SAÜ'de 'Türkiye Vizyonu' Adlı Etkinlik Düzenlendi

Sakarya Üniversitesi Akademik Düşünce Eğitim Medeniyet (ADEM) Öğrenci Topluluğunca “Türkiye Vizyonu” başlıklı bir etkinlik düzenlendi.

SAÜ'de 'Türkiye Vizyonu' Adlı Etkinlik Düzenlendi
SAÜ Hukuk Fakültesi Sabahattin Zaim Konferans Salonu’nda gerçekleşen etkinliğe konuşmacı olarak Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülay Samancı ve Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak katıldı.

Etkinliğin moderatörlüğünü ise Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Kolukısa yaptı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi başlıklı bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülay Samancı, Türkiye’nin cumhuriyetin kuruluşundan itibaren siyasi tıkanıklıklar yaşadığını ve bu sorunların günümüze kadar devam ettiğini söyledi.

Yakın tarihte de sürekli çatışmaların gerçekleştiğini ifade eden Samancı, “Türkiye, Ecevit döneminde Ahmet Necdet Sezer’in anayasa kitapçığı fırlatmasıyla ekonomik anlamda ciddi zararlar görmüş, milyar dolarlar kaybetmiştir. Bu paralar bizim cebimizden çıktı. Burada ezilen Anadolu insanları, yani bizleriz” dedi.

Sistem değişikliğine giden sürecin 367 krizi ile başladığını ve 2010 anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanını halkın seçmesi uygulamasının getirildiğini aktaran Samancı, “2010’da krizin ortadan kaldırılması için bu maddeler oylanırken, anayasa aslında aksadı. Gereken değişiklikler bu zamana kadar yapılamadı. Bu nedenle 16 Nisan’da referanduma gitmiş olacağız. Anayasa değişikliği maddeleri ile Türkiye, daha huzurlu, daha güvenli, operasyonların çekildiği bir memleket değil, milletin iradesinin tezahür ettiği bir memleket olacak. Anadolu’nun insanlarının karar mekanizması içerisinde yer aldığı bir ülke olacak” ifadelerini kullandı.

Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak ise, “Dünden Bugüne Türkiye Sistemi” başlıklı bir konuşma yaptı. Osmanlı Devleti’nde kuruluş döneminden itibaren uygulanan yönetim sistemlerinden örnekler vererek konuşmasına başlayan Dilipak, "Osmanlı toprakları üzerinde birçok hukuk sistemi uygulandı. Cumhuriyet döneminde de hukuk sistemi belli dönemlerde kesintilere uğradı. 1965 sonrası dönemde insanların sağcı solcu olarak ikiye ayrıldı, bunun ardından FETÖ ortaya çıktı. FETÖ örgütü, çocuk yurtlarından istihbarat topladı. Örgüt bu çocukları rejim ile entegre ederek kendi şartlarına göre kullanmak üzere stokluyordu. 1978’de İran etkisine girdik. İran devrim rüzgarları Türkiye’de esmeye başlayınca İslam’da radikalleşme görüldü.

Radikalleşmenin engellenmesi için 12 Eylül darbesi ile İslam’ın ideolojik olarak devlet eliyle pazarlanması söz konusu oldu” diye konuştu.

1990’lı yılların başında komünizmin çökmesiyle bir kırılma yaşandığına dikkat çeken Dilipak, “FETÖ’nün bugünkü projesi bu yıllarda örgüte verildi.

Artık Avrupa standartlarında bir İslam üretilecekti. 2000 yılına kadar hazırlıklar tamamlanarak 2000 yılında iktidar ele geçirilecekti. Komünizm dağıldıktan sonra Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) kurulduğunu görüyoruz. BÇG NATO’nun artık tehlikeyi kızıldan yeşile çevirmesiyle ortaya çıktı. Artık yeşil tehlike vardı. İslamofobi o günlerde örgütlendi. BÇG aslında kendisine verilen görevden çok daha ileri giderek, ılımlı İslam’ı kucaklamak, radikal İslam’ı ezmek yerine İslam adına her şeyi ezmeye yöneldi. 2000 yılına gelindiğinde durum biraz daha farklılaştı. BÇG inatçı bir şekilde FETÖ’cülere karşı da bir tepki gösterdi. Din adına her şeye karşıydı. FETÖ’nün getirilmesi aslında Erdoğan üzerinden BÇG’nın tasfiye edilmesidir. Necmettin Erbakan harekete geçmek isteseydi sokaklara milleti dökeceklerdi ve yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep olacaktı. Daha sonrasında Erbakan gitti, yerine Mesut Yılmaz’ı getirdiler. Yılmaz daha önce yedekte bekletilen bir aktördü. Ayrıca Bülent Ecevit de bir parçasıydı. Ecevit canını zor kurtardı. Anayasa olayından sonra hastaneye gitti, oradan kaçırdılar ve kurtuldu. Ama fazla yaşayamadı. Sonuç olarak Erbakan öldü, FETÖ Pensilvanya’ya yaklaşmak zorunda kaldı. Ama bunlar operasyonlarla köşeye sıkıştırıldılar” dedi.

Kaynak: İHA