ANALİZ - Afganistan'da Tarih Tekerrür Mü Ediyor?

ABD ile Taliban arasındaki görüşmeler olumlu neticelense de Afganistan’ı gerçek barışa götürecek asıl ve en zor uzlaşma Taliban, Kabil hükümeti, Afgan siyasi partileri ve diğer silahlı Afgan gruplar arasında gerçekleşecek Afganların aynı masaya oturarak, yeni anayasa, yeni hükümetin teşkili, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi, kadınların toplumdaki statüsü ve Taliban savaşçılarının sürece entegrasyonu gibi ülkenin iç sorunları üzerinde anlaşma sağlaması çok zor görünüyor Afganistan'ı desteklediklerini ancak ülke içinde paralel bir hükümet kurma girişimine şiddetle karşı çıktıklarını ifade eden Pompeo’nun ifadeleri, ABDTaliban anlaşmasının Afgan barışını getirmekten çok ABD’nin ülkeden çıkış bileti için yapıldığı tezini güçlendiriyor Diğer silahlı grupların saldırılarını önlemede ABD’ye taahhüt vermiş olsa da bu taahhüdü yerine getirebilmek için 40 yıl boyunca savaşı ve savaşmayı meslek haline getiren bu grupları ikna için yapacağı teklifler, Taliban’ın ülke idaresinde alacağı inisiyatifle doğrudan bağlantılı.

İSTANBUL -ZERRAR CENGİZ- 2001 yılında işgal ettiği Afganistan’da istediği başarı ve kazanımları elde edemeyen ABD, saplandığı bu bataklıktan, uluslararası itibarını da zedelemeden, kurtuluş reçetesi olarak gördüğü Taliban anlaşmasını Katar'ın başkenti Doha'da 29 Şubat’ta imzaladı.

Anlaşmaya ABD adına Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad, Taliban adına Siyasi Ofis Başkanı Molla Abdulgani Birader imza attı. Birleşmiş Milletler (BM), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Avrupa Birliği (AB) ve Afganistan’a komşu ülke temsilcilerinin şahitliğinde imzalanan ABD-Taliban anlaşması, Afganistan’a barışın geldiği anlamına gelmiyor. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun "ABD-Taliban Anlaşması ve ABD-Afganistan Ortak Bildirgesi bizlere tarihi bir fırsat sunuyor. Kapsayıcı bir hükümete ve birleşik Afganistan'a öncelik vermek, ülkenin geleceği ve özellikle de barışın sağlanması adına çok önemli." ifadesiyle anlattığı bu anlaşma, ABD’nin Afganistan’ı kendi kaderine terk etmesi demek.

Anlaşmanın üzerinden daha 24 saat geçmeden Taliban'ın Afgan güvenlik güçlerine yönelik 43 saldırı düzenlediği iddiası ve akabinde Afganistan'daki ABD birlikleri sözcüsü Albay Sonny Leggett'in, hükümet güçlerini savunma amacıyla Taliban'a yönelik hava saldırısı düzenlendiğini açıklaması barış anlaşmasının içeriği ve tarafların niyetleri konusunda kamuoyunda derin endişelere sebep oldu. Taliban’ın ABD ile barış görüşmelerini tamamlayarak imzaladığı anlaşmanın, Afgan hükümeti ile Taliban arasındaki görüşmelerin yolunu açmayı amaçladığını ve görüşmelerin beş gün içinde başlayacağını dile getiren ABD Savunma Bakanı Mark Esper ise Taliban'ın ABD kuvvetlerine saldırmama konusunda sözünde durduğunu ancak Afgan kuvvetlerine yönelik şiddeti azaltma noktasındaki sözünü tutmadığını dile getirdi.

Kabil yönetimi ile Taliban arasındaki görüşmeler konusunda "karışık sinyaller" aldıklarını ifade eden Esper’in ABD'nin Afgan hükümetine bu süreçte askeri destek vermeye devam edeceği hususunda vaatte bulunduğunu söylemesi, imzalanan anlaşmada Afgan halkı, temsilcileri ve hükümetinin pek de hesaba katılmadığı ve ABD’nin kendi canını kurtarmanın derdine düştüğü yorumlarına sebep oldu.

