Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Canlı Yayında Açıklaması (3)

'Bir Mescidi Aksa sorumuz yok, İsrail'in politikaları sorunumuz var. Mescidi Aksa hiçbir zaman bir mesele değildir. Zaman zaman bunu Batı basını da 'Filistin meselesi', 'Kudüs meselesi' vesaire gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Mesele ne Kudüs'te, ne Filistin'de, ne Mescidi Aksa'da. Mesele İsrail'in izlediği işgal politikalarında ve 50 yıldan fazladır devam ettirdikleri bu işgal, dışlama, Filistin halkını yok etme, Filistin'in tarihi, dini kimliğini değiştirme politikalarıdır' '(İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Olağanüstü İcra Komitesi Toplantısı) Buradan ne çıkacak? Bir kere her şeyden önce Kudüs'ün, Mescidi Aksa'nın statüsünün korunmasına ilişkin çok güçlü bir irade beyanı tekrar ifade edilecek. Bu niye önemli? Burada eğer biz bu pozisyonumuzu net bir şekilde ortaya koymazsak, İsrail burada bir zaaf görür, burada bir gevşeme görür ve oradan yürür. İsrail'in politikaları hep bu şekilde oldu, bugüne kadar. Dolayısıyla orada en ufak bir geri adım atmanın söz konusu olmayacağını, bizim açık ve net şekilde ortaya koymamız gerekiyor' 'Burada uluslararası topluma da büyük bir sorumluluk düşüyor. Musul yeniden inşa edilirken, Musul halkının Sünnilerin, Türkmenlerin, Kürtlerin ve diğer bütün grupların Şiiler de dahil olmak üzere, kendilerini emniyette hissedebilecekleri emin bir ortamın inşa edilmesi gerekiyor. İşte onun için de geçmişteki hataların tekrar edilmemesi gerekiyor'

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, bir Mescid-i Aksa sorunu bulunmadığını, İsrail'in politikaları sorunu bulunduğunu belirterek, 'Mescid-i Aksa hiçbir zaman bir mesele değildir. Zaman zaman bunu Batı basını da 'Filistin meselesi', 'Kudüs meselesi' vesaire gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Mesele ne Kudüs'te, ne Filistin'de, ne Mescid-i Aksa'da. Mesele İsrail'in izlediği işgal politikalarında ve 50 yıldan fazladır devam ettirdikleri bu işgal, dışlama, Filistin halkını yok etme, Filistin'in tarihi, dini kimliğini değiştirme politikalarıdır.' dedi.

İbrahim Kalın, Tvnet'te yayınlanan 'Karşı Karşıya' programında gazeteci Merve Şebnem Oruç'un sorularını cevapladı.

Kalın, 'Amerikalılar hiç özeleştiri yapıyorlar mı? Suriye'de bizi o kadar suçladılar. Irak'ın mevcut durumunun altına imzasını atan zaten onlar. 'Biz hata yaptık.' diyorlar mı?' şeklindeki değerlendirme üzerine, 'Deyip, demediklerinin çok önemi yok, tablo ortada. Yani 2003-2004'ten beri orada anayasayı yazacaksınız, bölgeleri siz oluşturacaksınız, tabiri caizse taksimatı siz yapacaksınız, Irak'ın sosyolojik, siyasi, tarihi kodlarıyla öyle bir oynandı ki orada, şimdi bunu tekrar bir araya getirmek kolay bir iş değil.' ifadelerini kullandı.

Bağdat'taki siyasetçiden Ayetullah Ali es-Sistani'ye, Kerkük'teki bir imamdan Türkmen liderine, Erbil'deki bir Kürt siyasetçiden Yedizi Irak vatandaşına kadar herkese sorumluluk düştüğünü, aynı zamanda bölge ülkelerinin de sorumluluklarının olduğunu dile getiren Kalın, şöyle devam etti:

