ANALİZ - Etiyopya-Eritre Uzlaşması Afrika'nın Sorunlarına Ümit Olabilir Mi?

Etiyopya ile Eritre'nin, kanlı savaşlara yol açan sınır anlaşmazlığı konusunda anlaşmaya varmaları, sömürge döneminin mirası olarak kronik sınır anlaşmazlıklarının yaşandığı Afrika için bir ümit olabilir Sömürgecilikle birlikte kıtadaki etnik grupların bazıları yönetimde söz sahibi yapılıp diğer gruplar dışlanarak bağımsızlık sürecinin başlamasından günümüze kadar olan istikrarsızlığın temelleri atılmış oldu Afrika’da gerek sınır anlaşmazlıkları gerekse bu anlaşmazlıklardan su paylaşımı gibi alt başlıklar kıtanın gündemini bağımsızlık sonrası dönemde önemli ölçüde meşgul etmekte Afrika ülkeleri sınır anlaşmazlıkları gibi sorunları çözmeyi başarır, bölgesel ve kıtasal barış ve istikrarı Etiyopya ve Eritre örneğinde olduğu gibi sağlayabilirse, yeni dünya düzeninin oyun kurucusu olacaktır.

OSMAN KAĞAN YÜCEL - Etiyopya ile Eritre arasında Eritre’nin bağımsızlık ilanı sonrasında başlayan sınır anlaşmazlığı, Eritre Devlet Başkanı Isaias Afewerki ve Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in barış ve dostluk deklarasyonu imzalamasıyla sona erdi. İki ülke arasında çatışmaya dönüşen ve 80 bin civarında insanın ölümüyle sonuçlanan savaştan yıllar sonra gelen barış, Afrika’nın diğer sınır anlaşmazlığı yaşayan ülkelerine model olabilirse, Afrika kıtası kolonizasyon ve dekolonizasyon süreçleri sonrasındaki prangalarından kurtularak, zengin insan ve doğal kaynakları ile yeni dünya düzeninde en güçlü oyuncularından biri olabilme imkânını yakalayabilir.

Bu gelecek vizyonunun ışığında, Afrika’nın kronikleşmiş sorunlarından olan sınır anlaşmazlıklarını Etiyopya-Eritre arasındaki çatışma ve normalleşme sürecinin tarihsel arka planına göz atmakta fayda var. Nitekim hem kıta genelindeki hem de Etiyopya-Eritre arasındaki sınır anlaşmazlıklarının temelini, Afrika’daki kolonizasyon hareketlerinde bulmak mümkün.

- Kolonizasyon öncesi Afrika’da sınırlar

Sömürgeciliğin başlıca hedefi ‘sömürü’ fikri olsa da, tarihte ve günümüzde bu role bürünmüş güçlerin ‘medenileştirme’ ve ‘refah getirme’ retoriğini Afrika özelinde sıkça dillendirdikleri biliniyor. Batılıların oluşturdukları mite göre, Afrika kolonizasyon öncesi sınırları olmayan, kendi kurumları ve yönetim fikri olmayan medenileşme sürecine tabi olmamış bir topluluktu. Bu sebeptendir ki sömürgeci güçler, Afrika kıtasına medeniyet ve ticareti entegre etmek ile övünürlerdi. Fakat bu güçlerin tarih yazımı aracılığıyla oluşturdukları algıların aksine, Afrika kendi içinde sınırları olan, medeniyet ve ticaret gibi süreçlerde küresel olarak geri kalmamış hatta dönem dönem öncülük etmiş, kendi kurum ve yönetim fikrine sahip bir kıtadır. Afrikalı milliyetçi düşünür J. E. Casely, “İngilizler halkımızla ilişkiye geçmeden önce bile biz kendi kurumlarına sahip ve yönetimle ilgili kendi fikirlerimiz olan gelişmiş bir kavimdik” der. Casely’nin söylediği tarihi gerçekliğe paralel olarak, Afrika kıtasında kolonileşme öncesinde küçük avcı topluluklardan büyük ve zengin krallıklara kadar farklı toplum grubları ve yönetim modelleri mevcuttu. Tüm bu grup ve devletlerin yanında kıtada farklı dilleri konuşan kabile ve etnik gruplar, kendi yönetim biçimleri ve sınırları olan topluluklardan oluşmaktaydı. Otonom şehir devletleri, bölgesel ve küresel büyük devletler, dil ve kabile grupları bugünün tabiriyle ulus devlet sayılabilecek sınırlara sahipti.

- Etnisitenin, kabilelerin ve sınırların icadı

Afrika’da sınırların, farklı dil gruplarının, farklı etnik grupların mevcudiyeti koloni öncesinde de söz konusuydu. Fakat sömürgeciliğin kıtaya nüfuz etmesi ile etkin ve pratik yönetimi sağlamak için sınırlar, yeni kabileler icat edildi. Kıtada var olan kabileler ve etnik grupların bazıları yönetimde söz sahibi yapılıp diğer gruplar dışlanarak bağımsızlık sürecinin başlamasından günümüze kadar olan istikrarsızlığın temelleri atılmış oldu. Afrika kıtası kolonizasyon ile beraber tarihi seyir içinde sahip olduğu sınırları, kurumları, kendine özgü yönetim fikri ve biçimini kaybetti. Kolonileşmenin Afrika kıtasına verdiği tahribatın en önemli faturalarından biri bağımsızlık sonrası yaşanan sınır anlaşmazlıklardır. Günümüzde dünya üzerindeki sınır anlaşmazlıklarının büyük bölümü Afrika kıtasında baş gösteriyor. Bunun en önemli sebebi koloni döneminde Latince tabiriyle “creatio ex nihilio” adı verilen, adeta yoktan var edilen kabile ve etnik ayrımcılığın yanı sıra kıtanın siyasi ve coğrafi tüm sınırlarının tahrip edilmesidir.