- Afganistan barışı yine Afganlara kaldı

Mevcut duruma baktığımızda Cumhurbaşkanı Eşref Gani hükümeti için büyük bir tehdit unsuru ve ülkenin birçok bölgesine hâkim olan Taliban’la yürütülen barış sürecinde, Afgan hükümetinin girişimleriyle Barış Konseyi, ardından Barış Bakanlığının kurulması önemli bir adım olarak görülse de anlaşmanın geleceğini birbirine güvenmeyen Afganların sırtına yükleyen barış müzakerelerinin olumlu neticelenmesi çok zor görünüyor.

Afganistan’da son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde her iki adayın da kazandığını açıklamasına ilişkin, Afgan halkının barışa duyduğu özlemin farkında olduklarını, birleşmiş ve bağımsız bir Afganistan'ı desteklediklerini ancak ülke içinde paralel bir hükümet kurma girişimine şiddetle karşı çıktıklarını ifade eden Pompeo’nun ifadeleri, ABD-Taliban anlaşmasının Afgan barışını getirmekten çok ABD’nin ülkeden çıkış bileti için yapıldığı tezini güçlendiriyor.

ABD ile Taliban arasındaki görüşmeler olumlu neticelense de Afganistan’ı gerçek barışa götürecek asıl ve en zor uzlaşma, Taliban, Kabil hükümeti, Afgan siyasi partileri ve diğer silahlı Afgan gruplar arasında gerçekleşecek. Her ne kadar diğer silahlı grupların saldırılarını önlemede ABD’ye taahhüt vermiş olsa da bu taahhüdü yerine getirebilmek için 40 yıl boyunca savaşı ve savaşmayı meslek haline getiren grupları ikna için yapacağı teklifler, Taliban’ın ülke idaresinde alacağı inisiyatifle doğrudan bağlantılı.

Taliban hükümetinin devrildiği 2001'den bu yana uzun yıllar iç savaşa sahne olan Afganistan'da dördüncü cumhurbaşkanlığı seçimleri tamamlanırken halkın özlemini duyduğu şeffaf yönetim, barış, istikrar ve kalkınma ortamına henüz ulaşılabilmiş değil. Halk, Taliban hükümetinin düşmesinden sonra yapılan seçimlerden ümitliydi. Fakat bugüne kadar ülkede beklenen ilerleme ve iyileşmenin sağlanamaması seçimlere ilişkin güveni de sarstı.

Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ve Afganistan İcra Kurulu Başkanı Abdullah Abdullah’ın seçimleri kazandıkları iddiası ve seçimlerde yolsuzluk yapıldığı spekülasyonlarına rağmen, aylar sonra açıklanan seçim sonuçlarında, Gani’nin ülkede yeniden cumhurbaşkanı ilan edilmesi, ABD-Taliban ittifakının Gani hükümetine diyeti olarak değerlendirilebilir. Zira yeni bir cumhurbaşkanı ile ABD-Taliban anlaşması ve üzerine bina edildiği taşların yerinden oynayarak dengelerin sarsılması, ABD’nin en son isteyeceği şeydir. Bu nedenle Afganların aynı masaya oturarak, yeni anayasa, yeni hükümetin teşkili, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi, kadınların toplumdaki statüsü ve özellikle de Taliban ve savaşçılarının demokratik sürece entegrasyonu gibi ülkenin iç sorunlarını ele alarak üzerinde anlaşma sağlaması çok zor görünüyor.

ABD Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ve Taliban yetkilileri arasında başlayan ikili görüşmelerin tamamlanmasının ardından Taliban'ın doğrudan kendileriyle müzakere başlatması Afgan hükümetinin en büyük beklentisiydi. Taliban ile Afgan güçleri arasındaki savaşın stratejik bir çıkmaza girdiği 2019 yılını barış görüşmeleriyle geçiren ABD ve Taliban bu anlaşmayla birbirlerine üstünlük sağlayacak psikolojik bir savaşı geride bırakmaya razı oldu. Ancak 2001'den beri Taliban’nın “kızıl elma"sı olarak kabul edilen ABD ve müttefik güçlerinin Afganistan'dan tamamen çıkarılması, barışın temel koşulu olarak hala masada duruyor.

