'Islak İmzada Kumpas' Davası

Dönemin Adli Tıp Kurumu, polis ve jandarma kriminal laboratuvarlarında görevli 15'i tutuklu 18 sanığın yargılandığı davada savunma yapan sanıklar, suçlamaları kabul etmedi Sanık Lokman Başer:'İncelediğimiz fotokopi belge ile orijinal belge üst üste çakıştığında imza yapısı bakımından mutabık olduğu, daha önce fotokopi olarak geçen belgenin aslı olduğu kanaatine vardık. İmza incelemesine geçtik. Şahsın el ürünü olduğu kanaatine vardık. İlk iki raporu fotokopi belge üzerinden hazırlamıştık. Aslı gelince, 'montaj mı?' diye düşündüren ve fotokopiden kaynaklanan gerekçeler ortadan kalktı. İmzanın şahsın eli ürünü olduğu sonucuna vardık ve raporlaştırdık' Bülent Özata: 'Bu yapının hiçbir toplantısına gitmedim. Çocuğum veya ben onların hiçbir okulunda okumadık. YURTKUR öğrenci yurdunda kaldım. Hiçbir dönemimde hiç kimseye beynimi emanet etmedim. Hiç kimsenin vesayeti altında bulunmadım daha doğrusu. Her zaman kurumumu, makamımı, ne görev verilirse en iyi şekilde temsil ettim' Mehmet Akın: 'Basit tesirli dediğimiz imza olduğunu değerlendirdim. Raporumuz başlı başına bir delil değildir. Delil hakkında ne olduğunu bildiren bir görüş, bir kanaattir. Takdiri yargı camiasına aittir'

CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'e kumpas kurulduğu iddiasına ilişkin, aralarında eski Jandarma Kriminal Daire Başkanı emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu ve Adli Tıp Kurumu Başkanı Cengiz Haluk İnce'nin de bulunduğu 15'i tutuklu 18 sanığın yargılandığı davada savunma yapan sanıklar, suçlamaları kabul etmedi.

İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada iddianamenin özetinin okunmasının ardından sanıkların savunmasının alınmasına geçildi.

Dava konusu belgedeki imzanın Dursun Çiçek’e ait olup olmadığına ilişkin dört raporda imzası olan tutuklu sanıklardan Lokman Başer, ilk raporu Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığınca gönderilen fotokopi üzerinde yaptığı inceleme sonucunda hazırladığını belirterek, 'Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce, belgenin geldiğini söyledi ve sadece 'fazla gecikmesin' dedi. Onun dışında bir baskısı ya da telkini olmadı. Daireye dönünce fotokopi belgeyi bana zimmetlediler. Belgeyi Tuncay Çınar ile birlikte inceledik. Raporu Daire Başkanı Çetin Seçkin'e sunduk.' dedi.

- 'Şahsın el ürünü olduğu kanaatine vardık'

Aynı belgenin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderilmesi üzerine ikinci raporunu hazırladığını da anlatan Başer, şunları söyledi:

'Belgenin altındaki imzanın taşınarak oraya nakledilebileceği yönünde bizde kanaat oluştu. Biz bu yönde rapor yazmıştık. İki raporda da kanaatimiz aynıydı. Yüksel Aydın Yazıcı arayarak, '17 Ekim’de saat 11.00 gibi kurumda olmamı' söyledi. Yüksel Beyin odasına gittiğimde, daire başkanı Hüseyin Bülent Üner, Mehmet Akın, Eyüp Kandemir vardı. Yüksel Bey, 'belgenin aslının geldiğini' söyledi. Belgeyi alıp daireye gittik. İncelediğimiz fotokopi belge ile orijinal belge üst üste çakıştığında imza yapısı bakımından mutabık olduğu kanaatine sahip olduk. Daha önce fotokopi olarak geçen belgenin aslı olduğu kanaatine vardık. İmza incelemesine geçtik. Şahsın el ürünü olduğu kanaatine vardık. İlk iki raporu fotokopi belge üzerinden hazırlamıştık. Aslı gelince, 'montaj mı?' diye düşündüren ve fotokopiden kaynaklanan gerekçeler ortadan kalktı. İmzanın şahsın eli ürünü olduğu sonucuna vardık ve raporlaştırdık.'

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının belge aslını tekrar kendilerine gönderdiğini ve dosyayı Adli Tıp Kurumu (ATK) Uygulama Yönetmeliği kapsamında genişletilmiş uzmanlar kurulu olarak genel kurula katılacak kişilerin dosyayı incelediğini aktaran Başer, 'Herkes kanaatini yazdı. Çoğunluk görüşünü rapor haline getirdim. Tuncay Bey de muhaliflerin şerhini yazdı. Belgenin aslı geldiğinde savcı Zekeriya Öz ile emniyet müdürü Ali Fuat Yılmazer’in geldiğinden haberim yok. Medyadan duydum. 15 Temmuz darbe girişimini şiddetle lanetliyorum. Adli Tıp yapılanması hakkında bilgim yok.' ifadesini kullandı.

