Memur- Sen İl Temsilcileri Toplantısı Sonuç Bildirgesi Açıklandı

Memur-Sen İl Temsilcileri Toplantısı sonuç bildirgesi açıklandı.

Memur-Sen tarafından “Yerelden Evrensele Soylu Mücadele” temasıyla gerçekleşen 6. Olağan Genel Kurul sonrasında göreve yeniden ve yeni gelen il temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen İl temsilcileri toplantısı sonuç bildirgesi açıklandı.

Açıklanan sonuç bildirgesi şu şekilde:

1- İnsanlığın ve dünyanın hemen her alanda kapsamlı değişim ve dönüşüm süreçlerine muhatap olduğu, içinde bulunduğumuz dönemde; barışın ve huzurun bütün insanlığı ve dünyayı kapsadığı, refahın adil paylaşıldığı, insanın onuruna, milletlerin bağımsızlığına, toplumların özgürlüğüne, devletlerin egemenliğine saygının hem bölgesel hem de küresel düzlemde esas olduğu, terör örgütlerinin, terör devletlerinin varlığının, haksız işgallerin, gayri insani baskı ve uygulamaların sona erdiği adil dünyanın ve dünya düzenini inşasına fikren ve fiilen katkı sunmayı önemsiyoruz. Bu yöndeki çabalarımıza destek çağrısında bulunuyor, benzer çabaları da desteklemekten kaçınmayacağımızın bilinmesini istiyoruz.

2- 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nün 3. yılı kapsamında Konfederasyonumuz tarafından gerçekleştirilen eylemler, milletimizin katkı ve katılım sağladığı diğer programlar göstermiştir ki; 3 yıl önce teşebbüs edilen ihaneti bertaraf eden idrak, direnç ve birlik ruhu bütün ihtişamıyla milletin tamamında ve ülkenin bütününde varlığını sürdürmektedir. Milletimiz 15 Temmuz benzeri fiilleri yok edecek, faillerine had bildirecek gücünden bir şey kaybetmemiş; egemenliğini, devletinin bağımsızlığını, medeniyetinin saygınlığını ayakta tutan iradesinden kaybetmeyecek, vazgeçmeyecektir.

3- Medeniyet coğrafyamız Anadolu’nun ve inanç değerlerimizin bize en büyük ikramı konumundaki aile mefhumu bildik yapılarca, ideolojik amaçlarla hedef alınmaya devam etmektedir. Bu noktada aileyi, toplumsal değerleri, inancımızdan tevarüs eden yaratılışa uygun davranma hasletlerimizi hedef alan yapıların, çabaların, en büyük destekçilerinden birisi hiç kuşkusuz İstanbul Sözleşmesi ve onun destekçisi konumundaki kişi ve kesimlerdir. Sözleşmenin imzalandığı andan bugüne, ortaya koyduğumuz karşı duruşu devam ettiriyor ve İstanbul Sözleşmesinden hiçbir istisnası olmaksızın çekilmeyi teklif ediyoruz. Bu teklif milletimizin geleceğine, neslimizin korunmasına dair hassasiyetin bir ürünüdür.

4- Türkiye, demokrasiyi sistem olarak eksiksiz bir şekilde kurmayı sağlamakta yetersiz kalan ve birçok yönüyle vesayete kapı aralayan parlamenter hükümet sistemini milletimizin iradesiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi şekliyle değiştirmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sitemiyle birlikte ekonomiden diplomasiye, kamu yönetiminden kamu hizmetlerinin işleyişine her alanda hızlı karar verme imkânı sağlayan, koalisyon pazarlıklarına kapalı, meşruiyet zemini geniş bir sistem hayata geçmiştir. Hükümet sistemi değişikliğinin bütünüyle yerleşmesi ve milletin ihtiyaç duyduğu olumlu sonuçları üretmesi için resmi kurumlar dâhil olmak üzere toplumun bütün katmanları sorumluluk almalı, sistemin değişikliğe dayalı dönüşümünde hızlı bir geçiş evresinin oluşması noktasında katkı sunmalıdır. Kimi kesimlerce yaşanan aksaklıklar ve devam eden sorunlar üzerinde sistem değişikliğine yönelik muhalefet oluşturulma çabaları sona ermeli, sistemin milletin iradesinin ürünü olduğu göz ardı edilmemelidir.

