Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, GAÜ'nün Konuğu Oldu

Girne Amerikan Üniversitesi ile Kıbrıs Amerikan Üniversitesi ortaklığında oluşturulan "Kıbrıs Masası"nın son toplantısının konuğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakü, Bağdat ve Londra Büyükelçilikleri görevlerinde de bulunan Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz oldu.

Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, GAÜ'nün Konuğu Oldu
Çeviköz, KKTC üzerindeki ambargo ve izolasyonların kalkmasının ancak, Türkiye’nin limanlarını, GKRY’ne açması ile mümkün olacağını düşündüğünü söyledi.



GAÜ Kampüsü’nde, Siyasal Bilimler Fakültesi’nin ağırladığı Ünal Çeviköz, öğrencilerin yoğun katılım gösterdiği toplantı sırasında, gösterilen misafirperverliğe teşekkür ederek başladığı konuşmasında; Türk Dış Politikası’nın, Cumhuriyet Dönemi Tarihi’nin içinde, üç ana dönem altında gruplanarak incelenmesi gereğinden söz etti.

Çeviköz, ilk dönem olan 1923- 1947 arası dönemin; Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıç anından, İkinci Dünya Savaşı’nın sonu ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın kuruluşu olan 1947 Yılı’na kadar sürdüğünü ifade etti.

Bu dönemde, dış politika amacının, esas olarak; bağımsız bir devlet olarak devam etmek ile uluslararası arena’da kabul ve saygınlık gören bir yere ulaşmak olduğunu belirten Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz; "Bu dönemde; iki önemli uluslararası belge ana politikamıza yön vermiştir. Lozan ve Montrö Anlaşmaları, devlet olduğumuz ile, Boğazlar üzerindeki hakimiyetimiz kayıtlarını güçlendirmiştir. 1947 ile, Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991 yılı arasında kalan dönem ise, ikinci ara dönem olarak kabul edilir. Bu dönemde, Türk Dış Politikası, akdedilen 1960 Londra ve Zürih Anlaşmaları neticesinde, siyasi eşitliğe dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, kalıcı ve sürdürülebilir bir unsur olarak görür. Temel olarak; Türkler ve Rumlar arasında eşit paylaşımı öngören anlayış, her iki toplumun kendi stratejilerine göre, başat bir konu olarak yerleştirilmiştir. Üçüncü dönem ise, 1991 ve 2009 yılları arasındaki dönemdir. Sovyet Sistemi’nin dağılımı sonucunda; Türkiye’nin bu dönemde pro -aktif diplomatik tasarruflara yöneldiğini görüyoruz. Bu dönemde gerçekleştirilen, ’Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’ gibi etkinlikler ile de , diplomatik arenada küresel oyunculuğa soyunmanın yanında, aynı dönemde, Güvenlik Konseyi’ne daha önce rastlanmamış bir oy çoğunluğu ile seçilmiş olduğumuzun altını da çizmek isterim." şeklinde konuştu.

Genel tarihsel süreç içerisinde; Kıbrıs konusunda değerlendirmesini de yapan Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz; " Birinci olarak; Türk tarafı görüşlerinde, hep hukuk içinde meşru bir görüş oluşturma yaklaşımı içerisinde oldu. İkinci olarak; Avrupa Birliği konusunun masaya getirilmesi ile 2004 Yılı’ndan sonra anlayış ve beklentiler değişti. Üçüncü olarak ta, Birleşik Krallık ile yaşanmaya başlanan exit brexit modeli üzerinde çalışmalar derinleştirilerek, AB nin bu konuda yaşayabileceği oluşumlara hazırlıklı olmalıyız. Ve dördüncü olarak ta; Güney Kıbrıs’ta var olan; “Türkiye, ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyor” anlayışının değiştirilmesi, müzakere masalarından bu havanın kaldırılması gerekiyor. Şahsi kanaatim, KKTC üzerindeki izolasyonların ve ambargoların kaldırılmasının önündeki en büyük engelin, GKRY gemilerine; Türk Limanlarında uygulanan ambargodur. Türkiye’nin Limanları’nı; GKRY Gemileri’ne açması, Rumların elinden bu kozu alır." dedi.

GAÜ Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Aykut Toros, "Halkın içsel konuları olan ’endojen’ faktörler ile, müzakerecilerin stratejik taktikler olarak sundukları ’egzojen’ faktörlerin uyumlu hale getirilmesi; başarılı bir çözüm sürecinin tek şartıdır’.

Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz’ün konuk konuşmacı olarak bulunduğu ve Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyeleri ve Öğrencilerinin katıldığı ’yuvarlak masa’ toplantısı; Girne Amerikan Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aykut Toros’un; "Halkın içsel konuları olan ’endojen’ faktörler ile, müzakerecilerin stratejik taktikler olarak sundukları ’egzojen’ faktörlerin uyumlu hale getirilmesinin; çözüm sürecinin başarı ile sonlandırılması ve sonrasının da sürdürülebilir olması için, ’olmazsa olmaz’- yani; ’sine-qua non’dur” şeklindeki kapanış konuşması ile sona erdi.
Kaynak: İHA