- 'Kanaati oluştururken herhangi bir örgütten etkilenmedim'

Tutuklu sanık İsmail Çakır da, genişletilmiş kurulda yer alanlardan biri olduğunu belirterek, belgeyi Lokman Başer'den aldığını, adli belge inceleme laboratuvarında inceleme cihazlarıyla inceleme yaptığını aktardı. Çakır, dosyadaki tüm mukayese imzalarla inceleme konusu imza arasında tespit edilebilen bireysel karakteristik tanı açısından uygunluk ve benzerlikler tespit ettiğini ve bu tespit sonucu söz konusu imzanın Dursun Çiçek'in eli ürünü olduğunun kabulü kanaatine vardığını dile getirdi.

Çakır, 'Ben bu kanaati oluştururken herhangi bir kişi, kurum, FETÖ/PDY örgütü veya başka bir örgütten etkilenmedim. Bilimsel çalıştığımın şahitlerinden biri de benden imza konusunda bilimsel mütalaa alan şikayetçi avukatı İlkay Sezer Bey'dir.' diye konuştu.

Savunması alınan sanıklardan Gürol Berber ise, genişletilmiş kurulda olduğunu ve dava konusu belgenin geldiğini Lokman Başer'den duyduğunu kaydederek, 'Belgenin önceki inceleme aşamalarını bilmiyorum. Dosyayı sırayla bize teslim etti. Herkes yazmış olduğu görüşü toplantıda devam ettirdi. FETÖ/PDY ile herhangi bir ilgim yok. Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi’ni Türkiye'de ilk 300'e girerek kazandım. 'Adli Tıp Kurumu'nda niye kaldın?' diye sorarsanız, eşime orada, aşık oldum, dolayısıyla ayrılamadım.' dedi.

- 'Hiçbir dönemimde hiç kimseye beynimi emanet etmedim'

Sanıklardan Bülent Özata da, ailesinde veya akrabalarında herhangi bir cemaat üyesi bulunmadığını ve eşiyle de tavsiye üzerine değil trafik kazası sonucu tanıştığını söyledi.

Özata, 'Bu yapının hiçbir toplantısına gitmedim. Çocuğum veya ben onların hiçbir okulunda okumadık. YURTKUR öğrenci yurdunda kaldım. Hiçbir dönemimde hiç kimseye beynimi emanet etmedim. Hiç kimsenin vesayeti altında bulunmadım daha doğrusu. Her zaman kurumumu, makamımı, ne görev verilirse en iyi şekilde temsil ettim. Halen jandarma-polis kriminal laboratuvarlarında, Adli Tıp Kurumu'nda iş yapılabilmesinde, bu kurumların mahkemelere cevap veren konumda olmasında büyük emeğim geçtiğine inanıyorum.' savunmasını yaptı.

Duruşmada savunması sorulan tutuklu sanık Mehmet Akın da, dava konusu belge gelmeden 3 gün önce Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinde çalışmaya başladığını ve kendisine cuma akşamı, 'cumartesi kuruma gelmesinin gerektiğinin' söylendiğini anlattı.

Daireye gittiğinde, daha önceden iyi derecede tanıdığı başkan yardımcısı ve Fizik İhtisas Dairesi Başkanı Bülent Üner'in orada olduğunu ve kendisine ihtisas dairesindeki iş birikiminden bahsettiklerini belirten Akın, 'Başladıkları eğitim faaliyetlerine katkı verip veremeyeceğimi' sordular. Bu sorunlar üzerine bir müddet konuştuktan sonra Bülent Bey, 'bana güvendiğini' söyledi. Kendisine büyük saygım vardır. 'Bir dosyada benim de bulunmamı uygun gördüğünü' söyledi. Sonra Lokman Bey geldi. Dosya bize tebliğ edildi. Kontrol için açtık baktık dosyaya. Yüksek meblağlı ve değerli evrakların tutulduğu büyük çelik kasaya dosyayı kaldırdık.' şeklinde beyanda bulundu.

