'Türkiye, Körfez Ve Bölgesel Sahiplik'

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Kalın: 'Müslümanlar, şiddetli aşırılıkçılık ve mezhepçiliğin, kaderlerini belirlemesine ve geleceklerini yıkmasına izin veremezler. Bahreyn'de Uluslararası Barış Enstitüsü'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ortadoğu'da barış ve istikrarı yüceltmeye bağlılığını yineledi ve 'Geleceğimizi diğerlerinin merhametine bırakamayız' uyarasında bulundu' 'Bu, dünyanın geri kalanına sırtımızı dönmek anlamına gelmiyor. 'Üçüncü dünyacılık' ve içine dönmenin hiçbir biçimi, yaşadığımız çok kutuplu ve giderek karmaşıklaşan dünyada işe yaramayacaktır. Aksine, bölgesel sahiplik, dünyaya açık olmayı teşvik eder''Türkiye, komşularıyla ve daha büyük Müslüman dünyasıyla ortak yetkilendirme politikası sürdürüyor. Bölgesel sorunlara bölgesel çözümler arayışı içinde. Önceliklerimizi doğru belirlemek, halklarımızın güvenliği ve büyümesine katkıda bulunacak kazankazan ilişkisini geliştirecek doğru yönde atılan bir adımdır. Şiddetli aşırılıkçılığı ve mezhep çatışmasını sona erdirmek sadece güç dengesinin tüm tarafların çıkarına olduğunun farkına vardığımızda mümkündür. Son çatışmalarda gördüğümüz gibi diğer ülkelerdeki vekiller aracılığıyla uygunsuz etki arayışı herkesi incitir. Başarısızlığa mahkum çatışmalarda kimse zafer ilan edemez'

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Körfez ve Ortadoğu bölgelerinde kalıcı barış ve istikrarı sağlamak için ekonomik ilişkiler ile terörle mücadele çabalarını güçlendirmenin, aynı zamanda bölge ülkeleri arasında ortaklaşa işbirliğinin mutlak bir zorunluluk olduğunu belirtti.

Kalın, Daily Sabah gazetesinde kaleme aldığı, 'Türkiye, Körfez ve Bölgesel Sahiplik' başlıklı makalesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın üç Körfez ülkesi Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar'a yaptığı ziyaretleri değerlendirdi.

Erdoğan'ın ziyaretlerinin, Körfez bölgesinde ve Ortadoğu'da kritik bir dönemde gerçekleştiğine işaret eden Kalın, mevcut küresel kargaşanın ve bölgesel güç rekabetinin, Ortadoğu'da ve daha geniş Müslüman dünyasında sıradan vatandaşlara ve siyasi yapılanmaya zarar verdiğini dile getirdi.

Kalın, yeni çatışmalardan kaçınılması için acilen ekonomi ve güvenlik alanındaki zorluklara eğilmede güç dengesinin kurulması gerektiğine işaret ederek, bunun sadece kilit öneme sahip paydaşların, bölge içinde yeni bir dayanışma dönemine ön ayak olması ve bölgesel mülkiyet talebiyle mümkün olabileceğini ifade etti.

Körfez bölgesinin, dünyanın geri kalanı gibi küresel yoldan sapmanın aşındırıcı etkilerinden muaf olmadığını vurgulayan Kalın, 'Küresel dayanışma, Avrupa ve ABD'de ülke bloklarını birbirlerine daha yakınlaştırırken, eski ittifakları parçaladı, Müslüman dünyası dahil yerkürenin diğer bölgelerinde savaş ve çatışma tohumları ekti.' değerlendirmesinde bulundu.

Kalın, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana küresel denge arayışının, yeni bir düzen yaratmadığını, Bosna Savaşı, Ruanda katliamı, Irak'ın Kuveyt'i işgali ve 1. Körfez Savaşı, 11 Eylül'den sonra ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali, Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi, Libya, Yemen ve Suriye'deki savaşlar, milis grupların ve devlet dışı aktörlerin yükselişinin, Soğuk Savaş sonrası dönemin son derece hassas tabiatına işaret ettiğini bildirdi.

Bu çatışmaların, nedenleri veya idarecilerine bakılmaksızın, Ortadoğu ülkeleri arasında daha yakın işbirliğini gerektirdiğini belirten Kalın, bir tarafta DEAŞ ve El Kaide formunda şiddetli aşırılıkçılığın yükselişi diğer tarafta Sünnilerle Şiiler arasındaki mezhep çatışmasının derinleşmesinin, uzun dönemli bir vizyonu ve bilge bir siyasi liderliği gerekli kıldığını kaydetti.

Körfez ve Ortadoğu bölgelerinde kalıcı barış ve istikrarı sağlamak için ekonomik ilişkiler ile terörle mücadele çabalarını güçlendirmenin, aynı zamanda bölge ülkeleri arasında ortaklaşa işbirliğinin mutlak bir zorunluluk olduğunu dile getiren Kalın, 'Müslümanlar, şiddetli aşırılıkçılık ve mezhepçiliğin, kaderlerini belirlemesine ve geleceklerini yıkmasına izin veremezler. Bahreyn'de Uluslararası Barış Enstitüsü'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ortadoğu'da barış ve istikrarı yüceltmeye bağlılığını yineledi ve 'Geleceğimizi diğerlerinin merhametine bırakamayız' uyarasında bulundu.' ifadesini kullandı.

