28 Şubat Davası (2)

Sanık avukatları, müdahiller arasında 'Fetullah Gülen ile bağlantılı kişiler olduğunu' iddia etti Müdahil avukatlarından Tuna: 'Burada müdahil olan öğrenciler ve memurlar, kesinlikle Fetullah Gülen'e sempati besleyenlerden değildir. Kaldı ki bize göre Fetullah Gülen 28 Şubat darbesinin ortaklarındandır' Sanık Çevik Bir: 'FETÖ'nün tehdit olduğunu ilk kez Genelkurmay tespit etmiştir. O dönemde gelirlerinin 5 milyar dolar olduğunu tespit ettik. Çeşitli makamlara bunu duyurmaya çalıştık'

28 Şubat Davası'nın duruşmasında, bazı sanıklar ve avukatlarının, müdahiller arasında 'Fetullah Gülen ile bağlantılı kişiler bulunduğunu' iddia etmeleri üzerine müdahil avukatlarından Hüsnü Tuna, müdahil olan öğrenci ve memurların kesinlikle Gülen'e sempati beslemediklerini belirterek, 'Kaldı ki bize göre Fetullah Gülen 28 Şubat darbesinin ortaklarındandır' dedi.

28 Şubat dönemine ilişkin 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebren devirmeye, düşürmeye iştirak' suçundan 103 sanığın yargılandığı davanın 81. duruşması yapıldı.

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve bazı sanıklar, müdahiller ve tarafların avukatlarının katıldığı duruşmada, son celse alınan karar doğrultusunda, adliyedeki Emanet Memurluğunda bulunan 'Batı Eylem Planı' başlıklı delilin dosyaya getirtildiği belirtildi. Ardından belge dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir ile emekli Tuğgeneral İdris Koralp'e gösterildi. Bir ve Koralp, imzaların kendilerine ait olmadığını ifade edip, belgenin sahte olduğunu savundu.

Mahkeme Başkanı Fevzi Şıngar, Tamer Tatar adlı kişinin soruşturma sürecinde savcılığa ilettiği belgelerin dosyaya gönderdiğini belirtti ve Tatar'ın yazılı beyanını okudu. Tatar, 20 Kasım 2011 tarihli beyanında, Çorum Devlet Hastanesinde doktor olarak çalıştığını, Aralık 1997'de ordudan ihraç edildiğini belirtti. Bu dönemle ilgili bazı gazetelerde açıklamaları olduğunu bildiren Tatar, savcılığa teslim ettiği belgeleri, bu açıklamaları okuyan ve tanımadığı bir kişinin gönderdiğini tahmin ettiğini söyledi. Hatta kendisine kumpas kurulduğundan duyduğu şüpheyi dile getiren Tatar, kargoyla aldığı belgeleri savcılığa verme gereği hissettiğini ifade etti.

- 'Kumpas' iddiaları

Çevik Bir'in avukatı Ümit Kara, 27 Mayıs 1997 tarihli 'Batı Eylem Planı' belgeyle Genelkurmay Adli Müşavirinin mahkemeyi yanılttığını ileri sürdü. Belgenin ıslak imzalı olmadığını ve gerçekliğinin ispatlanamadığını kaydeden Kara, savcılığın bu belgeyi gerçekmiş gibi kabul ettiğini, mahkemenin de yanıldığını savundu.

Kara; Balyoz, Poyrazköy ve Ergenekon soruşturmalarında da aynı belgeye rastlandığını kaydederek, 'Genelkurmay Başkanlığının asıl evrakmış gibi takdim ettiği, geçmişte Mustafa Bilgili ile işbirliği yapmış bir adli müşavirlik görevlisince gönderilen bu evrakın, delil vasfı bulunmadığı gerekçesiyle dosyadan çıkarılmasını istiyorum' dedi.

Sanıklardan Çetin Doğan, davanın 'kumpas davası' olduğunu iddia ederek, 'Biz çok yorulduk. Aynı zamanda Balyoz'da da bulundum. Sağlığımızdan kaybediyoruz' diye konuştu.