Mehmet Akın, 19 Ekim 2009'da dosyadaki inceleme konusu belgeyi ve gönderilen mukayese belgelerini oldukça ayrıntılı bir şekilde incelediğini de belirterek, 'İncelemeyi, laboratuvarımızda bulunan cihazlar altında çeşitli ışık kaynakları ve filtreler kullanarak yaptım. İnceleme konusu imza 4 sayfalık belgenin 4. sayfasındaydı. Siyah mürekkep renkli bir kalemle atılmıştı. Harici bulgularına göre keçe uçlu, fiber dokulu bir kalemle atılmış olabileceğini değerlendirdim. Fulaj dediğimiz baskı izinin çok belirgin, yani derin olmadığını tespit ettim. Işık mikroskopu altında, yatık ışıkla birlikte baktığımda kalemin kağıt üzerinde baskısıyla oluşturduğu izi gördüm. VSC cihazıyla genel olarak belgede tahrifat, silinti veya bir ekleme olup olmadığını tetkik ettim. İncelemelerim neticesinde, imzanın bulunduğu yere transfer edildiğine veya bir makine ile oluştuğuna dair bulgu saptamadım.' dedi.

- 'Raporumuz başlı başına bir delil değil, kanaattir'

Öncelikle mukayese imzalarını değerlendirdiğini ve imzalar arasında farklılıklar olduğunu gördüğünü de aktaran Akın, 'Bu şekilde görünce, kişinin zaman içinde atarak otomat imza geliştirdiği ve kişiye has, karakteristik kazanmış imzalar olmadıklarını değerlendirdim. 'Bu imzaları o an için atmış olabilir' diye düşündüm. Bazen karşılaşıyoruz bu durumla. Ortaya çıkmamasını istiyormuş olabileceklerini düşündürüyor bu bazen.' ifadesini kullandı.

Mahkeme heyeti başkanı Hulusi Pur'un, 'Bu dediğiniz ön yargı oluşturmuyor mu?' diye sorduğu sanık Akın, 'Hayır. Kişi bunu iyi niyetle de yapmış olabilir, art niyetle de yapmış olabilir. Bu nedenle biz bunu bir done olarak temel kabul etmeyiz.' yanıtını verdi.

Sanık Akın, şöyle devam etti:

'Diğer mukayese imzalar, değişik belgelere attığı imzalara baktık. Bunlardan bir tanesi diğer imzalarından, gerek biçimsel olarak gerek özellikler bakımından oldukça farklıydı. Geriye kalan imzaları ise kendi aralarında belli tutarlılığı olan ancak biçimsel olarak doğal varyasyonlar içeren imzalardı. Hangisinin gerçek hangisinin başka kaynaktan dosyaya sokulmuş imzalar olup olmadığını tespit etme imkanımız yoktur. Ne gelişkin zengin imza olarak, ne de çok basit işlek olmayan bir el tarafından atılmış geri imzalar olmadığını, basit tesirli dediğimiz imza olduğunu değerlendirdim. Raporumuz başlı başına bir delil değildir. Delil hakkında ne olduğunu bildiren bir görüş, bir kanaattir. Takdiri yargı camiasına aittir.'

- '60 bin rapora imza attım'

Sanıklardan Eyüp Kandemir ise, normalde hafta sonları kuruma gittiğini, o gün gelen belgeyle ilgili Lokman Başer'in kendisine bilgi verdiğini ve teslim ettiğini anlatarak, 'Belgeyi açıp, cihazlarla inceledim. İmzanın olduğu sayfada bir tahrifat veya delil görmeyince mukayese imzalar ile karşılaştırmaya başladım. Çok sayıda imza vardı. Benim baz aldığım mukayese imzalar basit tesirli imzalardı. Ama mukayese imzalar arasına özellikle baz aldığım arasında ciddi tutarlılıklar vardı.' beyanında bulundu.

Tutuklu sanık, eski ATK Fizik İhtisas Dairesi Başkanı Hüseyin Bülent Üner ise, 25 yıldır yüksek lisans-doktora dersleri verdiğini ve öğrencilerine hep objektif karar vermeleri gerektiğini anlattığına dikkati çekerek, '68 kuşağıyım. '6.Filoya hayır' mitingine katılan bir insanım. Sonradan çakma Atatürkçü değilim onu da söyleyeyim. O kısa dönem içerisinde 60 bin rapora imza attım. Haluk İnce ile aramızda özel bir diyalog yaşanmadı. Haluk İnce Kurum Başkanı olarak bana, 'Hocam böyle önemli bir iş geldi. Bu önemli iş dikkatli olalım iyi iş çıksın' demiş olabilir. Ali Fuat Yılmazer'in raporlaştırma sürecinde Adli Tıp Kurumu'na geldiğini iddianameden öğrendim. Zekeriya Öz bir savcıdır. Adli Tıp Kurumu'na gelmiş olabilir. Kuruma gelip giden savcının haddi hesabı yoktur. Haluk İnce’nin, Zekeriya Öz’den bahsedip bahsetmediğini hatırlamıyorum.' şeklinde savunma yaptı.

Duruşma devam ediyor.

Kaynak: AA