CHP İstanbul Milletvekili Tanrıkulu Açıklaması

'20022015 yıllarında toplam 37 bin 922 kişi yaşam hakkı ihlalleriyle hayatını yitirdi, bunlar arasında kadın ve iş cinayetleri, şüpheli asker ölümleri, çocuk ölümleri bulunuyor' 'Bu iktidar döneminde, herkesin gözü önünde olmasına rağmen, güvenlik güçlerinin kötü muamele ettiği iddiasıyla açılan davalar sıfıra düşmüş, ama güvenlik güçlerine direnmeden açılan davalarda büyük artış var. 100 binden fazla güvenlik güçlerine direnme iddiasıyla, direnme davası var'

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, '2002-2015 yıllarında toplam 37 bin 922 kişi yaşam hakkı ihlalleriyle hayatını yitirdi, bunlar arasında kadın ve iş cinayetleri, şüpheli asker ölümleri, çocuk ölümleri bulunuyor.' dedi.

Tanrıkulu, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, sinevizyon, tablolar ve fotoğraflarla 2002-2015 yılında Türkiye'de gerçekleşen insan hakları ihlallerine ilişkin, değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'nin insan hakları ihlallerine ilişkin durumunun iç açıcı olmadığını, her gün çok çeşitli ve sayısız örnekler yaşandığını savunan Tanrıkulu, 'İnsan hakları konusunda kamu görevlilerinde büyük bir yatkınlık var. Birçok uluslararası belgede bu soruna işaret edilmekte ve önü alınmamakta. Güvenlik güçleri cezasızlık zırhıyla karşı karşıyadır. Roboski katliamı, Paris cinayetleri ve MİT tırları nedeniyle 2013'te MİT mensuplarına zırh getirildi. Şimdi aynı zırh, bir yıldır devam eden ortada güvenlik güçlerine getirilmeye çalışılıyor. Hukuk devleti bakımından son derece sakıncalı bir yasadır. Bundan sonrası için de TSK mensuplarına açık çek verilmektedir, cezasızlık bakımından...' diye konuştu.

Yaşam hakkı ihlallerinin çeşitlilik kazandığını, infaz türlerinin dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde olmadığını ileri süren Tanrıkulu, '2002-2015 yıllarında toplam 37 bin 922 kişi yaşam hakkı ihlalleriyle hayatını yitirdi, bunlar arasında kadın ve iş cinayetleri, şüpheli asker ölümleri, çocuk ölümleri bulunuyor. Sadece yargısız infaz, dur ihtarı ve rastgele ateş sonucu ölenlerin sayısı 830, bu korkunç bir rakam.' dedi.

Tanrıkulu, iş cinayetlerinde 17 bin 57 kişinin hayatını yitirdiğini ancak bunların önlenmesi ve asgariye indirilmesi konusunda hiçbir tedbir alınmadığını, hükümetin olaya 'Fıtrat meselesi' olarak baktığına dikkati çekti.

2008 yılından beri en az 328 kişinin askerde şüpheli şekilde öldüğünü aktaran Tanrıkulu, AİHM'in konuyla ilgili Türkiye hakkında verdiği çok ağır kararları bulunduğunu, getirilen yeni düzenlemede zırhtan önce askerdeki insan hakları ihlallerini önlemeye dönük de hükümlerin bulunmasını istediğini kaydetti.

Geçen yıl 7 Haziran'dan bugüne kadar yaşamını yitiren güvenlik güçlerinin sayının 500'ten fazla olduğunu, ayrıca 2 binden fazla asker, polis ve korucunun da yaralandığını anlatan Tanrıkulu, uzuvlarını yitirenlerin protez ihtiyacı ve yaşadığı travmayı artırıcı etkin önlemler alındığına ilişkin verinin de olmadığını savundu.

AK Parti'nin iktidara 'İşkenceye sıfır tolerans' iddiasıyla geldiğini anımsatan CHP'li Tanrıkulu, ancak en az 11 bin 227 kişinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını, bunların bir vesileyle kendilerine, ilgili kurumlara ve STK'lara ulaştığını, ayrıca şikayet başvuruları yapmayanların da bulunduğunu kaydetti.

Basın ve ifade özgürlüğü konusunda, 'Berbat bir durum olduğunu' belirten Tanrıkulu, 'Erdoğan döneminde Cumhurbaşkanı'na hakaretten açılmış 2 binden fazla dava var. Davalarda hiçbir savcı cesaret gösterip, takipsizlik kararı verememektedir. Bu iktidar döneminde, herkesin gözü önünde olmasına rağmen, güvenlik güçlerinin kötü muamele ettiği iddiasıyla açılan davalar sıfıra düşmüş, ama güvenlik güçlerine direnmeden açılan davalarda büyük artış var. 100 binden fazla güvenlik güçlerine direnme iddiasıyla direnme davası var. Güvenlik güçleri baskı, işkence, kötü muamele yapıyorlar ama bunları gizlemek adına da direndi denilip, tutanak tutuluyor.' ifadesini kullandı.

- 'Mevzuatta birden fazla engelleyecek hüküm var' -

Belediyelerle ilgili yapılması açıklanan yasal düzenlemeyi nasıl değerlendirdiği sorusuna da Tanrıkulu, şöyle yanıt verdi:

'İçişleri Bakanlığı ve Sayıştayın teftiş yetkisi var, Cumhuriyet Savcılıklarının elinde her türlü yetki var. Hükümetin tamamen algı operasyonu ve gündem saptırmasıdır. Eğer bu belediyeler bunu yapmışlarsa ve yaptıklarını ortaya çıkarmamışsanız sizin kabahatiniz. Çünkü mevzuatta birden fazla engelleyecek hüküm var. Bunları uygulamayacaksanız, 'biz belediyelere kayyum atayacağız.' diyeceksiniz. Neredeyse evlere kayyum atayacaklar. Erdoğan'a kalsa, her eve bir kayyum atayacak, kaç çocuk yapacaksın, ne giyindin, iftara kalktın mı kalkmadın mı diye...'

AK Parti'yi 'Afet ve kıyım partisi' olarak adlandırdığını, kıyımın milli eğitimden, yargıya kadar her alanda olduğunu vurgulayan Tanrıkulu, Danıştay Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik içeren tasarının yasalaşması halinde bundan sonra gelen her iktidarında çantasında kendi yargıç ve savcısını getirme imkanı vereceğini ileri sürdü.

Tanrıkulu, düzenlemenin son derece yanlış olduğuna işaret ederek, 'Adı konmamış darbe rejiminin sonuçları' değerlendirmesinde bulundu.

CHP'li Tanrıkulu, Sur'un yeniden inşasıyla ilgili bir soruya da 'Kaçak ve ruhsatsız yapılarla ilgili prosedür var, yasalar var. Sur'daki inşa oradaki insanların iradesine rağmen yapılıyor. Sur'un mutlaka imar edilmesi lazım ama koruma planına uygun ve orada yaşayanların, yerel yönetimlerin, STK'ların desteğini alarak yapacaksınız. Sur'daki insanları sürgün, tehcir ediyorsunuz. Onları yıllarca yaşadıkları yerlerden kopartıp başka yer gösteriyorsunuz. Sur'da yaşayanlara orada kalma seçeneği yok.' karşılığını verdi.
Kaynak: AA