Bölgesel sahipliğin, Ortadoğu'da ve Müslüman dünyasındaki krizleri ve zorlukları, güvenlik ve ekonomik işbirliği alanlarında daha güçlendirilmiş diyalog yoluyla ele almayı gerektirdiğine işaret eden Kalın, 'Bu, dünyanın geri kalanına sırtımızı dönmek anlamına gelmiyor. 'Üçüncü dünyacılık' ve içine dönmenin hiçbir biçimi, yaşadığımız çok kutuplu ve giderek karmaşıklaşan dünyada işe yaramayacaktır. Aksine, bölgesel sahiplik, dünyaya açık olmayı teşvik eder.' yorumunu yaptı.

Kalın, bölgesel sahipliğin, ne zaman ki bölgesel sorunlar diğerlerinin çıkarları doğrultusunda kullanılacak biçimde ortadan kalktığında bir kazan-kazan durumu doğurabileceğini vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:

'Türkiye, komşularıyla ve daha büyük Müslüman dünyasıyla ortak yetkilendirme politikası sürdürüyor. Bölgesel sorunlara bölgesel çözümler arayışı içinde. Önceliklerimizi doğru belirlemek, halklarımızın güvenliği ve büyümesine katkıda bulunacak kazan-kazan ilişkisini geliştirecek doğru yönde atılan bir adımdır. Şiddetli aşırılıkçılığı ve mezhep çatışmasını sona erdirmek sadece güç dengesinin tüm tarafların çıkarına olduğunun farkına vardığımızda mümkündür. Son çatışmalarda gördüğümüz gibi diğer ülkelerdeki vekiller aracılığıyla uygunsuz etki arayışı herkesi incitir. Başarısızlığa mahkum çatışmalarda kimse zafer ilan edemez.'

Kalın, Türkiye'nin son 10 yılda Körfez ülkeleriyle geniş kapsamlı bir ilişki geliştirdiğini, Körfez İşbirliği ülkeleriyle mevcut ticaret hacminin 16 milyar doların biraz üzerinde olduğunu hatırlatarak, ekonomik potansiyele bakıldığında bunun yeterli olmadığını, öte yandan ticaret, enerji, turizm, savunma sanayi, bilim, teknoloji ve eğitimde daha fazla işbirliğine temel teşkil edebileceğini dile getirdi.

Cidde'de 2008 yılında kurulan Türkiye-Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog mekanizmasının, yeni potansiyelin farkına varılmasına yardımcı olduğunu, ancak yeni fırsatların yaratılması için daha etkin hale getirilmesi gerektiğini ifade eden Kalın, 'Türkiye, KİK ülkelerinin ekonomik görüntüsüne ve güvenlik önceliklerine yakından ilgi gösteriyor, Yemen, Bahreyn, Lübnan, Irak, Suriye ve başka yerlerdeki çatışmaların çözülmesi için bölgesel girişimlere destek veriyor.' ifadesini kullandı.

KİK ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşmasına ilişkin görüşmeler üzerinde çalışıldığını ve bu yıl Bahreyn'in dönem başkanlığında imzalanabileceğine işaret eden Kalın, makalesini şu sözlerle tamamladı:

'Bu yaklaşım, Türkiye'nin PKK ve Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) konusundaki güvenlik kaygısını anlayan ve her ikisini de terör örgütü ilan eden KİK ülkeleri tarafından karşılık bulmaktadır. Suudi Arabistan, Katar ve Bahreyn, bilhassa, kendi ülkelerinde FETÖ kurumlarının ve bireylerinin faaliyetlerini durdurmak için bir dizi adım attı. DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle, ideolojik ve askeri anlamda mücadele aynı zamanda tüm tarafların paylaştığı ortak bir amaçtır. Aynı derecede önemli olan, Müslüman dünyasında ve Batı ülkelerindeki aşırılıkçılık yanlılarının şiddet ve terör eylemleri ile İslam'ı bağdaştırmanın önüne geçmek için sarf edilen ortak çabalardır. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar, Suriye'deki çatışmayı çözüme ulaştırmak ve Irak'ta barış ve güvenliği tesis etmek adına yakın çalışma içinde bulunuyor. Bölge ülkeleri arasındaki yakın işbirliği, halkımızın huzur ve refahı için kendi kaynaklarımızı kullanmamıza yardımcı olacaktır. Küresel sorunlar, küresel bir bakış gerektirir ancak bu, aynı zamanda bölgesel ortaklıklar ve ittifaklar tarafından tamamlanmalıdır. Kendi ortamında bir dayanak noktası olmazsa kimse düzensiz ve istikrarsız bir dünyada güvenle yelken açamaz.'
Kaynak: AA