'İstanbul'un 100 Adeti' Kitabı Yayımlandı

Kitapta, ramazan ve bayrama özel gelenekler ile padişahların kılıç kuşanma törenleri dahil birçok gelenek ele alındı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür AŞ'nin yayımladığı 'İstanbul'un 100 Adeti' kitabı okuyucuyla buluştu.

Osmanlı dönemindeki İstanbul'un sosyal hayatına ışık tutacak kaynak niteliğindeki kitapta, ramazana ve bayrama özel geleneklerden, bolluk ve uğur getirmesi için yapılan adetlere, padişahların kılıç kuşanma törenlerinden sadaka taşı gibi adetlere kadar şehrin toplumsal hayatında yüzyıllar boyunca yaşatılan çeşitli uygulamalar anlatıldı.

Kitapta yer alan bilgilere göre, Osmanlı'da bayramlar, dini öneminin yanı sıra hanedanın ihtişamını ortaya koyması açısından da büyük bir öneme sahipti. Bayramdan bir gün önce, sarayın ikinci avlusunda ve kubbe altında 'Arife merasimi' yapılır, padişah giydiği temiz ve şık kaftanıyla bayram tebriklerini kabul ederdi.

Bayramın birinci günü sabah namazını Hırka-i Saadet dairesinde kılan padişahlar, Revan Kasrı denilen yerde saltanat elbisesini giyerdi.

Padişahın hazırlanmasına yardımcı olanlar daha sonra tahtı yerinden alarak, gerekli süslemeleri değerli taşlarla yaparlardı. Bayram tebriklerini tahtında kabul eden padişah ardından bayram namazına gitmek üzere kıyafetini değiştirirdi.

- Padişah, mücevherli üsküf, mücevher kakmalı entari, incili kuşak giyerdi

Padişah bayram namazı kılacağı camiyi kendisi seçer, yolculuğunda bayram alayı ona eşlik ederdi. Bayram alayında, sadrazam sağ elinde gümüş asa, sırtında kısa kürkle yer alırken, padişah da başında mücevherli üsküf, belinde incili kuşak, mücevher kakmalı entari ve kaftanla yürürdü.

Belli bir düzenin hakim olduğu bayram eğlencelerinde, öğleden önce bayramlaşma ve ikramla geçerken öğleden sonra gösteriler yapılırdı.

Kanuni Sultan Süleyman devrinden kalma bir adet olan 'Baklava Alayı', Ramazan ayının 15. günü Topkapı Sarayı'nda gerçekleşen Hırka-i Saadet ziyareti kapsamında düzenlenirdi.

Saray kapılarında biriken yeniçeriler, sarayın orta kapısı olan Babüsselam'dan içeri alınır, saray mutfağının önüne bağlanmış olan baklava tepsilerinin önüne dizilirlerdi. Yeniçeriler, her on nefere bir tepsi olmak üzere baklavaları alır, yeşil sırıkların üzerine yerleştirir ve sarayın ikinci kapısından çıkardı. İstanbul halkı, baklava tepsilerinin geçeceği yollara çıkarak bu şenlikli alayı seyrederdi. Yeniçeriler de saraydan aldıkları baklavayı, İstanbul sokaklarında dolaştırarak kışlalarına ulaşırdı.

- Mahya için Eyüp Camisi'nin minareleri yıktırıldı

İslam dünyasında yalnızca Türklere mahsus olan mahyacılık, ramazan ayında geçici bir süreliğine kurulduğu için 'aylık' anlamına gelen 'mahiye' kelimesinden gelir. İstanbul'da ilk mahya, 1617 yılında Sultan Ahmed Camisi'ne kurulurken, 1683'te Süleymaniye ve Yeni Cami'ye, 1755'te ise Atik Valide Camisi'ne mahya asıldı.

Eyüb Sultan Camisi'nin mahya kurulamayacak kadar kısa olan minareleri yıktırılıp, ikişer şerefeli ve daha uzun minareler yaptırıldı. Tek minareli Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camisi'ne ise bir minare daha eklendi.

Minareler arasına ramazanın on beşine kadar yazılar, on beşinden sonraysa resimler asmak adetti.

Mahyacılık günümüzde İstanbul Vakıflar Bölge Başmüdürlüğü tarafından sürdürülüyor.

Ramazan ayında halkı sahura kaldırmak için sokaklarda gezen davulcular genellikle, çingeneler ve tulumbacılar arasından çıkardı. Ancak günümüzden farklı olarak, davulcunun yanında bir de fenerci yer alırdı. Davulcular, her mahallenin büyük evleri veya konakları önünde durur, bir yandan davul çalıp bir yandan mani okuyarak bahşiş beklerlerdi.

- Cami avlularında alış veriş sergiler kurulurdu

Beyazıt, Sultan Ahmet, Eyüb Sultan, Ayasofya ve Kılıç Ali Paşa gibi büyük camilerin avlularında, İstanbul halkının ramazan ihtiyaçlarını ucuz yoldan ve topluca karşılayabilmeleri için cami avlusu sergileri açılırdı. 1930'lu yıllara kadar açılan bu sergilerde her çeşit ürün satılırdı.

Cami avlusu sergileri, çoğu adet ve panayırda olduğu gibi işgal yıllarında sekteye uğradı ve unutuldu. Bu gelenek canlandırılmaya çalışılarak, ramazan ayında Sultan Ahmet Camisi'nde yeniden sergi açılmaya başlandı.

Hali vakti yerinde olanlar, köşklerinde veya konaklarında iftar davetleri verir ve bu davetlerde maddi durumu yerinde olmayanlar için de sofralar kurulurdu. Yemek faslı bittikten sonra ve misafirler dağılmadan önce ev sahibi bu yoksul kişilere maddi durumu nispetinde diş kirası adı altında işlemeli keselerde akçe veya altın paralar verirdi.
Kaynak: AA