'Yani burada herkes kalkıp, 'Ben kendi gündemimi Ortadoğu'ya ilişkin politik dizaynlarımı hayata geçirmek için Irak'taki güvenlik sorunlarımı kendi lehime çevirerek bunları bir enstrümantalize edeyim.' derse ki maalesef şu anda bu yapılıyor, Irak bir sorun yumağı olarak, bir kaotik ortam olarak yaşamaya devam eder, sorun üretmeye devam eder. Şimdi burada sorulması gereken soru şu; şimdi siz bir şeyi elde etmek için beş şeyi yok ediyorsunuz. Yangın bütün mahalleyi sarmış, siz diyorsunuz ki 'Yok ben bir tane odayı kaptım burada.' İyi de yani bütün mahalle yanıyor. O oda senin olsa ne olur, olmasa ne olur? O yangın eninde sonunda oraya da gelecek. Bölge siyasetine biraz bu perspektiften bakıp, daha geniş bir açıdan bakmak lazım. Bu vekalet savaşları, müdahaleler, küçük hesaplar, ulus devletçilikler, mezhepçilik yaklaşımları vesaire bunlarda tabii bölge ülkelerinin de ciddi bir sorumluluğu var. Cumhurbaşkanımız zaman zaman hep diyor ya 'Bölgeyi kendi dinamikleriyle ayağa kaldırmamız lazım. Bölgenin öncelikleri, halkın güvenliği olmalı, kendi bölgesel imkanlarımız olmalı.' Bunları dediği zaman tabii bu mesajın gittiği yerlerde birileri rahatsız oluyor bunlardan. İşin hakikati, hakikaten bu. Irak'ta diyelim ki bu birlik, beraberlik ortamı tekrar sağlanacaksa bunun için orada güçlü bir liderliğin olması lazım. Herkesi kucaklayan, yapmacık değil, gerçek manada herkesi kucaklayabilen bir siyaset ortamının mutlaka inşa edilmesi lazım.'

Kalın, Irak'ın DEAŞ'tan temizlendiğini hatırlatarak, 'Tamam güzel. Bizim buna hiçbir itirazımız yok, tam tersi destekledik. Nasıl destekledik? Başika kampında eğittiğimiz peşmergeyle Ninova, Musul gönüllüleriyle, biz o operasyonu da destekledik. Başika kampıyla ilgili de bir sürü suni gündemler oluşturuldu, sanki Irak'ın tek meselesi buymuş gibi. Kampı şuraya kursanız ne olur, buraya kursanız ne olur? Son tahlilde sizin için orada bu kamp ve 5 bine yakın Musul operasyonunda görev alan Iraklıyı, peşmerge ve Sünni Arapları, o kampta biz eğittik. Dolayısıyla giderken de hatırlayın. O zaman Sünni bir Iraklı Arap, Milli Savunma Bakanıyken, Başika kampının kurulmasıyla ilgili mutabakat sağlandı, oraya gidildi. Yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin herhalde bir başka ülkeye gecekondu yapar gibi, gece kaçak gidip kamp kuracak hali yok.' değerlendirmesini yaptı.

Bu mutabakatın daha sonra inkar edildiğini ancak dönemin Milli Savunma Bakanının kampı ziyaretine ilişkin görüntülerin ortaya çıktığını anımsatan Kalın, Türk askerinin oradaki mevcudiyetinin her zaman Iraklının lehine olduğunu söyledi.

- 'Sünni Arapların Irak ulusal siyasetine tekrar kazandırılması çok önemli'

Kalın, hiçbir zaman oradaki Türk askerinin herhangi bir Iraklı gruba karşı bir tutum içinde olmadığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Tam tersine bütün bölgenin güvenliğini sağlamak için hep orada olmuştur. Mesela Musul'un DEAŞ'tan temizlenmesi, olumlu bir gelişme. Fakat şimdi iki temel konu var, bir Musul'un yeniden inşası. Musul'dan 1,5 milyona yakın insan kaçmak zorunda kaldı. Göç bile değil, yani kaçmak zorunda kaldı. Toplayabildiği üç, beş parça eşyasıyla, elbisesiyle, çocuğu kucağında bu insanlar kaçtılar. Nerelere kaçtılar? Kürt bölgesine kaçan oldu, Türkiye'ye gelen oldu. Güney'e gidenler oldu. Bağdat'a gidenler oldu. Şimdi bu insanları tekrar Musul'a geri getirmek gerekiyor. Bu çok ciddi büyük bir operasyon. Önce güven duyması lazım insanların. Bu da beni ikinci noktaya getiriyor o da şu; ilk planda Musul'un DEAŞ'ın eline geçmesini sağlayan şartları kim, nasıl sağladı? Bu soruyu bugün tekrar sormamız lazım. Burada geriye doğru bunu da sormamız lazım. Asıl önemli olan soru şu, üçüncü soru. DEAŞ gibi terör örgütlerini ortaya çıkartan şartlar Irak'ta var olduğu müddetçe Irak hiçbir zaman güvenli olmayacak. DEAŞ bugün Musul'dan atılır, yarın bir başka yerde bayrak dikebilir. Dolayısıyla demin söylediğim, bir kere Sünni Arapların Irak ulusal siyasetine tekrar kazandırılması çok önemli. Orada İbadi'ye, onun partisine, Şii milletvekillerine büyük sorumluluk düşüyor. Biz genel manada İbadi'nin politikalarına olumlu gördüğümüz noktalarda destek, iyi de bir diyalogumuz, ilişkimiz var.'

