Dink cinayetinin her aşamasında FETÖ vardı

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dink'in, öldürülmesine ilişkin soruşturmada üçüncü iddianame de tamamlanırken, 10 yılı aşkın süredir devam eden soruşturmada baş döndürücü gelişmeler yaşandı.

Dink cinayetinin her aşamasında FETÖ vardı
Dink cinayetinin her aşamasında FETÖ vardı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in, 19 Ocak 2007'de öldürülmesine ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda üçüncü iddianame de tamamlanırken, iddianamede cinayette şüpheli jandarmaların rolü ve FETÖ elebaşısının da aralarında bulunduğu şüphelilerin bağlantıları ele alınıyor.

Dink davasında bir yandan savunmalar alınırken, bir yandan da cinayete ilişkin jandarma soruşturma dosyasında gelişmeler gizlilik derecesinde sürdürüldü. Tam bu zamanlarda geçen yıl FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Darbe girişiminin yaşandığı gece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı üzerine sokağa çıkan halk, bazı emniyet personeli ve askerin, darbecilere direnmesiyle Türkiye uçurumun kıyısından döndü.

Darbe girişimi, cinayet için turnusol kağıdı görevi gördü

FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi, Dink cinayeti için de bir turnusol kağıdı oldu. Savcılık uzun uğraşlar sonucunda ulaştığı jandarma personelini tek tek saptadığı sırada, bu şüphelilerin 15 Temmuz darbe girişimine aktif yer aldığı ortaya çıktı.

Dink cinayeti soruşturmasının şüphelilerinden İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi Astsubay Yavuz Karakaya ile cinayet sonrasında olay yerinde bulunarak diğer jandarma görevlilerini sevk ve idare eden İstanbul Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü TİM Komutanı Yüzbaşı Muharrem Demirkale'nin, 15 Temmuz başarısız darbe kalkışması sırasında darbeciler safında Jandarma Genel Komutanlığı binası önünde silahlı çatışma sonucunda yakalandığı ve akabinde tutuklandığı ortaya çıktı.

Aradan geçen uzun zamanın ardından 16 Ağustos 2016 günü Dink cinayetine ilişkin 30 jandarma görevlisine gözaltı kararı çıkarıldı. Cinayete ilişkin ilk jandarma personeli de 3 Ağustos'ta tutuklandı. Bu tutuklamanın ardından gelen itiraflar ve yapılan tespitler ile tetikçi Samast'ın verdiği yeni ifadeler doğrusunda, cinayetin aydınlatılmasına ve söz konusu cinayetin kimin planladığı gün ışığına çıkmaya başladı.

Savcılığın '15 Temmuz başarısız darbe kalkışmasına giden süreçte Hrant Dink cinayetinin bu yolda, bu amaç için attırılan ilk kurşun olduğu' tespiti kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Bu tespit jandarma dosyasında büyük bir ilerleme kaydedildiğini ve cinayeti planlayan veya nezaret edenlere kısmen ulaşıldığı kanaati oluşturdu.

Teşhiş, itiraf ve kamera kayıtları

Soruşturma kapsamında tutuklanan şüpheli eski uzman jandarma Yusuf Bozca'nın ifadesinde, 'Dink cinayetinin FETÖ/PDY üyelerince organize edildiğini ve darbe girişimi temellerinin bu cinayetle atıldığını' anlatarak, 'Hrant Dink cinayeti, FETÖ/PDY'ye mensup kişilerce organize edildi ve cinayetin işlenmesine göz yumuldu. Bu cinayet sonrasında jandarmada ve emniyet birimlerinde tasfiyeler başladı. Bu tasfiyelerden sonra Fetullahçı yapılanmaya mensup kişiler, tasfiye edilen kişilerin yerlerine görev aldı. 2007 yılından geldiğimi süreç göz önüne alındığında, 15 Temmuz günü gerçekleşen darbe girişiminin temellerinin bu cinayetle atıldığını tahmin ediyorum. Tüm olayları bir bütün olarak değerlendirdiğimde, Yüzbaşı Muharrem Demirkale ve onunla aynı görüşe sahip olan TSK personellerinin Hrant Dink cinayetinin işlenmesinde dahli olduklarını düşünüyorum.' sözleri ilgi çekti.

Bozca'nın şüphelilerden Demirkale'nin astları olan astsubaylar Şeref Ateş ve Yavuz Karakaya'ya ''abi'' diyerek hitap ettiğini söylemesi üzerine savcılığın konuyla ilgili sevk yazısında, 'Bu durumun şüphelilerin FETÖ/PDY terör örgütünün içinde yasal hiyerarşi dışında örgütsel bir yapılanma ve konum içinde bulunduklarını da teyit etmektedir.'' değerlendirmesine yer verildi.

