GÖRÜŞ - Velayet-İ Fakih'in Jeopolitik Mühendisliğine Karşı Necef Ekolü

Necef Havzası, İran’ın başta Irak Şiiliği olmak üzere Arap Şiiliğini Velayeti Fakih sistemine angaje etme çabalarına karşı bir direnç noktası olmaya devam ediyor Şiiler üzerindeki etki alanını genişletme çabası karşısında Necef Havzası’nı büyük bir engel olarak gören rejim bu havzaya nüfuz etmek için her türlü çabayı gösteriyor Tahran kendi ideolojik çizgisinde hareket eden oluşumları Irak’taki siyasi entegrasyon sürecine dahil ederek ülke üzerindeki nüfuz ve etkinliğini kalıcı hale getirmek istiyor “Ne İran, Ne Amerika” sloganıyla İran ve ABD karşıtı bir retorik benimseyen Mukteda esSadr önderliğindeki Sairun ittifakının Irak 2018 genel seçimlerinde galip gelmesi Tahran’ı endişelendi.

HADİ KHODABANDEH LOUİ - Velayet-i Fakih rejimi 1979 devrimi sonrasında yayılmacı siyasi ideolojisi gereği İslam dünyasının liderliğine soyunsa da buna düşünsel bir temel geliştiremedi. Bu çabasında başarısız olan İran, doğal olarak bölgedeki Şiilere odaklanıp, Tahran güdümlü ağlar geliştirerek, Şiiler üzerindeki nüfuzunu artırmaya çalıştı. Bölge ülkelerindeki Şii toplulukların içinde bulundukları kötü sosyo-ekonomik şartları, kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı başaran İran, laik Şii akımlar ve Şii ilim havzalarına yön verecek siyasi düşünce üretiminde ise umduğu başarıyı sağlayamadı.

İran rejimi, Şii din adamlarını Velayet-i Fakih sistemine angaje etmek için yaklaşık 40 yıldır çaba sarf ediyor. Irak’taki Şii havzalarının Saddam Hüseyin tarafından uygulanan baskı sonucu neredeyse kapanma noktasına gelmesi, İran açısından Şiiliğin düşünsel ve itikadî boyutunu kendi tekeline almak için büyük bir fırsat olarak görüldü.

Şiiler açısından Mekke ve Medine’den sonra en kutsal mekan olan Necef’teki ilim havzası, Baas rejiminin baskıları neticesinde gerilerken, İran Devrimi’yle birlikte İran’daki Kum Havzası ise yükselişe geçti. Necef’in pasif bir konuma itilmesi ve buradaki müçtehitler ve dini mercilerin devre dışı bırakılması daha önce Şii fıkıh eğitimi almak için Necef’e giden farklı Şii topluluklardan öğrencilerin Kum’a yönelmelerini sağladı ve bu sürecin sonunda Kum en güçlü Şii eğitim merkezi haline geldi.

Humeyni’nin Velayet-i Fakih teorisine karşı Türk kökenli Ayetullah Şeriatmedari gibi büyük ayetullahların gösterdiği muhalefete rağmen, Humeynici güçler devlet imkanları ve anayasal düzeni araçsallaştırarak Kum Havzası’nda baskın akım olarak öne çıktılar. Velayet-i Fakih rejiminde tüm dini otoritelerin tekelde toplanmasıyla, Kum’daki taklit mercileri özerk statüsünü kaybetti ve merciilik büyük ölçüde Velayet-i Fakih’e tâbi hale geldi. Bu ortamda Velayet-i Fakih rejimi siyasal ve dini alanlarda büyük ayetullahların belirleyiciliğini kısıtlayarak Kum Havzası’nın resmî ideoloji dairesi dışına çıkmasına izin vermedi. Bu şekilde Kum Havzası, kurucu ideolojiyi rasyonalize etmek ve ona dini meşruiyet kazandırmak çerçevesinde hareket etme mecburiyetinde bırakıldı. Kum ekolü siyasetle iç içe girdi ve Şiiliğe düşünsel anlamda yön verme pozisyonunu kaybetti. Başka bir ifadeyle devrimden sonra gündelik siyasete müdahil olan Şii din adamları fikri sahada dar bir çerçeveye hapsedildiler.