Anlaşmasız geri çekilme ihtimalinin Afganistan'ı tekrar bir kaosa sürükleyebileceği dile getirilse de ABD'nin Taliban’la anlaşma yapmaktan daha iyi bir seçeneği olmadığının da altını özellikle ve kalın çizgilerle çizmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, Taliban yetkililerinin Afgan hükümeti ile aynı masaya oturarak barış görüşmelerini kabule mecbur edilmesi, ABD ve Afgan hükümeti kanadının Taliban karşısında aldığı önemli bir başarı addedilebilir. Nitekim, Afganistan Barış İşleri Bakanı Salam Rahimi, ABD ile Taliban arasında barış anlaşması imzalandıktan sonra Taliban ile Afgan hükümeti arasında doğrudan barış görüşmelerinin başlamasını beklediklerini ifade etti. Bu görüşmelere katılacak heyet listesinin de tamamlandığını duyuran Rahimi’nin ''Taliban ile doğrudan barış görüşmelerin başlatmak için heyetimizle beraber hazırız.'' açıklaması bunu destekliyor.

- Afgan siyasi liderlerin müzakerelerdeki tutumu

ABD Başkanı Donald Trump'ın Taliban'ın şiddetin azaltılması taahhüdü karşılığında ABD birliklerinin geri çekilmesine yol açabilecek bir barış anlaşmasını şartlı olarak onayladığını bildirmesi tarafların barış konusunda ciddiyetlerini koruduğunu ortaya koyuyor. Ancak buna rağmen Taliban’la varılan anlaşma sonrası söz konusu çekilmenin 14 aya yayılarak Taliban’ın eylemsizliklerine bağlanması ve Taliban ile ABD arasındaki anlaşmanın sahaya yansımasının pek de kolay olmayacağı siyasi liderlerin açıklamalarından da anlaşılıyor.

Taliban'ın önce ABD ile değil Afganlarla barış görüşmesi yapması gerektiğine dikkati çeken Hizb-i İslami Lideri Gülbeddin Hikmetyar, Afganistan’da yaşanan olayların ülke halkını ilgilendirdiğini, bu nedenle sorunların çözümü için öncelikli olarak Afganlar arası diyaloğun çok daha önemli olduğunu vurgulamıştı. Bu da ABD-Taliban barış anlaşması sonrası, Taliban-Afgan diyaloğu, geçici hükümetin kurulması, ateşkes, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi gibi hususlarda uzlaşmaya varılıp varılmayacağı hususunda sorun yaşanacağını gösteriyor.

ABD ile Taliban arasında sağlanan anlaşmanın Afganistan’daki durumu değiştirmeyeceğini daha önceden de ifade eden Hikmetyar, ABD'nin Afganistan’ı işgali sonucu binlerce insanın öldüğünü ve milyonlarca insanın evlerinden olduğunu hatırlatarak ''Bunların kesinlikle bir karşılığı olmalı. ABD tarafından bu kayıpların karşılığı ödenmeli. Bu da barış anlaşma metninde belirtilmeli.” şeklinde açıklamaları da bulunuyor. Öte yandan, Afganistan İcra Kurulu Başkanı Abdullah Abdullah da Taliban ile barış görüşmelerinin sadece bir kişi ve kuruma ait olmadığını, bu görüşmelerin Afganistan'daki herkesi ilgilendirdiğini ve bu nedenle de barış konusunda son kararı Afganistan halkının vermesi gerektiğini, Taliban ile barış görüşmelerini yürütecek heyet listesinin her parti ve kesimin temsilcilerini de kapsaması gerektiğini vurguluyor. Cumhurbaşkanlığı kriziyle birlikte Tacik liderin bu konuda daha da ısrarcı olması bekleniyor.

Bunların yanı sıra ABD-Taliban barış görüşmelerinde Afganistan hükümetinin arka planda bırakıldığını, halbuki Taliban'ın esas sorununun Afganistan hükümeti ve halkıyla olduğu görüşünü savunan Afganistan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Server Danış’ın, “Afgan hükümeti, halkı, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerinin arka planda bırakıldığı sürecin gerçek manada barış getirmeyeceğini” ifade etmesi de ABD-Taliban barış anlaşmasının hangi temel üzerine oturtulduğu sorularını sormamızı kaçınılmaz kılıyor.

- ABD Afganistan’dan çıkmak istiyor mu?

Trump, göreve başladığı ilk günden bu yana “Önce Amerika” sloganıyla ABD birliklerini Afganistan'dan çıkarma niyetindeydi. Ancak dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ve Savunma Bakanı James Mattis başta olmak üzere danışmanları Trump’ı Taliban'ın hiçbir şekilde zafer kazanamayacağına dair yanlış yönlendirdi. Danışmanları Trump’ı Afgan hükümet güçlerine destek için binlerce Amerikan askeri daha gönderilmesine ikna ederek kendi başarısızlıklarının bütün suçunu 2017 yılında açıklanan yeni Afganistan stratejisi ile Pakistan’a yüklediler.

