GÖRÜŞ - ABD, 'İki Devletli Çözüm'den Vazgeçer Mi?

ABD Başkanı Trump'ın, İsrailFilistin sorunuyla ilgili 'iki devletli çözüm' dışındaki seçeneklere de açık olduklarını açıklaması, tartışmalara yol açtı Ancak Trump yönetiminin diğer yetkililerinden gelen 'iki devletli çözüm'e destek açıklamaları, ABD'nin Ortadoğu barış sürecine ilişkin henüz yeni bir politika geliştirmediğini gösteriyor Washington'ın, uluslararası aktörlerin barış sürecine müdahil olmasını engelleyerek İsrail'e, BM'nin ve uluslararası toplumun taleplerinden uzak durma imkanı veren geleneksel yaklaşımını devam ettireceği öngörülebilir.

AHMED CEMİL AZM - ABD Başkanı Donald Trump'ın 15 Şubat Çarşamba günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı basın toplantısında, iki devletli çözüme yönelik tavrına dair sarfettiği bir cümle, çok sayıda soruyu ve tepkiyi tetikledi. Ancak, Trump'ın Filistin-İsrail ihtilafına ilişkin herhangi bir yeni politikası olup olmadığı kadar, bu konuda gerçekten bir politikası olup olmadığını da sorgulamak daha isabetli olacak. İkinci olarak, Trump'ın ifadelerinin ters teptiğine ve dolayısıyla Trump ekibinin tutumlarını gözden geçirmek zorunda kaldıklarına da işaret edilmeli.

Trump'ın açıklamasının ardından dünya gazetelerinde çıkan çeşitli başlıklardan birkaçı şöyleydi: 'Trump, İsrail-Filistin anlaşmasında iki devletli çözümden geri adım attı' veya 'ABD ve uluslararası toplum, Ortadoğu'da uzun zamandır savunduğu pozisyondan vazgeçiyor.' Ama bundan sadece iki gün sonra başlıklar yeniden aksi bir istikamette atıldı: 'ABD'nin İsrail'e atadığı büyükelçi, iki devletli çözümü savunuyor.' Aynısı, ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) nezindeki temsilcisi için de söylendi.

Trump basın toplantısında, iki devletli çözümü reddetmediğini veya bundan bir mutsuzluk duymadığını ifade etti. 'İki devletli çözüm ve tek devletli çözüm konusuna bakıyorum; her iki tarafın da beğeneceği bir çözüm benim de hoşuma gider. İsrailliler ve Filistinliler mutluysa, ben de onların en beğendiği çözümden mutlu olurum.'

- BM'den iki devletli çözüm vurgusu

Filistin-İsrail meselesinde başka bir çözüm olabileceğine işaret etmek, dünya genelindeki endişeli siyasetçileri rahatsız ediyor gibi görünüyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres Kahire'deki konuşmasında, 'Filistinlilerle İsraillilerin arasındaki durumla ilgili iki devletli bir çözümün haricinde bir B Planı yok. Her şey bu ihtimali muhafaza etmeye yönelik olarak yapılmalı' ifadelerini kullandı.

Trump'ın ifadesi, sadece iki devletli bir çözümün değil, başka çözümlerin de masada olabileceğine işaret etse de ABD Başkanı konuyla ilgili belirli bir görüşü olduğunu söylemedi, daha ziyade meseleyi çatışmanın taraflarına bırakmayı tercih ettiğini dile getirdi. Bu tutum, geleneksel ABD siyasetinin özüdür: Amerikan yönetimleri son 30 sene zarfında, Filistin-İsrail arasında ikili müzakerelerin olması gerektiğini savundu, uluslararası herhangi bir çerçeveyi reddetti ve herhangi bir BM kararı veya formülünün İsrail'in tam rızası olmadan uygulanmasına veya dayatılmasına tamamen karşı çıktı.

Dışişleri bakanlığının son ayında John Kerry, daha önceden görülmemiş şekilde İsrail'in politikalarını eleştiren konuşmalar yaptı. Kerry, 2016'nın aralık ayı başlarında, İsrailli ve ABD'li üst düzey siyaset belirleyicilerin senelik bir toplantısı olan Saban Forum'unda şöyle konuştu: 'Mevcut hükümetteki bakanların yüzde 50'sinden fazlası, halka açık yaptıkları konuşmalarda bir Filistin devletine karşı olduklarını ve Filistin devleti diye bir şeyin olmayacağını ifade ettiler.' Daha da önemlisi, Obama yönetimi aralık ayında BM'nin, İsrail yerleşimlerini kınayan 2334 sayılı kararını veto etmeme kararı aldı.

- ABD politikası değişecek mi?

Bütün bunlara rağmen ABD'nin resmi tutumu, anlaşmaya gidebilecek yolun ikili müzakerelerden geçtiğine yönelik olmaya devam etti . BM'nin 2334 sayılı kararı ve ABD'nin bunu veto etmemeye yönelik tarihi kararından sonra Kerry, kalıcı bir barışı sağlamaya gidecek tek yolun, İsrail ve Filistinlilerin iki devletli bir çözümü müzakere etmeleri olduğunu vurguladı.

