'Aidiyet Ve Yabancılaşma Sarkacı Olarak Dil' Söyleşisi

'10. İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali' kapsamında gerçekleştirilen söyleşide Maryam Madjidi ve Tarık Tufan konuşmacı olarak yer aldı Yazar Madjidi: 'Dünyadaki tüm adaletsizliklere rağmen şiirsel bir dil var ve bu bir güzelliktir. Bu güzelliğin olması insanların bu adaletsiz dünyaya karşı direnmesini sağlıyor bence' Yazar Tufan : 'Bir edebiyatçı için dil, neredeyse bir hava, su kadar vazgeçilmez bir şeydir. Bütün hayatınızı, varoluşunuzu, kendini ifade etme biçiminizi dil, kavramlar ve kelimeler üzerinden kurabiliyorsunuz'

"10. İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali" (İTEF) kapsamında "Aidiyet ve Yabancılaşma Sarkacı Olarak Dil" başlıklı söyleşi düzenlendi.

Yapı Kredi Kültür Sanat'ta gerçekleştirilen ve oturum başkanlığını Barış Tut'un üstlendiği söyleşide, Maryam Madjidi ve Tarık Tufan konuşmacı olarak yer aldı.

Çeşitli yayın kuruluşlarında çevirmenlik ve editörlük yapan Tut, Summer Language Institute tarafından belirlenen veriye göre 6 bin 912 yaşayan dil olduğunu belirterek, "Bu verilerle birlikte 2100 yılının sonuna kadar aşağı yukarı bin 500 ile bin 800 dilin ortadan kaybolacağına dair bir kaygı var." dedi.

Tut, konuşmasında dilin önemine işaret ederek, şunları kaydetti:

"Dil yetisi; yeryüzü doğası içindeki türler arasında insanın en ayırıcı özelliğidir, diğer canlılar arasında. Belki bir canlı düşünebiliyor, belki birçok canlı dili kullanabiliyor ve öğrenebiliyor; bunlarla ilgili sayısız araştırmalar var ama kendini ifade edebilme, hikaye kurgulamada şu ana kadar ki araştırmalara bilimsel düzlemde insanın tek canlı olduğunu gösteriyor. İnsanın bu yetisini kutsal kitaplar, metinler 'başlangıçta söz vardı' diye ortaya koyuyorlar."

- "Her yüzyılda farklılaşan bir dil üslubu var"

İranlı yazar Madjidi de dilin iki işlevi olduğunu dile getirerek, "Öncelikle evrensel bir dil vardır. Yani hepimizin kullandığı, bir iletişim aracı olarak kullandığımız dil. Fakat dilin şiirsel olarak bir işlevi daha vardır. Şiirsel dilin bir tarzı vardır." diye konuştu.

Şiirsel dilin, diller arasında farklı bir konumda olduğunun altını çizen Madjidi, "Hayatımda Tahran'dan sonra Mevlana'nın şiirlerini İstanbul'da birçok yerde görme fırsatı oldum. Otelin duvarında, mekanlarda ve birçok yerde. Dünyadaki tüm adaletsizliklere rağmen şiirsel bir dil var ve bu bir güzelliktir. Bu güzelliğin olması insanların bu adaletsiz dünyaya karşı direnmesini sağlıyor bence." değerlendirmesinde bulundu.

Dillerin her geçen yüzyılda farklı bir üsluba sahip olduğu yorumunda bulunan Madjidi, şunları söyledi:

"Dillerin tarihçesine baktığımızda her yüzyılda farklılaşan bir dil üslubu olsa da bizler dilin şiirsel özelliğini kullanabiliriz. İster Fransızca, ister Farsça olsun dili her şekilde şiirsel bir biçimde kullanabiliriz bence. İlk kitabım olan 'Marx ve Oyuncak Bebek' romanının ana çekirdeği de aslında dilin kullanımı ile ilgili sorulardı. Ben İran'da doğdum. 6 yaşıma kadar sadece Farsça konuşuyordum. Farsça benim ana dilimdi. Fakat yaşadığım sürgün benim ana dilimden ilk kopuşum oldu."

Madjidi, İran İslam Devrimi'nden 7 yıl sonra göç ettikleri Fransa'da ilk olarak ana dilini aradığını anlatarak, "Kitabımda bu yaşadıklarımı aktaran bir bölüm de var. Sürgün edildikten sonra Fransızca'ya alışmam gerçekten çok kolay olmadı. Daha sonra eğitim dili Fransızca olan bir okula gittim. Bu süreçten sonra da artık kimliğimi Fransızcayla tanımlamaya başladım. Dünyada yaşananları da Fransız dili üzerinden okuyorum. Farsça dili artık benim geçmişimde kalan bir kök olarak kaldı." ifadelerini kullandı.

- "Bir edebiyatçının en önemli ihtiyacı dil"

Yazar ve senarist Tarık Tufan ise bir edebiyatçının en önemli ihtiyacının dil olduğuna işaret ederek, "Bir edebiyatçı için dil, neredeyse bir hava, su kadar vazgeçilmez bir şeydir. Bütün hayatınızı, varoluşunuzu, kendini ifade etme biçiminizi dil, kavramlar ve kelimeler üzerinden kurabiliyorsunuz." dedi.

Bir dili öğrenmenin temel ölçütünün derdini anlatabilmek olduğunu söyleyen Tufan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bir dili derdini anlatabilecek kadar öğrendiysen, artık o dilde konuşabiliyorsundur da. O halde insanın dil ile olan belki de en hayati ilişkisi kendi derdini anlatmak üzerinedir. Çünkü insanın en temel ihtiyacı varoluşunu ifade edebilmektir. İnsana yönelecek olan en büyük şiddet de doğal olarak, onun varoluşunu, kimliğini yok saymaktır. Biz kelimeler olmasa başka türlü var olamayız."

Etkinliğin sonunda konuşmacılar, katılımcıların sorularını da yanıtladı. Söyleşinin ardından Nora Krahl Quartet konser verdi.

Kaynak: AA