MÜSİAD'dan Uluslararası İş Forumu Ve İpek Yolu Konferansı

21. MÜSİAD International Business Forum (IBF) Uluslararası İş Forumu ve 3. İpek Yolu Konferansı, Ürdün'ün başkenti Amman'da gerçekleştirildi MÜSİAD Genel Başkanı Kaan: 'Dünya nüfusunun yüzde 23'ünü kapsayan, dünyadaki doğal kaynakların yüzde 40’ına sahip olan İslam ülkeleri, dünya ticaretinin yalnızca yüzde 9’una tekabül edebiliyor. Bunun en temel sebebi, teknolojik gelişmelerde diğer ülkelere nazaran geride oluşumuz, bilhassa yenilikler karşısında yalnızca ihtiyaç sahibi konumunu temsil etmemizdir'

21. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) International Business Forum (IBF) Uluslararası İş Forumu ve 3. İpek Yolu Konferansı, Ürdün’ün başkenti Amman’da gerçekleştirildi.

MÜSİAD'dan yapılan açıklamaya göre, MÜSİAD Yurt Dışı Teşkilatlanma Komisyonu koordinatörlüğünde gerçekleştirilen ve 30 ülkeden bine yakın iş adamına ev sahipliği yapan kongreye, MÜSİAD yaklaşık 100 iş adamıyla katılım gösterdi.

Müslüman milletler arasında “global iş ağının kurulmasına” yönelik çalışmaların gerçekleştirildiği IBF programında katılımcılar, IBF İş Forumu'nda stabil bir büyüme sunan “Hümanist Ekosistem Yükseliyor” başlığı altında gerçekleştirilen oturuma katıldı. Oturumlarda, istikrarlı ve reel ekonomiyi sürükleyen bir finansal sistemin oluşturulması, ekosistemin sürdürülebilir büyümeye katkısı ve “insan odaklı” bir ekosistemin nasıl kurulacağına ilişkin konu başlıkları ele alındı.

21. MÜSİAD IBF programında yer alan girişimciler, geçen günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımlarıyla açılışı gerçekleştirilen ve “demir ipek yolu” olarak nitelendirilen 3. İpek Yolu programına da katıldı. Filistin İş Forumu (PBF) tarafından organize edilen programda, yatırım olanakları sunumları ve ikili görüşmeler gerçekleştirildi.

- "Bu sistem devam ettiği sürece krizlerin de süreceği aşikar"

Açıklamada görüşlerine yer verilen MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, MÜSİAD olarak, güncel iktisadın önemli sorunlarına çözüm üretmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirdiklerini belirterek, şunları kaydetti:

“Dünya nüfusunun yüzde 23’ünü kapsayan, dünyadaki doğal kaynakların yüzde 40’ına sahip olan İslam ülkeleri, dünya ticaretinin yalnızca yüzde 9’una tekabül edebiliyor. Bunun en temel sebebi, teknolojik gelişmelerde diğer ülkelere nazaran geride oluşumuz, bilhassa yenilikler karşısında yalnızca ihtiyaç sahibi konumunu temsil etmemizdir. Elimizdeki doğal kaynakları değerlendiremeyip Batılı devletlere teslim etmek zorunda oluşumuz ve İslam ülkeleri olarak ortak ticari birlikteliğimizin yetersizliğidir.”

İslam ülkelerinde beşeri sermaye yatırımının yeterli seviyede gerçekleşmediğine dikkati çeken Kaan, “Hem okuryazarlık hem okullaşma hem de internet erişimleri hususunda dünya ortalamasının dahi altında oluşumuz günümüzdeki ekonomik birliktelik, teknolojik entegrasyon ve bilhassa ümmet bilinçsizliğinin en önemli aktörleridir. Bu uğurda yapılacak yatırımlar ve atılacak adımlar, hiç şüphesiz İslam coğrafyasının dünya geleceğindeki yerini belirlemekle kalmayıp birlikteliğimizden doğacak kuvveti bizlere kanıtlayacak en çarpıcı gerçektir.” ifadelerini kullandı.

Kaan, faize dayalı geleneksel finans sisteminin sık sık krizler ürettiğini aktararak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"1929 ekonomik buhranının ardından temelleri atılan bugünkü ekosistem, 2008 küresel kriziyle birlikte daha yüksek sesle eleştirilmeye başlandı. Ancak bu sistem devam ettiği sürece krizlerin de süreceği aşikar. Her bir kriz dönemi, ülke ekonomisine ve insanlarımıza ciddi zararlar veriyor. Hepimiz maalesef bu dönemleri bizzat yaşadık, gördük. Bugün küresel ekonomi yeniden kabuk değiştirirken, bizler de yeni bir arayışın içinde ve değişimin eşiğindeyiz. Bu arayış, insani değerleri hiçe sayarak merkezine, sadece faiz enstrümanını koyan, mevcut ekonomik ve finansal sistemden insan odaklı sisteme geçiş arayışıdır."

Katılım finansının en belirgin özelliğinin kar ve zararların paylaşıldığı bir ortaklık anlayışı olduğunu vurgulayan Kaan, "Para artık değişim, değer ya da saklama fonksiyonlarının çok ötesinde, bir emtia haline gelmiştir. Para emtiası üzerinden sürekli artan bir getiri talebi maalesef üretime ve iş gücüne dönmemektedir. Paranın kendi etrafında oluşan kısır ekonomik döngü, ne verimlilik ne de refah kriterlerini sağlamaktadır.” ifadelerini kullandı.

Kaan, ekonomik döngünün para eksenli değil, mal ve hizmet eksenli olması gerektiğini belirterek, “Amacımız, finans sistemini yok etmek değil, ona alternatifler sunmak. Fon ihtiyacı, değerleme ya da zaman değeri kavramlarını görmezden gelerek hayali bir balonu şişirmek değil, finansın temel kavramlarını, insani bir bakış açısıyla yeniden düşünmek. Önceliğimiz para artırmak değil, insanların refahını yükseltmek ve bunu sürdürülebilir kılacak bir düzen kurmak." değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: AA