105 Ülke, 154 Konfederasyondan Küresel Dayanışmaya Çağrı Açıklaması 'Emperyalizme İsyan, Filistin'e Destek'

’İnsan, Emek ve Küresel Rekabet Uluslararası Kongresi’nin sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede, Filistin halkıyla dayanışma içinde olunduğu vurgulanırken, ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı kınandı. Bildirgede ayrıca küresel eşitsizliklere karşı mücadele, sosyal diyalogun artırılması ve emek temsilcilerinin birleşmesi çağrısında bulunuldu.

105 Ülke, 154 Konfederasyondan Küresel Dayanışmaya Çağrı Açıklaması 'Emperyalizme İsyan, Filistin'e Destek'
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu’nun da açılış programına katıldığı ’İnsan, Emek ve Küresel Rekabet Kongresi’nde, ’Sosyal Diyalog, Sürdürülebilir Kalkınma ve Göç, İş gücü Sömürüsü, Küresel Rekabet, İnsana Yakışır İş, Şiddet ve Taciz’ başlıklarıyla gerçekleştirilen oturumlarda, çalışma hayatının, emek örgütlerinin ve emek kesiminin sorunları ve çözüm önerileri tartışıldı.

İstanbul’da 4-5 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen İnsan, Emek ve Küresel Rekabet Uluslararası Kongresi’nin sonuç bildirgesi açıklandı. 105 ülkeden 154 konfederasyonun ve 286 sendika liderinin katılımıyla gerçekleştirilen kongrenin sonuç bildirgesinde, küresel eşitsizliklere mücadele vurgusu yapıldı. Bildirgede, "Tenimizin rengi ayrı olsa da, terimizin rengi aynı" temasıyla, emeğin küresel dayanışması ve işbirliği çağrısında bulunuldu.

Özgür Filistin ile dayanışma içinde olunduğu vurgusunun yapıldığı bildirgede, "Güçlü Filistin halkının özgürlük için verdikleri mücadelede, dayanışmamıza devam ediyoruz. Filistin’in bağımsızlığını, Filistinlilerin özgürlüğünü hiç kimse inkar edemez. Amerikan yönetiminin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararına, hep birlikte karşı duruyoruz" ifadelerine yer verildi.

Sonuç bildirgesinde, Brezilya’da tutuklu bulunan eski Devlet Başkanı Lula ile ilgili olarak, "Lula politik bir mahkumdur ve ivedilikle serbest bırakılmasını ve Brezilya halkı için demokrasinin yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz" çağrısı yapıldı.

’İnsan, Emek ve Küresel Rekabet Uluslararası Kongresi’nin sonuç bildirgesi şu şekilde:

"Uluslararası İnsan, Emek ve Küresel Rekabet Kongresi, Memur Sendikaları Konfederasyonu (Memur-SEN) ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAIE) tarafından, 4-5 Mayıs 2018 tarihleri arasında, İstanbul, Türkiye’de gerçekleştirilmiştir. Kongre, dünyanın her tarafından 105 ülkedeki 154 konfederasyonu bir araya getirmiştir. Katılımcılar, kıtalarda, bölgelerde ve ülkelerde emek mücadelesine öncülük etme sorumluluğunu üstlenmeyi taahhüt etmişlerdir. Kongre, ’Tenimizin rengi ayrı olsa da, terimizin rengi aynı’ bakışını ortaya koymuştur. Aralarındaki farklılıklar, emek tarafı sendika ve konfederasyonları arasındaki işbirliğine engel olamaz. Kongrenin temel amacı, Sosyal Diyalog, Sürdürülebilir Kalkınma, Göç, İş gücü Sömürüsü, Küresel Rekabet, İnsana Yakışır İş, Şiddet ve Taciz başlıkları üzerinden emek tarafı konfederasyon ve sendikalarının karşılaştıkları temel sorunları tartışmaktı.

