'Türkiye İş Ahlakı Zirvesi 2019'

Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım: 'Şirketler insan haklarını korumakla ve saygı göstermekle yükümlüdür. Eğer faaliyetlerinden bir zarar olmuşsa o zararı telafi etmekten de sorumludur' 'Çok uluslu şirketler, pek çok ulus devletten daha büyük ekonomik ve toplumsal güce sahip. İnsan hakları dediğimiz şey de gücün iktidarın, kudretin sınırlandırılması anlamına geliyor. Gücü sınırlayacak bir mekanizma lazım'

'Türkiye İş Ahlakı Zirvesi 2019'
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, şirketlerin insan haklarını korumak ve saygı göstermekle yükümlü olduklarını, eğer faaliyetlerinden bir zarar olmuşsa telafi etme sorumluluklarının bulunduğunu bildirdi.

Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği'nin (İGİAD) "İş Ahlakı, Hukuk ve Adalet İlişkisi" temasıyla düzenlenen Türkiye İş Ahlakı Zirvesi 2019, İstanbul'da başladı.

Zirve kapsamında gerçekleşen "İş Hayatında İnsan Hakları, Ahlak ve Adalet İlişkisi" başlıklı oturum, AK Parti 26. Dönem Burdur milletvekili emekli Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek moderatörlüğünde gerçekleşti.

Oturumda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, iş ahlakının insan haklarıyla yakın bir bağlantısı olduğunu söyledi. Devletin A kişisinin B kişinin haklarını ihlal etmesini engellemesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Yıldırım, bunun yolu adil bir yargı sisteminin kurulmasından geçtiğini vurguladı.

İnsan hakları kavramının modern anlamda 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıktığını hatırlatan Yıldırım, "Günümüzde iş dünyası ile insan hakları meselesine geldiğimizde şunu görüyoruz. Çok uluslu şirketler, pek çok ulus devletten daha büyük ekonomik ve toplumsal güce sahip. İnsan hakları dediğimiz şey de gücün iktidarın, kudretin sınırlandırılması anlamına geliyor. Gücü sınırlayacak bir mekanizma lazım, insan hakları bu mekanizma arasında önemli yer tutuyor. Devasa şirketlerin ve büyük güçlerin de intisna hakları anlamında emek vermesi konusunda dünyada yaygınlık kazanıyor." değerlendirmesini yaptı.

Geçmişten günümüze insan haklarıyla ilgili yaşanan değişim sürecini şirketlere açılan davalardan örnekler vererek anlatan Prof. Dr. Yıldırım, dünya çapındaki şirketlerin ülkelerin toplumsal hayatında etkilere sahip olduğuna dikkati çekti.

Küreselleşmenin artmasıyla 1990'lı yıllardan itibaren, ciddi şekilde çok uluslu şirketlerin insan hakları alanında bir takım sorumlulukları olduğuna değinen Yıldırım, şunları kaydetti:

"Finlandiya Anayasası'nda internete erişim bir anayasal hak olarak tanınmıştır. Su, elektrik, faaliyetleri milyonlarca insanı ilgilendirmektedir. Bunların faaliyetlerinden kaynaklanan bir olumsuzluk bu insanların yaşamsallık gibi Anayasa'da güvence altına alınmış haklarını, olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği bir araştırma yapmış. 300'den fazla, insan hakları ihlali iddiasını inceliyor. Bu 300'den fazla iddianın yüzde 60'ında şirketlerin doğrudan sorumlu olduğunu tespit etmişler. Yine 66 ülkede de 159 örnek olay incelenmiş, burada çok uluslu şirketlerin insan hakları üzerinde olumsuz faaliyetleri olduğunu ve olumsuz etkilediği görülmüş. Şirketler bundan sonra da gönüllülük esasına dayalı sosyal sorumluluk projeleri geliştirmeye başlamışlar."

Şirketlerin insan hakları alanında duyarlılık göstermesinin sıradan bir toplumsal yarar değil, topluma olan borcunun yerine getirilmesinden kaynaklandığına dikkati çeken Yıldırım, "Burada koruma, saygı gösterme ve telafi etme olarak 3 temel sac ayağı vardır. Şirketler insan haklarını korumakla ve saygı göstermekle yükümlüdür. Eğer faaliyetlerinden bir zarar olmuşsa o zararı telafi etmekten de sorumludur. Bu 2013 yılında kabul edilen, 8 ana ve 24 tamamlayıcı ilkeden oluşan BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkelerinde de yer alıyor. Bunun bağlayıcı bir hukuki yönü yok, gönüllü bir uygulama ama şu an BM İnsan Hakları Konseyi çerçevesinde uluslararası düzeyde bağlayıcılığı olan İş Dünyası ve İnsan Hakları Sözleşmesi çalışmaları yapılıyor." ifadelerini kullandı.
Kaynak: AA