Eskişehir'de 'Afet Riskli Alanların Kentsel Dönüşümü' Projesi Çalışmaları

Eskişehir’de 8 mahalle ve küçük sanayi bölgesini kapsayan ve yaklaşık 30 bin kişiyi ilgilendirdiği düşünülen ’afet riskli alanların kentsel dönüşümü’ projesiyle ilgili belirsizlikler 6 yıldır sürerken, Afet-Der yetkilileri, taraflar arasındaki muhatap bulamama ve işlemlerin şeffaf yürütülmemesi gibi sorunların devam ettiğini söylüyor.

Eskişehir'de 'Afet Riskli Alanların Kentsel Dönüşümü' Projesi Çalışmaları
Bu dönüşüm projesinde, bilimsel, hukukî sorulara yanıt aranırken bölgede ekonomik ve kültürel yaşamın riske girebileceği düşünülüyor. Şimdilerde Danıştay’ın kararını bekleyen vatandaşlar, İstanbul’da fiilî olarak devam eden projede yaşanan sorunların medyaya yansımasıyla benzer durumların Eskişehir’de yaşanmadan önlenebilmesi için mücadele ettiklerini belirtiyor.

Afet-Der Yönetim Kurulu üyelerinden Gürsel İnkilap Ünlükal, Ali Arabacı ve Mustafa Ergin, dernekleşme ihtiyacını ortaya çıkaran koşulları şu sözlerle anlattı:

"Kentsel Dönüşüm projeleri kamuoyunda daha iyi bilinse de ‘afet riskli alanların’ dönüşümüyle aynı sürecin işlemediğinin altı çizilmeli. 2011’deki Van Depremi’nin ardından hazırlanan 6306 Sayılı ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’ 2012 yılında Resmî Gazete’de yayınlandı. Kanuna göre yerel idarelerin veya üstlenicilerin, gerekli çevresel araştırmaları yapması ve proje bölgesinde ikamet eden hak sahiplerinin üçte ikisinin onayını almasının ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na dosyayı sunması gerekiyordu. Bu süreçte teknik araştırmaların kamuoyuna açık şekilde yapılmaması, işlemlerin vatandaşla ortaklaşa yürütülmemesi, bazı konularda şeffaf davranılmaması ve halihazırda diğer illerde bir takım mağduriyetlerin ortaya çıkmasıyla Eskişehirliler olarak 2016 yılında ’Afet Riskli Alan Mağdurları Derneği’ni kurduk.

"Asıl risk buralarda"

Afet-Der Başkanı Mustafa Ergin, riskli ilan edilen bölgede yaşamını sürdüren emekli bir öğretmen. Bir Eskişehirli olarak şehrini iyi tanıdığını söyleyen Ergin, kentsel dönüşüme değil, şeffaf olmayan sürece karşı durduklarının altını çiziyor. Şehirde ‘riskli alan’ ilan edilen 8 mahalleden daha elzem durumda olan yerleşimlerin var olduğuna dikkat çeken Ergin, Tepebaşı İlçesi’nde Mustafa Kemal Paşa, İhsaniye, Hacıalibey, Yeni, Işıklar ve Mamure mahalleleri ile Odunpazarı İlçesi’nde Deliklitaş ve Kurtuluş’ mahallelerinde projenin yaklaşık 30 bin kişiyi etkileyeceğini aktardı. Mustafa Ergin, “Bu bölgelerden çok daha acil şekilde önlem alınması gereken farklı yerler var, asıl risk buralarda. Kırmızı Toprak Mahallesi, Yalaman Adası (Adalar), Kızılcıklı Caddesini kapsayan alan ve Tepebaşı bölgesindeki 2 alışveriş merkezinin bulunduğu yerlerin araştırmalarda daha riskli olduğu ortaya çıkmıştır” ifadelerini kullandı.

"Bölgenin afet riskli olduğuna dair nitelikli bir çalışma sonucu sunulmuyor"

1999 Depreminin ardından Anadolu Üniversitesi Uzay ve Yer Bilimleri Enstitüsü’nün Eskişehir’de yapmış olduğu detaylı araştırmalar sonucunda bir harita oluşturulduğunu ve bu haritada zemindeki sıvılaşma yoğunluklarının bilimsel olarak ortaya konduğunu belirten Ergin, bakanlık ve belediye arasında işleyen süreçte vatandaşın dışarıda bırakılmasından şikayetçi olduklarını şu sözlerle dile getirdi:

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’yla konuya ilişkin görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerde iddiamız 8 mahallenin Eskişehir’in en az riskli bölgeleri olmasıydı. Ben Anadolu Üniversitesi Uzay ve Yer Bilimleri Enstitüsü’nün raporunu götürdüğümde Bakanlık yetkilileri, ‘bize belediyenin sunduğu rapor bu değildi’ dediler. Daha sonra ben resmi yazışmayla Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Eskişehir İl Müdürlüğüne durumu aktardım, onlar konuyu tekrar Bakanlığa yönlendirdi. Resmi yazışmanın nihayetinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri sözlü olarak beyan ettiklerinin aksine aldıkları kararı, Anadolu Üniversitesi’nin hazırladığı rapora göre verdiklerini belirtti.

