Edirne Akademi Eğitimlerine Devam Ediyor

Edirne Belediyesi bünyesinde kurulan Edirne Akademi her geçen gün güçlenen kadrosuyla eğitimlerine devam ediyor. Edirne Akademi’nin bu haftaki konuğu olan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Elif Uluğ, ‘Türklerin Nasıl Müslüman Oldukları’ konusunda bilgiler verdi. Günümüz Türkiye’sini de değerlendiren Uluğ, “Bizden taraf olmamız bekleniyor. Tek bir tarafım var Atatürkçüyüm; çünkü bu ülkeyi ayakta tutacak, ileriye götürecek doğru şeyler söylemiş” dedi.

Edirne Akademi Eğitimlerine Devam Ediyor
Bir süre önce Edirne Belediyesi bünyesinde kurulan Edirne Akademi çeşitli konularda düzenlenen derslere, atölye çalışmalarına ve eğitimlere hız kesmeden devam ediyor. Edirne’ye adeta ikinci bir üniversite kazandıran Edirne Akademi’nin kadrosuna eklenen Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Elif Uluğ, Edirne Akademi’de ‘Demokrasi ve İnsan Hakları’ dersi kapsamında ‘Türklerin Nasıl Müslüman Oldukları’ ile ilgili ders vererek katılımcıları birçok konuda bilgilendirdi.

‘Demokrasi ve İnsan Hakları’ dersinde ilk olarak İletişim Sosyoloğu Doç. Dr. Serdar Taşçı söz alarak Edirne Akademi ile ‘Demokrasi ve İnsan Hakları’ hakkında teorik bilgiler verdi. Taşçı, Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın, Edirne Akademi ile adeta Edirne’ye ikinci bir üniversite kazandırıldığını ve Edirne Akademi’ye olan ilginin her geçen gün arttığını söyledi.

Edirne Akademi’nin özgür bir platform olduğunu ifade eden Taşçı, akademinin kadrosunda her düşünceden insanın yer alacağını da sözlerine ekledi.

Bir tarihçi olarak Edirne’den çok etkilendiğini anlatan Dr. Uluğ, “Ulusların kendilerine göre; içinde bulundukları dinlere, yaşantıya, aldıkları nefese, binalara, ormanlara, yollara, ağaçlara her şeye katıkları bir şeyler var. Edirne’ye gelirken dikkat ettim, kentin etrafı büyük tarlalar ve ormanlarla dolu. Bu tipik bir Avrupa kenti belirtisi. Avrupa’da da, insanlar temiz hava alsın diye kentler etrafları büyük ormanlarla, tarlalarla çevrili. Bana güzel ve hoş bir kente girdiğimi hissettirdi” ifadelerine yer verdi.

Demokrasi olgusunu etkileyen dine ve tarihe yönelik birçok konuda araştırmalar yaptığını ifade eden Uluğ, geleneksel bir aileden geldiğini ve geleneksellikten kaynaklı olarak dine ve tarihe yönelik büyük bir merak duyduğunu söyledi.



Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Edirne Akademi Hocası Dr. Elif Uluğ, “Bugün sizlere ‘Türkler Nasıl Müslüman Oldu’ konusunu anlatmak istiyorum. Her toplumun kendine göre bir Müslümanlık anlayışı var. Türk Müslümanlığı, Arap Müslümanlığı, Mısır Müslümanlığı gibi” dedi.

Türklerin başlangıçta Şamanist olduğunu ifade eden Dr. Uluğ, “Doğaya inanıyorlar. İnsanların en eski inanış biçimleri. Yapacak hiçbir şey yok; karanlık ve soğuk. Onları her şey korkutuyordu. Gökyüzü, yeryüzü, şimşek, güneş, ışık yer ve gökyüzü içerisinde iletişim kurdukları düşündükleri insanların peşinden gitmeleri, onlara inanmaları gayet doğal” diyerek, Türklerin inanışları ve İslam’a geçişleri hakkında ayrıntılı bilgiler verdi.

“Ömrü felaketler, kıyımlar, ölümler, hastalıklar ve facia ile geçmiş bir adam”

İsmet İnönü’nün torunu CHP Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın Edirne’de ‘Lozan ve İnönü Konferansı’nda söylediği ‘Bugünün Türkiye’sinde Lozan’ın tartışmaya açılmasını son derece anlamsız buluyorum’ sözlerine destek veren Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Elif Uluğ, “Çünkü öncesinde 93 Harbi var. Bir facia yaşanıyor. Arkasından yoksulluk, hastalık ve kıtlık Sonra yine 1912 ve 1913’te 1’inci Balkan ve 2’inci Balkan Savaşı yaşanıyor. Osmanlı Balkanlardaki topraklarını kaybediyor. 1820’de Yunanistan bağımsızlığını kazanıyor. Arkasından Arnavutluk, Bulgaristan gibi ülkeler de bağımsızlığını kazanıyor. Her biri ulus devlet haline geliyor. Osmanlı İmparatorluğu artık can çekişiyor. 1914 ve 1918 arasında yine Orta Doğu petrollerinin paylaşımı ile ilgili felaket bir Dünya Savaşı var. Orada da 20 milyona yakın insan ölüyor. Ve ardından 2. Dünya Savaşı 1940-45. İsmet İnönü’nün bu savaşa son ana kadar girmemesinin nedeni; Türkiye’yi bu savaşın kenarından geçirmeye çalışmasının temelinde yatan şey Türkiye’yi bir felakete sokmak istememesidir.

Lozan görüşmelerinde 4 aylık bir ara var ve eşine sen de gel diyor. Çok uzun yıllar birbirinden ayrı yaşamışlar. Bağcıklarını bağlayamıyor. Ömrü çizmeyle geçmiş, savaş meydanlarında geçmiş bir adam, ömrü felaketler, kıyımlar, ölümler, hastalıklar ve facia ile geçmiş bir adam. Böyle bir insanın Türkiye’yi 2’inci Dünya Savaşı’na sokmaması için müthiş bir denge oyunu oynaması, beklenen bir şey. Bugünden kalkıp da 2017’den, o günlerin koşullarını anlamadan Lozan’ı tartışmaya kalktığımızda bir facia ile karşılaşıyorsunuz” dedi.

Kaynak: İHA