Rafsancani'den İranlı Aşırılık Yanlıları Ve Dini Liderlik İçin Mesajlar

İran'da Devletin Maslahatını Teşhis Konseyi Başkanı (DMTK) ve eski cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani, İran'da radikal görüşlü grupların eskisine göre daha güçlü olduğuna dikkati çekti. Rafsancani, dini liderliğin (Rehberliğin) kontrolündeki kurumların, lideri seçen Uzmanlar Meclisi tarafından denetlebilmesi gerektiğini belirterek, meclisin çalışma şeklinin değiştirilmesi gerektiğini vurguladı.

İran yönetiminin en yetkin ismi olan dini lideri belirleyen Uzmanlar Meclisi'nde yer alacak din adamlarının seçimi için, İran'da şubat ayı sonunda halk oylaması yapılması bekleniyor. Seçime katılacak din adamları, üyelerinin yarısı dini lider Ayetullah Ali Hamaney tarafından atanan Anayasayı Koruma Konseyi'nce belirlenecek.

Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde İran'ın yarı resmi İran İşçi Haber Ajansı'na (ILNA) konuşan Rafsancani, İran'da devlet yönetiminde ağırlıkları artan  ve "aşırılıkcılar" olarak nitelediği gruplara tepki gösterdi. Rafsancani, halihazırda Ayetullah Ali Hamaney'in görevde olduğu dini liderlik makamının yapısına ilişkin de eleştirel mesajlar verdi.

İranlı üst düzey bir ismin dini liderliğin yapısına ilişkin ifadeleri nedeniyle İran içinde ve dışında dikkatleri çeken röportajın geniş özeti şöyle :

SORU: Size karşı tepkiler çoğu zaman devrim öncesi veya sonrası anlattığınız bazı hatıralar yüzünden ortaya çıkıyor. Karşı taraf sizin devrimden önce ve sonrasındaki açıklamalarınızdan dolayı o kadar rahatsız ki sanki sizin şu an aldığınız tavırlardan sorun çıkarmıyorlar. Hatıraları anlatmanız aşırı akımın siyasi arkaplanını göstermek için ne kadar bilgi verebilir?

CEVAP: Bismillahirrahmanirrahim. Devrimin bütün dönemlerinde aşırılar vardı. Devrim meclisi olan ilk mecliste gerçekten genç, dindar ve devrimci kuvvetler meydandaydı. Aşırılar vardı ve biz de o dönem sonradan gözden geçirdiğimiz birçok karar aldık.

Bazen sağcılara bazen de solculara bağlı aşırı akımlar daima oldu. Ancak kurumlar aşırılıkçılardan uzak duruyordu. Bir önceki hükümet tarafından ortaya çıkarılan mevcut aşırı akımlar, devlet kurumlarının köklerinde yer edindi ve bu kurumların imkanlarından faydalandı.

Mesela meclisteki bir grup, meclisin açık ortamı nedeniyle aşırılığı yayıyor ve maalesef ülkenin bazı kurumları da onlarla işbirliği yapıyor. Devlet televizyonu da bu gruplar hakkında yayınlar yaparak aşırılığı teşvik ediyor. Günümüzdeki aşırıların öncekilerden daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Ancak toplumun çoğunluğu ve yetkililer tarihi bir başarı olarak adlandırılan itidal yoluna vardılar. Yani zaman ve yaklaşımlar, özellikle gençler olmak üzere halk ve tahsil görenleri doğru yolun itidal yolu olduğuna ikna etti.

SORU: Söz konusu aşırıcılarla başa çıkmak için ne tür bir yaklaşımınız var? Geçmişteki meseleleri bu akıma karşı mücadele etmek için mi anlatıyorsunuz?

CEVAP: Biz daha çok kamuoyunu biliçlendiriyoruz. Şu anda iktidar elimizde değil. Olsaydı da insanlara baskı yapmazdık. Biz eğer kişilerin başka bir inancı varsa bu inancını söylemesi gerektiğine inanıyoruz. Elbette bunun da sınırı var. Yargı ve ilgili yetkililer bu sınırı belirliyor.