Belediyenin hazırlattığı ikinci rapor ise ESOGÜ’de yapılan ‘uzaktan algılama ve uydu sistemleri’ kullanılarak zemindeki sıvılaşmayı tespit ettiğine dair. Yani bölgenin afet riskli olduğuna dair nitelikli bir çalışma sonucu sunulmuyor.”

"Sosyal doku zedelenir"

“Dernek olarak yenilenmeye, projelere karşı değiliz. Sadece bunlar yapılırken kişilerin mülkiyet hakları korunsun istiyoruz. Bizim kültürümüzde ‘dünyada mekân, ahirette iman’ diye bir söz vardır” diyen Ergin, konunun bir de sosyokültürel yönüne dikkat çekti:

“Şu an bulunduğumuz bölgenin kültürel önemi var. Kırım Tatarları akrabalarıyla birlikte ağırlıklı olarak bu bölgede yaşar. Ayrıca eski yerleşimler olduğu için yakın komşuluk ilişkileri gelişmiştir. Birileri gelip projeyle buradaki insanları taşınmaya zorladığında vatandaşlar bunu kaldıramaz. Sosyal doku zedelenir. Nüfus yaş ortalaması da yüksek yüzde 80’i emekli. Yaşlı insanlara ‘ben senin evini yeniden yapacağım sen de bana para vereceksin’ dediğin zaman bu insanların yaşamı alt üst olur. Ne bankadan kredi çekebilirler ne de o saatten sonra girip bir işte çalışabilirler. Bu sadece bir inşaat sorunu değil, sosyolojik, psikolojik etkenleri de barındıran bir sorun. Belediye Kanununun 13’ncü Maddesine göre kentsel dönüşüm gibi birçok kişiyi ilgilendiren işlerde halkın görüşüne başvurma, onayını alma durumu yaşanmadı”

"Konut kredisi almak isterseniz kira yardımı, kira yardımı almak isterseniz konut kredisi alamayacaksınız”

Yönetim Kurulu Üyeleri’nden Gürsel İnkilap Ünlükal ise afet riskli alan projelerindeki belirsizlikler neticesinde bir mağduriyet yaşamak istemediğine vurgu yapan emekli bir asker. Ünlükal, mevcut durumun teknik kısmına dikkat çekerek bir yanda Anadolu Üniversitesi’nin binlerce sondaj çalışması sonucuyla elde ettiği risk haritası, diğer yanda ne zaman, nasıl yapıldığı dahi açıklanmayan raporların olduğunu söyledi.

İstanbul’daki afet riskli alan mağduriyetlerinin basına yansımasıyla Eskişehirliler’in de hassasiyetinin arttığını kaydeden Ünlükal, süreci, “2010 yılında 56 hektarlık afet riskli alanın 17 hektarı için belediye meclisi kararı alınmış, geriye kalan 39 hektar için afet riskli alan ilanına ilişkin bir karar yok. Bu 17 hektarlık alan da şu an Köprübaşı’ndan Yunus Emre Caddesi’ne kadar olan ve dükkanları Porsuk kenarında bulunan esnafları ilgilendiriyor. Daha önce değindiğimiz gibi buradaki sorunların temeli bilimsel araştırma sonuçlarına ve raporlara rağmen hâlâ jeolojik çalışma yapmadan söz konusu alanların afet riski taşıdığını iddia etmeleri. Ancak 2013’ten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yeni bir araştırma yapıldığına dair sadece duyum aldık” sözleriyle özetledi.

