Koronavirüs salgınından ölen Müslüman şehit midir?

Koronavirüs salgınının Türkiye sınırlarına dayanması bazı soruları gündeme getirdi. Koronavirüsten ölen bir Müslüman şehit midir? Koronavirüs salgınında hayatını kaybeden bir Müslüman şehit sayılır mı? İşte cevabı...

Koronavirüs salgınından ölen Müslüman şehit midir?
Koronavirüs salgınından ölen Müslüman şehit midir?
Koronavirüs salgını, gün geçtikçe tüm dünyayı sararken Türkiye'de de ölümlere sebebiyet verdi ve yaşamı olumsuz etkiledi.

Ölümcül bir hastalık olan ve paniğe sevk eden koronavirüs hastalığı, son günlerde akıllara çarpıcı bir soruyu getirdi:Veba, İspanyol gribi gibi bulaşıcı ve ölümcül bir hastalık olan koronavirüse yakalanan bir Müslüman ölürse şehit sayılır mı?

Bununla ilgili İlahiyat camiasından da benzer görüşler var ama herhangi bir açıklama gelmedi. Ancak dünyada daha önce çaresi olmayan bulaşıcı hastalıklar hakkında Peygamber Efendimiz'in (ASM) söylediği hadisler en azından merak edenler için fikir veriyor.

Koronavirüs gibi bulaşıcı ve ölümcül bir hastalık: Veba - Taun (Veba/Kara ölüm) Yersinia pestis isimli bakteri tarafından meydana getirilen, öncelikle vahşi kemirgenleri etkileyen, insanlara ve diğer hayvanlara pirelerle yayılan, bulaşıcı ve öldürücü bir hastalıktır.

“Taundan/Vebadan ölen şehittir” hadisinin anlamı nedir? - Hz. Âişe’den -radıyallahu anh- rivâyet edildiğine göre, kendisi Resûlullah’a -sallallahu aleyhi ve sellem- tâun hastalığını sormuş, o da şöyle buyurmuştur:

“Tâun hastalığı, Allah Teâlâ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü’minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.” (Buhârî, Tıb 31; Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 54; Kader 15; Müslim, Selâm 92-95)

Hadisin açıklaması - Tâun (vebâ), kitle halinde ölümlere sebep olan bulaşıcı bir hastalıktır.

Her hangi bir yörede alışılagelmişin dışında ortaya çıkması ve büyük ölçüde ölüme vesile olması, onun azab olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur.

Hadiste Müslümanların bu hastalığa yakalanmayacaklarına değil, bu hastalığın onlar için rahmet vesilesi kılındığına, bu rahmetin de şartlarına uyanlar için şehid sevabı şeklinde tecelli edeceğine işâret edilmektedir.

Şartlar ise, şöyle sıralanmıştır: Tâun’a yakalanmış kişi; sabredip ecrini Allah’dan bekleyecek, bulunduğu yerden çıkmayacak, başına sadece Allah’ın takdir ettiği şeyin geleceğini bilecek ve onu kabullenecek...

Hastalığa sabretmek - Hastalığa sabredip ecrini Allah’tan beklemek demek, tedâvisi için çâre aramamak değildir.

Hem kendisinin hem de tıb ilminin imkânlarına göre çâre arayacaktır.

Ancak geçmişte vebâ karşısında tıbbın imkânları nasıl yok idiyse, şimdi de kişinin ya da hastalığın çıktığı yöre halkının imkânları olmayabilir.

Böylesi bir durumda yapılacak iş, isyan etmeden ecrini Allah’tan beklemek, kendini Cenâb-ı Hakk’a teslim etmektir.

Esasen bu, her zaman her şartta her müslümandan istenen ve beklenen bir tavırdır.

Karantina uygulanan hastalık - Hastalanan kişinin bulunduğu yerden çıkmaması, hastalığı başka yörelere taşımaması bakımından önemlidir.

Hadisimiz karantina uygulamasını bizzat mü’minlerin yürütmesini istemiş olmaktadır.

Kamuyu ilgilendiren bir konuda böylesine ciddi tedbir almış olmak, İslâm’ın özelliğidir, hem de onbeş asır öncesinden...

Konu ile ilgili diğer hadislerde de işâret edildiği gibi vebâ hastalığının görüldüğü bölgeye giriş ve çıkış yasaklanmıştır. Bu tam bir karantinadır.

Hastalığın bulunduğu yerde kalmaktan dolayı mutlaka hastalığa yakalanacağını sanmak gibi o bölgeye girse bile hastalanmayacağını iddia etmek de neticede Allah’ın takdirine inanmamak sayılır.

Vebadan ölen şehittir - İşte bu inanç ve uygulama içinde bulunan ve tâun sebebiyle vefat eden mü’min, şehid muamelesi görecektir.

Nitekim Peygamber Efendimiz “Tâundan ölen şehittir” (Müslim, İmâre 166); “Tâun, her Müslüman için şehitliktir” (Buhâri, Cihâd 30, Tıb 30) buyurmuştur.


Çünkü şehid, Müslümanları tehlikeden korumak maksadıyla düşmanla çarpışırken can veren kişi olduğuna göre, böylesine bulaşıcı ve amansız bir hastalığa sabredip öteki Müslümanlara bulaşmaması için gayret eden, yani Müslümanları bu hastalıktan korumak için savaşan kişi de aynı şekilde şehid sayılır.

Zira ikisi de Müslümanları korurken ölmüş olmaktadırlar. Hz. Aişe’nin “Tâundan kaçmak, harbten kaçmak gibidir” sözü de bu noktadaki benzerliğin bir başka belgesidir.


Öte yandan bazı aids hastalarının onu sağlıklı insanlara bulaştırmak için özel yollara başvurduklarına dair yayınların yapıldığı günümüzde hadisimizin ne kadar güncel, ahlâkî ve insânî bir anlam taşıdığı iyice anlaşılmaktadır.

Hadisten öğrendiklerimiz - 1. Hadiste, sabrın en çâresiz ortamlarda bile gerekli ve sonucunun gerçekten fevkalâde büyük ve memnuniyet verici olduğuna dikkat çekilmektedir.

2. Sabır, imanını koruması için Müslümanın en büyük sığınağı ve silahıdır.