ANALİZ - Fransa Seçimleri Ve Aşırı Sağcılaşma

Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçimi sürpriz sayılmayacak şekilde sonuçlansa da, aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin yakaladığı “tarihsel başarı” kaydedilmeye değer ve bunu anlamak üzere ciddi analizler yapılmalı Seçim kampanyaları sırasında en fazla merak edilen konu, Macron’un politikaya nasıl bir yenilik getireceğiydi. “Radikal dönüşüm” sloganıyla açıklanan programda dört öncelik göze çarpıyor: İşsizlikle mücadele, kamuda etik, eğitimde reform ve AB ile ilişkiler Seçim sonrası Ulusal Cephe'deki iç tartışmalar hararetlenmiş olsa da, aşırı sağın bu “tarihsel başarısı” Macron'u da etkileyecek gibi görünüyor

İSTANBUL -KADİR CANATAN- Geçtiğimiz günlerde Fransa’da gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları, Hollanda’daki seçimlerden farklı olarak değerlendirilmelidir. Hollanda’daki kamuoyu yoklamaları aşırı sağcı partinin iktidara gelmek üzere olduğuna dair sinyaller veriyordu. Ama bu beklenti tam olarak gerçekleşmedi. Oysa Fransa’da böyle bir beklenti yoktu ve seçim sonuçları pek de sürpriz olmadı. Ancak Marine Le Pen’in yakaladığı “tarihsel başarı” kaydedilmeye değer ve bunu anlamak üzere ciddi analizler yapılmalı. Seçimler sonrasında iki konu tartışılıyor: Sosyal liberal Macron dönemi, Fransa’ya nasıl bir gelecek vadediyor ve Ulusal Cephe’de seçim sonrası manzara nasıl görünüyor?

Dört adayın yarıştığı Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yapılan kamuoyu yoklamalarında Macron yüzde 60 puanla önde gidiyordu. Hatta son güncel yoklamalarda yüzde 2’lik bir artış bile öngörülüyordu. Macron'un karşısında en güçlü aday olarak şüphesiz Le Pen yer alıyordu ve yüzde 38'lik oy oranıyla onu takip ediyordu. Sağ ve sol kesimden diğer adayların fazla şansı olmadığı, hem yoklamalar hem de gözlemciler tarafından sık sık hatırlatılıyordu. İkinci tur seçimler tamamlandığında, Fransız halkı sonuçları sürpriz olarak değerlendirmedi. 47 milyonu aşkın seçmenin katılımının beklendiği Fransa’da halk, sosyal liberal bir çizgiye sahip olan Emmanuel Macron’a yüzde 66 oranında destek verdi ve yeni liderini belirdi. Le Pen, beklendiği üzere yüzde 34 civarında bir oy aldı ve ana muhalefet görevini üstlendi.

- Yeni lider, yeni dönem mi?

Bu seçim sonuçları Fransa ve Avrupa için ne anlama gelmektedir? Yeni bir liderin gelmesi, Fransa’da yeni bir dönemin başlangıcı olabilir mi?

Macron Fransa’nın en genç (39 yaşında) cumhurbaşkanı unvanına sahip. Politik kariyerine Hollande döneminde ekonomi bakanı olarak başladı ve birçok tartışmalı reforma imza attı. Geçtiğimiz yıl hükümetten ayrıldı ve kendi hareketini kurdu. Yeni hareket, sağ ve sol arasında bir köprü kurmayı amaçlıyor. Sosyalist hareketten gelen Macron, bu hareket içindeki hayal kırıklıklarından sonra iş dünyasına girmiş ve bir süre politikadan uzaklaşmış, ancak 2012 yılında tekrar politikaya dönmüştü.

- Yeni ekonomik model

Seçim kampanyaları sırasında en fazla merak edilen konu, Macron’un politikaya nasıl bir yenilik getireceğiydi. Geçtiğimiz Mart ayında Macron “radikal dönüşüm” sloganıyla programını açıkladı. Programda dört öncelik belirlenmişti: İlk olarak “işsizlikle mücadele” yer alıyordu. İşsizlikle mücadelede Macron “İskandinav modeli” olarak bilinen bir önlemler paketi öneriyor. Bu modelin özünü, işletmelere yönelik kuralların azaltılması ve işgücü masraflarının düşürülmesi oluşturuyor. Bu modelle Macron ekonomiyi dinamik bir hale getirmek ve uzun süreli olarak işsizlikle mücadele etmek istiyor. Öte taraftan herkes için geçerli bir işsizlik ödeneği sağlayarak kamu ve özel sektördeki farklı uygulamaları ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Macron iş dünyasına çağrıda bulunarak, geri kalmış mahallelerde yaşayan işsizlere iş sözleşmesi sunan işverenlere de vergi ayrıcalıkları tanıyacağını açıklamıştı.

İkinci olarak Macron, kamu sektöründe etik olmayan uygulamalarla mücadele edeceğini ilan ediyor. Bu konuda parlamenterlerden işe başlayarak, aile üyelerini ve akrabalarını danışman olarak görevlendirmelerini önlemeyi ve ayrıca parlamenterlerin de ticari danışmanlık yapmalarını yasaklamayı hedefliyor. Öte taraftan, parlamenterlerin ayrıcalıklı emeklilik sistemine son vereceğini ve bir milletvekilinin arka arkaya en fazla üç dönem seçilebileceğini söylüyor.