"Proje tanıtımları çok güzel fakat arka bahçede neler olacağını söylemiyorlar"

Bölgedeki insanların ekonomik durumlarının ve olası giderlerinin proje yürütücüleri tarafından göz ardı edildiğini öne süren Ünlükal, “Proje tanıtımları çok güzel fakat arka bahçede neler olacağını söylemiyorlar. İnsanların dertlerini anlatabilecekleri muhataplar yok. İlk kez geldiklerinde kaçamak konuşmalarla mülk sahiplerinin 40-50 bin TL civarında bir tutar ödeyeceğini söylüyorlardı. Düşünün, her etap 4 yıl sürecek ve 3 etap var. Buralar yıkılıp yapılırken biz 48 ay boyunca kirada yaşamak durumunda kalacağız. Bir bölgeden bin kişi ev aramaya kalksa nereye gidecekler, şehrin geri kalanı da bu hareketlenmeden etkilenecek. Kiralar artabilir, iskân sorunları yaşanabilir. Bulacağınız evin kirası bin TL olsa 48 ayda 48 Bin TL eder, proje konuşulurken bu tür giderler görmezden geliniyor. Şu an afet riskli bölgelerdeki kentsel dönüşümlerde devlet, 36 ay olmak kaydıyla 800 TL civarında kira yardımı yapıyor. Ancak burada bir ayrıntı var; eğer kira yardımından yararlanırsanız krediden yararlanamayacaksınız. Yani konut kredisi almak isterseniz kira yardımı, kira yardımı almak isterseniz konut kredisi alamayacaksınız” diye konuştu.



"Ev sahibiyim, 60 yaşındayım, bu saatten sonra niye borçlanayım, niye risk alayım?"

Yıllarca çalıştıktan sonra rahat bir emeklilik hayatı sürmek isteyen birçok insanı huzursuz ettiklerini aktaran Ünlükal, “Bize gelip kimse bir şey sormadı, bir anket yapılmadı, memnun musun, istiyor musun denmedi. Metrekare kaybın olmayacak, senden tek kuruş para almayacağım, aynı evini sana teslim edeceğim, kirayı da karşılayacağım yalnızca 3-4 yıllığına başka bir yerde ikamet edeceksin kabul ediyor musun diye sormak yerine ‘krediniz hazır, bankalarla anlaştık’ gibi sorunlarımızla alakası olmayan kaçamak söylemlerle bize geliyorlar. Ev sahibiyim, 60 yaşındayım niye borçlanayım bu saatten sonra, niye risk alayım? En son gireceğimiz yer belli, toprağın 2 metre altı, orada herkesin yeri hazır. Ben 29 yıl çalıştım, emekli oldum ve bir ev almak istedim. O evi alırken de belediyeye, devlete sormadım. Mülk edinme hakkıma dayanarak geldim Mustafa Kemal Paşa mahallesinden bir yer aldım. Kimseye yük olmadan emekli hayatımı yaşamak istiyorum ama bu konu yüzünden huzursuzum. Benim gibi binlerce insan huzursuz. Niyetleri kötü değilse neden bu süreci şeffaf bir şekilde halkla paylaşmıyorlar, kaygıları giderecek adımlar atmıyorlar. Evimde huzurlu yaşamak istiyorum, bu evi bana ne belediye verdi ne bakanlık. O yüzden keyfi şekilde bizlerin hayatlarına müdahale edemezler” sözlerini kullandı.

"İki tarafı da düşünen çalışmalar değildi"

Köprübaşı ve eski otogar arasında ve Porsuk Nehri etrafında yer alan binaların mezbele durumunda kaldığının farkında olduklarını belirten Hava İkmal Bakım Merkezinden emekli teknisyen ve Afet-Der yönetim kurulu üyesi Ali Arabacı ise “Afet riskli alan ilan edilmeden önce Porsuk civarındaki işletmelerde bir çivi çakılmasına bile izin verilmediğinden bölge bilinçli olarak atıl durumda bırakıldı. Köprübaşı ile eski otogar arasındaki kısım koruma altına aldılar. Bu kararla esnafın yaşadığı yeri yenileyip güzelleştirebilme imkanını da elinden almış oldular. Daha önce gündeme getirilen ‘Porsuk Projesi’ vardı ve 17 hektarlık alanı kapsayan dönüşümü ilk o şekilde dile getirmişlerdi fakat esnafların bir araya gelerek mücadele etmesiyle iptal edildi. Çünkü bunlar, iki tarafı da düşünen çalışmalar değildi. Geçmişe dayanan bu sürtüşme yüzünden belediye, şimdi buradaki esnafın mağduriyetine kulak asmıyor” ifadelerine başvurdu.

"Derneği muhatap alın demiyoruz, amacımız bu bölgede yaşayan vatandaşları muhatap almaları"

Geleceğe dönük çözüm önerilerine kapalı olmadıklarını belirten Arabacı, “Proje sahipleri samimilerse öncelikle sorun yaşayan bunca insanın karşısına bir muhatap olarak çıkmalılar. Bizim en büyük sorunumuz muhatap kabul edilmemek. Ayrıca biz derneği muhatap alın demiyoruz, amacımız bölgede yaşayan vatandaşları muhatap almaları. Belki birlikte daha güzel, daha verimli fikirler ortaya çıkarabiliriz” dedi.

Kaynak: İHA