Ben kamuoyuna, bu aşırılığın ülkenin faydasına olmadığını devrim ve İslam'ın bu olmadığını anlatmak için daha fazla çaba harcıyorum. Biz İslam aleminin ve dünyanın her tarafında aşırılıkçılardan darbe yiyoruz.  Elbette ülkenin içindeki aşırılar kavga ve ihanettir ve ülke dışında ve dünyada da DAEŞ, Taliban, Boko Haram ve El Kaide ve diğer birçok aşırı grup, İslamın saf ve temiz adını katliamlar düzenlemek suretiyle kötülüyor. Aşırılıkçılar zamanızın tehlikeli bir şeyi. Toplamda bütün hayatımızın temel silahı kamuoyudur. Halk ikna olduğunda devlet ve yetkililerle iş birliği yapar. Zararlı bir şey görünce de onu kenara çeker.

SORU: Aşırılık ve aşırı akımın elini güçlendiren konulardan biri de (İran'a dış güçlerin) nüfuz etme konusudur. Bunu da rakiplerine karşı kullanıyorlar. Nüfuz etmenin ana sorun olduğu ortada. Nüfuz etmenin kötüye kullanımı hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP: Bütün tarih boyunca istisnasız olarak devletler başka ülkelere nüfuz etmeye çalıştılar. Geçmişte daha çok kukla devletler oluşturmak için çaba gösterilirdi ki bu çok tehlikelidir. Tarihin bir çok döneminde İran'da mesela Rızahan (Şah Rıza Pehlevi) gibi kendini mutlak güç sahibi gibi sayan bir devlet vardı. Ancak daha sonra tarihi belgelerde onu nasıl iktidara taşıdıklarını ve daha sonra indirdiklerini gördük.

Hükümetin rolü bitince dışarıdan geldiler ve onu indirdiler. Öyle ki Rızahan'ı (Şah Rıza Pehlevi) Afrika'nın bir adasından getirmişlerdi. Şu anda ve devrimin zaferinden sonra bu gibi şeyler bir anlam ifade etmiyor ve bu nüfuzların zemini ortadan kalktı. Ancak düşmanlar kültürel, istihbari, iktisadi ve bunun gibi diğer alanlarda nüfuz ederek, çeşitli düzeylerdeki kişileri etki altına almaya çalışıyor.

Ancak eğer halk bağımsızlık isterse yani ülkenin kararı hepimize aitse ve nüfuz yollarının hepsi kapatılmışsa elbette dikkatli olunmalı. Çünkü nüfuz çeşitleri şartlara göre değişebilir. Eğer İran dışından bazı kişiler ülkedeki bir soruna müdahil olursa bu artık nüfuz anlamına gelir. Biz elde ettiğimiz siyasi bağımsızlığımızı korumalıyız. Rehberin (dini lider) uyarıları geçmişte de siyasi yönden kötüye kullanıldı. Bazı siyasi gruplar her zaman bu hoş olmayan işi yaptılar. Rehberin hakiki ve hukuki şahsiyetini siyasi oyunlarla harcamamalıyız.

Bu aynı zamanda Cumhurbaşkanı Ruhani'nin uyarıda bulunduğu bir konudur. Ruhani, hiç bir ülkenin diğerlerinin nüfuzuna istekli olmayacağını söyledi. Bu doğru ancak bu meseleyi kötüye kullananların hedefleri Ruhani'nin hedeflerinden farklı.

Aşırılar yaptıklar işin ismini "nüfuzla mücadele" koydular. Yani yaptıkları işi, nüfuzla mücadele diye adlandıracak kadar ilerlediler. Elbette bizim kanadımız milli menfaatler doğrultusundaki hedefleri için imkan olsa gazete, radyo ve televizyonları kullanır. Şu anda uydu, internet ve bütün bu iletişim araçlarının  gazetelerimizden çok daha fazla etki ettiği söyleniyor. Medya imkanına sahip herkes etkili olabilir ancak uyanık olmalıyız ve  diğer taraftan da halkın bilgisini artırmak için ikna edici işler yapmalıyız.

SORU: (Rehberi seçen) Uzmanlar Meclisinin seçim hazırlıkları başlamıştır. Halkın adaylara oy vermesi bekleniyor. Buradaki sorun Uzmanlar Meclisi'nin toplantılarının hiçbir zaman aleni olmamasıdır. Yaptıkları toplantıların detayları hakkında hiçbir bilgi verilmiyor. Bu durumun değişmesi ve yapılan toplantıların mahiyeti konusunda bilgi verilmesi mümkün mü?

