'Türkiyesiz Suriye'de Çözüm Olamaz'

SETA Stratejik Araştırmalar Direktörü Doç. Dr. Yalçın: 'Türkiye, ABD'ye rağmen Suriye'ye girdi. Artık, ABD, Rusya, İran ve Türkiye olmaksızın Suriye'de çözüm beklenemez' 'FETÖ, kontrol edilemeyen, kontrol etmek için kullanılan terör örgütlerinden biridir' 'Gezi Parkı, 7 Şubat Hakan Fidan, 1725 Aralık yani yargı darbesi, MİT darbesi oldu. Sokak ayaklanması, PKK ile şehir çatışmaları, her şey denendi, en son bu fiili darbe denendi, ama o da tutmadı. Libya'da ikinci hükümeti kurabildiler, Gannuşi'yi diz çöktürebildiler, Mısır'da Mursi'yi götürdüler ama Türkiye'de Erdoğan'ı götüremediler, Suriye'de ne yapacaklarını bilmiyorlar' 'Türkiye'nin, Bulgaristan tipi küçük bir devlet olarak kalması veya kendi kaderini kendisi çizen bir uluslararası aktör olması arasında bir geçiş noktasındayız' 'Şu anda Türkiye ile Erdoğan'ın kaderi bütünleşmiş durumda. Bunu muhalefet partilerinin bile kabul etmeye başladığı dönemden geçiyoruz' 'ABD seçimleri olana kadar Musul gibi bir yerin paylaşılmasının mümkün olduğunu düşünmüyorum'

MURAT EĞİLMEZ - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Stratejik Araştırmalar Direktörü Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın, Türkiye'nin, ABD'ye rağmen Suriye'ye girdiğini belirterek, 'Artık, ABD, Rusya, İran ve Türkiye olmaksızın Suriye'de çözüm beklenemez.' dedi.

SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran ile 'Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Suriye Stratejileri' adlı kitabı hazırlayan İstanbul Ticaret Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi de olan Doç. Dr. Yalçın, AA muhabirinin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir düşünce kuruluşunun en temel vazifelerinden birinin ülkesinin etrafındaki önemli güncel meselelere dair, işe yarar bilgi üretmek olduğunu vurgulayan Yalçın, Suriye'nin, Türkiye'nin son yıllardaki meydan okuyucu meselelerinden biri olduğunu söyledi.

Suriye'de ilk başta bir demokratikleşme hareketi gibi ortaya çıkan gösterilerin, silahlı çatışmalar haline dönüştüğü andan itibaren kimsenin beklemediği uzun, karmaşık bir iç savaş haline dönüştüğünü anlatan Yalçın, Suriye'deki çatışmaların ABD, Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerin, savaşan taraflara zaman zaman açık ve kapalı destek verdikleri bir 'vekalet savaşı'na dönüştüğünü aktardı. Yalçın, bu durumun 5 yıldan fazla süredir devam etmesi itibarıyla da farklı aktörlerin birbirlerini çürütmeye yönelik bir nitelik kazandığını kaydetti.

- '15 Temmuz o sopayı kırdı'

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz kalkışmasının, Türkiye'nin Suriye'deki hareket alanını açtığını savunan Yalçın, şu değerlendirmelerde bulundu:

'Bir sopayı manivela gibi kullandığınızda, kaldırdığınız nesneye ne kadar yaklaştırırsanız o kadar kaldırırsınız ama çok zorlarsanız sopayı kırarsınız. 15 Temmuz, o sopayı kırdı. Türkiye'ye artık atacak adım bırakmadı. ABD, daha fazla birlikte yürüyebilecek imkan bırakmadı. Köşeye sıkışan kedi gibi dedi ki 'Artık ben çaresizim, ben başka yollar arıyorum. Kavgaysa kavga, Cerablus'sa Cerablus. Hadi sana rağmen girdim.' Girmesine rağmen özellikle Rusya'yla anlaşıp girmesi sonrasında bir sorunla karşılaşmadığını da gördük. Belki Rusya'yla anlaşmasa da olurdu.'

ABD'nin darbe girişiminin önünde değilse bile arkasında olduğunun çok açık görüldüğünü aktaran Yalçın, '15 Temmuz, Suriye'de, Türkiye'nin ölümüne artık biz bu işi yapıyoruz demesinin gerekçelerinden biri haline geldi. 15 Temmuz'da içeride bir terör grubu vardı, devletin her tarafına sızmıştı. FETÖ, kontrol edilemeyen, kontrol etmek için kullanılan terör örgütlerinden biri. 'Onlar darbe yapmaya kalktı, ABD de buna göz yumdu' olarak okuyorum.' diye konuştu.

