Deprem En Çok Çocukları Vuruyor

Depremle beraber doğal afetlere maruz kalan çocukların yüzde 30’unda önemli ruhsal travmatik sorunların ortaya çıktığı, bu durumun onlarla konuşarak minimize edilebileceği bildirildi.

Deprem En Çok Çocukları Vuruyor
Geçtiğimiz Pazar günü merkez üssü Irak’ın Süleymaniye kenti olan 7.3 şiddetindeki deprem başta Diyarbakır olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki hemen tüm kentlerde şiddetli bir şekilde hissedildi. Yaşanan korku nedeni ile aileler, çocukları ile birlikte evlerini terk edip, dışarı çıkıp bir süre bekledikten sonra evlerine geri döndü. Ebeveynler, normal yaşantılarına adapte olurken, çocuk ve ergenlik dönemindeki bireyler için alışma durumunun çok da kolay olmayacağı belirtildi. Uzmanlar, deprem ve doğal afet yaşayan 100 çocuktan 30’unda önemli ruhsal travmatik sorunların ortaya çıkabileceğini vurguladı.

Depremin çocuklar üzerindeki etkisi ile ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Dicle Üniversitesinde görevli Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yrd. Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu, son zamanlarda, sosyal medya ile birlikte de yakından hissedilen acıların arttığını söyledi.

10-20 yıl önce ülkenin veya dünyanın herhangi bir yerinde acı olay yaşandığında olayın içine bu kadar girmediklerini aktaran Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, şu anda gençlerin, ergenlerin ve yetişkinlerin, bir şekilde dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan acıyı ekranlarında ya da bir cep telefonunda çok rahat bir şekilde görebildiğini kaydetti.

Bunun uzaktan yaşadıkları travmatik deneyimler olduğunu dile getiren Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, “Bir de içinde olduğumuz ve bizi bizzat etkileyen travmatik deneyimler var. Örneğin geçtiğimiz gün yaşanan depremde olduğu gibi. Tüm Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ni etkileyen, çok şiddetli hissedilen bu depremde bazı çocukların olaydan etkilendiğini düşünüyoruz” dedi.



100 çocuktan 30’u travma yaşıyor

Deprem gibi doğal afetlerde çocukların, evde hiç beklenmedik bir olaya şahit olduklarını vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, şöyle devam etti:

“Evde bir panik havası, çocuklar dışarı çıkıyor ve akşamsa akşam, gündüzse gündüz, beklenmedik, olağan dışı bir durumla karşı karşıya kalınıyor. Bazılarında daha yoğun bir korku ile birlikte ölüm düşünceleri, ailelerine zarar gelme düşünceleri, anneme, babama, kardeşlerime bir şey olacak mı gibi korkular ortaya çıkıyor. Eve döndüklerinde, televizyonu açtıklarında bir başka ülkede deprem nedeni ile ölen, yaralanan çocukları görüyorlar. Bu durumda ne oluyor? Çocuk ve ergenler üzerinde konuşursak, özellikle bu tür toplumsal travmatik deneyimlerde çocukların şemaları yıkılıyor. Nedir bu şemalar? Bizim aslında çocukluk yaşta zihnimize yerleştirdiğimiz bazı kodlar, yani bunlar hayatın ön görülebilir olduğudur. Yarın evime gideceğim, okuluma gideceğim, önüme yemek gelecek gibi şeyler. İkincisi babam, annem beni koruyacak ya da ben değerliyim gibi şemalar. Deprem, yangın, sel, istismar gibi büyük travmatik deneyimlerde bu şemaların yıkıldığını görüyoruz. Bu tür büyük travmatik deneyimlerde yüzde 30 oranında travma sonrası stres bozukluğunun geliştiğini görüyoruz. Yani 100 çocuk depreme maruz kaldığında bunların ortalama 30’unda önemli ruhsal travmatik problemlerin ortaya çıkıyor.”

“Krize müdahale etmek istiyoruz”

Krize anında müdahale etmek için İsveç’te bir eğitim aldıklarını belirten Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Bu da şu, krize müdahale etmek istiyoruz. Kriz olduktan hemen sonra ya da yıllar sonra bu olaydan etkilenen çocuk ve ergenlere müdahale etmek istiyoruz. Bunu bir aşı gibi düşünün. Yani küçük bir seans yaparak, yüzde 30 oranında oluşması beklenen ruhsal travmaları önlemek ya da eğer oluştuysa bunları tespit etmek istiyoruz. Amaç şu, ruh sağlığı profesyonellerinin sayısı Türkiye’de yetersiz. Örneğin çok büyük bir deprem yaşandı, Van depremini örnek verecek olursak, büyük bir il büyük bir yıkım ile karşı karşıya kaldı. Ruh sağlığı alanındaki profesyonellerin tüm bu çocuk ve ergenlerle görüşme şansı maalesef kısa vadede yok. Bu durumda bizim temel amacımız şu, lise mezunu olması bile yeterli. Bu kişilere 30 saatlik, haftanın 5 günü bir eğitim verip bu eğitim neticesinde eğitimi alan her iki kişinin de çocuklarla bir grup ortamında görüşüp, yaşadıkları travmatik deneyimlerini anlatmalarını istiyoruz. Örneğin, 30 kişilik bir grupta, bir çocuk dün gece korktum dediğinde, diğer gruptaki çocuklar evet bir deprem oldu sadece ben korkmuyorum, başka çocuklar da korkuyor demek ki algısını vermek istiyoruz. Benim arkadaşlarım da bunları yaşıyor, ben yalnız değilmişim bilirse ve bu duygularını ailesine, arkadaşlarına rahatça anlatabilirse travmatik belirtilerin oluşma ihtimalini azaltmış oluyoruz böyle bir hipotezimiz var.”

“Ailenin 5N 1K sorularını çocuklarına yöneltmelerini istiyoruz”

Ailenin çocukları ile bu travmayı konuşması gerektiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bir diğer mesele de ailelerin çocuklarla bu travmayı konuşmaması. Zaten çocukların bir kısmı yaşadıkları deneyimleri aileyle paylaşmak istemiyorlar. Bunun birkaç sebebi var ama önemli sebeplerinden bir tanesi, çocukların ailelerini, ebeveynlerini üzmek istememeleri. Evet, ciddi travmatik belirtileri var, çok üzgün, mutsuz, ama şöyle düşünüyor, ben bunu aileme anlatmamalıyım, eğer bunu aileme anlatırsam, mutsuz olur ve tabi üzülecektir. İkinci mesele ise ailenin çocuğu dinlememesi temel düzeyde çocuğun 5N 1K gibi soruları oluşturup çocuğa yöneltmelerini istiyoruz. Travmada bildiğimiz şey, travmatik deneyimlerin bastırılması ya da unutulması değil hatırlatılmasıdır. Bu çocuğun yaşadığı deneyimi anlattığı sürece iyi olacaktır, bastırdığı sürece, olayı kapattığı sürece olay daha ciddi boyutlara ulaşacaktır.”
Kaynak: İHA