CEVAP: Uzmanlar Meclisi kanunları kendine özgüdür. Yani kendi kanunlarını kendi belirleyen tek kurumdur. Hiç kimse ona talimat veremez. Bu baştan beri bu kurumun isteğiydi. "Burada rehberlik makamı görüşüldüğü için önemlidir, toplantıların hepsi aleni bir şekilde yapılmamalı" dediler ve gizlediler.

Elbette her dönemin açılış törenine başkanın sözlerini dinlemeyle sınırlı olarak gazeteciler geliyor. Sonunda da yine gazeteciler çağrılarak bir bildiri yayımlanıyor. Her toplantıda 4 kişi ve her biri 15 dakika konuşuyor. 16-17 konuşma yapılıyor. Yetkililer iki konu için gelip konuşma yapıyor. İki kişi yetkilileri davet ediyor.

Ne zaman Rehber değişir veya olmazsa (vefat ederse) başkası gelir. Tekrar temelden alarak bir çalışma yapmaları gerekir.

Elbette şu an hazırlık ve araştırma yapıyorlar. Eğer sonradan bir hadise meydana gelirse, oylamak için gündeme getirebilmeleri için bu işe uygun şahısları inceleyen bir grup oluşturuldu. Uzmanlar Meclisinin işi temelde budur.

Elbette bana göre bu şekilde olmamalı. Uzmanlar Meclisinde de "Eğer görevimizi iyi bir şekilde yapmak istiyorsak ülkenin bütün işleri rehberin gözetiminde olmalı, biz de bu işlerden habersiz olmamalıyız. Rehberlik ülkenin mutlak gücüdür. Bu yüzden biz de en azından rehberin gözetiminde olan ve herhangi bir kusura sahip olan kurumları rehbere açalım ve takip edelim ki bu kusurlar ortadan kalksın. Eğer kusur yerine güzellik varsa da onları da büyütüp teşvik edelim" dedim. Bu iş (Uzmanlar Meclisinin kurumları denetlemesi) şimdiye kadar oluyordu ancak kendimizin koyduğu kanunlarla sınırlandı. İleride başka bir Uzmanlar Meclisi gelecek ve ne yapacağını da göreceğiz.

SORU: Rehberlik konseyi seçimi ve bir kişinin rehber olarak seçilmesi konuları gündemde. Elbette ki, bir dönem bunun için oylama yapıldı. O dönem alınan kararlar hakkında açıklama yapar mısınız?

CEVAP: Anayasada rehberlik ilk olarak konsey şeklinde yazılmıştı. İmam Humeyni vefat edince bir rehber seçmek istedik. Anayasamız istişareyle yapılmıştı. O dönem anayasa üzerinde düzenlemeler yapmamıştık.

İmam'ın söylediği bir söz belge niteliğindeydi. İmam, "Konsey ihtiyaçlara cevap vermeyecek ve ben bir kişinin rehber olarak daha iyi ve daha hızlı karar alacağını düşünüyorum" dedi. Bu görüşlerini bir sohbet paylaşmıştı, bir emir değildi.

Yeni bir rehber seçeceğimiz zaman konseyi ve 3 kişiyi gözönüne aldık. Yani Musevi-yi Erdebili, Moşkini ve Hamaney'i rehberlik için önerdik. Kum'un medrese topluluğundan  bir grup Ayetullah Golpayagani'yi rehberlik için düşündü. Dediler ki, "Rehber kişi olmalıdır. İmam da kişi olması konusunda izin verdi." Bu konu uzun süre tartışıldı. Bu tartışmalar sırasında Ayetullah Hamaney de rehberlik makamının tek adam değil, konsey olması taraftarıydı.

Ben de toplantıda konuşacaktım ancak sıra gelmedi ve konuşamadım. Benim görüşüm de konsey olması yönündeydi. Konuşmalar bitince oylama yaptık. 35'imiz konsey, 45'imiz kişi olması yönünde oy verd. Böylece rehberlik makamı konsey değil, bir kişi oldu. Ayetullah Golpayegani'yi rehberlik için önerdiler ve oylama yapıldı. Sadece 14 kişi oy verince seçilemedi.

Biz o sırada Ayetullah Hamaney'i önerdik. Kendileri kürsünün ardına geçti ve dedi ki, "Ben kişiyi kabul etmiyorum neden beni aday gösterdiniz? Kabul etmiyorum." Ben de "Bizim görüşümüz de o yöndeydi ancak oylama yapıldı ve artık yasalaştı. Eğer siz olmazsanız başka biri gelmek zorunda" dedim. Kendileri bana cevap vermeyerek kürsüden inip yerine oturdu.

