Prof. Dr. Üstündağ Açıklaması 'Glokom Belirti Vermeden Kör Edebilir'

Acıbadem Maslak Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Can Üstündağ, toplumda göz tansiyonu ile karasu hastalığı olarak bilinen en önemli körlük nedenlerinden biri olan glokomda erken teşhisin önemine vurgu yaparak, "Görme kaybı ortaya çıktığında ise glokom tedavisi maalesef giden görmeyi geri getiremiyor" dedi.

Prof. Dr. Üstündağ Açıklaması 'Glokom Belirti Vermeden Kör Edebilir'
Toplumda göz tansiyonu ile karasu hastalığı olarak bilinen ve tüm dünyada en önemli körlük nedenlerinden biri olan glokom, görme sinirinin ilerleyici hasarıyla karakterize bir hastalık olarak biliniyor. En önemli risk faktörü ise göz içi basıncının yükselmesi olarak bilinen glokomun, sanılanın aksine çocuklarda bile görülebilen çeşitli türleri mevcut. En sık rastlanan türü ise genellikle 40 yaş üstünde görülen açık açılı glokom. Bu glokom türü çoğunlukla ileri dönemlere kadar hiçbir belirti vermeden görme sinirinde ilerleyici hasar oluşturarak kalıcı görme kaybına yol açabiliyor. Bu nedenle görme sinirinde gelişen hasarın başlangıcında tanı konması büyük önem taşıyor.

"Ailesinde glokom riski bulunan kişiler risk altında"

Acıbadem Maslak Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Can Üstündağ, özellikle ailesinde glokom hastalığı olanların daha fazla dikkatli olmaları gerektiği uyarısında bulunarak, “Bunun nedeni ise glokom gelişme riskinin bu kişilerde 6 kat daha fazla olması. Hastalık ancak dikkatli bir muayene ve yüksek teknoloji cihazlar ile tespit edilebiliyor. Bu yüzden ailesinde glokom hikayesi bulunan kişiler başta olmak üzere, risk altındaki herkesin 35 yaşından itibaren yılda 1 kez göz muayenesi olmaları kalıcı görme kaybının önüne geçmek için çok önemli” dedi.



"Son aşamaya kadar belirti vermiyor"

"Glokom hastalığının nedeni, gözün içerisinde üretilen ve küçük kanalcıklar aracılığıyla gözü terk eden göz içi sıvısının dengesinin bozulması. Diğer bir deyişle, kanalcıklardaki tıkanıklık nedeniyle göz içerisinde üretilen sıvı gözü terk edemiyor, bunun sonucunda gözün içerisinde basınç yükseliyor. Yükselen basınç da görme sinirinin tahribatına neden oluyor. Açık açılı glokom genellikle son aşamaya kadar hasta tarafından fark edilebilecek bir bulgu veriyor" diyen Üstündağ, “Görme alanı çevreden merkeze doğru yavaş yavaş daraldığı için kişi tarafından ancak geç dönemde fark edilebiliyor. Görme kaybı ortaya çıktığında ise glokom tedavisi maalesef giden görmeyi geri getiremiyor" ifadelerini kaydetti.



"Acil tedavi gerektiriyor"

Üstündağ şu ifadeleri kaydetti:

"Doğuştan gelişen glokomlarda yeni doğan ve ilk bir yaş içindeki bebeklerde gözlerde irilik, ışık rahatsızlığı, gözlerde yaşarma gözleniyor. Nadir görülen dar açılı veya kriz tipi glokomlarda ise kriz öncesinde gözlerde zaman zaman ağrı, ışıklara bakıldığında ışık çevresinde renkli hareler görülebiliyor. Ardından göz tansiyonu aniden yükseliyor ve şiddetli göz ağrısı, görme bulanıklığı, mide bulantısı ile kanlanma gibi sorunlar gelişiyor. Bu durum acil tedavi gerektiriyor, aksi halde hızla görme kaybına kadar götürebiliyor. Erken tanı için ailesinde glokom hikayesi olanlar başta olmak üzere, miyoplar, göz yaralanmaları geçirenler, uzun süreli kortizon kullananlar ve diyabet hastaları gibi risk grubundaki kişilerin 35 yaş sonrası her yıl göz muayenesi olmaları şart. Riskli gruba girmeyen kişilerin de hiçbir yakınmaları olmasa bile 40 yaşından itibaren yine yılda bir kez muayene yaptırmaları son derece önemli."

Erken tanı için kontrol edilmesi gereken diğer grubun ise iri gözlü bebekler olduğunu Üstündağ, bunun yanı sıra çocukluk çağında katarakt ameliyatı geçirmiş bebeklerin de glokom gelişimi açısından ameliyat sonrasında belirli aralıklarla kontrol edilmelerinin son derece önemli olduğunu söyledi.



"Tedavide amaç tansiyonu düşürmek"

Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Üstündağ, glokomun, özellikle sık rastlanan açık açılı tipinin tanısı konduğunda başlangıç tedavisinde damlaların tercih edildiğini belirtti ve tedavide amacın, gözün içindeki sıvı üretimini azaltarak veya kanallardan sıvı çıkışını arttırarak göz tansiyonunu düşürmek ve görme sinirinde gelişecek hasarı önlemek olduğunu dile getirdi.

Üstündağ, damla tedavisinin yeterli olmadığı, bir başka deyişle damla tedavisine rağmen görme siniri hasarının ilerlediği durumlarda ise lazer ve cerrahi yöntemlere başvurulduğunu belirterek şu bilgileri verdi:

"Başvurulan tüm yöntemler mevcut görme ve görme alanını korumak için uygulanıyor. Kaybedilen görme ve görme alanını ise geri getiremiyor. Buna karşın, glokomun kriz tiplerinde başlangıçta çoğunlukla lazer tedavisi uygulanıyor. İleriki aşamalarda ilaç ve cerrahi tedavilere başvuruluyor. Doğuştan göz tansiyonunun tedavisi ise çoğunlukla cerrahi yöntem oluyor. Cerrahinin yetersiz kaldığı olgularda ise ilaç tedavisi uygulanıyor."
Kaynak: İHA