- Eğitimde reform

Eğitimde reform ise Macron’un programının üçüncü sırasında duruyor. Macron'un planında, diploma almadan okuldan ayrılan kişilere yönelik önlemler ve eğitimdeki yetersizliklerle mücadele ön planda görünüyor. Macron sınıfları küçülterek ve belediyelere daha fazla rol tanıyarak eğitimdeki sorunları aşmak istiyor. Problemli mahallelerde sınıfların 12 kişiye düşürülmesinin, dil ve matematikte geri kalmışlığı ortadan kaldıracağını düşünüyor. Okul günlerinin yeniden düzenlenmesi ve daha fazla öğretmenin atanması, yenie eğitim politikasının enstrümanları arasında yer alıyor.

- “Ulusal” politika

Son olarak Macron, Avrupa Birliği konusunda da reform önerileriyle geliyor. Özellikle Fransa’nın savunma harcamalarını kısmak amacıyla, “Savunma Fonu”na yaptıkları katkıları azaltmak için Almanya ile anlaşma yapmak ve AB konusundaki tereddütleri gidermek istiyor. Bu son nokta, Ulusal Cephe'nin deile getirdiği AB’den ayrılma talebine karşı Macron'un atabileceği adımları içeriyor.

Macron’un programı incelendiğinde, iki yönlü bir çalışma yapmak istediği görülüyor: Bir taraftan iş pazarı ve eğitimde yapısal sorunlara çözüm getirerek halk arasında aşırı sağa yönelen kesimleri yeniden topluma kazandırmak, diğer taraftan da siyaset kurumu ve AB karşısında bir imaj tazelemesi yapmak. Bunlar ise halkın sisteme olan güvenini yeniden kazanmak anlamına geiyor. Son seçimlerde de görüldüğü üzere, Fransız halkı yerleşik sisteme güven duymuyor ve bu nedenle ya aşırı sağa yöneliyor ya da çekimser kalarak seçimlere katılmıyor. Son seçimlerde seçmenlerin yüzde 26’sına yakını seçim sandıklarına gitmemişti.

- Ulusal Cephe'de tartışma

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimleri sadece siyasal akımlar arasında bir rekabet ve mücadele anlamına gelmiyor. Seçim kampanyaları sırasında yapılan hatalar ve elde edilen sonuçlara göre parti içi tartışma ve çatışmalar da körükleniyor. Nitekim Le Pen’in başında bulunduğu Ulusal Cephe'de, bir taraftan seçim sonuçları “tarihsel bir başarı” olarak nitelenirken, diğer taraftan parti içinde bazı tartışmalar da başladı. Parti içindeki en önemli tartışma, Kuzey ve Güney kanadı olarak bilinen taraflar arasındaki mücadele: Güney kanadı için Ulusal Cephe'nin misyonu, göç ve İslam tartışmaları etrafında dönen bir kimlik meselesidir. Bu kesime göre yeni seçmenler sağ bir parti profiline ilgi duymaktalar ve bu kitle ancak göç ve İslam karşıtlığı üzerinden kazanılabilinir. Kuzey kanadına göre ise asıl mesele ekonomi, korumacılık ve AB'dir. Parti ne sağa ne de sola prim vermeden, ülkede yeniden ipleri ele almalıdır. İlkinde göç-islam karşıtlığı önemliyken, ikincisinde AB karşıtlığı daha temel bir meseledir.

Ulusal Cephe içindeki anlaşmazlık sadece seçim temaları ve temel politikalardaki eğilimler hakkında değil, aynı zamanda seçim sürecinde izlenen stratejileri de içeriyor. Parti içindeki eleştirel bir kesim, Le Pen’in saldırgan tutumlarının partinin imajına zarar verdiğini ve seçmenler üzerinde olumsuz etki yaptığını düşünüyor. Le Pen’in özellikle son günlerde Macron’a karşı yürüttüğü sert muhalefet, Ulusal Cephe’nin oylarında gerilemeye yol açmıştı.

Bu tartışmalarda Le Pen ailesinin nerede durduğu daha kritik bir mesele olarak görünüyor. Çünkü Le Pen ailesi, Kuzey ve Güney kanadı arasında bölünmüş durumda. Parti lideri bayan Le Pen Güney kanadının başını çekerken, onun karşısındaki Kuzey kanadında teyzesi ve parti stratejisti Florian Philippot yer alıyor. Eski lider ve dede Jean-Marie Le Pen ise Kuzeye karşı Güneyi destekliyor ve son seçimlerdeki kayıplardan Philippot’u sorumlu tutuyor.

- Aşırı sağın “tarihsel başarısı” Macron'u da etkiler

Parti içindeki tartışmalar önemli olmakla birlikte, şu an için ipler Güney kanadının elinde ve bayan Le Pen arkasına dedesinin de desteğini alarak direneceğe benziyor. Seçim sonrası yaptığı “tarihsel başarı” değerlendirmesi tüm kesimler tarafından paylaşılıyor. Aşırı sağ bir partinin yüzde 34 oranında oy alması, hem Fransa tarihinde hem de Avrupa’da bir ilk sayılır. Bu oran, 10 milyon seçmen anlamına geliyor. Tıpkı Hollanda’da olduğu gibi, ama daha güçlü bir şekilde, Fransa’da aşırı sağcı ve İslam karşıtı bir parti ana muhalefet partisi haline geldi. Avrupa demokrasisinde ana muhalefetin her zaman hesaba katıldığı dikkate alınırsa, izlenen politikalar ondan bağımsız şekillenmeyecektir. Macron eğitim politikalarında göçmenlerin entegrasyonuna büyük bir vurgu yapmakla ve güvenlik alanındaki önlemleriyle aşırı sağa göz kırpacak, aşırı sağ seçmene “sizin istediklerinizi de biz yağacağız” mesajını verecektir.
Kaynak: AA