Bu sükutun kabul anlamına geldiğini düşündük. Kendisi için oylama yaptık ve yüksek oy aldı. Daha sonra yeniden yazdığımız anayasada rehberlik makamı için konsey yerine kişi yazdık. Aynı toplantıda Ayetullah Hamaney'e, "Benim görüşüm de konsey olması yönündeydi ancak Uzmanlar Meclisi bu şekilde onay vermişse kabulumüzdür" dedim. Elbette şu anda pişman değiliz. Çünkü o sırada ve şartlarda konsey olsaydı sorunlar ortaya çıkardı. Sonuçta Uzmanlar Meclisi'nin kararı buydu.

SORU: Halkın yardımıyla birlikte Uzmanlar Mecilisi tarafından gelecekte alınan kararlar, söz konusu mecliste farklı görüşlerin temsilini gerektirir. Ancak bazı dar görüşler, diğer tüm görüşleri engelleyebilir. Bununla ilgili düşünülen bir strateji var mı? Bu konuda, siz nasıl tavsiyelerde bulunuyorsunuz?

CEVAP: Rehberlik toplumun, Müslümanların, gayri müslimlerin, sağcı ve solcuların önderi olarak herkesin malıdır. Kendisinin belirlediği merciler de bu saydıklarımın hepsine bağlı olmalıdır. Meclisin bünyesi daha da çeşitli olsa da Rehberin itibarı daha üstündür. Bana göre, bu şekilde olmalıdır ve bazı kişiler farklı görüşlerde olabilir ve farklı işler yapabilir.

SORU: Tek taraflı olmayan ve ılımlı bir liste verecek misiniz?

CEVAP: Hiçbir seçimde liste vermedim. Parti sahibi olduğumuz dönem ve Cumhuriyet Partisi'nin liste verdiği zaman liste veriyorduk. Çünkü biz de onun bir parçasıydık. Şu anda liste vermiyorum ancak kendi görüşlerimizdeki kişiler aday olup elemeden geçtikleri zaman destekliyoruz.

SORU: Eğer izin verirseniz dış politikayla ilgili birkaç soru soracağım. Nükleer müzakeler dünya ülkeleriyle etkileşim için bir başlangıçtı. Bu ülkelerden biri de ABD'dir ki mevcut durum nedeniyle söz konusu görüşmelerde ele alındı. Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ilk kez ABD temsilcisiyle görüştü. Zarif'in John Kerry, ABD Dışişleri Bakanı ile sokakta yürüyüşü bile aşırı kesimlervce eleştirildi. Nükleer müzakerelerin bir sonuca ulaşması, ABD ile ilişkilerin normalleşmesine yol açabilir mi?

CEVAP: Şu anda ABD'yle yapılan şey daha önce Rehber'in izniyle başlamış bir işti. Rehber, Ruhani hükümeti göreve başlamadan 5-6 ay önce Umman Sultanı Kabus'un arabuluculuğuyla ABD ile müzakere etme konusunda izin vermişti ve görüşmeler başladı.

Bir süre uzmanlar düzeyinde sonuç alınamayan görüşmeler yapıldı. Böylece müzakelerin aslı Rehber'in de belirttiği gibi nükleer konudaydı. Bu arada da başka bir olay gerçekleşti. Mesela Suriye konusunda son zamanlarda Yemen'de iki toplantı yapıldı ve bunlar hala devam ediyor. Orada da İranlı ve Amerikalı yetkililer katıldı ve bu konuda görüşmeler yaptılar. Bunun geçmişi de var.

Mesela Afganistan'da Taliban savaşından sonra, yeni sorunlar ortaya çıktığında biz ve ABD işbirliği ve görüşmeler yapardık. Irak'ta da böyle görüşmeler olurdu. Her iki yerde de görüşmelerimiz faydalıydı ve bu yolla her iki ülke için iyi bir anayasa yazabildik. Afganistan ve Irak halkının görüşlerini bu anayasalara yansıtabildik. Şu an da görüşmelerde başka gelişmeler meydana geliyor.