Taliban’ın barış müzakerelerine mecbur kalacağına inandırılan Trump, günün sonuna geldiğinde bu müzakerelere kendilerinin mecbur kaldığını anlasa da iş işten geçmiş ve ABD ucu bucağı belli olmayan bir çıkmaza sürüklenmişti. Son olarak Trump’ın Afganistan'daki ABD askerlerine yaptığı sürpriz Şükran Günü ziyaretinde sarfettiği "Taliban bir anlaşma yapmak istiyor, yapıp yapmayacaklarını göreceğiz. Yapsalar da yapmasalar da bizim için sorun yok. Taliban ile bir anlaşmaya varana kadar ya da kesin bir zafer elde edene kadar Afganistan'da kalacağız." ifadeleri, barış anlaşmasının geleceğinin pek de parlak olmayacağı inancını pekiştiriyor.

Anlaşmaya göre, Afganistan’da her şey planlandığı gibi giderse ABD ve koalisyon güçleri ilk etapta Mayıs ayına kadar 5 bin askeri çekecek; 2021 baharına kadar da Afganistan'ı tamamen boşaltacak. Ancak, burada sorulması gereken soru şu: ABD ve koalisyon güçleri gerçekten de Afganistan’dan çıkmak istiyor mu?

- Afganistan’da tarih tekerrür etmesin

Afganistan hapishanelerinde, yabancılar dahil 10 ila 15 bin civarında Taliban üyesi mahkûm bulunuyor. ABD-Taliban anlaşması hükümlerince hükümetin Taliban’ın elinde bulunan bin hükümet görevlisinin serbest bırakılması karşılığında 5 bin Taliban üyesinin serbest bırakılması konusunda Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ilk etapta ayak diretmişti. Afganlar arası diyaloğa başlama şartı olarak karşımıza çıkan bu durum karşısında fikir değiştiren Gani,14 Mart'tan itibaren bin 500 mahkûmun, Afganlar arası müzakerelerin başlamasıyla da her 15 günde bir 500 mahkûmun toplamda ise 5 bin mahkûmun serbest bırakılmasını takvime bağlama kararı aldıklarını açıklayarak cumhurbaşkanlığı krizinde söz konusu takasın gerçekleşmişine önceden beri sıcak bakan rakibi Abdullah Abdullah’a karşı elini güçlendirmiş oldu.

Bugün geldiğimiz noktada, içten içe ikinci bir Vietnam sendromu yaşamaktan ve böyle bir şeyi bir kez daha halkına yaşatmaktan çekinen ABD Başkanı Trump, 2001 yılında terörist diye bombalanan ve hükümeti düşürülen Taliban’la aynı masaya oturdu. Bunun yanı sıra Afganistan’daki 20 yıllık savaşın başarısız olmasına tahammül edemeyen Trump, Taliban’la anlaşmak mecburiyetinde kalarak Taliban lideri ve Mollalarla direkt telefonda görüşmek durumunda kaldı.

ABD ve müttefiklerinin bugüne kadar izledikleri politikalarla Afganistan'a barışı getiremeyeceği aşikâr. Sonuç itibarıyla 20 yıllık Amerikan müdahalesinin Afganistan’a faydadan çok zarar getirdiğinin anlaşılması gerekiyor. Rus işgali sonrası yaşadıkları anlaşmazlıklarla oluşan hükümet krizi ile önce Taliban’a ardından da uluslararası hukuku payanda yapan ABD ve dış güçlere kapı aralayan yerel liderlere, yeni dönemde, tarihin tekerrür etmemesi için başta geçmiş hesapların peşine düşülmemesi ve intikam saikiyle hareket edilmemesi gibi önemli görevler düşüyor. ABD-Taliban anlaşması ile ülkeden çıkmanın en iyi aralığını bulan ABD ve dış güçlere rağmen, Afganlar arası diyalog süreci “Önce Afganistan” şartıyla başlatılarak Afganistan ve halkının kurtuluşu, Amerikan mandası veya kontrolü dışında gerçekleştirilmeli.

Kaynak: AA