The Jerusalem Post'un, 15 Ocak'taki Paris Barış Konferansı'nın arefesinde yazdığı gibi, 'Gerçekten de ABD üçüncü tarafların, İsrail ve Filistin'e bir çözüm dayatmak için gösterdiği çabalara karşı koyma politikasını uzun bir zamandır muhafaza ediyor.' Gazete, görev süresi bitmek üzere olan Barack Obama'nın üst düzey danışmanı Ben Rhodes'un ağzından da, ABD yönetimin, iki devletli bir netice doğrultusunda kurallar ve parametreler dayatmaya yönelik uluslararası bütün çabalara karşı çıkmaya devam edeceğini aktardı.

Bu anlamda Trump'ın son açıklamalarıyla ABD'nin önceki politikası arasındaki fark, bir siyaset değişikliğine tekabül edecek büyüklükte değil.

Aslında tek devletli çözüm de Filistinliler tarafından bütünüyle reddediliyor değil. Trump'ın sözlerine yaptığı yorumda Filistin Kurtuluş Örgütü Genel Sekreteri Saib Ureykat, iki devletli çözüme tek alternatifin, laik ve demokratik tek bir devlet olduğunu söyledi. Ureykat laik ve demokratik bir devlete vurgu yapıyor, zira yaygın inanca göre, bir İsrailli, tek devletli çözümü desteklediğinde Filistinlilere eşit haklar veya vatandaşlık verilmesini desteklemiyor; sadece, halk hariçte kalacak şekilde toprakların ilhak edilmesini savunuyor.

- Barış müzakerelerine sıfırdan başlamak gerekebilir

BM Genel Sekreteri ve diğer taraflardan gelen endişe verici tepkiler ise iki temel sebebe dayanıyor. İlki, Trump yönetimi ve ekibinin, gelecekte izleyecekleri siyasete ilişkin belirsizlikleri giderek arttıran açıklamalar yapıp vaatler veriyor olması. Bunların en çarpıcı olanı ise seçim kampanyası döneminde verilen, ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma sözüydü. Yeni yönetim ayrıca, İsrail yerleşimlerini barışa bir engel olarak görmediğini de duyurdu. Buna ilave olarak, iki devletli çözümden başka bir teklifte bulunmak, barış sürecine sıfırdan başlamak anlamına gelir.

Nitekim, Trump'ın iki devletli çözüm hakkındaki ifadesi, büyükelçiliğin nakli ve yerleşimlerle ilgili daha önce önceki açıklamalarından geri adım atmasını gölgede bıraktı. Netanyahu'nun ziyaretinden sadece birkaç gün önce İsrail Hayom isimli sağcı İsrail gazetesine verdiği mülakatta, Donald Trump, Filistin bölgelerindeki İsrail yerleşimlerinin büyümesinin 'barışa iyi gelecek' bir adım olduğuna inanmadığını belirtti. Bu ise medya tarafından Beyaz Saray'ın daha bir hafta önce yapmış olduğu açıklamadan keskin bir dönüş olarak değerlendirildi.

Trump yönetiminin tutulmayan sözleri ve çelişkili ifadeleri, başkanın, seçim sürecinde benimsemiş olduğu söylemin, başkan seçildiği takdirde takip edeceği politikaları göstermediği gerçeğini yansıtıyor. Diğer taraftan, Trump'ın henüz bir politika geliştirmemiş olduğu da açık.

- Trump yönetiminden çelişkili açıklamalar

Trump'ın ABD'nin yeni İsrail büyükelçisi olarak seçtiği tartışmalı isim David Friedman yerleşimleri destekleyen ve büyükelçiliğin Kudüs'e taşınmasını teşvik eden açıklamaları dolayısıyla önceden eleştirilmişti. Fakat görevinin onaylanmasıyla ilgili Senato'da geçen perşembe gerçekleşen oturumda, panele yaptığı şaşırtıcı ama anlaşılabilir açıklamada, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasından 'çok mutlu' olacağını söyledi. Daha önceki tutumunu da, 'Filistinlilerin terörizmi bırakma ve bir Yahudi devletini kabul etme konusundaki isteksizliklerinin' neticesi olduğunu söyleyerek savundu.

Aynı doğrultuda ABD'nin BM'deki temsilcisi Nikki Haley de geçen perşembe, yani Trump'ın açıklmalarından bir gün sonra, Washington'ın İsrail-Filistin çatışmasına iki devletli bir çözüm getirilmesini 'kesinlikle' desteklediğini söyledi.

Friedman'ın U dönüşü ve Haley'in açıklaması, Filistin-İsrail ihtilafına yönelik bütünüyle yeni bir ABD politikasının beklenmediğinin ipuçlarını vermiş oldu; Uluslararası toplumun eşliğinde, ABD'deki diğer kurumlar ve siyaset belirleyiciler böyle bir siyaset değişikliğine kolayca müsade etmeyecektir. İkincisi, ABD'nin konuyla ilgili tutumu da nihai bir barış anlaşmasına ancak ikili müzakereler neticesinde karar verilebileceği yönünde olmuştur.

Bu da yeni yönetimin politikasının özü olduğu kadar İsrail hükümetinin arayıp da bulamadığı fırsattır; zira İsrail'e BM'nin ve uluslararası toplumun taleplerinden uzak durma müsaadesi verirken aynı zamanda İsrail'in, yerleşimler üzerinden, bir Filistin devleti kurulmasını imkansız kılan 'gerçekler' uydurmaya devam etmesine de zemin oluşturmaktadır.

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

[Yrd. Doç. Ahmed Cemil Azm. Filistin Bir Zeyt Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi]

* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: AA