Hayvanlara Yapılan İşkencenin Hukuki Ve Psikolojik Açıdan Nedenleri

İstanbul Aydın Üniversitesinde (İAÜ) öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Pakize Ezgi Akbulut ve Yrd. Doç. Dr. Şahide Güliz Kolburan, Türkiye’de sık sık meydana gelen hayvanlara yapılan eziyetleri hukuki ve psikolojik açıdan ele aldı.

Hayvanlara Yapılan İşkencenin Hukuki Ve Psikolojik Açıdan Nedenleri
Hayvanların korunmasına ilişkin olarak yürürlükteki mevzuatta sahipli ve sahipsiz hayvanlar bakımından bir ayrım olduğunu belirten İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Pakize Ezgi Akbulut, "5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu çerçevesinde eğer sokakta yaşayan sahipsiz bir hayvan kötü muamele, işkence ve yahut benzeri eylemlere maruz kalırsa, bu eylemi gerçekleştirene idari para cezası veriliyor. Bu idari para cezası, fail bu suçu birden fazla defa işlese dahi değişmiyor, sadece artabiliyor. Birkaç kere ceza almış oluyor. Türk Ceza Kanunu’nda sahipsiz hayvana işkence bir suç olarak yer almıyor; günümüzdeki mevzuata göre bir kabahat olarak öngörülüyor. Bu nedenle sahipsiz hayvana kötü muamele nedeniyle mahkemeye düşen bir dava, bir kovuşturma olamıyor ne yazık ki" diye konuştu.



"Sahipli hayvanlar mal statüsünde görülüyor"

Sahipli hayvanların ise durumunun farklı olduğunu söyleyen Akbulut konuşmasına şöyle devam etti:

"Sahipli hayvanlar mal statüsünde görülüyor. Bu nedenle sahipli bir hayvana kötü muamele edenler Türk Ceza Kanunu’na göre bir kimsenin malına zarar verme suçundan dolayı ceza alabiliyor. Bunun da cezası 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ya da adli para cezası şeklinde değişiyor. Bununla birlikte bazı hukukçular, yasa değişene kadar sahipsiz hayvanlara karşı yapılan bazı kötü muamelelerin de, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş birtakım suçlar çerçevesinde değerlendirilerek failin ceza alabilmesi doğrultusunda çeşitli çalışmalar yapsalar da uygulamada bu konuda pek yol kat edilemiyor” dedi.

Cezaların her iki durumda da suçu işleyen failin ya da faillerin bulunması takdirde uygulanabildiğini söyleyen Akbulut, "Kanunlarımız hayvan haklarını korumak anlamında yetersiz. Sivil toplum kuruluşları ile birlikte bu kanunların değişmesi için çok fazla çalışma yapılıyor. Öncelikle bizim hayvanları sahipli sahipsiz şeklinde ayırmayı bir kenara bırakarak bütün hayvanları hayvan olduğu için koruma altına almamız gerekiyor. Onlara yapılan her türlü kötü muamelenin suç olarak Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmesi ve cezaların caydırıcı olacak şekilde belirlenmesi gerekiyor. Bununla paralel olarak da aile eğitiminin yanında her çocuğun okula başladıktan itibaren hayvan hakları konusunda bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi lazım" ifadelerini kullandı.

"En önemli neden aile içi şiddet, istismar ve ihmal"

İnsanların diğer canlılara tahammülsüzlüğünün en önemli nedenin aile içi şiddet olduğuna dikkat çeken İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şahide Güliz Kolburan, "Aile içi şiddete tanık olan ya da maruz kalanların şiddet uygulama olasılıkları, şiddet görmeyenlere göre 8 kat daha fazla olarak karşımıza çıkıyor. Aile içi şiddet tanığı olmak, problemlerin öfke ile çözülebileceği yolunda bir hatalı öğrenmeye sebep olabiliyor. Aynı zamanda ergenliğe doğru gidildikçe kabadayılık, kendini kanıtlama, kendi maruz kaldığı şiddeti yansıtma, dikkat çekme, güç gösterisi gibi etkenler de devreye giriyor. Bunlar istediğimiz ve sağlıklı kendini kabul ettirme nedenleri değil tabii ki. Bunların hatalı örgütlenmesi aile dinamiklerinde ve sosyal yapı desteklerinde yatıyor” diye konuştu.

"Çocuklukta ya da ergenlikte hayvanlara zarar veren davranışlar; anti sosyal bozukluk, narsisizm, sadizm gibi, ilerde saldırgan suçlara zemin hazırlayan psikolojik rahatsızlıkların habercisi olabilir" diyen Kolburan, "Şiddet içeren suçlar işleyenlerle yapılan araştırmalarda çocukluğunda hayvanlara eziyet edenlerin daha sonra şiddet içeren suç davranışında bulunma olasılıkları yüksek olduğu görülmüştür. Seri katiller veya birden fazla cinayet işleyen zanlıların geçmişinde bu tip eylemler sık görülmektedir" ifadelerini kullandı.

Anne ve babalara düşen görevler

Anne ve babalara tavsiyelerde bulunan Kolburan, anne babaların bu konuda model olma davranışlarının önemli olduğunu ifade etti.

Kolburan, "Çocuklar 2 yaşından itibaren davranışlarının başkaları üzerindeki duygusal yansımalarının farkına varabilirler. Buna hayvanlara karşı tutum ve davranışlar da dahildir. Anne babalara düşen en önemli görev burada başlamaktadır. Çocuklar 4-6 yaştan itibaren temel ahlaki kavramları anlamaya başlarlar. Kendilerinden güçsüz bir canlıyı incitmenin ahlaki boyutu, çocuğun gelişim düzeyine göre anlatılabilir. Modern yaşam insanı doğadan ve hayvanlardan gittikçe uzaklaştırıyor. Çocuklar 4-5 yaşlarından itibaren bir hayvan beslemenin kısmi sorumluluklarını alabilir. Bu, beslemenin ötesinde empati ve duygusal alışverişi de kapsayan bir süreç ve önemli bir kazanımdır" dedi.

Kolburan son olarak, "Hayvanlar doğada en az insanlar kadar hak sahibi canlılardır. Hayvanlar haklarını hayatta kalmak üzerine yapılandırmışken, biz insanlar sahip olduğumuz üst düzey zihinsel fonksiyonlar sayesinde bunlara ek olarak varoluşsal ihtiyaçlara da sahibiz. Varoluşsal ihtiyaçlar sadece insana özgü olup; insanın hayvan özelliklerinin üzerine çıkma ve bir yaratık olarak kalmayıp yaratıcı bir varlık olma ihtiyacından kaynaklanır. İnsan varoluşu doğada bir öncelik değildir" şeklinde konuştu.

Kaynak: İHA