Sanık Oğuz Kalelioğlu, Genelkurmay Psikolojik Harekat Dairesini kurduğunu ve başkanlığını yaptığını belirterek, dairenin hükümeti yıpratmak için çalıştığı iddiasının gerçek dışı olduğunu savundu. Kalelioğlu, 'Dairenin görevi, Yunanistan'a ve PKK'nın propagandasına karşıydı. Ne irtica ne hükümetle ilgili bir çalışma yaptık. Hepsi kumpas sonucudur. Beni REFAHYOL'a karşı eylemler içinde olmakla suçlayarak, cezaevinde tuttular. Emekli olunca DYP'ye üye oldum, Genel Başkan Yardımcılığına kadar yükseldim. Kendi partime nasıl böyle bir şey yaparım? Tamamen kumpas' ifadelerini kullandı.

Sanık avukatlarından Fethi Öztürk, savcılığa 28 Şubat dönemine ilişkin delil verdiği belirtilen Tamer Tatar'ın 'Fetullah Gülen örgütü' bağlantısı nedeniyle TSK'dan ihraç edildiğini öne sürdü.

Avukat Aykanat Kaçmaz, Balyoz davasındaki birçok delilin bu davada da bulunduğuna işaret etti ve Balyoz davasında sanıkların beraat ettiğini hatırlattı.

Kaçmaz, şunları kaydetti:

'Bir başka davada kanuna aykırı olduğu, maniple edildiği için reddedilen deliller, bu davada hala kullanılıyor. Fetullah Gülen terör örgütü diye bir terör örgütü var. Bir tarafta böyle bir örgüt var, mensupları soruşturuluyor, bir tarafta 1997 ve sonrasında bu örgütün üyesi olduğundan bahsedilen bazı kişiler bu davanın katılanları arasında bulunuyor. Balyoz ve diğer davalarda örgütün kumpasının mağduru olanlar beraat ettiler. Katılanlarda Fetullah Gülen ile bağlantılı onlarca kişinin ismini göreceksiniz.'

Kaçmaz'ın sözleri üzerine Mahkeme Başkanı Şıngar, gerçeğin ortaya çıkarılmasına çalıştıklarını belirterek, 'Mahkemenin tarafsızlığından şüphe edenler dilekçe verebilirler. Yargısal faaliyette bulunulmasını küçük düşürmekten men ediyorum' dedi.

Kaçmaz ise 'mahkemenin adaleti konusunda beyanda bulunmadığını' söyledi.

Sanık avukatlarından Ali Fahir Kayacan, Genelkurmay Askeri Savcılığının, askeri yargıdaki 'Fetullahçı yapılanmaya' ilişkin soruşturma yürüttüğünü anlatarak, 'Genelkurmay Askeri Savcılığına gizli tanıklarca verilen ifadeler var. Genelkurmay Adli Müşavirliği seviyesinde Fetullahçı yapılanmanın üyelerinin kimler olduğu tek tek açıklanıyor. Bunların getirtilip getirtilmeyeceğini bilmem. En azından bu soruşturmayla ilgili ifadeler naip hakim tarafından incelenebilir' dedi.

Avukat Erhan Tokatlı, davaya yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin ve Bakanlar Kurulunun müdahil olabileceğini öne sürerek, gerçek kişilerin müdahilliklerinin kaldırılmasını istedi.

Avukat Ümit Kara da eski Başbakanlar Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller'in tanık olarak çağrılmalarına karşın mahkemeye gelmediklerini anımsattı. Kara, 'Çiller bir yıldır oyalıyor, duruşmalara gelmiyor. Çünkü bunun hükümete karşı suç olmadığını çok iyi biliyor' dedi.

Sanıklardan Abdullah Kılıçarslan, iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili için 'FETÖ örgütünün Ankara tetikçisi' ifadesini kullandı ve şunları söyledi:

'Kozmik Oda'yı da açtı, belgeleri kamuoyuna açık hale getirdi. Bilgili, bizim davamız içinde tespit edilmiş bir FETÖ elemanıdır. Şikayette bulundum, tekrar bulunuyorum. Burada bir kumpas var. Bu kumpas burada yargılananlarla birlikte, adalete ve devlete yapılmış bir kumpastır. Savcı Bilgili ve onunla eylem birliği içinde hareket eden savcılar, hakkımızdaki kumpasın baş aktörleri olmuşlardır. TSK 1997'de bu işi görüyor ve MGK, devlete 'FETÖ ile ilgili tedbir al' diyor.'

Bazı sanıklar ve avukatları, haklarında verilen yurt dışına çıkış yasağı ve kafelet gibi adli kontrol uygulamalarının kaldırılmasını istedi.

