'Libya'ya Asker Göndermek Riskli Bir Adım Olabilir'

İç savaş durumundaki denizaşırı bir ülkeye, Libya’ya asker gönderme kararının ilk defa uluslararası bir görevin dışında doğrudan Türkiye’nin inisiyatifiyle gerçekleşmesine dikkat çeken İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu, “Bu açıdan, Libya’ya asker gönderme sahada var olma politikasının riskli adımlarından biri olarak değerlendirilebilir” dedi.

'Libya'ya Asker Göndermek Riskli Bir Adım Olabilir'
Türkiye-Rusya arasında sağlanan ateşkesin başarısı ve tarafların buna uyacaklarını belirtmelerinin riskleri düşürebileceğini söyleyen Dr. Naim Babüroğlu, “Libya’nın iç savaşına diplomatik yöntemlerle çözüm bulma arayışları da Türkiye’nin Libya’da asker bulundurmasıyla ortaya çıkacak riski kabul edilebilir bir düzeye çekebilir” ifadesini kullandı. Irak’tan sonra Libya’yı parçalama planı doğrultusunda, 2011’de Fransa, İngiltere ve ABD öncülüğünde Libya’ya saldırı başlatıldığını belirten Dr. Naim Babüroğlu, “Türkiye bu projeyi okuyamadı ve ne yazık ki, Libya’ya müdahale için dört fırkateyn, bir yardımcı gemi ve bir denizaltı ile NATO’ya katkı sağladı. Tarihinde bir iç savaşa taraf olmayan Türkiye, enerji kaynaklarının kontrolünü hedef alan ABD planının yanında yer aldı. Gelinen aşamada, ABD’nin projesi gerçekleşti ve Libya parçalandı” dedi.



Türkiye libya’da diplomatik kanalları iki tarafla da açık tutmalı”

“Türkiye’nin Libya’da ne işi var?” sorusu hatalı. Türkiye Libya’da olmalı. Fakat Libya’da, hem Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle hem de Hafter’le diplomatik kanalları açık tutarak görüşebilmeli diyen Dr. Naim Babüroğlu, “Böylece, hangi taraf kazanırsa kazansın ulusal çıkarların zarar görme riski o derece düşük olur” dedi.

Dr. Babüroğlu, Doğu Akdeniz’deki 10 kıyıdaş ülkeden, özellikle Mısır, İsrail ve Suriye’yle diplomatik kanalları açma potansiyeline sahip olunması gerektiğini vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Doğu Akdeniz’de, Suriye’de ve Libya’da ulusal çıkarların ekonomik şekilde sağlanabilmesi, kuşatılmışlıktan kurtulma ve masada daha etkin olma yönünden Türkiye, Libya’da Hafter cephesiyle, Doğu Akdeniz ve Libya bağlamında Mısır’la, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu kapsamında İsrail’le diplomatik kanalları açabilmeli ve bu ülkelerle iş birliği yapma başarısını göstermelidir.”

Rusya, Suriye’den sonra Libya’da da birinci aktör olmayı başardı”

Rusya’nın Suriye’de olduğu gibi Libya’da da, birinci aktör olmayı başardığına dikkat çeken Dr. Babüroğlu, “Rusya böylece, hem Doğu Akdeniz’deki pozisyonunu güçlendirmiş hem de Kuzey Afrika halkasını zincirine eklemiş oldu. Libya ve Suriye’de jeopolitik üstünlüğü ele geçiren, tüm aktörlerle masaya oturma başarısını gösterebilen bir Putin var. Stratejinin faktörlerini çok iyi kullanabilen, en az maliyetle en fazla getiri elde edebilen bir aktör. Rakibinin, düşmanının hatalarından faydalanmayı ve ortaya çıkan fırsatlardan yararlanmayı çok iyi bilen Putin, 2011’de Libya’dan uzak kalmanın zararını fazlasıyla karşıladı” diye konuştu.



