ANALİZ - Venezuela'da Maduro Yeniden Başkan, ABD Tepkili

Venezuela'nın sosyalist Cumhurbaşkanı Maduro, seçimleri kazanarak ikinci 6 yıllık dönem için yeniden başkan seçilirken, Miraflores Sarayı'ndaki yerini de sağlamlaştırdı 55 yaşındaki Maduro’nun zaferinin Batılı ülkeleri memnun etmeyeceği, hatta fazlasıyla rahatsız edeceği gelen ilk sinyallerden net olarak anlaşılıyor Tüm bu gelişmeler, zaten ekonomik krizle mücadele eden sosyalist lidere karşı, yeni bir dizi Batı yaptırımını tetikleyebilir ABD açısından Maduro, Chávez kadar “patavatsız” olmasa da, yine de o ve onun sosyalist iktidarı kabul edilebilir bir durum değil 1950 sonrası Latin Amerika kıtasındaki gelişmeler izlendiğinde görülecek ki, ne ABD ne de Avrupalı güçler, bölgede istikrar ve barışı sağlamak niyetinde değiller; sadece kendi çıkarlarının peşindeler Petroldeki artış bu hızla devam ederse, ki göstergeler onu işaret ediyor, Venezuela’nın nispeten daha sakin bir döneme gireceği tahmin edilebilir.

SÜLEYMAN GÜDER - 20 Mayıs 2018’de Latin Amerika’nın önemli ülkelerinden Venezuela’da halk, sandık başına gitti. Ülkenin sosyalist Cumhurbaşkanı Nicolás Maduro, seçimleri kazanarak ikinci 6 yıllık dönem için yeniden başkan seçilirken, Miraflores Sarayı'ndaki yerini de sağlamlaştırdı.

Katılımın yüzde 46.1 olarak gerçekleştiği başkanlık seçiminde, Maduro en yakın rakibi muhalefet lideri eski vali Henri Falcón'a karşı neredeyse 4 milyon farkla, seçimleri açık ara önde tamamladı. Maduro, Venezuelalı seçmenlerden 5.8 milyon oy alırken, siyasi rakipleri Falcón 1 milyon 820 bin, Javier Bertucci 925 bin, Reinaldo Quijada ise 34 bin 614 oy aldı. Aldığı oy oranına bakıldığında sosyalist lider geçerli toplam oyların yüzde 68’ini, Falcon ise toplam oyların yüzde 21’ini almış gözüküyor.

Esasında rakamlardan daha önemli olan, bu sonucun ifade ettiği anlam. Bilindiği gibi Maduro’nun ilk dönem başkanlığı, tıpkı Venezuela’yı 2002-2013 yılları arasında yöneten selefi Hugo Chávez’in iktidarı gibi zorlu ve çalkantılı geçti. Maduro’nun en büyük talihsizliği, Chávez gibi karizmatik, söz ustası, popülist bir liderden sonra ülkenin yönetimine talip olmasıdır. Bu gibi liderlerden sonra iktidarı ele geçirmekten daha önemlisi, onu elinde tutmaktır.

Venezuela eski Cumhurbaşkanı Chávez'in 2013 yılında kanserden ölümünün ardından başa geçen 55 yaşındaki Maduro’nun zaferinin Batılı ülkeleri memnun etmeyeceği, hatta fazlasıyla rahatsız edeceği şimdiden gelen ilk sinyallerden de anlaşılıyor.

- Muhalefet, Lima Grubu ve Batı’nın ilk tepkisi

Venezuela’daki başkanlık seçimleri dünyadaki birçok ülke tarafından merakla izlendiği gibi, ABD, Avrupa Birliği ve Latin Amerika ülkeleri tarafından da yakından takip ediliyor. Batılı ülkeler ve muhalefet liderleri, Maduro’yu seçimlerde çok büyük çapta usulsüzlükler, eksiklikler ve seçimlere katılımın çok düşük olduğu gibi birtakım gerekçelerden dolayı eleştiri yağmuruna tutmaktalar.