- Necef ile Kum havzalarının farklı yönelimleri

Buna karşın Saddam sonrası Irak’ta yavaş yavaş toparlanmaya başlayan Necef Havzası ise bu süreçte siyasete karşı mesafeli durdu ve Irak’ın toprak bütünlüğü ve ulusal güvenliğinin korunmasını icap eden istisnai durumlar dışında, fazla siyasi çıkışlarda bulunmadı. Nitekim Ayetullah es-Sistani, Amerikan işgali sonrasında yönetimin Iraklılara devredilmesi ve demokratik bir sistemin kurulması sürecinde belli bir cenahı desteklemek yerine milli bir tutum sergiledi. Zira Sistani Sünniliğin Irak’ta ulusal kimlik ve Irak milliyetçiliğinin inşasındaki güçlü rolünün farkındaydı. Bu yüzden Sistani, Sünni nüfusu ötekileştiren devletçi ayetullahların aksine, Şii fıkhı temelinde bir devlet kurma girişiminde bulunmayarak, Iraklıları “toplumdaki çeşitliliğe saygı duymaya” davet etti. Velayet-i Fakih’in tepeden inme teokratik devlet modeline karşı Necef ekolü Iraktaki tüm etnik ve dini azınlıkların katılımından meydana gelen çoğulcu bir yapıyı savunuyor. Başka bir ifadeyle Humeyni’nin “düzenin İslamiliğini” önceleyen görüşünün aksine Necef ekolü daha çok bireysel dindarlık üzerinde durmaktadır. Sistani’nin bu tutumu, Veliyyi Fakih’i tüm yasaların üstünde tutan ve vesayetçi bir mahiyet taşıyan Velayet-i Fakih rejiminin Iraklılara bir model oluşturmasına engel oldu.

Necef Havzası’nın Irak başta olmak üzere diğer ülkelerdeki Şiiler üzerindeki etkisi, 1979’dan beri kendi ideolojisini Şiilere aşılamaya çalışan Velayet-i Fakih rejimini rahatsız etti. Devletin bütün imkanlarından yararlanan Kum Havzası düşünsel üretimle dünya Şiiliğine yön verme konusunda Necef’in saygınlığına erişemediği gibi Devrim Rehberi Ali Hamaney de Şiiler tarafından Sistani kadar saygın bir taklit mercii olarak kabul görmedi.

Şiiler üzerindeki etki alanını genişletme çabası karşısında Necef Havzası’nı büyük bir engel olarak gören rejim bu havzaya nüfuz etmek için her türlü çabayı gösteriyor. Bu doğrultuda Kum, bölgede açtığı sivil toplum kuruluşları ve dini vakıflar aracılığıyla Şii talebelere burs imkânı sağlıyor, Şii kutsal mekanlarını restore ediyor ve sosyal yardım faaliyetleri yürütüyor. Fakat Necef’in gerek çoğulcu örgütlenme yapısı gerekse zengin ilmi geçmişi ve gündelik siyasete karşı mesafeli duruşu İran’ın başta Irak Şiiliği olmak üzere Arap Şiiliğini, Velayet-i Fakih sistemine angaje etme çabalarına karşı bir direnç noktası olmaya devam ediyor.