İstihbaratçıların üst amiri FETÖ şüphelisi Celepoğlu

Bu ifade üzerine bir jandarma görevlisi, cinayette FETÖ izini anlattı ve Samast'ı izleyen diğer şüphelileri de teşhis etti. Bu teşhisler ve ifadelerin ardından İstanbul ve Trabzon'da suç tarihinde görevli jandarmalar tutuklanmaya başlandı.

Cinayetin planlanması ve gerçekleştirilmesi aşamalarında aktif rol oynadığı sonradan tespit edilen Trabzon ve İstanbul jandarma istihbarat görevlilerinin üzerinde üst amir olarak Tuğgeneral Hamza Celepoğlu'nun bulunduğu ortaya çıktı. FETÖ şüphelisi Celepoğlu, ''darbeye teşebbüs'' ve ''MİT tırları'' soruşturmasında şüpheli olarak yer alıyor.

Meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ile eski jandarma görevlileri Muharrem Demirkale ve Yavuz Karakaya, 21 Ekim 2016'da tutuklandı. Tutuklama kararındaki önemli tespitlerin kamuoyuna yansımasının ardından Dink cinayeti yeniden gündeme oturdu. Çünkü tutuklama isteminin gerekçeleri için elde edilen tüm deliller, FETÖ'yü işaret ediyordu.

'Bu dava paralele sığmaz' denildi ancak...

Dink cinayetinde Paralel Devlet Yapılanması'nın rolü, 2014'te kamuoyunda tartışılmaya başlandı.

Hrant Dink'in bir dönem genel yayın yönetmenliğini yaptığı Agos Gazetesi ise 2014 Temmuz ayında 'Bu dava paralele sığmaz' manşeti attı.

Ancak soruşturma derinleştikçe cinayetin karanlık kalan bölümünde FETÖ/PDY'nin sadece izi olmadığı ortaya çıktı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından soruşturmanın geldiği aşamada ifadeler, tutanaklar, kayıtlar, teşhisler, kamera görüntüleri incelendiğinde, örgütün bu işi yaptığı gözler önüne serildi.

Cinayet döneminde üsteğmen olan ve 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmasından tutuklu bulunan şüphelilerden Muharrem Demirkale, firari olarak aranan dönemin özel yetkili cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz ile cinayetten 1 gün önce ve 1 gün sonra toplam 7 kez telefonda görüştü. Ast ve üst dahil olmak üzere hiçbir hiyerarşik bağı olmamasına ve savcı tarafından görevlendirilmemesine rağmen bu telefon trafiği dikkati çekti. Bu ve benzeri işaretler, meslekten ihraç edilen savcı Zekeriya Öz'ü de şüpheli yaptı.

FETÖ mensubu olduğu belirlenen şüpheliler Demirkale ve Karakaya'nın, terör örgütünün amaçları doğrultusunda Dink cinayetinin planlamasında, cinayet öncesi, cinayet günü ve sonrasında aktif görev aldığı ve cinayetin işlenmesine katıldıkları da tüm deliller ışığında tespit edildi. Demirkale'nin kontrolü altındaki jandarma personelinin de Dink cinayetine ilişkin aktif rol aldığı belirlendi.

FETÖ'nün 'altın çocuğu'

Uzun bir planlama evresinden sonra bir kısım emniyet ve jandarma görevlilerin katılımıyla 19 Ocak'ta gerçekleştirilen, birçok kişinin bildiği ancak önlemek için hiçbir şey yapmadığı Dink cinayetinden sonra FETÖ'nün 'altın çocuğu' olarak nitelendirilen İstanbul Jandarma İstihbarat Bölücü Faaliyetler İstihbarat Tim Komutanı şüpheli Muharrem Demirkale'nin 19 Ocak'ta 15.44'te dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Metin Canbay'ı aradığı ortaya çıktı.

Canbay'ın FETÖ/PDY üyesi olması nedeniyle memuriyet görevinden ihraç edildiği ve soruşturma kapsamında halen firari olarak arandığı biliniyor.

