'İcranın Mecrası Ve İstanbul'da Müziğin Kesişen Kimlikleri' Konferansı Başladı

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. M. Baha Tanman: 'Konferansta İstanbul'daki farklı çevreler ve cemaatlerin müziklerine ilişkin çok ilginç bildiriler dinleyeceksiniz' Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol: 'Bu konferansın İstanbul'da müziğin hangi ortam ve mekanlarda kimler tarafından icra edildiği, bestecileri ve müziği kimlerin desteklediği, müziğin halkın eğlencesinde ne şekilde yer aldığı, kent içindeki varlığı ve yaygınlığı, nasıl kağıda döküldüğü ve hangi terimlerle tartışıldığı gibi konuları disiplinler arası bir yaklaşımla değerlendirerek bu alana yeni ışıklar tutacağına inanıyorum'

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü bünyesinde hayata geçirilen Derya Türkan'ın koordinatörlüğündeki "İstanbul ve Müzik Araştırma Programı"nca (İMAP) düzenlenen "İcranın Mecrası ve İstanbul'da Müziğin Kesişen Kimlikleri" konferansı, Pera Müzesi'nde başladı.

Şehrin farklı dönemlerinde çeşitli toplulukların müzik algılayışını, müziğin icrasını ve tartışma kanallarını, tüm bunların şehir içindeki hareketini ve şehre dair anlatılarını ele alacak konferansın açılışında konuşan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. M. Baha Tanman, kuruldukları 2007'den bu yana İstanbul'un Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini kapsayan tarih, arkeoloji, mimari ve farklı kültür ürünlerine ilişkin yoğun bir araştırma, yayın ve sergi gerçekleştirdiklerini söyledi.

Tanman, bu süreçte 42 yayın çıkardıklarını, 29 sergi açtıklarını ve yüzden fazla etkinlik düzenlediklerini aktararak, "Ayrıca söz konusu konularda araştırma yapanlara da burslar sağlandı. Bu arada yaklaşık 40 bin kitap, 15 bin süreli yayını içeren oldukça zengin içerikli bir kitaplıkla, yüz bini aşkın malzemeden oluşan bir arşiv meydana getirildi." dedi.

Enstitü olarak geçen yıl İMAP'ı oluşturduklarını belirten Tanman, "Bu program, İstanbul'da yüzyıl içinde üretilmiş bütün müzik türlerini kapsıyor. 'İcranın Mecrası ve İstanbul'da Müziğin Kesişen Kimlikleri' konferansında da İstanbul'daki farklı çevreler ve cemaatlerin müziklerine ilişkin çok ilginç bildiriler dinleyeceksiniz." diye konuştu.

- "Konferansın bu alana yeni ışıklar tutacağına inanıyorum"

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol, müziğin vakıf adına önemli bir alan olduğunu dile getirerek, Pera Müzesi'nin kuruluşundan bugüne, oda müziğinden pop, caz, rock ve etnik müziğe, deneysel müzikten Türk müziğine uzanan geniş bir alanda onlarca etkinlik gerçekleştirdiklerini anlattı.

Birol, konser faaliyetlerini, İMAP çerçevesinde bilimsel çalışmalarla taçlandırmak istediklerini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bugünkü konferans İMAP çerçevesinde bir yıla yakın süredir çalışarak düzenlediğimiz, uluslararası, kapsamlı bir bilimsel etkinliktir. Bu konferansın İstanbul'da müziğin hangi ortam ve mekanlarda kimler tarafından icra edildiği, bestecileri ve müziği kimlerin desteklediği, müziğin halkın eğlencesinde ne şekilde yer aldığı, kent içindeki varlığı ve yaygınlığı, nasıl kağıda döküldüğü ve hangi terimlerle tartışıldığı gibi konuları disiplinler arası bir yaklaşımla değerlendirerek bu alana yeni ışıklar tutacağına inanıyorum."

- "1980'lerin başında İstanbul'un çizdiği negatif yüzdü"

Törende, Balkanlar, Orta Doğu ve özellikle Türkiye'deki popüler müzik ve kültür üzerine çalışmalarıyla tanınan Dr. Martin Stokes de "Bir Etnomüzikoloğun İstanbul'u" başlıklı sunumunu yaptı.

Stokes, üniversiteye başlamadan önce Kudüs'e gitmek istediğini, fakat Kudüs'e gidemeden yaklaşık 35 yıldır İstanbul'da kaldığını söyledi.