- 'Gülen, 28 Şubat darbesinin ortaklarındandır'

Müdahil avukatlarından Hüsnü Tuna, bazı sanıklar ve avukatlarının müdahillerin Fetullah Gülen örgütüyle ilişkilendirdiklerini hatırlattı. 28 Şubat döneminde başörtülü oldukları için üniversitelerden ve memuriyetten atılanlar olduğunu belirten Tuna, şunları söyledi:

'Fetullah Gülen'in 28 Şubat'ta başörtülü öğrencisi, memuru yoktu. Burada müdahil olan öğrenciler ve memurlar, kesinlikle Fetullah Gülen'e sempati besleyenlerden değildir. Savcıya yüklenecekseniz, başka kanaldan yüklenin. Bana göre savcı sizi korumuştu. Kaldı ki bize göre Fetullah Gülen 28 Şubat darbesinin ortaklarındandır. Zaman Gazetesi İmtiyaz Sahibi Alaeddin Kaya'nın Genelkurmayda ne konuştuğunun açıklanması gerekir. Gülen'in Genelkurmaya sunduğu mektubun içeriği açıklanmalıdır. Bu döneme ilişkin sivil destek Fetullah Gülen'in açıklamaları var. Dolayısıyla 28 Şubat'ın ortağı birinin müdahillerle bağlantısı olduğunu düşünmüyorum.'

Tuna, duruşmanın başında gösterilen belgenin Bir ve Koralp'in, gösterilen belgenin kendilerine ait olmadığını beyan ettiklerini anımsatarak, 'Burada yargılanan resmi evrakta sahtecilik değil, darbe suçudur' dedi. Tuna, şöyle devam etti:

'İmzanın size ait olup olmadığının bir önemi yok. Üniversitelerden atılan öğrenciler bu belgenin imzasıdır. Başörtülü olduğu için memuriyetten atılmaları bunun imzasıdır. 28 Şubat sürecinde başlayan ve bin yıl sürmesi kararlaştırılan darbenin uygulama alanlarına göz atılması gerekiyor. Yurt dışına çıkış yasağı, tutuklanma özgürlüğün kısıtlanmasıdır. Ama memuriyetten atılmalar da özgürlüğün kısıtlanmasıdır. 28 Şubat sürecinde işinden gücünden olan, sağlığını kaybedenler varsa, müsaade edin devletten haklarını alsınlar. Niye müdahilliklerine karşı çıkıyorsunuz?'

Çevik Bir, Tuna'nın kendisini suçladığını ve cevap vermek istediğini ifade etti. Mahkeme Başkanı Şıngar, müdahale etmemesi konusunda Bir ve bazı avukatları uyardı. Şıngar, 'Siz konuşurken kimse müdahale etmedi' dedi.

-'Gülen, direnişi kırmaya çalıştı'

Müdahil avukatlarından Necip Kibar, 28 Şubat döneminde müvekkilinin de arasında bulunduğu birçok kişinin üniversiteye devam edemediğini, memuriyetlerinin ellerinden alındığını, buna karşı Türkiye tarihinin en büyük sivil itaatsizlik eylemlerinin yapıldığını anlattı. O dönemde Fetullah Gülen'in, 'Başörtüsü teferruattır' diyerek, 'şanlı direnişi kırmaya çalıştığını' söyleyen Kibar, şunları kaydetti:

'Burada sinirlenecek olursak sizden 10 kat daha sinirli olma hakkımız var. Türkiye'deki darbecilerin tamamının Amerika ile işbirliği vardır. Fetullah Gülen de Amerika'nın gayri meşru çocuğudur. Müvekkillerimi Fetullahçı diye yaftalamak hakarettir. Dönemin Başbakanı Erbakan'a rahmet okuyorlar. Balyoz'da kurunun yanında yaşlar hakkında da dava açılmıştı. Dönem değişti, orada yaşın yanında kuru da beraat etti. Türk milletinin vicdanında Balyoz, Ergenekon beraat edemez. Bunlar kontrgerillanın devamıdır.'

Tansu Çiller'in 'tanık' olarak dinlenmesini isteyen Kibar, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından, 28 Şubat'ın 'sivil uzantılarına yönelik soruşturmasının' akıbetinin sorulmasını talep etti.

Müdahil avukatlarından Cüneyt Toraman, bu duruşmada kumpas iddiasına katılmadığını bildirerek, '28 Şubat soruşturması kamuoyu baskısı nedeniyle başlatıldı' dedi.

