Vakıflar Genel Müdürü Ertem Açıklaması

'1936 beyannamesi günümüz cemaat vakıfları açısından en sağlam belge niteliğindedir. Öncesine giderseniz başka başka şeyler çıkabilir. Onun için en sağlam belgedir'

Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, '1936 beyannamesi günümüz cemaat vakıfları açısından en sağlam belge niteliğindedir. Öncesine giderseniz başka başka şeyler çıkabilir. Onun için en sağlam belgedir.' dedi.

Ertem, Antakya Ortodoks Kilisesi tarafından düzenlenen Paskalya yemeğinde yaptığı konuşmada, her yıl cemaat vakıflarıyla birlikte bir yemek düzenlediklerini, bunun sorunları yerinde görme ve kaynaşma adına faydalı olduğunu bildirdi.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası cemaat vakfı tabirinin kirlendiğine işaret eden Ertem, 'Hiç hoşnut olmadığımız azınlık vakıfları kavramı sanki şimdi daha sıcak gelmeye başladı gibi bir durum ortaya çıktı. Oysa cemaat vakfı tabiri bizde 1936'dan beri var. Cemaat vakfı tabirinin bu şekilde kirlenmesi sebebiyle inatla ve ısrarla ben gene de cemaat vakfı tabirini kullanacağım. Çünkü bana hala en sıcak, kavrayıcı, en kucaklayıcı kavram olarak geliyor azınlık vakfı ifadesine göre.' diye konuştu.

Ertem, 1936 beyannamesinin cemaat vakıfları açısından en garanti, geçmişe dönük, en kesin sonuç doğuran belge olduğunu vurgulayarak, bu beyannamenin yok sayılması halinde sıkıntılı durumların ortaya çıkabileceğine işaret etti.

Bu beyannamenin garantici bir yapıda olduğunu vurgulayan Ertem, şöyle devam etti:

'1936 beyannamesinde beyan edilen bütün mülkler, hiçbir sorgulamaya tabi olmaksızın 'sizin mülkünüzdür' düşüncesiyle kaleme alınmış bir beyannamedir, bir kanundur. O nedenle dönemin bütün vakıfları 1936 beyannamesini yazarken mülkiyeti tapuda benim adıma kayıtlıdır diye bakmamışlar. Hangi malı, mülkü kullanıyorlarsa onu beyan etmişler, o beyan ettikleri mülkü de biz şu anda tapusundaki kaydına bakmaksızın sanki tapuda varmış gibi değerlendirerek değerlendirmemizi oradan yapıyoruz. Eğer bir eksiklik veya fazlalık varsa o dönemin mütevellilerinin beyanlarındaki eksiklikten kaynaklanıyor, bizden değil. Beyan etmişlerse o mülkün hiç tapusuna bakmaksızın o vakfın malı olarak saydık ve saymaya devam ediyoruz. 1936 beyannamesi günümüz cemaat vakıfları açısından en sağlam belge niteliğindedir. Öncesine giderseniz başka başka şeyler çıkabilir. Onun için en sağlam belgedir.'

- Hatay'ın özel durumu

Ertem, 2011 yılında ilgili kanunun geçici 11. madde düzenlemesinde temel bakış açılarının '1936 beyannamesinde kayıtlı olan ne kadar mal varsa hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın vakıflara verelim' olduğunu ve bu mantıkla çalıştıklarını belirterek, şunları kaydetti:

'Kamu adına kayıtlıysa eğer taşınmaz, 1936'da varsa hepsini verdik. Gelelim Hatay meselesine. 1936 beyannamesi yok. Sanmayın ki 1936 beyannamesi Antakya'da kurulu olan vakıflar için geçerli. Süryani vakıfları da 1936'da beyanname vermedi, 1963, 1964'de verdiler. Bozcaada, Gökçaada'nın beyannameleri yok. Nasıl çalıştık burada, buralarda Süryani vakıflara da mülk iade ettik. Yani 1939'da Hatay, Türkiye Cumhuriyeti'ne ilhak oldu. Bu tarihte mülklerin vakıfları adına veya cemaatleri adına kullanıldığını belgeleyen bir belge varsa, kamuyla muhatap oldukları, elektrik, su parası olabilir bu bağlamda belgeler varsa dikkate alarak değerlendirmeler yaptık. Bunların hepsini iade ettik anlamında söylemiyorum, Bozcaada'da, Gökçeada'da bu mantıkla hareket ederek mülk iadesinde bulunduk. Hatay için belki özel çalışmak lazım. Bir düzenleme yaparken bir başka mülk tartışmasını, hukuki tartışmayı doğurursanız o çözüm değil, çözümsüzlük demektir. Ayrı bir çalışma yapmak gerekir. Diğer vakıflarla ilgili olarak yapılan çalışmanın yüzde 99 seviyesinde tamamlandığını ve usulüne de uygun çare bulunacak mahiyette de olduğunu düşünüyorum.'

Azınlık Vakıfları Temsilcisi Toros Alcan ise Hatay'ın kendileri için çok değerli ve önemli olduğunu, kentteki sorunların Türkiye'nin yeni konjonktüründe daha hızlı çözüleceğine inandığını söyledi.

Antakya Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Fadi Hurigil de 2011 yılında mülklerin azınlık vakıflarına geri verilmesi için çıkarılan Vakıflar Kanunu'nun geçici 11. maddesinin uygulamasına ilişkin yönetmelik uyarınca vakıfların '1936 Beyannamesine' kayıtlı olması şartının kendileri için sıkıntı yarattığını, o tarihte Hatay'ın Türkiye'ye bağlı olmaması nedeniyle beyanname vermeleri gibi bir durumun söz konusu olmadığını bildirdi.

Hurigil, konuyla ilgili çözüm beklediklerini sözlerine ekledi.

Paskalya yumurtalarının da tokuşturulduğu yemeğe, Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu, Hatay ve İçel bölgesindeki vakıf başkanları ile temsilcileri katıldı.
Kaynak: AA