Konuşmasında İstanbul fotoğrafları eşliğinde sunum yapan Stokes, "1980 İstanbul'u bir arabesk şehirdi. Aynı zamanda askeri darbe olan bir şehirdi. Bir yıl sonra İstanbul Üniversitesinin Yabancı Diller Okulu'na Türkçe öğrenmek için geldim. Birkaç yıl sonra da sosyal antropoloji yüksek lisansımı tamamlayarak pek de değişmeyen İstanbul'a geri döndüm. O dönem antropolojiden, etnomüzikolojiden ve popüler müzik çalışmalarından insanlar bir şey çıkarabiliyordu. Bütün bunlara baktığınızda aslında İstanbul'un çizdiği tablo, negatif bir tabloydu ve sınırlıydı." ifadelerini kullandı.

Stokes, o yıllarda İstanbul'un bugünün Zimbabve'sini andırdığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Yani İstanbul, bir göç, iş ve emek şehriydi. Bu şekilde olan şehirlerde yapılan çalışmalar, özellikle müzik ve dans, her zaman fonksiyonel bir rol oynuyor. Popüler müzik çalışmaları açısından bakacak olursak İstanbul, belki Şikago'ya benziyordu. Geleneklerin erozyona tabii olması durumu vasat bir şekilde görünüyordu. Şehirdeki ifadeye dayalı kültürün rolü, mesela müzik ve dans büyük ölçüde fonksiyoneldi. Benim İstanbul'la ilgili bir proje yürütme hevesim de bu süreçte 2 engelle karşılaştı. Biri 1980'lerin başında İstanbul'un çizdiği negatif yüz, ikincisi sosyal ve bilimsel bir konsept olarak şehrin negatifliği."

O dönemde insanların arabeski bir müzik türü olarak algılamadığından bahseden Stokes, "Yıllar boyunca arabeski bir müzik dalı olarak anlatmaya çalıştım ama bunu bir türlü beceremedim. Zaman içinde geliştirilmiş olan bir müzik. Bir kayıt stüdyosunda şekillendiriliyor. Peki güfte bunun tam olarak neresinde, kimler yazıyor ve hitap ettiği kitle kimdi? Etnomüzikoloji henüz bunların yanıtını verebilecek seviyede değildi. Fakat burada bana şehirdeki müzik fikri yavaş yavaş ilginç gelmeye başlamıştı." dedi.

- "Kendi hızlı değişimine ve dönüşümüne şaşıran bir İstanbul"

Dr. Martin Stokes, arabeskin uluslararası çevrede de ele alındığını ve bu anlamda ilk olarak Arap müziğini öğrenmeye çalıştığını dile getirerek, şunları anlattı:

"Hala dokunulmadan duran tek bir İstanbul var. Ben bu durumu sürekli sistematik olarak sorgulamaya devam ediyorum. Bu İstanbul, Orhan Gencebay'ın eserlerinde temsil ettiği şehir. Yani kırsaldan kente göç sonucunda oluşan modernleşme şehri. Mesela 'Batsın Bu Dünya' gibi şarkılarla, filmlerle temsil edilen dükkanlardan, evlerden, bahçelerden, yollardan ve taşıtlardan oluşan bir şehir. Bir taraftan da kendi hızlı değişimine ve dönüşümüne şaşıran bir İstanbul diyebiliriz. Şehri merkezi bir konu haline getiren İstanbul. Şehirle ilgili filmler çekmek, romanlar yazmak, şarkılar yapmak gibi. Özellikle Osmanlı'da bu durum şehrengiz geleneğinde vardır. Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yahya Kemal'i de düşünürseniz, onların da sürekli bütün bu yüzyıl boyunca şehri tema yaptıklarını görürsünüz."

Yarın da devam edecek olacak konferansta, "Müziği Kaydetmek: Geçmişin Ses Manzaralarından Notalar ve Arşivler", "Bir Kimlik Veçhesi Olarak Müzik" ve "Kültürlerarası Müzik" panelleri gerçekleştirecek.

Konferans kapsamında ayrıca İstanbul Araştırmaları Enstitüsüne bağışlanan Nuri Duyguer ve Alaeddin Yavaşça koleksiyonları üzerine yapılan çalışmaların detayları akademik çevrelere ilk kez sunulacak.
Kaynak: AA