Şii siyasi düşüncesi sahasında fikri üstünlük kuramayan İran, Şii gençliğinin mezhepsel aidiyet duygularını kabartarak Iraklı kimliğini geri plana itmeyi amaçladı. Nuri el-Maliki gibi Tahran güdümlü politikacıların Sünni Iraklılara siyaset kapısını kapatması ve milliyetçi kimliğiyle öne çıkan Şii politikacıları pasifize etmesi, İran’ın söz konusu stratejisi kapsamında değerlendirilebilir. DEAŞ gibi örgütlerin ortaya çıkışı İran’ın mezhepsel kimlikler üzerinden kurduğu stratejinin, Şiiler nezdinde kısmi destek bulmasına zemin hazırlasa da Hamaney'in DEAŞ’e karşı seferberlik çağrıları, Ayetullah es-Sistani’nin savunmaya dair fetvası yayınlanana kadar Irak Şiileri arasında karşılık bulmadı. DEAŞ’ın Bağdat’a doğru ilerlediği sırada İran’ın fırsat kovaladığının farkında olan Ayetullah es-Sistani, Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin ziyaret talebini “konuşmak için mi geliyorsun dinlemek için mi geliyorsun?” diyerek manidar biçimde reddetti. Sistani, Süleymani’nin “kutsalları savunmak” adına Irak’ta bulunduğuna dair söylemleri kabul etmekle beraber, Tahran’ın Irak içişlerine karışmasından Necef’in rahatsızlık duyduğunu Hamaney’e iletmiştir.

- Irak'taki İran nüfuzu ve Sadr farktörü

Bununla birlikte Necef, Velayet-i Fakih rejiminin Bedir Örgütü, Asaib-i Ehli Hak ve Ketaib Hizbullah gibi Şii milis güçlerini Haşdi Şabi çatısı altında toplayarak Irakt’ta kendi stratejik çıkarları doğrultusunda kullanmasına engel olamadı. Tahran kendi ideolojik çizgisinde hareket eden bu oluşumları, Irak’taki siyasi entegrasyon sürecine dahil ederek ülke üzerindeki nüfuz ve etkinliğini kalıcı hale getirmek istiyor.

Ancak İran sahadaki etkinliğini, Irak’taki siyasal sürece taşıyamıyor. Nitekim son yıllarda İran destekli siyasi partiler, Irak seçimlerinde istediği başarıyı elde edemedi, üstelik İran’ın giderek artan müdahaleci tavrı Iraklı Şiilerin bile tepkisine yol açtı. “Ne İran, Ne Amerika” sloganıyla İran ve ABD karşıtı bir retorik benimseyen Mukteda es-Sadr önderliğindeki Sairun ittifakının Irak 2018 genel seçimlerinde galip gelmesi Tahran’ı endişelendi. Bir zamanlar İran müttefiki olan Sadr, Haşdi Şabi milis gücünü temsil eden Fetih Bloku'nu İran işbirlikçisi olmakla suçlayarak laik ve hatta komünist partilerle ittifak kurmayı tercih etti. Bununla birlikte seçimden önce İran’ın, Irak’ta “Şii-laik ittifakına izin veremeyiz” şeklindeki açıklaması bir taraftan Tahran’ın müdahaleci politikasını açıkça ortaya koyarken diğer taraftan da Bağdat’ta Tahran çıkarlarını gözetecek bir hükümet kurulması için çabalarını sürdüreceğini gösteriyor. İran’ın tahripkâr müdahalelerinde ısrar etmesi ve buna karşı milliyetçi Şii tabanın direnmesi durumunda bölgedeki mezheplerarası çatışmanın yeni bir tür mezhep içi çatışmaya -Velayet-i Fakih taraftarı Şiilerle onlara karşı olanlar- dönüşmesi muhtemeldir. Bu noktada İran karşıtlığıyla yükselen Mukteda es-Sadr hareketi önem kazanıyor. Zira şu an 88 yaşında olan Sistani sonrası Necef’te oluşacak otorite boşluğu göz önüne alındığında, Irak’ta Tahran’ın nüfuzunu genişletme çabalarına karşı, Sadrcılar tek önemli direniş noktası olarak öne çıkıyor.

[Hadi Khodabandeh Loui, İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Şiilik Araştırmaları koordinatörlüğünde araştırmacı olarak görev yapmaktadır]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: AA