Demirkale'nin ayrıca 19 Ocak'ta 15.44'te IQ Kültür Evi sahibi şüpheli Adem Sarıgöl'ü de aradığı tespit edildi. Şüpheli Sarıgöl'ün, olay günü ve cinayet sonrası yaklaşık 1 yıllık süreçte Muharrem Demirkale ile 93, TSK ile irtibatlı değişik birimlerle 85 telefon irtibatının bulunduğu, cinayet günü Demirkale ile görüştükten sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile irtibatlı 2 telefon görüşmesi yaptığı belirlendi.

Bazı şüphelilerin cinayetin faili Ogün Samast'ın kimliğini, nerede olduğu veya nereye gittiğini yakalanmadan 2 saat önce bildikleri, bu bilgilere FETÖ ile irtibatlı oldukları için ulaştıkları öne sürüldü.

Dönemin Samsun İl Jandarma Komutanlığı KOM Şube Müdürü şüpheli Murat Bayrak, TEM Şube Müdürlüğünde (Samsun) gözaltına alınan Ogün Samast'a kendi cep telefonundan görüntüler izlettirdiği kamera kayıtlarından tespit edildi. Konuya ilişkin ifadesi alınan Samast, şüpheli Murat Bayrak tarafından cep telefonundan kendisine izlettirilen görüntülerin Dink cinayeti sırasında olay yerinde bulunduğu esnada çekilen istihbari görüntüler olduğu beyanında bulundu.

Cinayette FETÖ tespitleri üzerine...

Elde edilen deliller doğrultusunda harekete geçen savcılık, Dink cinayeti soruşturması kapsamında, firari terör örgütü elebaşı Gülen, eski savcı Öz, gazeteciler Faruk Mercan, Ekrem Dumanlı ve Adem Yavuz Arslan ile avukat Halil İbrahim Koca hakkında 'kasten öldürme' ve 'silahlı terör örgütüne üye olma' suçlarından tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılmasını talep etti. Talebi değerlendiren İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği de 22 Mart'ta tüm şüpheliler hakkında yakalama kararı çıkarılmasına hükmetti.

Savcılığın yakalama kararına ilişkin sevk yazısında önemli değerlendirmelere yer verildi. Yazıda, 'cinayetin Türkiye kamuoyu ve Ermeni diasporasının etkin olduğu Avrupa ve Amerika'daki etkisi, gerçekleştirilen eylemin şiddet içeren silahlı örgütsel konumları ve sonucunda bürokrasi kadrolarının ele geçirilmesi nedeniyle, eylemin FETÖ lideri Gülen'den bağımsız olarak, bilgi ve onayı dışında gerçekleştirildiğinin kabulü mümkün değildir.' yorumu yer buldu.

Savcılık, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü olarak örgütlenen yapının, Dink cinayetini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırıp, bu düzen yerine CIA gibi yabancı devlet istihbaratı güdümünde bulunan Gülen'in kontrolünde, sapkın dini inançları referans alınarak başka bir düzen getirmek, yasama, yürütme, yargı ve diğer tüm devlet kurumlarını silahlı kuvvetler ve emniyet teşkilatını denetimlerine almak için şiddet içeren bir başlangıç eylemi olarak nitelendirdi.

Söz konusu şüpheliler ile FETÖ'ye mensup şahısların irtibatlarına, soruşturma aşamasında çokça değinildi. En son yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan Ercan Gün'ün, 30 Ocak 2007'de Zaman gazetesinde halen yurt dışında kaçak olarak bulunan FETÖ'nün medya tetikçileri Ekrem Dumanlı, Adem Yavuz Arslan ve Mehmet Faruk Mercan ile örgüt içerisinde 'abi' konumunda bulunan avukat Halil İbrahim Koca ile buluştuğu, kendisine haber olarak yayınlayacağı görüntüler burada verilmesine rağmen, görüntülerin Samsun Jandarma Komutanlığında çekildiği algısı yaratılması için Samsun'a gönderildiği belirlendi. Söz konusu görüntülerde Samast'a Türk bayrağı ve Atatürk posteri verilerek fotoğraf çektirilmesi yer aldı.

Tutuklu şüpheli Ercan Gün'ün yayınladığı görüntülerin, Samsun İl Emniyet Müdürlüğünün İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğüne network üzerinden gönderildiği, 44 saniyelik kaydın suç tarihinde Samsun İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan ve halen Çankırı İl Emniyet Müdürü olarak görev yapan Fikri Yalman tarafından 27 Ocak 2007'de Dink cinayetinin sanıklarından Ali Fuat Yılmazer'e gönderildiği ve bu talebin Yılmazer tarafından yapıldığı tespit edildi. Söz konusu görüntülerin de kapatılan Zaman gazetesine iletildiği ve burada Ercan Gün'e verildiği, Gün'ün de söz konusu görüntüleri 1 Şubat 2007'de FOX TV'de yayınladığı ortaya çıktı.