Tüm sektörlerde anlaşmazlıkların çözümü için adil olan mekanizmalar sağlamak, devletlerin görevidir

Bu doğrultuda, kongrede aşağıdaki kararlar alınmıştır:

Sosyal diyalog, toplumun çıkarlarını somutlaştırmak ve temsil etmekte kullanılan, sürdürülebilir kalkınma için çok önemli bir araçtır. Sosyal diyalogun yalnızca gerçekleştirilmesi değil yerel, ulusal, bölgesel ve küresel düzeylerde geliştirilmesi de çok önemli olduğu gibi birliklerin, çalışanların ihtiyaç ve refahları için bir ses olma ve her durumda ve her yerde onların çıkarlarını korumak için üstlendikleri önemli rolün farkında olmaları da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, devletleri, kamu politikaları hakkındaki tartışma süreçlerinde, sendikalar da dahil olmak üzere geniş ve belirleyici sosyal diyalog yapılarının yaratılması ve teşvik edilmesi süreçlerine yalnızca resmi biçimde değil, gerçekten dahil etmek gerekmektedir. Bu yapıların mevcudiyetlerine ek olarak, sosyal katılımın ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmeleri ve belgelerinde somutlaşan sosyal diyalogun temel prensiplerine saygı göstererek, mümkün olduğu kadar geniş çaplı olmasını sağlamak gereklidir. İş-sermaye ilişkisindeki gerçek çatışmalara aracılık etmeleri ve sosyal adalet arayışındaki her aktör arasındaki farklılıkları ve eşitsizlikleri kabul ederek, tüm sektörlerde anlaşmazlıkların çözümü için adil olan mekanizmalar sağlamak, devletlerin görevidir.

Sermaye ve emek ilişkisinin bazı durumlarda çatıştığı, dinamik ve sosyal diyalogun yalnızca sayısal olarak değil, kurumsal yeterlilik bağlamında da tek tip olmasının gerekebildiği bir sistemde, bu süreçte etkin olarak rol alabilmek için emek örgütlerinin bazı unsurlara dikkat etmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bunlardan ilki olan politik güçlerin kapsamı, yalnızca iş birliği sayısını arttırmak, emekçiler ve sendikaları arasındaki ilişkileri güçlendirmek ile mümkündür. Bu bağlamda kadınların, gençlerin ve kayıt dışı ekonomide yer alan diğer çalışanların organize edilmesi, yalnızca sendika yapılarının güçlendirilebilmesinin en sürdürülebilir yolu değil, aynı zamanda gelecekteki uyumluluklarının sağlanabilmesinin de garantisi olacaktır.

İkinci unsur, liderlerin sürekli olarak gelişiminin sağlanması, bu sayede yalnızca güçlükler ile baş etmek için hazır olmalarını değil, aynı zamanda gerçek sosyal diyalog ile sağlanan fırsatlar ile emek kesimine refah sağlayabilmelerine imkan tanımak, bu sayede tüm insanların onurlu bir biçimde yaşayabileceği bir toplumun inşasına önderlik etmelerini sağlamaktır.

İnsana yaraşır iş, sosyal adalet arayışının en önemli aracıdır

Küreselleşmenin, devletlerin, insanların gelişimini ve onurunu teşvik edici yeterliliklerini küresel hale getiremediğini göz ardı edemeyiz. Paranın küresel olarak hareket halinde olduğu gerçeğine rağmen, gelişimin birçok yönünün herkes için erişilebilir olmadığı, bir gelişim planının hayata geçirilebilmesi için ekonomik ve hatta doğal kaynaklara erişimin tüm kesimlere aynı şekilde sağlanamadığı gerçeğinin farkında olmak önemlidir. Erkek ve kadınların çalışma koşulları tüm ülkelerde aynı olmadığı gibi eşitsizliklerin üstesinden gelmek ve adalet arayışı konusunda kamu politikaları oluşturabilme kabiliyeti de tüm uluslar için aynı düzeyde değildir.

Bu eşitsizlikler, küreselleşme ve gelişim tartışmalarının odak noktası haline gelmediği sürece, sosyal adaletten bahsetmek mümkün değildir.

