önümüze gelecek ilk sandığa yoğunlaşın. Adam gibi muhalefet yapın. Becerebiliyorsanız, milletin inancını ve gönlünü kazanın.

Yoksa bütün çabanız, ne yaparsanız yapın bu milletin size itimat etmeyeceğine inandığınız için mi? Bu yüzden mi demokrasi dışı yolları zorluyorsunuz? Unutmayın, demokrasiyi bu kadar zorlamanın da siyasi bir bedeli mutlaka olacaktır!