Avukat Muhammed Emin Özkan da anayasal ya da kamusal yetkilerin, birilerince kanunsuzca kullanıldığını ve halkın demokrasiye güveninin bitirildiğini kaydetti. Özkan, Yılmaz ve Çiller'in tanık olarak dinlenmelerini istedi.

Avukat Emrullah Beytar ise BÇG'nin, sonraki hükümetler döneminde de faaliyetlerine devam ettiğini anlattı ve o dönemde Başbakan Necmettin Erbakan'ın danışmanlığını yapan gazeteci İlnur Çevik'in tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Kendisi de davaya müdahil olan avukat Namık Kemal Urhan, Ergenekon ve Balyoz'da darbeye teşebbüsün, burada ise gerçekleşen bir darbenin yargılandığını, dolayısıyla müdahillik kararlarının doğru olduğunu ifade etti.

Bazı sanıklar ve avukatlarının, TSK'dan ihraç edilenlerin tamamının Fetullah Gülen örgütünün üyesi olduğunu ileri sürdüklerini, kendisinin de ihraç edilenler arasında bulunduğunu bildiren Urhan, 'Fetullah Gülen örgütü ile hiçbir ilgisi bulunmadığını' söyledi ve 'Kendilerini savunma adına başkalarına çamur atılması çok acıdır' dedi.

- 'Evren'den çok şey öğrendik'

Söz alan sanık Çevik Bir, müdahil avukatlarından Hüsnü Tuna'nın sözlerine ilişkin şunları kaydetti:

'Ben Genelkurmay 2. Başkanı'yken Işılay Saygın ziyarette bulundu. Ama bana kiminle geleceğini söylemedi. Kabul ettim. Yanında Zaman Gazetesi İmtiyaz Sahibi Alaeddin Kaya da varmış. Ona da 'hoş geldin' dedim. Bana, 'Bizim kanal konusunda birtakım iddialar var, bu kanalı Genelkurmay Başkanlığına vermek istiyoruz' dedi. 'Bizim kanallarla işimiz yok, biz, irtica tehdidiyle ilgili bu çalışmaları yapıyoruz' dedim. Bu konu bu şekildedir. Fetullah Gülen'in mektubu... FETÖ'nün tehdit olduğunu ilk kez Genelkurmay tespit etmiştir. O dönemde gelirlerinin 5 milyar dolar olduğunu tespit ettik. Çeşitli makamlara bunu duyurmaya çalıştık. Sonra Gülen ABD'den bana mektup yazdı, oradaki mektubu okumalarını tavsiye ediyorum. Burada, 'Bu okulları siz alın, biz masumuz' demeye çalıştı.'

Sanıklardan dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın kendilerini yalnız bıraktığını söyleyen Bir, 'Karadayı Paşa cezaevine gelirse, 'Biz hizmet edelim, tabaklarını biz yıkayalım' diyen arkadaşlarımız vardı. Meclis Araştırma Komisyonunda ifade verdikten sonra yalnız bırakıldığımızı anladık. Ama, kendisinin avukatı, BÇG'nin yasal bir çalışma olduğunu söyledi, bu gazetelerde de çıktı' diye konuştu.

Bir, şunları söyledi:

'1992'de Doğu ve Güneydoğu'da olaylar artmaya başlayınca, Güven Çalışma Grubunu kurduk. Bazı arkadaşlarımızla İç Güvenlik Harekat Dairesinde 24 saat esasıyla kurduk. Bölgede olan olaylar arkadaşlarımıza duyuruluyordu. Şehitler verdik. O zaman kurulan Güven Çalışma Grubu takdir ediliyor, bizim kurduğumuz çalışma grubu tenkit ediliyor. Milli Güvenlik Kurulu'nun verdiği görevle ilk çalışmayı İçişleri Bakanı Meral Akşener yaptı. Bütün valileri görevlendirdiler. Ondan sonra biz BÇG'yi kurduk.

Ben, (7. Cumhurbaşkanı) Kenan Paşa'nın özel kalem müdürüydüm. Kenan Paşa vatansever, devletini, milletini seven müthiş bir aile babasıydı. Çok şey öğrendik kendisinden. Vatandaşlardan çuvallar dolusu mektup geliyordu. Bu arada, isim vermek istemiyorum, benimle mezara gidecekler, tanınmış siyasiler haftada 3-4 defa ziyaret edip, etkilemeye çalışıyorlardı. Bunları da gözlerimle görmüş biriyim.'

(Bitti)

Kaynak: AA