2012 yılından beri sürekli bir kriz sarmalında dolanan Venezuela’da, çözüm bulmak için 2017 yılında bir araya gelen 17 Latin Amerika ülkesi temsilcilerinden oluşan Lima Grubu dışında, ABD ve Avrupa Birliği de seçimlere katılımın çok düşük bir rakamda olduğu (yüzde 18’ler) gerekçesiyle sonuçları tanımayacaklarını şimdiden duyurdular. Hatta bu durum ciddi bir meşruiyet sorgulamasını beraberinde getirip, seçim sonuçlarına gölge düşürecek boyutlara kadar varmakta. Tepkiler o denli yüksek ki, seçimlerin yenilenmesini bile gündeme getiriyorlar. Hâlbuki Venezuela Seçim Konseyi (İspanyolca kısaltma CNE) başkanı Tibisay Lucena katılım oranını yüzde 46.1 olarak açıkladı. İlk tepkilere bakınca, Maduro’nun bu iddialari dikkate alması pek muhtemel görünmüyor.

Muhalefet kanadına gelince ikinci en fazla oyu alan Falcon, ilk başta seçimleri diğer muhalif liderler gibi boykot edeceğini söylemesine karşın, seçimlerde Maduro ile yarıştı. Falcon yarışa katılarak, belli bir oranda seçime meşruiyet kazandırdığı için Maduro tarafından memnuniyetle karşılandı. Aslında bu hamleyle sosyalist lideri farkında olmasa da büyük bir töhmetten kurtarmıştı. “Hiç şüphesiz meşruiyetten yoksun bir süreç yaşandı ve böyle olduğu için seçimi tanımıyoruz" diyerek tepkisini dile getirse de, eski sosyalist parti üyesi Falcon, seçimler konusunda aslında yapılacak çok az şey olduğunun da farkında. Zira ülkede ciddi ayaklanmalar olduğu günlerde bile Maduro iktidardan geri adım atmamıştı, işin doğrusu geri adım atmasını gerektirecek bir durum da söz konusu değil. Benzer durum üçüncü sırada yer alan Cumhurbaşkanı adayı rahip Javier Bertucci için de geçerli. O da Falcon’un sıraladığı gerekçelerle seçim sonuçlarına itiraz edip, kabul etmeyeceğini açıkladı. Bununla birlikte anketler, tekrar etmesi durumunda da sonucu etkileyecek bir tablonun ortaya çıkmayacağını gösteriyor.

- ABD ile ilişkiler daha kritik bir hal alıyor

Söz konusu Latin Amerika, özellikle de Venezuela olunca ABD’nin açıklamaları ve gelişmeler hakkında ne düşündüğü diğer ülkelerden daha fazla merak ediliyor. Zira bu kıta süper güç için öteden beri bir “arka bahçe” hüviyetinde oldu. Bu durum 2 Aralık 1823'te gündeme getirilen Monroe doktrini’nden beri böyledir. ABD, Avrupalı güçler dahil hiçbir ülkenin “arka bahçesi”nde dolanmasını arzu etmemiştir. Nitekim 2000’lerin başına kadar ABD kıtada kendi çıkarlarını askeri diktatörlüklerle birleştirmiş ve cunta rejimleriyle sıkı bir ilişki içerisinde olmuştur. Chávez’in 2003 yılında iktidara gelmesiyle, Venezuela özelinde ilişkilerde soğuk rüzgarlar esmeye başlamış, ülke önemli bir müttefikini kaybetmiştir.