Eşitsizliklerin gün geçtikçe arttığı ve kapitalist düzenin düşmanca bunları sömürdüğü, insanların gerçek ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmadan ağır pazarlama stratejileri ile tüketim ihtiyaçları yarattığı ve çalışan insanların bu önemsiz zaruretleri karşılayabilmek için her geçen gün daha fazla çalışmak zorunda kaldığı bu mevcut durumda, sendikal hareketin önemi gün geçtikçe artmaktadır.

Bu soruya cevap bulabilmenin ilk adımı, sendikal hareketlerin ortak paydalarda birleşmesinden geçmektedir. Yerel eşitsizlikleri azaltmak için küresel olarak işbirliği kurmak, bu adaletsiz sisteme biraz da olsa adil olma imkanı kazandırabilir ve toplumlara somut kazançlar sağlayarak ulusların daha hakkaniyet sahibi gelişim göstermelerine imkan tanıyabilir.

Dünyanın tüm kıtalarında yoğunlaşan mali sermayenin hakimiyeti de, sendikal hareketlerin gündeminde yer almalıdır. Şirket stratejileri küresel ise emekçilerin buna cevabı da küresel olmalıdır.

Emek, küresel üretim sisteminde bir gider olarak görülmemeli, emekçilere, kar etmekten başka hiç bir amacı olmayan aç gözlü girişimlerin fiyat biçebileceği birer ürün muamelesi yapılmamalıdır. Ülkeler, artık şirketlerin çıkarları yüzünden bu ahlaksız çıkarları için hareket etmeye devam edemeyecek, ekonomik, sosyal ve çevresel adaletteki görevlerini yerine getirmek için, yalnızca mevcut dünyamızın değil, aynı zamanda geleceğimizin de sürdürülebilir olmasını garanti edecek olan sürdürülebilir gelişim gündemleri uygulayacaklardır.

Acilen bir yaklaşım değişikliği gerekmektedir. Ve bu yaklaşım değişikliği, sermayenin gücü ile yüzleşebilmemizi sağlayabilecek olan uluslararası işbirliği prensiplerine dayalı emek tarafı konfederasyon ve sendikaları tarafından yönlendirilmelidir.

İnsana yaraşır iş, sosyal adalet arayışının en önemli aracıdır ve bunun tüm yönlerine hükümetler, işverenler ve emek örgütlerince saygı duyulması gerekmektedir.

Bu bağlamda emek örgütlerinin, iş hayatının temel ilkeleri, çalışma hakları, güçlü ve sürdürülebilir sosyal koruma katmanları bağlamlarında sosyal diyalogu güçlendirerek daha fazla ve daha iyi koşullarda işler yaratması gerektiğini biliyoruz.

Şiddet ve tacizin her katmanı ile mücadele edecek olan ilk kişiler olmak, sendikaların görevidir

Kongre, iş yerinde şiddet ve taciz konularının hem ’İnsana Yakışır İş Gündeminin’ hem de SDG 2030 (Sürdürülebilir Kakınma Hedefleri 2030) Gündeminin bir parçası olduğunun altını çizmiştir. ILO’nun İnsana Yakışır İş Gündemi ile ilişkili biçimde, özellikle iş yerlerinde meydana gelen, kadınlara ve erkeklere karşı uygulanan her türlü şiddet ile mücadele etme kararlılığı, ILO ve buna bağlı bileşenler tarafından güçlü biçimde gösterilmektedir.

Ancak, kadınlar orantısız biçimde güç ilişkisi eşitsizliklerine maruz kalmakta, daha düşük ücretler ile çalıştırılmakta, genellikle daha az sayıda kadın istihdam edilmekte ve ev işleri gibi kayıt dışı işlerde çalışmakta, her gün fiziksel, duygusal ve psikolojik şiddete maruz kalmaktalardır.

Sonuç olarak, şiddet ve tacizin her katmanı ile mücadele edecek olan ilk kişiler olmak, sendikaların görevidir.

Emek tarafı konfederasyon ve sendikaları, konumları veya nüfuzlarına bakılmaksızın bu yersiz eylemleri kınayıcı, kadınları ve/veya erkekleri şiddetle taciz edenleri etkili şekilde cezalandırıcı önlemler almalıdır.