Bu görüntüler medyada yer alarak, FETÖ tarafından Hrant Dink cinayetinin arkasında ''ulusalcılar''ın olduğu algısının yaratılmak istendiği, Ergenekon operasyonlarının zemininin oluşturulduğu ve cinayetin medya aracılığıyla oluşturulan kumpasla yerine getirildiği gündeme geldi.

Son iddianame

Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de öldürülmesine ilişkin açılan dava haricinde, cinayetin FETÖ ile bağlantısını ortaya çıkaran en kapsamlı soruşturma geçen hafta tamamlandı. Soruşturma sonucu hazırlanan üçüncü iddianamede, FETÖ elebaşı Gülen ve örgütle iltisaklı olduğu tespit edilen üyeler ile dönemin jandarma görevlileri ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu 28'i tutuklu, 8'i yakalamalı 51 şüpheli yer aldı. İddianamede, soruşturma aşamasında anlatılan tüm iddiaların yanı sıra şüphelilerle ilgili tek tek eylemler sıralanarak FETÖ'nün tüm eylemleri de aktarıldı.

İddianamede, şüphelilerden Hamza Celepoğlu'nun Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Değerlendirme ve Analiz Merkez Amiri olarak görev yaptığı, Hrant Dink cinayetinin planlanması ve gerçekleştirilmesi aşamalarında aktif rol oynayan Trabzon ve İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinin üzerinde üst amir olarak bulunduğu ve cinayeti önceden bildiği kaydedildi.

İddianamede, 'Coşkun İğci'den, Yasin Hayal'in Dink'i öldürmeyi planladığı bilgisini alan Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinin, kontak kurdukları İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi şüphelilerle, cinayetin planlanması ve icrası noktasında müşterek hareket ettikleri'ne de işaret edildi.

Hrant Dink cinayeti öncesi FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğünde, 2006'da yasa dışı kurulup 2012'ye kadar çete faaliyeti yürüten C-5 Büro Amirliğinde, örgüt mensuplarınca, Silahlı Kuvvetler ve Emniyet Teşkilatında terör örgütüyle iltisaklı olmayan kamu personeliyle ilgili tasfiyeler yapıldığı ve başarısız 15 Temmuz darbe kalkışmasının önünü açmak için Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas soruşturmalarının hazırlıklarının yürütüldüğü hatırlatılan iddianamede, savcının daha önce örgüt için 'cinayete yol verdi' yorumu yerine, cinayetin örgüt tarafından planlandığı ve izlendiğinin tüm deliller ışığında anlaşıldığı vurgulandı.

İddianamede, FETÖ/PDY mensuplarının katılımı ve organizasyonunda işlenen Dink cinayetini örgütten uzak tutmak, perdelemek ve emniyet mensuplarının rolünün olmadığını kanıtlamak için gazeteci Adem Yavuz Arslan'ın 'Bi' Ermeni var... Hrant Dink Operasyonlarının Şifreleri', 'Ergenekonun Şifresi & Dink'ten Malatya'ya Azınlıklar Nasıl Hedef Oldu?', Nazlı Ilıcak'ın 'Her Taşın Altında The Cemaat mi Var?', gazeteci Bayram Kaya'nın '21 Numaralı Suikast Yolcusu Kördüğüm' adlı kitaplarının algı operasyonunun bir parçası olarak örgütsel faaliyet kapsamında yazıldığı kaydedildi.

Hepsi FETÖ'cü çıktı

Hrant Dink cinayetinin üzerinden 10 yılı aşkın süre geçerken, soruşturmayı başlatan bir kısım savcılar, mahkemelerde görevli hakimler, müfettişler, polis ve jandarma ekipleri ile cinayete ilişkin resmi bir görevi olmadığı halde olaya iştirak ettiği tespit edilen şüphelilerin büyük çoğunluğunun, örgütün şifreli mesajlaşma programı 'ByLock' kullanıcısı olduğu ve yine FETÖ ile iltisaklı oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edildikleri ortaya çıktı.

Savcılığın tüm bu tespitleri, hemen hemen son 1-2 yıl içerisinde gerçekleşti. Daha önce soruşturmanın bu aşamaya gelememesinin tek sebebi olarak, bugün adları 'şüpheli' veya 'sanık' olarak zikredilen isimlerin o dönem görevli olmaları gösteriliyor.


Kaynak: AA