Neticede insanlar duvar değil. Bir araya geldiklerinde başka şeyler de konuşuyorlar. Bir yerde karşılaşıyorlar ve tokalaşıyorlar. Bunlar bahanelerdir. Eğer bu gibi bahane bulmak istersek bunlardan çok var.

Ancak ABD ile ilişki konusunda henüz İmam'ın söylediği talepler hakim. İmam şöyle demişti: "Eğer Amerika adam olursa onunla iş birliği ve görüşme yaparız" Adam olma konusunda bir kez kendisine sormuştum ve kendisi de "Sonuçta eşit ilişkilere sahip olmalıyız" demişti.

Eğer ABD birgün düşmanlıktan vazgeçer ve geçmişteki düşmanlıklarını da telafi ederse her konuda müzakere edebileceğimizi düşünüyorum. Kimse ABD'yle görüşmemize karşı değil çünkü meşru hükümete sahip. Ancak İsrail'le görüşmeyeceğiz çünkü meşru değil.

SORU: Her ne kadar devletin geleceğinden endişeli olsanız da birçok kişi sizi siyaseti bırakmanızı istiyor. Aslında sizin emekli olmanızı isteyen grup Ayetullah Misbah Yezdi ve onun taraftarlarıdır. Eğer emekli olmaya zorlanırsanız siyasetten çekilecekmisiniz?

CEVAP: Aşırılıkçılar hiçbir zaman başarılı olamayacak. Fakat rahatsızlık verebilirler. Eğer bu konuda insan hoşgörüye sahip olsa bu eleştiriler tuzu biberi olur ve bir grubu eleştirmek kötü değildir. Sözleri doğru olmasa dahi edebe riayet ederlerse ve mantıklı konuşurlarsa bana göre daha iyidir.

Dünyanın hiçbir yerinde devletin mutlak olduğunu görmezsiniz. Her yerde bu muhalifler vardır. Muhalifin olmadığı bir yer mi var? Muhaliflerin de bir miktar diplomasi nezaketi var.

Aşırılıkçılar da nezakete riayet etmeli ve iyi işler yapmalılar. Bana göre o zaman faydalı olabilirler. Ben bu konuda bir sorun görmüyorum. Kültürel edepsizlik, toplumu bozuyor ve kötü izlere neden olarak devletin şahsiyetini aşağı çekiyor. Bu gibi şeyler de iyi değil.

Onların baskısının üzerimde hiçbir etkisi yok. Ağaçların üstünde uçan kargalar gibiler. Benim için böyle. Onlarla bir işim de yok. Ben her zaman baskıya maruz kaldım. Devrim zafere ulaşınca münafıklar en azılı düşmanlardı. Devrimden önce mürted oldukları için onlara karşıydık ve bu böyle devam etti.

Daha sonra da benim dönemimde gazete sahibi olan solcu aşırılıkçılar vardı. Aynı dönem hükümetteki bazıları şikayet ederek şöyle dediler: "Bu Selam Gazetesi ve bu kişiler ve din adamları bize rahatsızlık veriyor." Ben de şöyle dedim: "Bunlar meclise karşı bir söz söylemeye cüret edemez çünkü meclis kürsüsü onlara kötü cevap verir. Yargı Erki ve Rehber'e de bir şey diyemezler. En azından biz olalım ve görüş ayrılığı toplumda bilinsin."

SORU: Maalesef, son yıllarda kalkınma programları, hedefler ve göstergeler doğrultusunda ilerlememiştir. Siz de bu tür konulara çok önem veren bir şahsiyetsiniz. Size göre önemli olan ülkenin gelişmesidir. Ülkemizde daha önce planlanan kalkınma programları neden  sonuca ve amaca ulaşmıyor?

CEVAP: Hükümet ve meclisin koordinasyon içinde olması ve diğer kurumların rahatsızlık vermemesi halinde programların rahat bir şekilde sonuca ulaşacağına inanıyorum. Mesela hükümetimizde olan programlar sonuca ulaştı. Elbette bazı yerlerde çok önde ve bazı yerlerde de gerideydik ancak programızı uygulamayı başardık. Çünkü uygulamada sorunumuz ve karşı çıkacak kimse yoktu.

Genellikle hükümetler sorunlarla karşılaşır ve koordinasyon olmaz. Son kalkınma planı  da bu şekilde oldu ve 4'üncü ve 5'inci planlar hükümetin planları kabul etmediği şartlarda hazırlandı. Hükümetin işleri rutindi ve genel olarak kişisel kararlar alınıyordu. Hükümet, ne meclisi ne DMTK'yı ne de konseyi kabul etti.