5- Hükümet sistemi değişikliği sonrasında kamu yönetiminin kamu hizmetlerine ilişkin organik ve fonksiyonel hususları düzenleyen mevzuata, kamu personeline ve kamu personel sistemine dair düzenlemelere yönelik değişiklikler bazı sorunları, riskleri ve çözülmemesi halinde sistem değişimine olan desteği azaltacak sıkıntıları üretmiştir. Bu türden sorunların giderilmesi, hükümet sistemi değişikliğinden beklenen olumlu sonuçların elde edilmesi, milletimiz nezdinde sağlanan desteğin artarak devam etmesi amacıyla hükümet sisteminin kamu yönetimi ve bürokrasisi ayağında kariyer ve liyakat temelli bir yapının herhangi bir boşluk oluşturmayacak şekilde hayata geçirilmesi, öncelikli bir hedef olarak ortaya konmalıdır. Böylesi bir yapının kuruluşunda en büyük ihtiyaç-imkân güvence sistemi ile kuvvetlendirilmiş ve iş güvencesini güçlü devlet hedefinin vazgeçilmezi olarak belirlemiş, bir kamu personel sisteminin varlığını tesis etmektir.

6- Hükümet modeli değişikliğini gerçekleştiren Türkiye, yürütme erkinin vazgeçilmezi olan kamu yönetimi ve personel sistemi düzleminde son derece önemli yer teşkil eden toplu pazarlık konusunda hakkaniyet esasıyla yapılması gereken değişiklileri ise halen hayata geçirebilmiş değildir. Kamu görevlileri sendikacılığı alanındaki temel mevzuat konumundaki 4688 sayılı Kanun; toplu sözleşme masası, sözleşmenin kapsamı, taraflar arasındaki eşitlik gibi hususlar da dâhil olmak üzere doğru öznelerle oluşmuş bir masa ve tarafların eşitliğine dayalı bir pazarlık süreci oluşturmaktan uzaktır. Bu yönüyle toplu sözleşmenin yasasında da masasında da evrensel sendikal ölçütlerle uyumu sağlayacak, kamu görevlilerinin gerçek iradesini masaya ve yasaya yansıtacak değişikliklerin ivedilikle gerçekleştirilmesi adalet esaslı bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır. Kapsamında olması gerekenleri içermeyen, masasında olmaması gerekenlere yer veren 4688 sayılı Kanun kamu görevlilerinin mali, sosyal, özlük hakları ile çalışma şartlarını medeniyetimizin adalet, evrensel ölçütlerin insan onuru şeklinde betimlediği vasata taşımakta yetersiz kalmaktadır. Bu tespitin gereği ivedilikle yapılmalı, toplu sözleşme süreci, yasası, masası, kapsamı ve kazanımları sendikal alanda akıtılan terle uyumlu vasıf taşımalıdır.

7- 1 Ağustos 2019 tarihi itibariyle başlayacak olan 5. Dönem Toplu Sözleşmede; yeni hükümet modeliyle gerçekleştirilecek ilk toplu pazarlık olması yönüyle de bir milat vasfını üstlenecek görüşme süreci ve toplu sözleşme metni ortaya çıkarmalıdır. Bu amaçla kamu işvereni/hükümet, bütçe disiplini, bütçe kısıtları gibi bahanelerine tevessül etmeden masaya oturmalıdır. Türkiye gelişen ve büyüyen ekonomisine ilişkin çerçeveyi kamu görevlilerine ilişkin toplu pazarlık masasına aktarmalı toplu pazarlıkla kamu görevlilerinin akıttıkları terin karşılığını almalarını sağlayacak rakamları, oranları ve hakları toplu sözleşme metnine yansıtmalıdır. Kamu görevlileri ek göstergeden gelir vergisine, kılık-kıyafet özgürlüğünden kapsayıcı sosyal güvenliğe, her konuda haklı beklentilerinin karşılanmasını, tekliflerinin kamu işvereni nezdinde karşılık bulmasını beklemekte, istemekte ve hak etmektedir. Yeni Türkiye toplu sözleşmeye yazılacak yeni haklarla, büyük Türkiye toplu sözleşmede yer alacak büyük sorunları çözmeye muktedir kazanımlarla, güçlü Türkiye yasakları sona erdiren fırsatları büyüten toplu sözleşme hükümleriyle 5. Dönem Toplu Sözleşme hükmü olarak karşımıza çıkmalıdır.