Emek örgütleri, politikaların geliştirilmesi yoluyla kadınlara yönelik şiddet ve tacize karşı mücadelenin sürdürülebilirliğini teşvik etmelidir. Alınabilecek en önemli tedbir, her ülkede her iş yerinde tüm seviyelerde, kadınlara aynı iş için erkeklerle aynı ödeme yapıldığını garanti altına almak olabilir.

Emek örgütleri, şiddet ve taciz sorunlarını ortadan kaldırmanın toplu sözleşme süreçlerine dahil edildiğinden emin olmalıdır.

İş yerlerinde şiddet ve tacizin etkili şekilde bitirilmesi için kadınlar tüm karar verme süreçlerine dahil edilmelidir.

Katı yasal altyapı, sürekli eğitim, kamu girişimleri ve sosyal ortaklıklar, herkes için her yerde güvenli çalışma yeri sağlamak için eşit önlemlerdir.

Çocuk işçiliği, kapitalist açgözlü sistemimizin karanlık yanını gösterir ve her ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırılmalıdır.

Sosyal diyalog, işçi göçü politikasının merkezinde olmalıdır

Kongre, ekonomik neo-liberal modelin, sorumsuzca güvencesiz çalışma koşullarını teşvik ettiğini ve gelişmekte olan ülkelerde düzgün iş eksikliği nedeniyle göçmen akımlarındaki artışın ana nedenlerinden biri olduğunu gözlemlemiştir. Bu nedenle, insanlar çaresizlikten ve daha iyi koşullar aramak için göç etmek zorunda kalıyor.

Genellikle iş gücü göçü, bölgesel entegrasyonun ve global ekonomik işbirliğinin katalizörü olabilir. Ancak, düzgün işlerin ciddiyaygın eksikliği ve kayıt dışı, standartın altında ve çok sıklıkla kötü niyetli çalışma ve istihdam ilişkileri mevcuttur. Mevzuat standartları ve tedbirlerinin genel olarak eksikliği veya bunların uygulanmaması, göçmen işçiler için önemli riskler doğuruyor, genellikle kayıt dışı ve sömürücü çalışma ilişkileri ve korunmasız çalışma şartlarına maruz kalıyorlar.

Göçmenlerin genellikle kirli, tehlikeli ve onur kırıcı işlerde çalıştığı görülmüştür, bazıları için göç olumlu ve güçlendirici bir deneyimken, birçok göçmen insan hakları ihlalleri, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve sömürüye katlanmak zorunda kalıyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü Konferanslarıyla uyum içindeki ’Göçe Hak Temelli Yaklaşımı’ teşvik etmeliyiz, göçmenlerin korunmasını güçlendirmeliyiz ve hedef ülkelerdeki yabancı düşmanı veya ırkçı saldırıları gibi tehditlere karşı durmalıyız. Adaletsiz global ekonomik ve ticari sistemlerle, emekçiler için sürdürülebilir bir gelişmeyi öne sürmek için mücadele etmeli ve ilgili ülkelerde hükümetlerin, iş dünyasının, iş verenlerin, emek tarafı örgütlerinin ve büyümeyi etkileyici ve makul işler yaratıcı çözümler sunabilecek diğer paydaşların etkili katılımı için kampanya düzenlemeliyiz. Sosyal diyalog, işçi göçü politikasının merkezinde olmalıdır.

Filistin’in ve Filistinlilerin özgürlüğünü hiç kimse inkar edemez

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Adil Göç Gündemi çerçevesinde, emek örgütlerinin göçmen emekçilerin haklarını savunma ve teşvik etme kapasiteleri güçlendirilmelidir.

Güçlü Filistin halkının özgürlük için verdikleri mücadelede, dayanışmamıza devam ediyoruz. Filistin’in ve Filistinlilerin özgürlüğünü hiç kimse inkar edemez. Amerikan yönetiminin Kudüs büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kararına, hep birlikte karşı duruyoruz.

Lula politik bir mahkumdur ve ivedilikle serbest bırakılmasını ve Brezilya halkı için demokrasinin yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz. "
Kaynak: İHA