Anayasa Mahkemesinden İhlal Kararı

Yüksek Mahkeme, TMSF'nin el koyduğu 'Uzan Grubu'na ait şirketten alacağını tahsil edemeyen başvurucunun, mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdi Başvurucuya 10 bin lira tazminat ödenmesine hükmedildi.

Anayasa Mahkemesi, TMSF'nin el koyduğu 'Uzan Grubu'na ait şirketten alacağını tahsil edemeyen başvurucunun, mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Başvurucuya 10 bin lira tazminat ödenmesine hükmedildi.

Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, bir şirket, 'Uzan Grubu'na ait Ulusal Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş'den tahsil edemediği alacakları için 8 Ocak 2003'te icra takibi başlattı.

Borca itiraz edilmesinin ardından 24 Şubat 2003'te itirazın iptali davası açıldı. Dava devam ederken Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 3 Temmuz 2003'te İmar Bankasına el koydu. Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesi 26 Ağustos 2003'te, İmar Bankası soruşturması kapsamında aralarında borçlu şirketin de bulunduğu 179 şirketin zorunlu giderler dışında hak ve alacaklarının dondurulmasına karar verdi.

Geçen süreçte borçlu şirketten alacağını tahsil edemeyen başvurucu, alacağının ödenmesini talep eden 20 Temmuz 2006 tarihli ihtarnamesine TMSF yönetiminden yanıt alamayınca, bu zımni ret kararı aleyhine İstanbul 8. İdare Mahkemesi nezdinde 17 Kasım 2006'da dava açtı.

Mahkeme, 'Borçlu şirketin borçlarının fon tarafından ödenmesi gerektiğine ilişkin herhangi bir yasal yükümlülük bulunmadığı' gerekçesiyle davayı reddetti. Temyiz ve karar düzeltme taleplerinin de 8 Kasım 2012'de reddine karar verilmesi üzerine alacaklı şirket adına Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunuldu.

Başvuru dilekçesinde, borçlu şirketin satılan mal ve varlıkları üzerinde haciz işlemi yaptırdığı ve alacağı tahsil edilebilir bir aşamaya getirdiği halde yapılan kamu müdahaleleri sonucunda alacaklı şirkete ödeme yapılmadığı, TMSF yönetiminin yetkisini üçüncü kişilerin mülkiyet hakkını ihlal edecek biçimde keyfi kullandığı iddia edildi.

Dilekçede, borçlu şirket tasfiye edildiği için alacağın tahsiline imkan kalmaması, mahkeme kararlarının gerekçesiz olması, yargılama sürelerinin uzun olması nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiği ileri sürüldü.

Anayasa Mahkemesi, başvurucunun mülkiyet hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Ayrıca, başvurucuya 10 bin lira manevi tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.

Kararda, başvurucunun tahsil edilebilir aşamaya getirdiği alacağının TMSF'nin yaptığı müdahaleler ile engellendiği belirtildi. Başvurucuya ödeme kabiliyeti kalmayan borçlu şirketin tasfiye sürecine, başvurucunun dahil edilmediği anlatılan kararda, tüm işlemlerin TMSF tarafından yürütüldüğüne işaret edildi.

Kararda, 'Bütün bu koşullar altında başvurucunun muhatabının sadece tüm mal varlıkları tasfiye edilmiş, borca batık ve TMSF kontrolündeki şirket olduğunu, TMSF'nin hiçbir sorumluluğunun bulunmadığını ve başvurucunun alacağına ulaşamaması sürecinin normal bir icra ve iflas takibi süreci sonunda meydana geldiğini kabul etmek mümkün değildir.' denildi.

Başvurucu için borçlu şirketle sözleşme yaptığı ve hizmet verdiği tarihten sonra çıkarılan kanunlarla söz konusu müdahalelerin yapılacağının öngörülemeyeceği belirtilen kararda, şu tespitlere yer verildi:

'Borçlu şirketin tüm varlıkları TMSF tarafından 2004 ve 6183 sayılı kanunlarda öngörülen süreçlerin dışında 4389 ve 5411 sayılı kanunlarla TMSF'nin hem alacaklı hem de icra ve iflas dairesi yetkilerine sahip olduğu ve tüm koşulları belirlediği süreçte başvurucu sürece dahil edilmeden satılmıştır. Satıştan elde edilen gelirin tamamı 5411 sayılı kanunun verdiği geçmiş dönem mal ve hizmet alacaklarının ödettirilmesi yetkisine rağmen bu yetki kullanılmaksızın diğer kamu alacakları ile TMSF'nin el konulan banka kaynaklı alacaklarına karşılık olarak ayrılmıştır.

Bu süreçte iyi niyetli üçüncü kişi olduğu anlaşılan başvurucunun hakları gözetilmeyerek alacağını tahsil etme imkanı ortadan kaldırılmış ve devletin denetim ve gözetiminden sorumlu olduğu batan banka nedeniyle oluşan banka zararı dolaylı olarak ve kısmen başvurucuya yüklenmiştir. Belirtilen nedenlerle birlikte başvurucu aleyhine meydana getirilen hukuki belirsizlik göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu kanaatine ulaşılmıştır.'

Ayrıca, başvuruya konu davalarda yer alan taraf sayısı ve davaların mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliğinin yargılama süreçlerinin karmaşık olduğunu ortaya koyduğu belirtilen kararda, bununla birlikte 10 yıla yaklaşan yargılama süresinin makul olmadığı kaydedildi.
Kaynak: AA