Chávez’in eski ABD Başkanı Bush’a karşı söyledikleri mizah konusu olmakla birlikte, süper güç açısından ciddi bir prestij kaybına neden oldu. Güney Amerika ülkeleri devlet başkanları arasında hiçbir lider, ABD başkanlarıyla, Chávez’in George W. Bush hakkında konuştuğu gibi konuşamamıştır. Özellikle Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu yıllık açılış toplantısında, her sene sosyalist liderin Amerikan karşıtı şovu, büyük ilgiyle izlenirdi. Chávez’in dünya genelinde popülist, içten içe sevilen bir lider olması biraz da bundan kaynaklanmaktaydı. Bu tavrıyla o, dünyanın farklı coğrafyalarındaki halklar için anti-emperyalizmin önemli savunucusu haline gelmişti. Söylediklerinin önemli bir kısmı icraata yansımasa da onun bu tavrı, insanların sempatisini çekmeye yetiyordu.

ABD açısından Maduro, Chávez kadar “patavatsız” olmasa da, yine de o ve onun sosyalist iktidarı kabul edilebilir bir durum değil. Zaten 2012 yılından beri, ülkede baş gösteren krizler ve ayaklanmalarda, ABD’nin oynadığı rol artık daha az tartışılmakta, bu ABD’li yetkililer tarafından da inkâr edilmemektedir. ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Venezuela'nın zaten zor durumda olan petrol sektörüne karşı, önlem almak ve alacağı birtakım yaptırımlarla tehdit etmektedir.

Nitekim Birleşik Sosyalist Parti (PSUV) lideri Maduro, seçim sonrası zafer konuşmasında bu yöndeki müdahalelere işaret etti. Amacının, sosyalizmi çökertmek ve ülkenin petrolünü ele geçirmek için komplo kuran emperyalist güçlerle mücadele etmek olduğunu söyleyen Maduro, Venezuela halkının “büyük bir cesaret ve asalet örneği" gösterdiğini, ülkeye yapılan “saldırıları göğüsleyip”, büyük mücadelede liderlerini yeniden başkan yaparak destekledikleri belirtti ve teşekkür etti.

Birinci döneminde yaşanan birçok soruna, halk nezdinde azalan popülaritesine rağmen Maduro hala Venezuela’da en fazla ilgi ve destek gören lider konumunda. Bir süre daha bu şekilde devam edeceğe benziyor.

Seçim sonrası konuşmasında muhalefetin iddialarını ve suçlamalarını reddeden Maduro yine de muhalefete diyalog çağrısı yaptı ve görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Yaşananlara rağmen, “Venezuela’nın geleceği için nerede ve ne zaman isterlerse bir araya gelmeye hazırım” diyerek muhalefetle iletişim kanallarını açık tutacağını belirtti. Muhalefet şimdilik buna cevap vermekten uzak olsa da önümüzdeki günlerde görüşmelere katılmaları ihtimal dahilinde.

- Maduro’nun ekonomiyi yeniden inşa etme vaadi

Maduro’nun, cumhurbaşkanlığı görevinin halk tarafından altı yıl daha uzatılmasında seçimler öncesindeki vaatlerinin etkisi çok fazla. Seçim kampanyasında ücretsiz eğitimden sağlık imkanlarının tüm ülkeye yayılmasına, 2 milyon aileye konut inşa etmeye (Misión Vivienda) kadar vaatlerde bulunan lider, dar gelirli halkın dikkatini ve ilgisini çekmeyi başardı. Vaatleri arasına ilginç bir şey daha vardı ki, o da kripto para üretimi. Uluslararası ekonomik baskıyı hafifletmek için kripto para birimi El Petro’yu geliştirme sözü verdi.

Maduro özellikle konut vaadini gerçekleştirmede Türkiye ile iş birliğine gidebilir. Hatırlanacağı üzere, 2016’da Venezuela’dan ‘TOKİ’ karşılığı petrol teklifi yapılmıştı. Şartlar oluşmadığı için hayata geçmemişti ama Türkiye-Venezuela ilişkilerinin gidişatı mevcut haliyle devam ederse yakın zamanda gündeme gelmesi muhtemeldir. Petrol ihtiyacı olan Türkiye ile konut sıkıntısı çeken Venezuela'nın kazan-kazan anlayışına dayalı iş birliği yapması tarafların lehine olacaktır. Türkiye’deki 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında bu iş birliğinin gündeme gelmesi tahmin edilmekte.