Dünya tarihinde eşine ender rastlanacak kudrete sahip bir süper güç olan ABD'nin kendisinden bağımsız hareket eden bir Türkiye fikrine dayanamadığını, bunun çıldırmasına yettiğini ifade eden Yalçın, ABD'nin, mevcut iktidarı yıkıp, kendisiyle uyumlu hareket edecek bir hükümet ihdas etmek için birçok illegal girişime göz yumduğu yorumunu yaptı.

- 'Türkiye, Arap baharının modeli'

Türkiye'nin, Arap baharının modeli olduğuna dikkati çeken Yalçın, şunları kaydetti:

'Erdoğan, bir dönem Arap sokaklarının yıldızıydı. Türkiye, ilham kaynağıydı o ülkeler için. Ama Amerika için ilham kaynağı değildi bu. Aksine Erdoğan'ı kontrol etmekte bu kadar zorlanıyorsun, bir de onun klonlarını göreceksin, bu çok rahatsız edici bir durumdu. Suriye'de ona benzer bir hükümet kurulsaydı, Ürdün'de sorun çıkarmaz, Mısır'da Mursi Erdoğan'a benzer bir hükümet, Libya'da Erdoğan'a benzer bir hükümet, Tunus'ta Gannuşi yine Erdoğan'a benzer bir hükümet daha. Kontrol edilemez olacaktı bu. O yüzden de müsaade edilmedi buna. Gannuşi'nin kolu kanadı kırıldı. Libya'da ikinci devlet kuruldu, Mısır'da Mursi düşürüldü, Sisi getirildi, Suriye iç savaşa terk edildi. Aslında bütün mesele bu.

Bu bağlamda Türiye'de de çeşitli operasyonlar denendi ama Türkiye'yi düşüremediler. Gezi Parkı, 7 Şubat Hakan Fidan, 17- 25 Aralık yani yargı darbesi, MİT darbesi oldu. Sokak ayaklanması, PKK ile şehir çatışmaları, her şey denendi, en son bu fiili darbe denendi, ama o da tutmadı. Libya'da ikinci hükümeti kurabildiler, Gannuşi'yi diz çöktürebildiler, Mısır'da Mursi'yi götürdüler ama Türkiye'de Erdoğan'ı götüremediler, Suriye'de ne yapacaklarını bilmiyorlar.'

- 'Türkiye'nin bir an önce kurumsallaşması lazım'

Yalçın, Türkiye'nin geldiği noktayı 'çok kritik bir dönemeç' olarak nitelendirerek, şu ifadeleri kullandı:

'Türkiye'nin, Bulgaristan tipi küçük bir devlet olarak kalması veya kendi kaderini kendisi çizen bir uluslararası aktör olması arasında bir geçiş noktasındayız. Olur ya da olmaz bunu göreceğiz. ABD'yi çileden çıkaran şey; aynı zamanda bir NATO üyesi de olan, doğal olarak kendi istekleri doğrultusunda hareket etmesini beklediği Türkiye'nin başına buyruk hareket etmesidir. Şu anda Türkiye ile Erdoğan'ın kaderi bütünleşmiş durumda. Bunu muhalefet partilerinin bile kabul etmeye başladığı dönemden geçiyoruz. Elbette Erdoğan'a bu kadar bağımlılık iyi değil, maazallah ona bir şey olsa iç savaşa düşeceğimiz düşünülüyor. Bu anlamda Türkiye'nin bir an önce kurumsallaşması lazım. Türkiye'nin yönetilmezliğini Erdoğan'a bağlıyorlar. Onu resimden çıkarın, koalisyon hükümetleri iktidarında Türkiye kontrol edilebilir hale gelecek, kendi kaderini tayin edecek noktadan uzaklaşmış, ABD'nin çeperinde sıradan bir devlet olacaktır. Halk 15 Temmuz'da bunu okuduğunu gösteriyor. Erdoğan'a sahip çıkmayı, ülkeye sahip çıkmak olarak görüyor. Bu nedenle dirençli. Darbe oluyor, millet sokakta. Dolar düşüyor ama millet dolar bozduruyor falan.'

- 'ABD'nin artık tek başına bir çözüm dikte etme şansı yok'

ABD'nin, Türkiye'yi ya da Erdoğan'ı rol model alan Arap baharı sürecini kontrolünde tutamayacağı bir noktaya evrildiğini gördüğü için durdurduğunu savunan Yalçın, Suriye'de dondurulmuş bir değişim ihtimaline rağmen Esed'in tercih edildiğini kaydetti.

'Değişim olmasın da Suriye'ye İran bile, Rusya bile girsin' denildiğini vurgulayan Yalçın, ABD'nin kafasında Bosna'da devreye soktukları Dayton anlaşması gibi bir çözüm olduğu öngörüsünde bulundu.