Hatırınızdadır... 50'den fazla yüksek konsey ve karar alıcı kurumları bir gecede ortadan kaldırdılar ki onun da örneği Plan ve Bütçe Kurumu'ydu. Meclisinde İmam'ın tarihi sözünü dönemsel nitelediğini duydunuz.

Şu anda plan olarak yazdığımız şey, Rehbere de gönderdiğimiz ve onun da birkaç değişiklikle onaylamış olduğu genel politikalardır. Elbette hükümet, bütün bu politikaları kabul etmedi ve bunların çok olduğunu ve DMTK'nın neden bu kadar politika belirlediğini söyledi.

Ekonominin yüzde 8 büyümesi planda mevcuttu. Bunu yazdığımız anda da  büyüme değil, yüzde üç gerileme vardı. Bu yıl bu şartlar altında yüzde 8 büyümeye ulaşamayacağımız biliniyordu.

Elbette biz politikaların sıralamasını ayarladık. Taslak metin Rehberin ofisinden gelmişti ve biz de DMTK'da yüzde 8 büyümeyi planı hedefi olarak yazdık. Yani ilk yıl yüzde 8 olması gerekmiyor. Eğer yaptırımlar ortadan kalkarsa bir atılım gerçekleştireceğiz. Birçok sanayi ve üretim merkezleri şu anda kapalı. Bunu gerçekçi bakış olarak abul ediyorduk. Rehberin huzuruna gönderdiğimizde  her yıl yüzde 8 büyüme vurgusu yeniden eklendi. Hükümet "Yapamıyoruz ancak Rehber isterse başarmak için çaba göstereceğiz" diyebilir.

SORU:  8 yıllık önceki hükümetin (eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad hükümeti) kalkınma alanlarındaki başarısızlığı herkes tarafından biliniyor. Bu sebeple halk, oyunu Ruhani'den yana kullandı. Fakat ekonomide kendisinden beklenenleri yapamadı. Oysaki önceki hükümet ellerindeki bütçe ile ekonomide ciddi düzeltmeler yapabilirdi ama göreve geldiğinden bu yana bazı yanlış siyasetlerinden dolayı pasif hale geldi. Sizin, 11'inci hükümetin (Ruhani hükümeti) ekonomi politikası ve toplum desteğini gereği gibi kullanamaması ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

CEVAP: Bir hükümeti ya da bir şahsı eleştirmek için bütün yönlere dikkat etmek gerekir. Eğer eleştiri o anki durum için yapılıyorsa geçmişe bakılarak bu sorun çözülmeye çalışılır. Mesela nükleer meseleyle ilgili konularda günden güne artan yaptırımlara ek olarak askeri tehdidin de ülkenin üzerinde dolaştığını unutmamalıyız.

Elbette bu konuda hükümetin önceden orta vadeli planlar yapmasını ben de kabul ediyorum. Onlar nükleer müzakerelerin bundan daha önce sonuca ulaşacağını düşündüler ancak ulaşmadı. Şu anda da seçimlerin geçmesi için bir miktar erteleme olması için çabalar var.

Bir grup bu ayrıcalığın seçimden önce hükümetin elinde olmasına sıcak bakmıyor. Ülkede bunu engelleyecek faktörlerinin de nasıl hareket ettiklerini görüyorsunuz. Seçimlerin mart ayına kadar yapılmaması için çaba gösteriyorlar. Nükleer anlaşmanın yeni yıldaki plan ve bütçenin belirleneceği zamanda yani kendisi için belirlenen zamanda uygulanmaya başlaması halinde hükümetin durumunun daha da iyi olacağını düşünüyorum.

Çünkü diğer dünya ülkeleriyle ilişkilerimiz güçlenecek, ticaret yükselecek, ihracat ve iş imkanları artacak ve bütün bunlar gerçekleşecek.

Hükümet şu ana kadar büyük işler başardı. Bunlardan birisi çıkmaza giren nükleer meseleyi çözüme kavuşturmaktı ki o sayede dünya ile ilişkilerimizi arttı. Dünya da bizim hakkımızda yeni hesaplar yapmaya başladı ve hükümet de bu konuda gerçekten başarılıydı.

Kaynak: AA