Afrika’da gerek sınır anlaşmazlıkları gerekse bu anlaşmazlıklardan su paylaşımı gibi alt başlıklar kıtanın gündemini bağımsızlık sonrası dönemde meşgul etmektedir. Afrika’da Namibya ile Güney Afrika arasındaki Orange nehri sınır hattı anlaşmazlığı, Malavi ile Tanzanya arasındaki Malavi gölü anlaşmazlığı, Gine ile Fildişi arasındaki Kpeaba köyü anlaşmazlığı, Güney Afrika ile eSwatini (eski adı Svaziland) arasındaki Kangwane anlaşmazlığı, Sudan ile Güney Sudan arasındaki Kaka sahrası ve Heglig anlaşmazlığı, Mısır ile Sudan arasındaki Halâyib Üçgeni anlaşmazlığı, Kenya, Sudan ve Etiyopya arasındaki İlemi Üçgeni anlaşmazlığı, Kenya ile Güney Sudan arasındaki Nedapal anlaşmazlığı, Kenya ile Uganda arasındaki Minigo Adaları anlaşmazlığı, Burjina Faso ve Niger, Kamerun ve Nijerya, Fas ve Cezayir gibi ülkelerin de dahil olduğu sınır anlaşmazlıkları mevcut. Bu bağlamda Etiyopya ile Eritre arasındaki sınır anlaşmazlığı sebep olduğu savaş ve can kaybı bakımından dünya kamuoyunun yakından takip ettiği gelişmelerden biri.

Koloni güçlerinin şekillendirdiği ulus devletlere dayalı Afrika siyasi haritası kronikleşmiş sınır problemlerinin temelini oluşturmaktadır. Sınır anlaşmazlığı yaşayan ülkeler, problemli bölgeleri ulusal güvenlik meselesi olarak kabul ettiklerinden dolayı karşılıklı görüşmelerde sonuç çıkmaması ve orta yolun bulunamaması kıtadaki sınır anlaşmazlıklarını kronikleştirmektedir. Afrika Birliği, problemlerin çözümü için 2007 yılında “Sınır Programı” adı altında bir oluşuma giderek kıtadaki sınır anlaşmazlıklarının çözümü için bir dizi toplantı gerçekleştirmiş fakat 2016 yılında Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da yapılan son toplantıda, sınır çizimini 2022 yılına ertelemiştir. 2022 yılında yapılacak toplantılardan çıkacak sonuç sınır problemlerini çözmede başarılı olacak mı sorusu gündemdeyken Etiyopya ve Eritre yıllardır çatışma içinde oldukları sınır anlaşmazlığını çözmeye ve iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirme adımı attılar.

- Etiyopya-Eritre uzlaşması

Eritre, bugünkü Etiyopya ve Sudan’ın kuzeydoğusunu içine alan Habeşistan’ın bir parçası olarak tarihteki yerini almıştır. I. Dünya Savaşı’nda İtalyanların Habeşistan’ı kısa süreli işgali sonrasında bölgeden çekilmeleri sonrasın Batılı devletlerin isteğiyle Eritre, Etiyopya’ya bırakıldı ve kısa süre sonra ilhak gerçekleşti. 40 yılı aşkın sürede yaşanan mücadele sonrasında Eritre 1993 yılında yapılan referandum ile bağımsızlığını ilan etti. Fakat Etiyopya ile Eritre arasında siyasi ve askeri gerginlikler son bulmadı.

Etiyopya’nın 1998 yılında Badme bölgesine yaptığı askeri operasyon iki ülke arasında kanlı bir savaşın fitilini ateşledi. 2000 yılında Cezayir’de imzalanan barış anlaşmasıyla savaş son bulsa da Badme bölgesinin aidiyeti konusunda somut anlaşma olmadı. 2016 yılına kadar lokal ve kısa zamanlı devam eden çatışmalar 2018 yılı ile beraber yerini müzakere ve diplomasi trafiğine bıraktı. İki ülke liderlerinin 20 yıl sonra ilk defa bir araya gelmesi ile başlayan görüşmeler iki ülke ilişkilerinin normalleşmesinin yolunu açtı. Karşılıklı büyükelçiliklerin açılması, uçuşların başlaması, bölgesel kalkınma, barış ve işbirliğinin sağlanması için varılan mutabakat, Afrika kıtasının sınır anlaşmazlığı yaşayan diğer ülkelerine model olabilecek mi, bunu zaman gösterecek. Afrika ülkeleri sınır anlaşmazlıkları gibi sorunları çözmeyi başarır, bölgesel ve kıtasal barış ve istikrarı Etiyopya ve Eritre örneğinde olduğu gibi sağlayabilirse yeni dünya düzeninin oyun kurucusu olacaktır.

[Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da din, milliyetçilik ve İslami hareketler üzerine çalışmaları bulunan Osman Kağan Yücel, Afrika Araştırmaları Merkezi AFAM'da araştırmacı olarak görev yapmaktadır]

Kaynak: AA