Bölünmüş bir Suriye'nin ABD'nin kafasına en yatkın sonuç gibi durduğuna işaret eden Doç. Dr. Yalçın, 'Değişim olmadı evet kaldı ama şimdi ne olacak? Bosna-Hersek, Hırvatistan, Sırbistan sınırını göz önüne getirin, öyle kontrol edilemez, devletlerin birbirlerini dengelediği, hiçbirinin hareket edemeyeceği, karmaşık bir dengeleme sınırı kurulması ihtimali veya bunun için uğraşı öne çıkacaktır. Ama ABD'nin artık tek başına bir çözüm dikte etme şansı yok. Rusya girmeden önce vardı, ama Rusya'yı istediğiniz yöne gitmeye zorlayamazsınız. Bu nedenle de umulur ki, bölünme yerine orta vadede bir siyasal dönüşüm olsun. En tercih edilebilir sonuç budur.' diye konuştu.

- '4 aktör çözümün parçası'

Hasan Basri Yalçın, Suriye krizinin derinleşmesinde Obama'nın doğrudan müdahale yerine bölgesel aktörleri kullanma politikasının etkili olduğunu, bu yüzden başta Türkiye olmak üzere, klasik ortağı olduğu beklenen İsrail, Katar, Suudi Arabistan hatta Ukrayna örneğini düşünürsek, birçok Avrupalı dostunu küstürdüğünü belirtti. Yalçın, ABD seçimleri sonuçlanana kadar herhangi bir çözümün mümkün görünmediğini söyledi.

ABD'nin bu tutumu nedeniyle Rusya ve İran'ın, Ortadoğu'da hayal edemedikleri geniş bir alana sahip olduğunu aktaran Yalçın, 'Bu çerçevede ABD hala Türkiye'nin üzerine gidiyor. İran'ı da Rusya'yı da DEAŞ'ı da Türkiye dengelesin istiyor. Rakka'da, DEAŞ'a karşı Tayyip Erdoğan kudretli ordusunu devreye neden sokmuyor diye çıldırıyor. Türkiye'de 'Bir dakika arkadaş gel beraber karşı koyalım' deyince bu sefer PYD kartını masaya sürüyor.' değerlendirmesinde bulundu.

- 'Ciddi bir müzakere süreci başlayacak'

Bundan sonra çok ciddi bir müzakere süreci başlayacağına da işaret eden Doç. Dr. Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Suriye'de bulunacak çözüm, ilk başta ABD'nin istediği gibi olurdu, ama Rusya girdikten sonra artık şu 4 aktörün de çözümün parçası olması gerekir. ABD, Rusya, İran, Türkiye. Bu 4 aktör Suriye'nin kaçınılmaz parçalarıdır. Türkiye'nin doğal bir hinterlandı olduğunu gördük. O kadar üzerine gelmelerine rağmen Türkiye'nin destek verdiği Halep'i, Rusya düşüremiyor. Türkiye siyasal olarak razı edilmediği müddetçe olmaz. ABD, Rusya'yla aynı tarafa düşerse farklı bir durum olabilir. Kesinlikle bölünmeye razı olmayacak olan Türkiye. Rusya ve İran'dan herhangi birisini yanına düşürebilen Türkiye, bölünmeyi engelleyebilir. ABD'yi ne derece düşürebilir bilmiyorum ama bu aktörlerden birini yanına çekebilirse o zaman bölünme olmayabilir. 3 aktör isterse bölünme gerçekleşebilir. O çok kötü bir resim. ABD, Rusya ve İran'ın bir araya gelip, yani benzemezlerin bir araya gelip Suriye'yi Türkiye aleyhine düzenlemeleridir ki çok kötü bir rüya o.'

Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın, savaştan doğan terör gruplarına da değinerek, şu bilgileri aktardı:

'Bir terör örgütünün oluşması için coğrafi boşluk, para ve silah olması yeterlidir. Bu üçlü bir araya geldiğinde ideolojisi yoksa bile örgüt kendisine bir ideoloji uydurur. Terör örgütlerinin öfkesi, nefreti ve talebi vardır. DEAŞ örneğinde, Irak ve Suriye'de çıkması tesadüf müdür? Devlet otoritesinin olmadığı bu bölgede aşırı selefi gruplar, eski baasçı komutanlarla beraber siyasi süreçlere dahil edilmeyen Sünni aşiretlerle iş birliği yapınca DEAŞ diye bir örgüt çıkar. Buna DEAŞ, Nusra, El Kaide, Taliban ne derseniz dersiniz. Bu coğrafyada otorite boşluğu olduğu müddetçe Sünni mi, Şii mi, Kürt mü terör üretiyor demenin bir anlamı yoktur. Bu arada biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, DEAŞ demeyi tercih ediyoruz. Çünkü IŞİD, DAİŞ ve benzeri söylemlerin içinde İslamik vurgu geçiyor. İslam'ı temsil ediyormuş imajı doğuyor. 'Müslüman toplumun DEAŞ'la benzerliği yoktur.' düşüncesi hakim bizde.'