Fransa, Mısır, BAE ve S. Arabistan’ın etkisi göz ardı edilmemeli”

Dr. Babüroğlu, şöyle devam etti: “Rusya arabuluculuk rolünü üstlendi ve 13 Ocak 2020’de, Libya’daki tüm tarafları ateşkes için Moskova’da bir araya getirmeyi başardı. Ancak Hafter, Moskova’da ateşkes anlaşmasını imzalamadan Moskova’yı terk etti. Tabi onu destekleyen ülkelerin Fransa, Mısır, BAE ve S. Arabistan’ın etkisi göz ardı edilmemeli. Hafter’in ateşkesi imzalama koşulları ise şu maddeler: Yeni hükümetin Tobruk’un onayını alması; Ateşkesin Türkiye olmadan uluslararası heyet tarafından gözlemi; Hafter ordusunun Trablus’a girmesi ve Türkiye ile Suriye’den gelen askerlerin Libya’dan ayrılması. Bu koşullar doğrudan Türkiye’yi hedef alıyor. Türkiye, Libya’da her iki tarafla diplomatik kanalları açık tutabilme başarısını göstermeliydi. Ama olmadı.”

“Ev sahipliği Türkiye’nin hakkı değil miydi?”

19 Ocak 2010’de tüm tarafların ve ülkelerin katıldığı Libya Zirvesi’nin, Almanya’nın ev sahipliğinde toplanacağına da dikkat çeken Dr. Babüroğlu şöyle konuştu: “Tarihi süreç yönünden ev sahipliği Türkiye’nin hakkı değil miydi? Tarihi bağlar dikkate alındığında, Libya’da taraflar arasında Türkiye’nin uzlaşmacı rolünü üstlenmesi gerekmiyor muydu? İki tarafla diplomatik kanalları açık tutabilen bir Türkiye, taraflar arasında arabulucu olamaz mıydı? Rusya ve Almanya’nın rolünü, Türkiye üstlenemez miydi? Yani özetle, dünün çözüm olarak görülen politikaları bugünün ana sorunu oluyorsa durup sorgulamalı. Bugünün çözüm olarak görülen politikalarının, yarının ana sorunu durumuna gelmemesi için de Libya’da her iki tarafla diplomatik kanallar açık tutulmalı.”

“Hafter ile Ulusal Mutabakat arasında güç mücadelesi sürüyor”

Libya’da Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti(UMH) ile Halife Hafter’in kontrolünde Tobruk merkezli Libya Ulusal Ordusu(LUO) arasındaki güç mücadelesinin, Türkiye ve Rusya’nın girişimiyle ateşkes sürecine evirildiğine dikkat çeken Dr. Naim Babüroğlu, “Hafter güçleri Libya’nın yaklaşık yüzde 80’ini; UMH ise yüzde 6’sını kontrol ediyor. Hafter’i Rusya, Fransa, Mısır, Ürdün, Sudan, Çad, BAE, Suudi Arabistan; UMH’yi ise, BM ile AB’nin bazı ülkeleri ve Türkiye destekliyor. Türkiye, UMH cephesinde; yani Rusya’nın karşısında yer alıyor” şeklinde konuştu.



Suriye ile iş birliği yönünde kararlı bir adım atılmalı”

Suriye yönetimiyle iş birliği olsaydı, PYD/PKK terör örgütüyle mücadele; sığınmacıların ülkelerine gönderilmesi ve İdlib’de ortaya çıkan olumsuz tablonun giderilmesi konularında Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından daha uygun bir iklim oluşturulabileceğini söyleyen Babüroğlu, “Mısır’la da iyi ilişkiler sürdürülseydi, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’ye karşı Mısır, Türkiye’nin yanında yer alabilir ya da tarafsız olabilirdi. Libya’da Mısır, tümüyle Türkiye’nin karşı cephesinde olmayabilirdi. İsrail’le olumlu yönde politika sürdürülebilseydi, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı bir İsrail olmayabilirdi. Türkiye’nin Mısır ve İsrail’de büyükelçisi bulunmuyor. Ancak, 13 Ocak 2020’de, Moskova’da Türkiye MİT Başkanı’yla Suriye İstihbarat Başkanı’nın bir araya gelmesi, Suriye’yle iş birliği adımlarının atılması yönünden oldukça önemli. İş birliği adımları kararlılıkla atılmalı ve Adana Mutabakatı gecikmeden aktif duruma getirilmeli” dedi.

Kaynak: İHA