- Gerçekten bir meşruiyet sorunu var mı?

Seçim sonuçlarının ardından Batı medyasında, ağız birliği yapılmışçasına, seçimlerin ne serbest bir ortamda yapıldığı ne de adil olduğuna dair yorumlar gündeme getirildi. Özellikle New York Times gazetesi seçimleri geniş kitleler açısından tam bir hayal kırıklığı (widespread disillusionment ) olarak tanımlayarak okuyucularının karşısında çıktı.

Seçimlerin meşruiyetini gölgeleyecek düzeyde olmasa da bazı sorunların yaşandığı gerçek. Ülkenin bazı yerlerinde seçimlerin yapılmasının engellediği haberleri, gerçeği yansıtıyor, bununla ilgili seçim kurulu göreve davet edildi de. Fakat seçimlerin meşruiyetini zedeleyecek somut bir durum, planlanmış vaka da bulunmamakta. Bilhassa gündeme getirilen en önemli gerekçe, düşük katılımlı seçim iddiası, dikkate alınacak cinsten değil. Zira düşük katılıma itiraz eden Batılı ülkelerin önemli bir kesiminde seçimlere katılım çok daha düşük seviyelerde. Koparılan yaygara olsa olsa siyasi hesapların seçimler üzerinden görülmesi.

Ayrıca Venezuela’da demokratikleşme ve insan hakları konusunda ciddi ihlallerin olduğunu kimse inkâr etmiyor, fakat bu sorunları Venezuela kendi içinde çözmek durumunda. 1950 sonrası Latin Amerika kıtasındaki gelişmeler izlendiğinde görülecek ki, ne ABD ne de Avrupalı güçler bölgede istikrar ve barışı sağlamak niyetinde değiller; sadece kendi çıkarlarının peşindeler.

- Yükselen petrol fiyatları Maduro’nun işini kolaylaştıracak

Venezuela ekonomisine bakıldığında gelirlerin tamamına yakını (tahmini yüzde 95) ülkenin petrol ürünlerinden elde ettiğini görülüyor. Bunun anlamı petrol fiyatlarının ülkedeki istikrar üzerinde belirleyici etkisinin olması. Nitekim uzunca bir süre, petrolün varili 50 doların altına kaldığında Venezuela’da ciddi ayaklanmalar ve siyasi istikrarsızlık yaşandı. Bu süreçte ülkede baş gösteren ayaklanmaların en önemli sebebi, ülke ekonomisinin darboğaza girmesiydi. Öncelikli beklentisi ekonomik olarak hayat standartlarını yükseltmek olan Venezuela halkı aksi duruma tahammül edecek durumda değil artık. Mesele sanıldığı gibi demokrasi mücadelesi değildi.

Bugünlerde petrolün varili, tekrar 80 dolara yükseldiği için Maduro ve Venezuela biraz daha rahat nefes alıyor. Petroldeki artış bu hızla devam ederse, ki göstergeler onu işaret ediyor, Venezuela’nın nispeten daha sakin bir döneme gireceği tahmin edilebilir.

Tüm bu gelişmeler, zaten ekonomik krizle mücadele eden sosyalist lidere karşı yeni bir dizi Batı yaptırımını tetikleyebilir. Özellikle de ABD’nin nasıl tepki vereceği merakla bekleniyordu. Seçimlerin ilan edildiği günde, ABD yaptırım listesini dünya kamuoyu ile gecikmeden paylaştı bile. AB ve diğer ülkelerden de Venezuela’ya karşı yeni yaptırımların gelmesi muhtemeldir. Zira dünya siyasetinde yeni dönemin en önemli kozu “ticari savaşlar” olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine de yaptırımların İran’a uygulan yaptırımlar kadar ağır olması beklenmemektedir.

[İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi olan Dr. Süleyman Güder, aynı zamanda İlmi Etüdler Derneği yönetim kurulu başkanıdır]

Kaynak: AA