8- 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimler sonrasında bazı belediyelerdeki iş güvencesinin bütün yönleriyle ihlal edilmesi sonucunu doğuran, kamu çalışanlarına yönelik işten çıkarma, görevden alma, sözleşmesini sona erdirme, sürgün, geçici görevlendirme ve görev tanımlarına aykırı faaliyetlerde bulunmaya zorlama şeklindeki haksız ve hukuksuz kararlara ve uygulamalara karşı yetkilileri göreve, kamuoyunu tepki göstermeye davet ediyoruz. El değiştiren bazı belediyelerdeki baskı süreci, söz konusu belediyeleri kazanan partilerin seçim öncesinde demokrasi ve özgürlük çağrılarındaki samimiyeti, hassasiyeti ve ahlakı bir kez daha sorgulama ihtiyacı doğurmuştur. Seçim sonrasında alelacele yapılan mobbing ve baskılar, öyle gösteriyor ki; emeği ve ekmeği ideolojik saplantılara, emekçiyi ve alın terini bu saplantıların hegemonyası altına almaya dönüştürmektedir. Temel hak ve özgürlükler kapsamında Anayasa ve 4688 sayılı Kanun ve uluslararası sözleşmeler tarafından teminat altına alınan sendika ve sendikal örgütlenme hakkı; yapılan tehdit, şantaj, ideolojik sendikal baskı ve iş güvencesi ihlalleriyle yok sayılmaktadır. Bu baskıya, zorbalığa, ihlallere karşı Türkiye’nin en büyük örgütlü gücü olan Memur-Sen, ortak iradesini ve mücadelesini kararlılıkla sahaya yansıtmaktan geri durmayacak ve bu mücadeleyi sürdürenlere destek olmaya devam edecektir.

9- Türkiye, son yirmi yıllık dönemde ekonomi, siyaset ve demokrasi alanlarında ürettiği sessiz devrim niteliğindeki olumlu değişimlerle vesayet sisteminden, kurumlarından ve aparatlarından büyük oranda arınmıştır. Bununla birlikte vesayet döneminin ve cunta yönetimlerinin ürettiği vehimlerin ve kurdukları düzenin sonucu hükmündeki, kamu görevlilerine yönelik grev ve siyaset yasağı halen sürmektedir. Türkiye’nin özgürlükler ve demokrasi noktasında kat ettiği mesafeye dair tereddütler oluşturan bu iki yasak bir önce sona ermelidir. Türkiye kamu görevlilerinin birikimini siyaset kurumuna kazandırma noktasındaki çekincelerini kaldırarak siyaset kurumunun bugüne kadar kaybettiği imkân ve fırsatları hızla edinmelidir. Sendikal haklar üçlüsünün vazgeçilmezi ve tarafların eşitliğine dayalı toplu sözleşme hakkının olmazsa olmazı konumundaki grev hakkından yoksunluk, kamu görevlileri sendikacılığının olması gerekenlerin bir kısmandan mührüm olduğunu en büyük ispatıdır. Anayasanın, Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının güvencesi altında olmasına rağmen grev hakkının halen iç hukukta düzenlenmemiş olmasının sorumluğu artık daha fazla taşınmamalıdır. Anayasa Mahkemesinin son yıllarda grev hakkına dair verdiği kararlar ve yerleşik içtihatlar da gözetilerek, grev yasağına son verecek anayasal ve yasal düzenleme için katılımcılık esaslı görüş-alışveriş süreci hızla tamamlanmalıdır.

10- Türkiye her ülkenin dost ve müttefik görmek isteyeceği kadar büyük, düşmanlığından çekineceği kadar güçlü, işbirliği yapmaya hevesli olacağı kadar değerli bir ülkedir. Son zamanlarda hızlı ve sık sık değişen dengelerin merkez üssünün bölgemiz olduğu düşünülecek olursak; denklemin merkezinde de yer almamızın kaçınılmaz olduğunu net bir şekilde görürüz. Türkiye, bugünkü değişim ve dönüşüm hesapların önemli aktörlerinden biridir. Özellikle S-400 alımı sürecinde küresel ölçekte yaşanan tartışmalar ve Doğu Akdeniz’de atılan kararlı adımlar bizim bağımsız politikalar üretme kapasitemizi göstermektedir. Daha açık bir ifadeyle; Akdeniz’de Türkiye’nin petrol ve doğal gaz sondajı yapması, birilerinin de bundan rahatsız olması ’hiçbir şey eskisi gibi değil’ cümlesinin uluslararası ilişkilerdeki somut görüntüsüdür. Öte yandan S-400 konusu her şeyden önce NATO’ya mahkûm olmadığımızın deklaresidir. Bugün uluslararası medya kuruluşlarının algı operasyonlarına rağmen Türkiye, yoluna devam etmektedir. MEMUR-SEN ailesi olarak bizler, Büyük ve Güçlü Türkiye adına atılan her adımın arkasında olduğumuzu deklare ediyoruz.”
Kaynak: İHA