Musul'daki duruma ilişkin Kalın, 'Burada uluslararası topluma da büyük bir sorumluluk düşüyor. Musul yeniden inşa edilirken, Musul halkının Sünnilerin, Türkmenlerin, Kürtlerin ve diğer bütün grupların Şiiler de dahil olmak üzere, kendilerini emniyette hissedebilecekleri emin bir ortamın inşa edilmesi gerekiyor. İşte onun için de geçmişteki hataların tekrar edilmemesi gerekiyor.' dedi.

İbrahim Kalın, 'Uluslararası toplumdan biz destek bekliyoruz ama sanki uluslararası toplumu dizayn eden medya, siyaset, bürokrasi 'Önce bir bölünün aslında bu iş bizim için çok daha iyi gibi gidiyor.' diyor. Ne dersiniz?' yönündeki soru üzerine, Batılı ülkelerin bu tür hesaplarının hep var olduğunu belirtti.

Avrupa emperyalizminin temel politikasının böl-parçala-yönet yaklaşımı olduğuna işaret eden Kalın, şöyle devam etti:

'Bunda belli yerlerde başarılı oldular. Arap yarımadasında başarılı oldular. 20 küsur tane Arap devleti çıkardılar Osmanlı'dan veya o coğrafyadan. Ondan sonra onları birbirleriyle düşman ettiler ve birbirleriyle uğraştırdılar. Sykes-Picot'u söylediniz, 100. yılına geliyoruz. Şu sıralarda da Birinci Dünya Savaşı'nın 100. yılı. Hala devam ediyor. 100 yıl önce bu savaş devam ediyordu, bölgede yeni tasarımlar, yeni haritalar, planlar yapılıyordu. 100 yıl sonra da DEAŞ üzerinden, tırnak içinde 'İslami terör' o tabiri biz asla tasvip etmiyoruz ama bunu özellikle formüle edip dolaşıma sokuyorlar. Bu kavramlar üzerinden bölge siyasetini, Avrupa siyasetini dizayn etmeye çalışıyorlar. Ne oluyor? Avrupa'da yükselişe geçen aşırı sağcı hareketleri meşrulaştırmak için 'İşte bakın bu tür tehlikeler var. Bunlara karşı ana akım siyaset yeteri kadar mücadele vermiyor. Dolayısıyla sizin haklarınızı biz koruyacağız...' Nedir o haklar? Avrupa'nın Hristiyan, Yahudi geleneği, kimliği, tarihi vesaire. Öyle bir ötekileştirme tavrı var ki orada kendini, kendisi olmayan bir Ortadoğulu, Asyalı üzerinden tanımlamaya çalışıyor. Bu tabii hiç sağlıklı bir şey de değil. Yani siz kendinizi hep öteki üzerinden tanımlamaya çalıştığınız zaman aslında kendiniz olmuyorsunuz. Aslında kendinizi ötekine endeksliyorsunuz. Tersinden bir okumayla kendinizi ötekinin aynasında inşa etmeye çalışıyorsunuz, o da çok sağlıksız bir şey ama asıl önemlisi hep ötekini hep bir düşman, araç olarak gören, sömürülmesi, yönetilmesi gereken bir nesneye dönüştürüyorsunuz. Bir çatışma üzerinden bir fayda elde etmeye çalışıyorsunuz ama her şeyin iç içe geçtiği, karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin bu kadar derinleştiği küreselleşme çağında hiçbir sorun mevzi olarak kalmıyor.'

Ortadoğu'da yaşanan sorunların Avrupa'yı da terör olarak vurduğunu, ekonomilerini etkilediğini, mülteci krizi olarak yaşandığını dile getiren Kalın, bu sorunların yerinde kalmadığını, sorunların küresel hale geldiğini söyledi.

- İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlalleri

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlallerine yönelik soruya da 'Bir Mescid-i Aksa sorumuz yok, İsrail'in politikaları sorunumuz var. Mescid-i Aksa hiçbir zaman bir mesele değildir. Zaman zaman bunu Batı basını da 'Filistin meselesi', 'Kudüs meselesi' vesaire gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Mesele ne Kudüs'te, ne Filistin'de, ne Mescid-i Aksa'da. Mesele İsrail'in izlediği işgal politikalarında ve 50 yıldan fazladır devam ettirdikleri bu işgal, dışlama, Filistin halkını yok etme, Filistin'in tarihi, dini kimliğini değiştirme politikalarıdır. Şimdi biz, bu tabii sıcak gelişmeyle ilgili olarak son 15 gündür, 14 Temmuz'da orada yaşanan bir dizi hadise neticesinde birkaç can kaybı oldu. Biz bunu tasvip etmediğimizi, nereden gelirse gelsin bu tür hadiseleri kabul etmediğimizi zaten ifade ettik.' yanıtını verdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hemen İsrail Cumhurbaşkanını aradığını, henüz kamuya dönük hiçbir açıklama yapmadan öncelikle bu diplomatik kanalın kullanıldığını aktaran Kalın, şu değerlendirmede bulundu:

'Tabii İsrail'in aldığı tedbirleri kalkıp başka ülkelerle kıyaslanamaz. Mesela Fransa'da Paris'te Notre Dame'e girerken de güvenlik var ya da Sultanahmet'e. Bunlar yanlış mukayeseler. Yani İsrail orada işgalci bir güç olarak bulunuyor ve Müslümanların mabedine girişi-çıkışı kontrol etmek gibi bir talepte bulunuyor. Bu kabul edilebilir gibi bir şey değil. Müslümanların, Filistinlilerin, Arapların tepkisi de buradan kaynaklandı zaten. Bir de asıl önemli olan şu, asıl büyük risk belki aynı 94'te El-Halil Camisi'nde yaptıkları gibi Mescid-i Aksa'nın, yani o bölgenin Kubbet-üs Sahra, Hz. Ömer Camisi, Mescid-i Aksa diye ifade ettiğimiz o kompleksin, külliyenin statüsünün değiştirilmesine dönük adımların atılmasına dair endişeler var. Mesele buradan kaynaklanıyor. İsrail makamları resmi açıklamalarında mevcut statünün korunduğunu, korunacağını söylüyorlar. Fakat bu tabii güven vermiyor. Orada zamansal ve mekansal olarak Mescid-i Aksa'nın bölünmesine dönük birtakım adımların atılmak istendiğini biz biliyoruz. Bu yeni bir şey de değil.

Bu Netanyahu hükümetlerinin her döneminde gündeme geldi, çeşitli adımlar attılar ve İsrail'in birçok yerde yaptığı gibi önce fiili bir durum yaratıp, ondan sonra onu hukuki hale getirmeye çalıştıklarını gördük. Şimdi bu hadiselerde de tabii birçok insan hayatını kaybetti. Yüzlerce, binlerce insan da yaralandı ama hakikaten çok asil ve şanlı bir direniş gösterdi Filistin halkı.'

- 'Ortada, modern siyasetin en adaletsiz, en acımasız tarihi hadiselerinden birisi var'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çok ciddi bir diplomatik çaba gösterdiğini, bu kapsamda birçok Müslüman ülkenin liderleriyle konuştuğunu, açıklamalar yaptığını dile getiren Kalın, Erdoğan'ın şu anda İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanı olduğunu hatırlattı.

Kalın, İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Olağanüstü İcra Komitesi Toplantısı'nın da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu başkanlığında yapılacağını vurgulayarak, 'Buradan ne çıkacak? Bir kere her şeyden önce Kudüs'ün, Mescid-i Aksa'nın statüsünün korunmasına ilişkin çok güçlü bir irade beyanı tekrar ifade edilecek. Bu niye önemli? Burada eğer biz bu pozisyonumuzu net bir şekilde ortaya koymazsak İsrail burada bir zaaf görür, burada bir gevşeme görür ve oradan yürür. İsrail'in politikaları hep bu şekilde oldu bugüne kadar. Dolayısıyla orada en ufak bir geri adım atmanın söz konusu olmayacağını, bizim açık ve net şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Tabii mesele sadece Mescid-i Aksa'nın girişlerini kontrol etme ya da Kudüs'ün statüsü meselesi değil. Temel olarak Filistin'in mevcut durumu ve geleceğiyle ilgili ortada modern siyasetin en adaletsiz, en acımasız tarihi hadiselerinden birisi var.' ifadelerini kullandı.

İbrahim Kalın, daha önceden İsrail'in Mescid-i Aksa'nın altını oymaya yönelik girişimleri olduğuna dikkati çekerek, o dönemde de ciddi bir kampanya yapıldığını ve bunun engellendiğini ancak bu durumların İsrail'deki birtakım aşırı gruplarca gündeme getirildiğini söyledi.

(Sürecek)
Kaynak: AA