- 'Türkiye'nin amacı sınırlarını terörden temizlemek'

Türkiye'nin kendisini tehdit eden terörü yok etme amacıyla hareket ettiğini, buna etkin seperasyon (ayrımcılık) temelli PKK/PYD benzeri örgütlerin de dahil olduğunu belirten Yalçın, şunları söyledi:

'Aynı şekilde Haşdi Şabi diye Irak merkezi ordusunun kontrolü dışında paramiliter bir grup çıktı şimdi. DEAŞ'tan kurtarılan bölgelerde insanların ellerini bağlayıp, cayır cayır yakıyorlar. Aynı reddiye, ötekileştirme hepsi burada da var. Biz bunu grafik olarak da çalıştık, Türkiye'nin güneyinde aşağı yukarı bin kilometrelik bir sınırda devlet yok, mesele bu. Siz içinizde ne kadar sıkı tedbir alırsanız alın terör örgütleri bir şekilde o bin kilometrelik sınırdan silah sokar, para sokar, teröristi sokar ve terör yaparlar. Türkiye'ye yönelik terörün en şiddetlendiği dönem 91-92 dönemidir. Veriler açıkça şunu söylüyor ki; Türkiye'de terör dediğimiz şey aslında 91'de çekiç güç geldikten sonra yükselmiştir. 83'te doğmuş, doğmuş da ne olmuş? Senede 30-40 eylem yapmış. 91'de Saddam kontrolü kaybettiği zaman Kuzey Irak'ta zirveye çıkıyor. Silahlı mücadele 98'de iniyor, 2003'te yükseliyor. Barış süreci eylem duruyor. Sonra Suriye ile birlikte tekrar yükseliş. O kadar çıplak gerçektir ki ölüm ve yaralanma tabloları.'

Türkiye'nin, sınırları boyunca kapalı bir havza olan bu bölgede sürekli birbirleriyle boğuşan küçük devletler istemediğine dikkati çeken Doç. Dr. Yalçın, 'Bunların kendi topraklarına terör ihraç edeceğini biliyor ve bunun önüne geçmeye çalışıyor. Yoksa Türkiye Cumhuriyeti devlet mekanizması, ne bu bölgelerdeki Kürtleri ne Şiileri ne de diğer grupları düşman olarak görür. Sınırları boyunca devlet otoritesi olsun ister ki, kendi topraklarına terör ihraç edilemesin.' diye konuştu.

Yalçın, Suriye'de gösteriler başladığında Türkiye'nin ilk tavrının, göstericilerin Esed ile demokratik bir uzlaşmaya varması yönünde olduğunu vurgulayarak, bu olmayınca seçim yoluyla yeni bir yönetim olmasını tercih ettiğini, savaşın şiddetlenerek karmaşık bir yapı alması ve ABD'nin savaşa açık şekilde müdahil olmayacağını hissettirdiği andan itibaren pozisyonunu Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması üzerine kurduğuna dikkati çekti.

Şu anda bölünmeyi ABD ve PYD'nin çok istediğini, Rusya ve İran'ın bölünme yerine kendi eksenlerinde bütüncül devletten yana olduklarını ifade eden Yalçın, Türkiye'nin PYD'yi bağımsız bir aktör haline gelmesini engellemesi gerektiğini, ancak bölünme durumunda Türkiye'yi tehdit edecek bir koridor kurulacağına işaret etti.

Musul operasyonuna da değinen Doç. Dr. Yalçın, 'Buraya yapılan operasyon gerçek olmayabilir. ABD seçimleri olana kadar Musul gibi bir yerin paylaşılmasının mümkün olduğunu düşünmüyorum. Sadece yangından mal kaçırmak gibi bir şey olabilir. Nasıl ki Rusya, Halep'te yangından mal kaçırmaya çalışıyorsa, İran'da, Musul'da aynı şeyin peşinde. DEAŞ'a karşı Haşdi Şabi, bunların her ikisi de katil sürüsü. Operasyon planına bakın temizleme değil, kuşatma biçiminde. Biliyoruz ki Musul'u bırakan ordu, kolay kolay ele geçiremez.' tespitinde bulundu.
Kaynak: AA